Gerçekliğin İnşası: Mimari Sınırları Yeniden Düşünmek (original) (raw)

Sınırlar Özgürleştirir mi? Bir Mimarlik Fakültesi Temel Tasarim Atölyesi Deneyimi

9. Uluslararası Sinan Sempozyumu Bildiri Kitabı / 9th International Sinan Symposium Proceedings, 2015

OZET: Bildiride, tasarım eğitiminde özgür düşünce ve sınırlamaların birbirini nasıl etkilediğini değerlendirmek amacıyla Kırklareli Üniversitesi, Mimarlık Fakultesi, Temel Tasarım Atölyesi deneyimi üzerinden “Sınırlar Özgürleştirir mi?” sorusuna cevap aranmaktadır. Klasik temel tasarım eğitiminden farklı olarak, KLU Mimarlık Fakültesi Temel Tasarım Ortak Atölyesi’nin içeriği, mekânı sadece algıya dayalı fiziksel bileşenlerden değil, sosyal ağlar ve akışların tanımladığı karmaşık bir yapı olarak ele alacak biçimde zenginleştirilerek kurgulanmıştır. Bu özgün atölye, 2014-2015 güz eğitim-öğretim döneminde, mimar ve şehir plancısı öğrencilerinin mekâna ait deneyimlerini birlikte paylaştıkları, farklı ölçeklerdeki yaklaşımların ortak paydada buluştuğu bir uygulama atölyesi olarak gerçekleştirilmiştir. Bildiri kapsamında, ortak anlatım diline ulaşmayı amaçlayan bu özgün temel tasarım yönteminin; algılama, anlama ve aktarma süreçlerinden geçen öğrenci çalışmalarına nasıl yansıdığı sorgulanmış, temel tasarım eğitimi içerisinde verilen sınırlamaların özgün ve yaratıcı üretim süreçlerine olumlu ve olumsuz etkileri tartışılmıştır. Yapılan değerlendirmelerde, sınırlayıcıların belirli ölçüde malzeme, renk ve doku standardizasyonu getirmesine karşılık elde edilen çalışmalarda farklı ve özgün yaratıcı düşüncelerin geliştirildiği belirlenmiştir. Tasarım sürecinde, mekânın fiziksel bileşenlerinden de öte onu oluşturan görünmeyen ağlar ve akışları da tanımlayan, ortak bir dil ifadesi içerisinde birseysel ve ekip çalışması ölçeğinde ürünler elde edilmiştir. Sonuç olarak, önceden tanımlanmış sınırların yüksek soyutlama niteliğine sahip yaratıcı ürünler elde edilmesinde etkili olduğu belirlenmiştir. ------------------------------------------------------- ABSTRACT: This Assessment is aiming to seek answer the question for “Can boundaries be liberating?” through the experience of Kırklareli University (KLU) Faculty of Architecture Integrated Basic Design Studio in order to assess how limitations and free thought affect each other. Distinct from classic term of basic design approach, program content of KLU Faculty of Architecture Integrated Basic Design Studio has enhanced to focus on territorial space, not only for to understand its physical components but its complex structure defined by social networks and flows. This unique design studio has been realized during 2014-2015 fall semester with participation of both urban planning and architectural design first year students to share their own experiences of place and different scale of problem solving approaches. It is being questioned how boundaries were considered in student works through the process of perception, comprehension and expression, according to KLU Basic Design Program aiming to reach common expression language. Also through this methodology positive and negative affects of limitations on creative production processes are being discussed. Despite the predefined limitations have brought certain amount of visual standardisation in material, texture and colour, development of distinctive and variant thoughts has been determined through basic design studies. During the design process territorial space understood as a whole with its structural aspects and further more combined with invisible social networks and flows. Individual and group works have been completed in the context of common pattern language that served as communication tool. As a result, positive affect of predefined limitations on achieving high abstraction level of creative design works have been determined.

Osmanlı'da Mimarînin Sınırları: Yeniden İnşa Faaliyetlerinde "Vaz'-ı Kadîm" Kavramı

Osmanlı İmparatorluğunda Çevre ve Şehir, İstanbul 2015.

