Delirium Due to Viral Encephalitis: A Case Report (original) (raw)
Related papers
[A fatal case of west nile virus encephalitis]
Mikrobiyoloji Bulteni, 2012
Türkiye'de Batı Nil virusu (BNV) enfeksiyonlarının varlığı birçok seroepidemiyolojik çalışma ile son 40 yıldır bilinmesine karşın; semptomatik BNV enfeksiyonu ilk kez 2009 yılında bildirilmiş ve Ağustos 2010 tarihinde olgu sayılarında artış ile dikkati çekmiştir. Bu dönemde Başkent Üniversitesi Ankara Hastanesine bilinç bulanıklığı, yüksek ateş ve vücutta yaygın tremor şikayetiyle başvuran 76 yaşındaki erkek olguda BNV ensefaliti tanısı serolojik olarak konulmuş (serum örneğinde ELISA ve IFA ile saptanan BNV IgM pozitifliği) ve daha sonra plak redüksiyon nötralizasyon testiyle doğrulanmıştır. Hasta verilen tüm destek tedaviye rağmen yatışının dokuzuncu gününde eksitus olmuştur. Bu raporda BNV ensefaliti olgusunun klinik özellikleri, laboratuvar incelemeleri ve tanısı tartışılmaktadır. Ülkemizde yaz-sonbahar döneminde nedeni açıklanamayan ateş ve bilinç bulanıklığı olan olgularda, BNV ensefaliti ayırıcı tanıda düşünülmesi gereken bir enfeksiyon hastalığıdır.
A Case with Herpes Simplex Virus Encephalitis
Medical journal of Bakirköy, 2011
Sudden fever, headache, focal neurological findings together with various levels of unconsciousness or seizure disorders are the characteristic features for encephalitis. Herpes simplex virus type 1 is most common viral agent in etiology. Clinically, it’s difficult to diagnose the disease. Routine laboratory results are usually nonspecific. When symptoms and clinical findings confirm the diagnosis and the HSV antigen or antibody is seen in laboratory results with associated typical radiological lesions, it is life saving to start antiviral therapy immediately. In our case, provided with literature research we disscussed a 37 years old man who presented to our internal medicine department with headache, nausea, vomiting and fever, without neurological symptoms and findings, diagnosed as herpes simplex encephalitis and started asyclovir treatment.
Türk Mikrobiyoloji Cemiyeti Dergisi, 2019
Menenjit ve ensefalit, tanısının hızla konarak erken tedavi yapılması gereken komplikasyonları yüksek enfeksiyon hastalıklarıdır. Bu çalışmada, bölgemizde santral sinir sistemi (SSS) enfeksiyonları düşünülen olgulardan gönderilen beyin omurilik sıvısı (BOS) örneklerinin bakteriyolojik kültür üremeleri ile Herpes Simplex virüsü (HSV-1/2) sıklığının araştırılması amaçlanmıştır. Yöntem: SSS enfeksiyonu şüpheli 192 hastanın BOS örneği retrospektif olarak incelendi. BOS örneklerinden üreme olan kolonilerin tür düzeyinde tanımlamaları ve antibiyotik duyarlılıklarının belirlenmesi için VITEK 2 otomatize sistemi (BioMeriéux, Fransa) kullanıldı. BOS glukoz, protein ölçüm değerleri de kaydedildi. BOS örneklerinin HSV-1/2 yönünden kalitatif olarak incelenmesinde, Artus® HSV ½ QS-RGQ kiti (Qiagen, Almanya) ve Rotor-Gene Q 5Plex HRM (Corbett Research 6000, Avusturalya) real-time PZR sistemi kullandı. Bulgular: 192 BOS örneğinin 11'inde (%6) üreme saptandı. İzole edilen mikroorganizmalar arasında Streptococcus pneumoniae (%45), Staphylococcus epidermidis (%18), Klebsiella pneumoniae (%9), Citrobacter koseri (%9), Pseudomonas aeuroginosa (%9) ve Listeria monocytogenes (%9) saptandı. Laboratuvarımıza viral etken düşünülerek gönderilen 110 örneğin beşinde (%4.5) HSV-1 DNA saptandı. BOS'un biyokimyasal paremetreleri değerlendirildiğinde, üreme saptanan 11 örneğin tümünde glukoz düzeyleri düşük, protein düzeyleri ise yüksek bulundu. HSV-1 pozitif hastaların BOS glukoz düzeyi dördünde yüksek, protein düzeyi ise üç hastada yüksek bulundu. Sonuç: Bölgemizde menenjit ve ensefalite neden olan patojenlerin epidemiyolojisi sürveyans verilerine katkı sağlayacaktır. İzole edilen bakterilerin antibiyotik duyarlılık profillerinin düzenli olarak izlenmesi de etkin tedavi stratejilerinin geliştirilmesine katkı sağlayabilir.
