Sirâtimüstakîm/Sebîlürreşâd Dergi̇si̇nde Mehmet Aki̇f’İn Eği̇ti̇m Ve Di̇l Üzeri̇ne Görüşleri̇ (original) (raw)

Mi̇lli̇ Mücadele Dönemi̇nde Mehmet Aki̇f Şi̇i̇rleri̇nde Terapöti̇k Unsurlar : İsti̇klal Marşi Ve Safahat Örneği̇

Terapötik: İyileştirici etkisi olan GİRİŞ Acılı, mutsuz, uyumsuz ve problemli insanlara psikolojik yardım sağlama çabaları kimi zaman rastgele kimi zaman da sistemli olsa dahi tarihin her döneminde görülebilen bir davranıştır. İnsan gelişip büyürken, karşılaştığı ve kendi başına üstesinden gelemediği engelleri aşmada genellikle başkalarının, çoğu zaman da uzman kişilerin yardımına ihtiyaç duymaktadır (Karahan T.F& Sardoğan M.E,2004). Birey ve toplum için psikolojik, sosyal dolayısıyla insanı ilgilendiren her sahada bir çok olumsuz durumu bir kriz yoğunluğunda ortaya çıkaran savaş durumları, psikolojik desteğe insanların en çok ihtiyaç duydukları süreçlerdir. Her yönden desteğe ihtiyaç duyulduğu halde söz konusu süreçlerde bu ihtiyaçları karşılamak bir çok zaman mümkün olmamaktadır. Maslow'un ihtiyaçlar hiyerarşisine göre piramidin en alt basamağında yer alan fiziksel ihtiyaçlar içerisinde olan yeme-içme gibi ihtiyaçları ve bir üst basamağında yer alan güvende olmak (barınmak vb....

Dârü’L-Hi̇kmeti̇’L İslâmi̇ye Ve Mehmet Âki̇f

HİKMET-Akademik Edebiyat Dergisi (Journal Of Academic Literature), 2020

Dârü'l-Hikmeti'l İslâmiye, Osmanlı Devleti'nin bir yandan iç işlerini düzeltmeye çalıştığı, öte yandan dış güçlerle mücadele ettiği bir dönemde kurulur. Kurumun temel görevi, İslâm diniyle ilgili yanlış yönlendirmelere engel olmak ve dinî eğitim veren okullarla ilgili çeşitli düzenlemeler yapmaktır. Ancak, kurumdan bu görünür amaçların dışında çok daha büyük vazifeler yerine getirmesi beklenir. Ahlâk ve imanı korumak, bu vazifelerden belki de en mühimidir. Nitekim Dârü'l-Hikmeti'l İslâmiye, her şeyden evvel bir "ahlâk kurulu" olarak görev yapar. Mehmet Âkif Ersoy, Bediüzzaman Said Nursî, Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır ve İsmail Hakkı Bey gibi dönemin seçkin âlimlerini bünyesinde toplaması da bu kuruma verilen önemin bir göstergesi sayılabilir. Bu makaledeki amaç, Mehmet Âkif Ersoy ve Dârü'l-Hikmeti'l İslâmiye ilişkisini gözler önüne sermeye çalışırken bu kurumun önemini de bir kez daha vurgulamaktır.

MEHMET AKİF’İN EĞİTİM FELSEFESİ VE EĞİTİM MODELİ OLARAK “ÂSIM’IN NESLİ” TASAVVURU

MEHMET AKİF ERSOY (Hayatı-Düşünceleri-Eserleri), TBML Yayınları, 2022

Osmanlı Devleti’nin en buhranlı döneminde yaşamış şair, yazar, gazeteci, fikir adamı Mehmet Akif, İmparatorluk coğrafyasının içinden geçtiği zor süreç için çözüm bulmaya çalışır. Özellikle II. Abdülhamid dönemi içinde aydınlar, yönetime karşı tavır alırlar ve bu durum âdeta Osmanlı’nın yıkılma sürecini de hızlandırmış olur. Büyük bir buhranın yaşandığı bu dönemde çözüm arayan Mehmet Akif, maarif ile ilgili şiirler ve makaleler kaleme alır. Bu makalelerinde gençliğe yol göstermeye çalışır. Idealindeki gençliği de “Âsım’ın Nesli” şeklinde bir proje olarak ortaya koyar. Bu yazıda Mehmet Akif Ersoy’un kaleme aldığı nesir ve şiirlerinden yola çıkılarak eğitim felsefesi ve bir eğitim modeli olarak “Âsım’ın Nesli” tasavvuru üzerinde durulacaktır. Böylece Mehmet Akif Ersoy’un şiirleri örneğinde bugüne ışık tutacak sonuca ulaşılmaya çalışılacaktır.

Mehmet Aki̇f’İn Şi̇i̇rleri̇nde Faki̇rli̇ğe İslâmî Merhamet Duygusuyla Yaklaşim

2012

Hayatını halkla iç içe geçiren ve halkın her türlü sorunlarını kendi sorunu gibi gören Akif, bu sorunların çözümünü de İslami ölçülerle ortaya koyar. Onun şiirlerinin önemli bir bölümünü bu tür konuları işlediği şiirler almıştır. Şiirlerindeki fakir ve kimsesizlere karşı takındığı tavır, Akif'in hayatında önemli bir yer teşkil eder. Bu yüzden onun için merhamet şairi dense yeridir.