Şehir mimarîsinde yaşanan çarpıklık ve hak ihlalleri günümüz için olduğu kadar geçmişin de önemli sorunlarından biriydi. Osmanlılarda kamu hakkının ve mahremiyetin korunması, yapılaşmanın denetimli şekilde gelişmesi, şehir görünümünün estetik bir biçime kavuşabilmesi veya var olan eski biçimin değişikliğe uğramaması için devlet tarafından zaman zaman birtakım kanunlar (fermanlar) çıkarılmış, nizamlar konulmuş ve geleneksel yapı korunmaya çalışılmıştır. 1 Nizamları göz ardı etme, kanunları delme gibi eğilimler de toplum tarafında var olmakla birlikte, yapılaşmada makul sayılabilecek sınırlar hemen her dönemde olagelmiştir. Devletin gelenekçi ve korumacı şehircilik anlayışını yansıtan söz konusu nizamlara göre binalar yeniden inşa edilmek istendiğinde o yerin eski özellik ve işlevi (ev, dükkân, hamam vs. özelliği) bozulmamalıydı. Bu amacı güderken temel alınan kavram ise "vaz'-ı kadîm" idi. Osmanlı'da yeni inşaatlarda uyulması zorunlu bir kılavuz sayılan bu kavram, genelde bütün şehirler için geçerli olmakla birlikte özellikle, maruz kaldığı yangınlarla dikkati çeken İstanbul için daha önemli hale gelmekteydi. Zira, her yangın sonrasında yeniden inşa edilen şehir, tam anlamıyla olmasa da, bu sayede belli ölçüde bir koruma görmüştür.

Türkiye’de Mimarlığın Emek Süreçlerini Yeniden Tartışmak

Moment Journal, 2018

Bu yazının amacı, "yaratıcı emek söyleminin" mimarlığın emek süreçlerinde bir sömürü aracı olarak nasıl yeniden üretildiğini 21. yüzyılda Türkiye'de "mimar-işçiler" üzerinden tartışmaya açmaktır. Yaratıcı emek söylemi, mimarlıkta emek süreçlerinin aktörleri olan mimar-işçiler ve tüm işçiler için benzer şekilde sömürüyü derinleştirmekte ve "mimar-patronun" işçi karşısında ayrıcalıklı konumunu belirlemektedir. Söz konusu sömürü, hem dünyada hem de Türkiye'de, her biri aynı zamanda bir mimar-patron olan yıldız mimarların söylemleri üzerinden görünür hale gelmiştir. Öte yandan, Türkiye'de mimarlığın özellikle 21. yüzyılda gün geçtikçe artan güvencesizlik karakteri yapsatçılık modeli ve mega proje süreçleri üzerinden tartışılabilir. Tam da bu süreçlerden kaynaklanarak, yaratıcı emek söylemi bu kez patron değil mimar-işçi tarafından ve kendi emeğini savunmak adına kullanabilmektedir. Artan güvencesizliğe karşılık, mimar-işçilerin çalışma hayatlarına ve koşullarına dair tartışmaların Türkiye'de sönümlendiğini gözlemliyoruz. Bu sebeple, mimar-işçiyi sosyo-ekonomik sınıfının bir parçası olarak sorunsallaştıran bu yazının mimarlıkta emek süreçlerini yaratıcı emek söylemi bağlamında yeniden tartışmak için bir zemin oluşturtabilmesini umut ediyoruz. Anahtar Terimler Mimarlıkta emek süreçleri, mimarlıkta yaratıcı emek, mimar-işçi, Türkiye'de mimarlık, mimarlık eleştirisi.

Spekülasyon Mimarlığının "Gerçekliği"

2018

Küreselleşme anlayışının ilk nüvelerinin ortaya çıkışı ve güçlenen neo-liberal politikalarla beraber tüketimin boyutu değişmiş, özel sektör, kentlerin tasarlanmasından pazarların düzenlenmesine kadar olan süreçte başat rol izler bir pozisyon almıştır. Kentleri ve mekânları şekillendiren temel unsur, tüketim kültürüyle birlikte sermaye birikimi olmuş ve bu durum toplumsal statünün bir ifadesi olarak değerlendirilmiştir. Günümüzde mimarlık mesleği, ekonominin içinde yeni sermaye elde etmek için kapitalizmin birer parçası haline gelmiş ve başta konut olmak üzere tüm mimarlık ürünleri ise ekonomik gelişmeyi sağlayacak bir kazanca dönüşmüştür. Ancak postmodern tüketim kültüründe pazarlanan sadece konut olmamış, ürün, mimarlık mesleği de kullanılarak farklı stratejilerle bir ütopya gibi sunulmuştur. Bu çalışmanın amacı kentte hiçbir zaman var olmayan bir mimarlık nesnesi olarak konutun spekülasyonlar yoluyla pazarlanmasını, "yok"un nakte dönüşümünü ve konutun pazarlanmasının ulaştığı seviyeyi tartışmaktır. Çalışma kapsamında, tüketim kavramının geçirdiği "soyut" değişimin boyutu, Ordos 100 Projesi ve Kartal Kentsel Dönüşüm Projesi üzerinden ele alınacaktır. Bu "soyut" konut projeleriyle Ordos ve İstanbul'un ekonomik büyümesi tartışmaya açılacak ve mimarlıkta "sanal" olanın "gerçek"liği konut pazarlanması üzerinden sorgulanmaya çalışılacaktır. Tasarım aşamasında oluşturulan satış stratejileri ile birlikte ele alınan bu projelerde, konsept çalışmasının içerisinde belirlenen yerleşme kurgusu ve reklam kararlarının yanında, mimarlık mesleğinin ve yerel yönetimlerin de pazarlama stratejileri ve spekülasyon yoluyla mekânın oluşturulmasındaki rolü değerlendirilecektir.