Role of CRP, TNF-a, and IGF-1 in Delirium Pathophysiology
Noro Psikiyatri Arsivi, 2014
Giriş: Deliryum yaygın ve hayatı tehdit eden nöropsikiyatrik bir sendromdur. Deliryum tanısının konulmasında yaşanan sorunlar morbidite ve mortalite oranlarıyla birlikte hasta bakım maliyetlerini de artırmaktadır. Deliryumun biyolojik modelinin açıklıkla ortaya konamamış olmasına rağmen eldeki kanıtlar kolinerjik eksiklik modelini desteklemektedir. Deliryum kan beyin bariyerini geçen ilaçların ve bazı süreçlerin bir yansıması olabilir. Bu çalışmada deliryumda kolinerjik eksiklik modeli esas alınarak C-reaktif protein (CRP), tümör nekroz faktör-alfa (TNF-α) ve insulin benzeri büyüme hormonu-1'in (IGF-1) deliryum etiyolojisindeki rollerinin ve söz konusu belirteçlerin tanısal kullanım olasılıklarının belirlenmesi amaçlanmıştır. Yöntem: Çalışmaya kardiyovasküler cerrahi planlanan 93 hasta alınmış, 35 hasta çalışmayı tamamlamıştır. Katılımcıların ameliyat öncesinde tıbbi durumları hakkında bilgi toplanmış, mini mental test ve saat çizme testi kullanılarak kognitif durumları değerlendirilmiş ve kan örnekleri alınmıştır. Hastaların ameliyat sonrası kan örnekleri yeniden alınmış ve deliryum semptomları Deliryum Derecelendirme Ölçeği-Revize 98-Türkçe (DRS-R98-T) kullanılarak izlenmiştir. Bulgular: Ameliyat öncesinde kognitif yetersizlik saptanan hastalarda deliryum daha yüksek oranda gelişmiştir. Deliryum gelişen hasta grubunda IGF-1 düzeyleri kontrol grubuna göre daha düşük bulunmuştur. Ameliyat öncesi CRP ve TNF-α düzeyleri bakımından gruplar arası farklılık saptanmamıştır. Sonuç: Düşük IGF-1 düzeyleri deliryum gelişmesini öngörmede kullanılabilecek bir belirteç olabilir. Ancak, sitokin yanıtının ve deliryum tablosunun karmaşık doğası nedeniyle serum belirteçlerinin, kognitif durumu gösteren psikometrik araçlar yerine kullanılmasının henüz erken olduğu düşünülmektedir.
Nursing Management and Diagnosis of Delirium on Patients in Pediatric Intensive Care Unit
DergiPark (Istanbul University), 2020
Deliryum, hızlı başlayan, dalgalı seyir gösteren, etiyolojisinde birçok nedenin eşlik ettiği, bilinç, algılama, düşünce, uyku-uyanıklık döngüsünde değişimlerin görüldüğü klinik bir sendromdur. Bu derlemenin amacı, yoğun bakım ünitesinde yatan kritik hasta çocuklarda deliryumun tanılanması, önlenmesi ve pediatri hemşirelerinin rollerine ilişkin güncel bilgileri paylaşmaktır. Bu derlemede Pubmed, Web of Science, Cochrane, Türkiye Atıf Dizini, Google Akademik, EbscoHOST veri tabanları taranarak bu çalışmanın amacına uyan konuyla ilgili araştırmalara ulaşılmıştır. Anahtar kelime olarak "deliryum (delirium), çocuk (child), yoğun bakım (intensive care), hemşirelik bakımı (nursing care) kullanılmıştır. Konuyla ilgili yapılan çalışmalar incelendiğinde kritik hasta çocuklarda deliryum için en temel risk faktörleri, yaş, gelişimsel gecikme, hastalık şiddeti ve mekanik ventilasyon olarak gösterilmiştir. Pediatrik hastalarda deliryumun olumsuz sonuçları arasında mortalite artışı, hastanede kalış süresinde uzama ve maliyet artışı olduğu bildirilmiştir. Ayrıca yapılan araştırmalar incelendiğinde; pediatri hemşirelerinin deliryumun tanılanması, önlenmesi ve bakımı konusunda yeterli bilgiye sahip olmadıkları, doğru yaklaşımları uygulayamadıkları ve hemşirelerin çok azının deliryumu değerlendirmede tanılama araçlarından yararlandıkları bulunmuştur. Deliryum, kritik derecede hasta olan çocuklarda sık görülen bir sorundur. Pediatri hemşireleri hasta sonuçlarını iyileştirmek için kanıta dayalı bilgilerin uygulanmasına öncülük etmelidir. Pediatri hemşireleri, deliryumun oluşmasında rol oynayan çevresel etmenleri kontrol etmeli, uyku bozukluklarını önlemeli, terapötik yaklaşım ile etkin iletişim sağlamalı ve aile merkezli bakım uygulamalıdır.
