Nüzûl-u İsa (a.s.) Meselesi (original) (raw)

Nüzulü İsa Meselesi - İdris Tüzün

İsa as babasız yaratılmış, beşikte iken konuşmuş ve İsrailoğullarına gönderilmiş büyük bir peygamberdir. Peygamberliğinin son yıllarında Yahudiler tarafından öldürülmek istenmiş, fakat Allah onların şerrinden koruyarak onu, diri olarak semayı ref etmiş, yükseltmiştir. Ahir zamanda tekrar yeryüzüne inecek, ahir zaman peygamberinin ümmetinden olacak, onun şeriatıyla amel edecek ve İslâm'ı bütün dünyaya yayacaktır. Daha sonra kendi eceliyle vefat edecektir. Buraya kadar kısaca anlattıklarımız, Kur'ân ve onun tefsiri mahiyetindeki sünnet tarafından fazla beyana hacet kalmayacak bir açıklıkta bize nakledilmiştir. Peygamberimiz zamanından günümüze kadar bütün Müslümanlar ve günümüzdeki pek çok Müslüman bu inanç içinde olmuştur. 20. yüzyılın başlarından itibaren batı medeniyetinden büyük ölçüde etkilenen ve aşağılık kompleksine kapılan modernist Müslümanlar, batı medeniyeti ile İslâm arasında bir tür sentez oluşturmaya çalıştılar. Batı felsefesinin kriterlerine uymayan geleneksel İslâm anlayışını da her yönden tenkide tabi tuttular. Bilhassa Kur'ân ve sünnette önemli bir yer tutan mucizeleri şüpheyle karşıladılar ve Kur'ân'daki mucizeleri tevil, hadislerdekini ise inkâr etme yoluna gittiler. Modernist Müslümanların kuralsız bir şekilde tevil ettikleri ayetlerle, inkâr ettikleri hadislerin bir kısmı İsa as'ın ölmeyip göğe kaldırıldığı ve ahir zamanda geleceği ile ilgili ayet ve hadislerdir. Modernist Müslümanlar alışılmış halleriyle İsa as'ın ölmeyip göğe kaldırıldığını ve ahir zamanda geleceğiyle ilgili ayetleri tevil, hadisleri ise inkâr yoluna gitmişlerdir. Kur'ân'ı tefsir etmede usül, başta Kur'ân'ı Kur'ân'la, sonra sünnetle, sonra sahabe ve tabiinin görüşüyle tefsir etmektir. Bu usule muhalif tefsirler, tefsir ilminde "ilhadi tefsirler" kısmına girerler. Modernistlerin Kur'ân tefsirini de bu kısma örnek göstermek pek yanlış olmayacaktır. Onlar bu bahsettiğimiz usule riayet etme zorunluluğunu hissetmemekte, Kur'ân'ı tefsirde, daima batı felsefesinden etkilenmiş aklı ön plana çıkarmaktadırlar. Modernistlerin bu tavırları, Tevrat'ı tahrif eden hahamlara benzerlik arz etmektedir. Kur'ân'ın pek çok ayetinde Yahudi hahamların Tevrat'ı tahrif ettikleri ve dini bozdukları anlatılır. Modernistlerin de ortaya koymaya çalıştıkları muharref bir İslâm anlayışı olmaktadır. 2 Gerçi modernist Müslümanlar Kur'ân'ın lafzında değişiklik yapamıyorlar ama, onun manalarını tahrif ederek, benzer bir ihanete teşebbüs ediyorlar. İsa as'la ilgili ayetler tefsir edilirken, Kur'ân'ın birinci derecede tefsiri olan hadislere müracaat edilmelidir. İsa as'ın ölmediği, ahir zamanda geleceğiyle ilgili hadisler azımsanmayacak kadar çoktur ve bir kısım âlimler bu hadislerin mütevatir olduğunu söylemişlerdir. Günümüzde dinde reform yapmak isteyen modernistler, bu hadisleri çok rahat bir şekilde inkâr ediyorlar ve Kur'ân'ın kastetmediği manaları ona söylettiriyorlar. Aslında hadislere müracaat edilmese bile, sağlam bir akıl ve samimi bir kalple Kur'ân'a yönelinse, hadislerde beyan edilen hakikatlere uygun manalar anlaşılabilir. Fakat bu konuda konuşanlar daima önyargıyla hareket ettikleri için, doğruyla eğriyi hep birbirine karıştırıyorlar.