Sanat Fenomenolojisi Bağlamında Sınır Kavramı

2023

Sınıra ilişkin kavramların fenomenolojik açıdan incelendiği bu çalışmada, terminolojik bir hattı takip edebilmek adına Antik Yunan düşüncesindeki sınırkavrayışları başlangıç noktası olarak tercih edilmiş ve bu kavramların sunduğu imkânlar, çağdaş filozofların sanat ve sınır düşünceleri bağlamında ele alınmıştır. Tez boyunca kullanılan σύνορος [synoros] kavramı, ilişkisel bir ontolojik yaklaşım sergileyen düşünürlerde varolanlar arasındaki kesişim noktalarına; πέρας [peras], varolanın Varlığının görünür kılınması anlamında bir şeyin sahip olduğu kendine has limitlere; ὅρος [horos], kesişimsel olmayan mutlak sınırlara; ὅριον [horion] ise antropolojik sınırlarla inşa edilmiş alan kapatmalara işaret etmektedir. Kavramlar arasındaki ayrımlar, sınırın anlamının açıklık alanı olarak düşünülmesini sağlamıştır. Nitekim, Jacques Derrida’nın Aporias metninde geçen horotik alan kapatmaların (problematik kapatma, kavramsal sınırlama ve antropolojik sınır) beslendiği ontolojik ve diyalektik ikiciliklerin ilişkisel olmayan ontolojik bir yaklaşım sergiledikleri ve özgücülüğün aksine varolanlardaki imkânların sanat yoluyla açığa çıkarılabileceği öne sürülmüştür. Öte yandan, çağdaş filozofların sınır-düşüncelerinin sanat yapıtlarına etkisi tartışılırken sanat yapıtındaki sınır imgelerinin de çağdaş filozofların düşüncelerinde yarattığı etkiler ilişkisel bir perspektiften değerlendirmeye alınmıştır. Sınır kavramına ilişkin sanatın sunduğu açıklık alanından ve yeni düşünce imgelerinden ilhamla perasvari limitler ve synorotik karşılaşmalar paranthrōpos’un açılışıyla ilişkilendirilmiş ve karşıtlıkları bozarak kesişimsel bir ontoloji sunan bu kavrayışların sanat yapıtıyla görünüşe çıktığı iddia edilmiştir. Bu bağlamda, çağdaş filozoflarda karşımıza çıkan dinamik limit, limitrofi, sympoiesis ve dünyanın teni kavramsallaştırmalarının synorotik kesişimleri mümkün kıldığı öne sürülmüş ve horotik olmayan bu mefhumların sanat yapıtıyla ilişkisi tartışılmıştır. Resim sanatına ek olarak yazınsal uzam üzerinden de synorotik karşılaşmaların olanakları üzerinde durulmuş ve dilin insandan başka olanlarla birlikte-örüldüğü fikri, zoopoetika çerçevesinde ele alınmıştır. Sonuç olarak bu çalışmada vurgulanan ve en temelde üç farklı sınır-düşüncesini yansıtan kavramların hayvan ve bitki çalışmalarına ontolojik bir zemin sağlaması amaçlanmış ve yaşamı, peratik limitlerle ve bu limitleri dinamik kılan synorotik karşılaşmalarla örmenin insandan başka olanlarla şiddetsiz bir şekilde ilişkilenmeyi olanaklı kılabileceği ileri sürülmüştür.

MİMARLIK ÜRETİMİ ÜZERİNE BİR İÇ HESAPLAŞMA: Tüketim Dinamiklerinin Uzantısında Mimari bir Duruş

Tasarım Kuram Dergisi, 2006

The article opens a discussion on the role and impact of architecture and architectural design in the processes of production of space driven by the dynamics of consumerism. Such a discussion can also be regarded as a self-recrimination of architecture questioning if a critical architectural stance could be achieved towards consumerism. Scrutinizing a finalized space production process, dissecting it in sections and layers with critical theory's approach, proposes a way of reading (an interpretation) the process itself and the role of architecture within, thus providing an exemplar. In a context where the dynamics of consumerism can be regarded as the leading power of space production, architecture by its own means of production is expected to be in the service of power and at the same time displaying a counter stance aganist power. Yet the possibility of a critical stance (in other words a position-taking) must be taken into consideration. The article points out to the dialectic nature of architecture and implies that a critical stance is possible if ever changing, shifting tactics are adopted towards the strategies of power.