A Different Perspective on the Phenomenon of Hemiplegic Encephalitis: A Case Report
Şişli Etfal Hastanesi tıp bülteni, 2018
E nsefalit, beynin inflamasyonuna bağlı olarak nörolojik disfonksiyonun eşlik ettiği bir klinik tablodur. [1] Ateş, baş ağrısı, değişken bilinç seviyesi gibi bulguları olduğundan menenjitle ortak özellikler taşır. Ancak genellikle akut bilinç bulanıklığı, davranış değişikliği, fokal nörolojik bulgular ve nöbet sıklıkla ensefalitli olgularda görülür. [2] Etiyolojinin saptanması açısından, hangi mevsimde geliştiği, coğrafik özellikler, toplumdaki prevalansı yüksek hastalıklar, seyahat öyküsü, meslek sorgusu, hayvan ve böcek teması, aşılanma öyküsü ve immun yetersizliği yapabilecek nedenler sorgulanmalıdır. [2, 3]
The importance of radiological follow-up in clinical acute viral encephalitis
2003
A case is presented in this paper who was admitted with acute loss of consciousness and generalised epileptic seizure and right sided hemiparesis following non-specific prodromal symptoms. In the first 12 hours the brain CT and MRI findings revealed severe edema at the left temporofrontal region causing midline shift and nodular lesions with contrast enhancement. These radiological findings strongly suggested acute viral encephalitis and periodic sharp waves localized to left temporoparietal region in EEG supported the diagnosis. Although significant clinical improvement was achieved with anti-edema and antiviral therapy, three weeks later a significant increase in the dimensions of the lesion and edema were observed in the second cranial MRI. Pathological analysis of the excisional biopsy reported that the nature of the lesion was malignant anaplastic oligodendroglioma. The aim of this paper is to discuss the differential diagnosis regarding MRI findings and also to emphasize the importance of repeating cranial MRI in the first week for the patients with the prediagnosis of acute viral encephalitis.
Clinical and radiological findings in a case of varicella encephalitis
Sahin S, Arısoy A, Eren Topkaya A, Karsidag S. Clinical and radiological findings in a case of varicella encephalitis. Infection Journal, 2006; 20 (2): 131–135. , 2006
The Varicella-Zoster virus infection (chicken pox) is rarely seen in adults and subjects with normal immunity, but its complications might be fatal. A 29-year-old previously healthy male patient applied to the emergency ward five days after the occurrence of chicken pox rashes with complaints of vertigo, nausea, and imbalance. Although Varicella-Zoster antibodies were found to be negative in the initial cerebrospinal fluid (CSF) and blood examinations of the patient, these antibodies were detected both in the CSF and blood of the patient on the tenth day. Right cerebellar and bilateral cerebellar hypoperfusion were determined with brain single photon emission tomography (SPECT) labelled with Tc-99m hexamethyl propylene amine oxime (HMPAO) whereas no pathologies were detected in the contrasted cranial magnetic resonance imaging (MRI). Partial clinical improvement was achieved after a 10-day antiviral therapy and an almost complete improvement was observed in the neurological examination of the patient at the third month follow up. Although the repeated cranial MRI examination performed in this period was found to be normal, in the Tc-99 HMPOA brain SPECT examination it was observed that the previously determined pathology continued to exist. In this article, theclinical and radiological findings of the case are discussed in the light of the literature.