Postnatal Assessment and Outcome of Infants with Antenatal Hydronephrosis (original) (raw)

Assessment of Postnatal Evaluation and the Need for Surgical İntervention in Cases with High Grade Antenatal Hydronephrosis

Bakirkoy Tip Dergisi / Medical Journal of Bakirkoy

Objective: The need for surgery in high-grade hydronephrosis should be discussed in the literature. We evaluated the necessity of surgical treatment and follow-up results in cases with high grade antenatal hydronephrosis which may be due to ureteropelvic junction obstruction. Methods: Between 2010 and 2017, 79 (M: 62, F: 17) high grade antenatal hydronephrosis was followed by serial MAG3 scintigraphy, urinary ultrasound. The cases are, 10% or more loss of function, low functioning (<40%) obstruction at initial evaluation, no loss of function and increased hydronephrosis, non-obstructive hydronephrosis, resolution group. Pelvic AP diameter, parenchymal thickness were compared between the surgical and non-surgical groups. Results: Pelvic AP diameter function was lost and did not lose function but increased with hydronephrosis and it was significantly higher than the non-obstructive group in the surgical group (p=0.009, p=0.008). Parenchyma thickness was significantly lower in the surgical group than in the follow-up group. Pelvic AP was found as predictive ultrasonographic parameters for the surgery, 28 mm above the diameter and 5.8 mm below the parenchyma thickness. Conclusion: High-grade hydronephrosis is a concern for both the family physician and the physician. We think it would be useful to use these findings in informing the family.

Postnatal radiological evaluation of antenatal hydronephrosis

Turkish Association of Pediatric Surgeons, 2016

Ultrasonun prenatal dönemde tarama amacıyla kullanılması antenatal hidronefrozu en sık saptanan anomali hâline getirmiştir. Yüksek oranda spontan rezolüsyon beklenmekle birlikte, cerrahi gerektiren obstrüktif durumlar gelişebilir. Bu nedenle prenatal ve postnatal görüntüleme yöntemleri ile cerrahi gerekebilecek hastaların ayrımı önemli ve karmaşık bir konudur. Bu çalışmada, antenatal hidronefrozun görüntüleme yöntemleri ile bu yöntemlerin ortaya çıkardığı sonuçlara göre hasta yönetimi kısaca anlatılmaya çalışılmıştır.

The Rate Of Development Postnatal Obstructive Uropathy In Fetal Hydronephrosis

The Journal of Tepecik Education and Research Hospital, 2013

Amaç: Gebelikte ultrasonografinin yaygın kullanımı ve doğum öncesi hidronefrozun artan sıklıkta tanımlanmasıyla, bu hastaların doğum sonrasında izlemin önemi giderek artmaktadır. Bu çalışmada doğmalık üriner sistem malformasyonlarının önemli bir bölümünü oluşturan obstrüktif üropatilerin tedavisinde erken tanının ve obstrüktif üropatili çocukların tanısal sürecinde kullanılan radyolojik ve sintigrafik tetkiklerin önemini araştırmayı amaçladık. Gereç ve Yöntem: Doğum öncesinde yapılan ultrasonografi ile fetal renal pelvis çapı 5 mm ve üstünde olan bebekler doğum sonrasında ultrasonografi (7-10 gün, 1. ay) ve miksiyosistoüreterografi yöntemleriyle araştırıldı. Vezikoüreteral reflü tanısı alanlar çıkarıldıktan sonra 169 (222 böbrek birimi) hasta çalışmaya alındı. Obstrüktif üropati saptanan ve saptanmayan tüm hastalar ile obstrüksiyon saptanan hastalardan opere olanlar ve olmayanlar idrar yolu infeksiyonu sayısı, ultrasonografide ön arka pelvis çapı, Teknesyum 99m dimerkaptosüksinik asit(Tc-99) sintigrafisinde skar durumu, Tc-99 sintigrafisinde diferansiyel işlev açısından değerlendirildi. İstatistiksel değerlendirmede ki-kare ve student's t-testleri kullanıldı. Bulgular: Çalışmamızda, 54 bebekte (71 böbrek birimi) obstrüktif üropati saptandı. Bu bebeklerin ortanca doğum sonrası izlem süresi 40 ay (12-106 ay) olarak belirlendi. Üreteropelvik bileşke darlığı en sık saptanan anomali olarak tespit edildi (39 böbrek birimi). Yıllık idrar yolu infeksiyonu sıklığı obstrüktif üropati saptanan olgularda (0.95±0.92/yıl), saptanmayan olgulardan (0.41±0.42/yıl) yüksek bulundu (p<0.01). Son değerlendirmedeki böbrek pelvis ön arka çapları obstrüktif üropati saptanan (14.8±7.8 mm) olgularda saptanmayanlara (8.5±1.6 mm) ve opere olan hastalarda (19±7.7 mm), olmayanlara (11.7±5.7 mm) göre yüksek bulundu (p<0.01). Tc-99 sintigrafisinde skar saptanma oranı obstrüktif üropatili olgularda (ilk değerlendirme % 45, son değerlendirme % 47), saptanmayan olgulara (ilk ve son değerlendirme % 1.3) göre yüksek bulundu (p<0.01). Sonuç: Doğum öncesinde hidronefroz saptanan bebeklerin doğum sonrasında yaşamlarının ilk haftasından itibaren seri ultrasonografi ve sintigrafik görüntüleme yöntemleri ile değerlendirilmesi ve aynı şekilde izlenmeye devam edilmesi üriner sistemde var olan obstrüktif patolojinin erken dönemde tanınmasını ve opere edilmesi gereken olguların belirlenmesinde kolaylık sağlayacaktır.