Nüzûl-İ Îsâ Meselesi̇ni̇n Tefsi̇r Geleneği̇ne Yansimalari

Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi dergisi, 2006

Hz. Îsâ, peygamberler arasında belki de en fazla hakkında tartışmaların yapıldığı bir peygamberdir. Yapılan bu tartışmalardan biri de O"nun kıyamete yakın bir zamanda yeniden yeryüzüne inmesi hususudur. Gerek diğer din mensupları gerekse Müslümanlar arasında bu konu farklı şekillerde tartışılmıştır. Bu makalede Hz. Îsâ"nın yeryüzüne yeniden ineceğiyle ilgili âyetler ve bu âyetlere ilk dönemden itibaren müfessirlerin yaklaşımları ele alınacak ve aralarında değerlendirmeler yapılacaktır.

Nüzûl-ü Îsâ ile İlgili Teolojik Problemler

Teemmül, 2023

Asırlardır toplumların bir kurtarıcı beklentisi içinde olduğu ve toplumsal kaos zamanlarında bu beklentinin inanca dönüştüğü görülmektedir. Mesih inancı çeşitli yorumlarla ve farklı beklentilerle üç İlâhi dinde mevcuttur. Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslâmiyet Mesih konusuna farklı açılardan bakmaktadır. Yahudiler Hz. Dâvûd’un soyundan bir Mesih beklerken Hz. Îsâ’nın Mesih olmadığı ve Mesih’in henüz gelmediği inancındadırlar. Yahudiler Mesih olarak farklı bir şahsın gelmesini beklerken Hıristiyanlar Hz. Îsâ’nın dönüşünü beklerler. Hıristiyanlar Hz. Îsâ’nın insanlığın günahına kefaret, yeryüzüne gönderilmiş, çarmıha gerilmiş ve Tanrı’nın katına yükseltilmiş olduğuna, âhir zamanda yeryüzüne tekrar ineceğine ve ilâhi düzeni yeniden kuracağına inanırlar. İslâmiyet’te ise Hz. Îsâ bir Peygamberdir. Hz. Îsâ kendisine verilen Peygamberlik görevini yapmış ve Allah tarafından desteklenmiş bir Peygamberdir. Hıristiyanlık ve İslâmiyet’in Hz. Îsâ’ya yüklediği misyon birbirinden farklıdır. İslâm inancında Hz. Îsâ’nın akıbeti konusu tartışılmaktadır. Hz. Îsâ’nın Yahudiler tarafından öldürülmediği ve çarmıha gerilmediği açıktır ve bu hususta ihtilaf yoktur. Hz. Îsâ’nın göğe yükselme meselesi ihtilafın konusudur. İslâm dininin Kur’ân ve sünnet olmak üzere iki temel kaynağı bulunmaktadır. Kur’ân’da Nüzûl-ü Îsâ ’ya delil olacak ayetler açık değildir. İslâm’ın ikinci temel kaynağı hadislere gelince, hadislerde refʿ yoktur. Nüzûl, refʿin sonucudur diye kabul edilirse, Hz. Peygamberin sözlerinde geçtiği varsayılabilir. Yaygın kanaate göre, Allah Resûlü, Hz. Îsâ’nın kıyametten önce yeryüzüne ineceğini anlatırken bir iman esası ortaya koymak amacıyla bu hadisleri söylememiştir. Nüzûl-ü Îsâ, aklın imkân dâhilinde görebildiği bir olaydır ama itikâdî bir durum değildir. Müslüman Allah’ın her şeye gücünün yettiğine inanmaktadır. Allah’ın Kur’ân’da açık bir şekilde bildirmediği Hz. Îsâ’nın nüzûl meselesine bu açıdan bakılmalıdır. Bu çalışmada Hz. Îsâ’nın yeryüzüne tekrar inmesinin İslâmî açıdan imkânı irdelenecektir. Çalışmanın amacı meseleye bu çerçevede bakmak ve günümüz dünyasında farklı din mensuplarının dinler konusunda aklı merkeze alarak seçmek yerine, daha çok içine doğmuş oldukları kültürlerden etkilenerek meselelere baktıklarını ortaya koymaktır.