The Role of Nuclear Medicine in Pediatric Hydronephrosis

Nuclear Medicine Seminars

Sintigrafik görüntüleme tetkikleri fonksiyonel değerlendirme olanağı sunan, kolay uygulanabilir, fizyolojik prensiplere dayanan ve çoğu radyolojik incelemeye göre düşük radyasyon maruziyeti oluşturan incelemelerdir. Bu özellikleri nedeniyle yenidoğan dönemi dahil her yaş grubunda, renal nefrotoksisite riski oluşturmadan güvenle kullanılmakta ve pediatrik üronefroloji pratiğinde önemli bir yer tutmaktadır.

The Evaluation of Neonatal Cases with Hypernatremic Dehydration

Turkish Journal of Pediatric Disease, 2013

Son zamanlarda sadece anne sütüyle beslenen yenidoğanlarda, yüksek morbidite ve mortaliteye neden olabilen hipernatremik dehidratasyon olgularında belirgin artış gözlenmektedir. Bu çalışmada hipernatremik dehidratasyonu olan yenidoğan bebeklerin demografik özelliklerini ve epidemiyolojik risk faktörlerini ortaya çıkarmak ve dehidratasyon olgularının sayısını azaltacak uygulamaları belirlemek amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntemler: Çalışmamızda Ocak 2009-Haziran 2012 tarihleri arasında hastanemiz yenidoğan polikliniğine başvuran serum sodyum konsantrasyonu ≥150 mEq/L olan 87 term yenidoğan bebek geriye yönelik değerlendirildi bulgular: Bebeklerin 49'u (%56) erkek, 38'i (%44) kız ve ortalama doğum ağırlıkları 3424±395 gram'dı. Olguların ortalama başvuru yaşları 4.3±2.8 gün ve ortalama kilo kayıpları %12.2±4.2 olarak bulundu. Normal spontan vajinal yol ile doğum ve primipar annelerin oranı sırası ile %51.7 ve % 75.8'di. Olguların %96.5'i sadece anne sütü ile beslenmişti. Bebeklerin en sık başvuru şikayetleri ateş (%24.7), sarılık (%23.5) ve zayıf emme (%10.6) iken %37.6'inde başvuru anında yakınma bulunmamaktaydı. Çalışmamız süresince bir hastada intrakranial, bir hastada ise ekstremitede tromboz tespit edildi. Başvuru sırasında ortalama serum sodyum, üre ve kreatinin düzeyleri sırası ile 155.2±6.2 mEq/L, 89.1±73.9 mg/ dl ve 0.89±0.65 mg/dl olarak tespit edildi. Hastaların %66.7'sine intravenöz mayi desteği verildi. Olguların hastanede yatış süresi ortalama 2.6±2.3 gündü. sonuç: Emzirme yetersizliğine bağlı olarak gelişen hipernatremik dehidratasyon yenidoğan bebeklerde halen ciddi bir problem olarak görünmektedir. Yenidoğan bebeklerin hayatın ilk günlerinde rutin olarak değerlendirilmesi hipernatremik dehidratsyonun erken tanı ve tedavisi için önemlidir. Ateş, sarılık ve emmede zayıflık olan bebeklerde hipernatremikdehidratasyon düşünülmelidir. Ayrıca gerekli olgularda sodyum ölçümün yapılması yararlı olabilir. Anahtar sözcükler Anne sütü ile beslenme, Hipernatremi, Dehidratasyon

A Rare Case: Bilateral Hydronephrosis Due to Bilateral Abdominoscrotal Hydrocele in an Infant

İzmir tepecik eğitim hastanesi dergisi, 2020

Abdominoskrotal hidrosel 1834 yılında Dupuytren tarafından tanımlanan ender görülen bir patolojidir. Abdominoskrotal hidroselin etiyolojisi tam olarak aydınlatılamamıştır. Abdominoskrotal hidrosele bağlı ender görülen komplikasyonlardan bazıları, tunika vajinalis malign mezotelyoma, hidroüreter/hidronefroz, testiküler düzleşmedir. Bu makalede, iki taraflı abdominoskrotal hidrosel basısına ikincil, iki taraflı hidronefroz saptanan yedi aylık bir erkek hasta sunulmaktadır. Hastaya iki taraflı hidroselektomi gerçekleştirildi. Postoperatif seyir sorunsuz geçti. Ameliyattan altı ay sonra yapılan renal ultrasonografi normaldi. Bu patoloji çok ender olsa da, çocuklardaki alt karın kitlelerinin ayırıcı tanısı ve hidronefroz nedeni olarak akılda tutulmalıdır. Cerrahi olarak çıkartıldıktan sonra, genellikle hidronefroz gerilemesi de dâhil, iyileşme tamdır.

Hypernatremic Dehydration in Breastfed Infants

Güncel Pediatri, 2013

Hypernatremic Dehydration in Breastfed Infants ÖZET Gi rifl: Hayatı tehdit eden komplikasyonlara neden olabildiğinden, yenidoğanlarda yetersiz emzirmeye bağlı hipernatremik dehidratasyonun tanı ve tedavisi önemlidir. Gereç ve Yöntem: Çalışmada 2006-2012 yılları arasında sadece anne sütüyle beslenen ve hipernatremik dehidratasyon (serum Na≥150 mEq/L) saptanan 37-42 haftalık yenidoğanların dosyaları geriye dönük olarak incelendi. Bulgular: Hipernatremik dehidratasyon saptanan 26 yenidoğanın ortalama gebelik yaşı, doğum ağırlığı, ağırlık kaybı, anne yaşı ve tanı yaşı sırasıyla 38,

Geç Prematüre ve Zamanında Doğmuş Bebeklerde Hipernatremik Dehidratasyon: Retrospektif Değerlendirme Hypernatremic Dehydration in Term and Late Preterm Infants: Retrospective Analysis