Nüzûl-İ 'Îsâ Aleyhisselâm Üzerinde Serdedilen Ciddiyetsiz ve Şeytânî Vesvese

Hakîkatte, şu makâle sâhibi tarafından da i’tiraf edildiği gibi, otuz küsûr Sahâbî’den yüz yetmiş küsûr rivâyetle gelen bir husûsun îmân eden akıllı kimseye göre tartışılır yanı olamaz. Hele buna İcmâ’ı eklerseniz, söylenilebilecek hiçbir şey kalmaz. Lâkin, îmân mevzûudur; tartışma götürmez, deyip saçma ve hezeyanlarına toz kondurmayan şarkıyyâtçı Hristiyanların ihdâs ettikleri -kesin îmân düstûrları da dâhil- istisnâsız İslâmî her mes’lede aslolan uydurma olmaktır, şeklindeki bilimsel dogma artık onların içimizdeki şâkirdlerince yeni bir îmân esâsı hâlini aldı. Nihâyet bu peşin ithâmın anaforundan kurtulmanız için sebebler âlemi size yetmeyecek kadar dardır. Vesvese bile olamayacak sebebler ileri sürülerek fâhişelik töhmetiyle yüzü kara edilmek istenen iffet âbidesi bir genç kıza, hadi fâhişe olmadığını isbât et, denildikten sonra, onun, töhmet dayanaklarına nisbetle yerden arş kadar yüksek olan hüccetlerinin bile yeterli delîl kabûl edilmediğini görüyoruz…

Rüyetü’N-Nebî Meselesi̇

2016

Ru’yet, gormek anlamina gelen Arapca bir kelimedir. Ru’yetu’n-N ebi ise N ebi’nin gorulmesi anlamina gelir. Bu tabir daha cok Nebimiz (s.a.v.)’in oldukten sonra gorulup gorulemeyecegi meselesi icin kullanilmaktadir. Bazi sufi buyukleri, diger nebiler gibi Nebimiz (s.a.v.)’in de olumunden sonra hayat sahibi oldugunu ve dolayisiyla kendileriyle gorustuklerini, hatta Nebimizden bazi bilgiler aldiklarini soylemislerdir. Bunu da kesf, kerâmet ve bazi hadislere dayandirmislardir. Bir kesim âlim de buna karsi cikmis ve bunun mumkun olmadigini soylemistir. Iste bu makâlede tartismalara sebep olmus olan ve bizce tasavvuf acisindan da onem arz eden ru’yetu’n-Nebi meselesi ele alinmaktadir.

Gazâlî'de Hüsün-Kubuh Meselesi

Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2016

Al-Ghazali, who stands close the idea of al-Ashari school located in the theological thought system of Islam, is seen as having an eclectic opinion on the issue of al-husn and al-kubh. It is possible to see Ashari, Mâturîdî, Mu'tazili, Philosophical and Mystical implications in the formation of this opinion. This situation is, on the one hand, can be read as an expression of historical-social context in which al-Ghazali lives, on the other hand it is certain that serious challenges arise in giving judgment on the idea of al-Ghazali on this issue.

Resm-i Mushafın İ‘câzı Meselesi

Kafkas üniversitesi ilahiyat fakültesi dergisi, 2022

The verses of the Qur'an were first written down by the revelation scribes with various writing materials, with the directive of the Prophet Muhammad (pbuh). These verses, which were not written tidily and in the form of a book, were later collected by the caliph Abu Bakr and turned into a book in order to prevent the verses from being lost. Caliph Uthman reproduced the Qur'an, which was made into a book by Abu Bakr. The mushafs that Caliph Uthman reproduced have long been the subject of discussion in terms of their writing characteristics. The history of these discussions goes back to ancient times. In this context, issues such as where the orthographic features of the mushaf come from, whether the way the words are written is tawqifî provided by the order and approval of the Prophet, whether the words of the Qur'an are written correctly, the importance of complying with these orthographic features of the mushaf, and whether the Qur'an can be written in other forms of writing, etc. has been the subject of criticism. Books have been written on this issue, refutations have been written, and various opinions have been put forward. The main reason for these discussions is both the preservation of the verses of the Qur'an in an authentic way and the effort to transfer the differences of recitation to the next generations. Therefore, the subject is important. In order to preserve the verses of the Qur'an correctly, the verses were initially written on various writing materials, collected by Abu Bakr, who was worried about the loss of these writings, and then Uthman sent new copies of the mushaf, which were reproduced from this mushaf, to different towns in order to resolve the recitation disputes. There is no evidence that the way in which the words of the Qur'an were written in the early periods contained some secrets and signs. In the later periods, some people such as Merrakuşî focused on the language and recitation meanings of the Qur'anic words, which are indicated by different writing features. Recently, the debate