ÖZ Amaç: Erken taburculuk uygulamalarının yaygınlaşmasıyla hipernatremik dehidratasyon, yenidoğan servislerine tekrar yatışın en sık nedenlerinden olmuştur. Hipernatremik dehidratasyonlu bebeklerin çoğunun aktif ve emme reflekslerinin güçlü olması, erken tanının gecikmesine neden olmaktadır. Gereç ve Yöntemler: Yenidoğan yoğun bakım ünitesine (YYBÜ'ne) yatırılmış olan ve sodyum değeri ≥147 mmol/L olan zamanında doğmuş ve geç prematüre bebekler geriye dönük olarak çalışmaya alındı. Konjenital anomalisi olan ve beslenmeyi olumsuz etkileyecek hastalığı olan bebekler çalışma dışı bırakıldı. Bulgular: YYBÜ'de izlenen 21 (%50)'i kız olmak üzere 42 hasta çalışmaya dahil edildi.YYBÜ'ne çeşitli etiyolojilerle yatırılmış 1100 geç prematüre ve zamanında doğmuş bebek içinde hipernatremik dehidratasyon sıklığı YYBÜ için % 3,8 olarak belirlendi. Çalışma gurubunun başvuru yaş ortalaması 4,50±0,71 gün (1 ile 15 gün arası), doğum ağırlığı ortalaması 3012±576 gr (1700 ile 4210 gr arası), doğum haftası ortalaması 37,91±1,95 haftaydı (34 ile 41 hafta arası). Hastaların serum sodyum ortalama değeri 152,36±4,48 mmol/L (147 ile 165 mmol/L arasında) idi. Doğum ağırlığından yüzdelik kilo kaybı oranı ortalaması 34 hasta için %8,88±4,74 (%0 ile %17 arası) idi. Serum sodyum değeri ve yüzde kilo kaybı arasında orta derecede anlamlı korelasyon vardı (r=+0.45, p= 0.008). 21 bebekte (%50,0) sarılık saptanırken, 6 hastada sarılığa ek olarak dehidratasyona bağlı ateş vardı. Sonuç: Yenidoğanlarda son dönemlerde artan hastaneden erken taburculuk sebebiyle, akut ve uzun dönemde mortalite ve morbiditesi fazla olan hipernatremik dehidratasyona sık rastlanmaktadır. ABSTRACT Aim: Hypernatremic dehydration, after early postpartum hospital discharge, has been among the most common causes of hospitalization in newborn intensive care unit (NICU). Because of the newborns with hypernatremic dehydration are commonly active and reflex sucks is present, hypernatremic dehydration is tardy recognized. Material And Methods: Term and near term newborns that had been hospitalized between July 2012 and December 2015 in NICU with serum sodium level ≥147 mmol/L were retrospectively enrolled in the present study. The newborns that had congenital anomalies or illnesses which may disturb feeding were excluded. Results: The hospitalized 42 newborn infants with hypernatremic dehydration in NICU were enrolled and females were 21 (50%). In NICU, 1100 term and late preterm newborns were hospitalized, so, the frequency of hypernatremic dehydration was 3.8% in the NICU. The means of age and birth weight, and gestati-onal age were 4.50±0.71 days (between 1 to 15 days), and 3012±576 gr (between 1700 to 4210 gr), and, 37.91±1.95 weeks (between 34 to 41 weeks), respectively. The means of percent's weight losses and serum sodium levels were 8.88±4.74% (between 0 and 17%) and 152.36±4.48 mmol/L (between 147 to 165 mmol/L), respectively. We observed a moderately significant positive relationship between values of percent's weight losses and serum sodium levels(r=+0.45, p= 0.008). The jaundice was observed in 21(50%) subjects, and fever added to jaundice was determined in 6 (14.3%) subjects. Conclusions: After early postpartum hospital discharge,hypernatremic dehydration, a potentially having commonly mortalities and morbidities, is an ongoing and frequent problem.

Hipernatremik Dehidratasyon Tanılı Yenidoğan Olgularımızın Değerlendirilmesi

2013

Objective: The incidence of hypernatremic dehydration because of the lactation failure in newborns, causing higher rates of morbidity and mortality, has increased in recent years. The aim of the study was to identify the preventive approaches for hypernatremic dehydration by determining demographic characteristics and epidemiologic risk factors in newborns with hypernatremic dehydration. Material and Methods: A total of 87 term neonates with a serum sodium level ≥150 mEq/L that presented at our clinic between January 2009 and June 2012 were evaluated retrospectively. Results: There were 49 (56%) male and 38 (44%) female infants. Mean birth weight was 3424±395 grams. Mean age and mean percentage of weight loss at admission were 4.3±2.8 days and 12.2±4.2 % respectively. The percentages of spontaneous vaginal delivery and primiparous mothers were 51.7% and 75.8% respectively. Breast milk had been used exclusively in 97%. The most common complaints were fever (24.7%), jaundice (23.5%)...