“Kolekti̇f Ki̇mli̇k Kurma” Çabasi Olarak Mehmet Aki̇f’İn “Benli̇k” Özelli̇kleri̇

Hacettepe Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi (HÜTAD)

Bu makalenin amacı Mehmet Âkif Ersoy'un benlik özelliklerini yaşamı ve şiirlerinden yola çıkarak tespit edip Milli Mücadele öncesi ve sonrasında oluşması istenen kolektif kimliğe yönelik şairin önerilerini belirlemektir. Kimlik, kişinin ait olma hissiyle beraber gelişen bir kavramken benlik, içerisine kimliği de alarak dış dünyayla bağlantı kurmada kişinin sınırlarını tayin etmesine kadar gidebilir. Kolektif kimlikse, toplumu yalnız bağımsızlığa kavuşturan itici güç değil aynı zamanda toplumun sürekliliğini sağlayan unsurdur. O nedenle sağlam temeller ve karakterler üzerine kurulması gerekir. Edebiyat, ortak kimliğin en samimi görünür yüzü olduğundan, Türk edebiyatında şair/yazarların benlik tanımları, kimlik seçimleri zaman zaman tartışma konusu olmuştur. Mehmet Âkif, bunların başında gelir. Benlik gelişimi ve kimlik seçiminde çok erken yaşlarda tercihlerini kesin olarak yapmış bir şairdir. Bu tercihler yalnız kendisiyle ilgili olmayıp yaşadığı dönemde toplumuna önerdiği nitelikler olduğundan ulusal kimliğin inşasında da çok etkili olmuştur. Çünkü kendisinin olduğu kadar toplumunun dinamiklerini, gücünü bilir; onu ortaya çıkaracak bilgiyi arar. Kalemiyle ortak bir dil kurup toplum bilincine gider. Onu rehber yapan benlik özelliklerini yaşayışında/eserlerinde görmek mümkündür. Bu nedenlerden ötürü öncelikle şairin benlik özellikleriyle beraber kimlik tanımlaması yapılacak, ardından milletinin var olma mücadelesi verdiği zamanlarda önerdiği kolektif kimlik çabası da belirtilmeye çalışılacaktır.

Safahat’tan Hareketle Mehmet Aki̇f’in Zamanını Ve Batı'yı Değerlendi̇ri̇şi̇

Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, 2015

Osmanlı Devleti'nin son yıllarına ve Türkiye Cumhuriyeti'nin ortaya çıkışına tanıklık eden Mehmet Akif Ersoy, imparatorluktan millî devlete geçişte ortaya çıkan birçok zorluğu bire bir yaşar. Bu sıkıntılı dönemde yaşananlar, Avrupa'ya bakışı derinden etkiler ve zamanla, Türk milletinin gözündeki perdeyi kaldırarak Batı'nın maskesini düşürür. Kendi döneminde Akif, işte böylesine bir aydınlanma ateşini yakan insanlardandır. Doğu'yu, Batı'yı, yaşadığı coğrafyayı ve mensubu bulunduğu milleti çok iyi tanıyan yazar; Batı'nın ilmî değerlerinin ve birikiminin de farkındadır. O, Batı'nın birikimine düşmanca tavır takınmaz ve ayakta durabilmek, varlığımızı sürdürebilmek için ondan istifade edilmesi gerektiğini düşünür. Bu makalede, olumlu ve cezbedici taraflarının yanında Batı'nın bizim için tehlike arz eden yönleri, Akif'in Safahat'ından hareketle ortaya konulmaya çalışılacaktır.

Mehmet Aki̇f Ersoy’Un Si̇yasal Ki̇mli̇ği̇ Ve İtti̇hat Ve Terakki̇ Cemi̇yeti̇ İle Olan İli̇şki̇si̇

Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 2017

Mehmet Akif Ersoy'un yaşadığı dönem Osmanlı Devleti'nin siyasal yaşamının en çalkantılı olduğu yıllara rastlar. Bu dönem bir taraftan milliyetçilik düşüncesinin etkisi ile bağımsızlık peşinde koşan azınlık hareketlerine sahne olurken diğer taraftan da meşruti bir yönetimin kurulması için faaliyet gösteren muhalif hareketlere sahne olmaktaydı. Bu siyasal karmaşa nedeni ile başta dönemin aydınları olmak üzere toplumun önemli bir kesimi siyasetle ilgilenmekte ve devletin bekası için fikirler üreterek bu fikirleri hayat geçirmek için mücadele etmekteydiler. Mehmet Akif de bu anlayışla hareket eden önemli bir kişilik olarak karşımıza çıkmaktadır. Mehmet Akif'in özellikle II. Abdülhamid'e ve onun yönetimine karşı ortaya çıkan muhalif hareketler içerisinde İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne yakın durması "İslamcılık düşüncesi" dikkate alındığında üzerinde düşünülmesi gereken bir husustur. Mehmet Akif'in bu yakınlığı I. Dünya Savaşı ve Millî Mücadele yıllarında da devam etmiştir. Çalışmamızda Mehmet Akif Ersoy'u siyasal kimliği ve İttihat ve Terakki Cemiyeti ile olan ilişkisi üzerinde durarak incelemeye çalışacağız.

Bi̇r Fâki̇hi̇n Tasavvuf Yorumu: Aki̇fzâde’Ni̇n Mühi̇mmâtu’S-Sûfi̇yye Adli Mahtût Eseri̇

2018

Oz Osmanli’nin son donem ulemâsindan Abdurrahim Akifzâde (v. 1816-17), Istanbul’da kadilik ve muderrislik, Amasya’da ise muftuluk yapmistir. Resmi gorevlerinden oturu daha cok fâkih olarak bilinen Akifzâde’nin tasavvufa dair eserleri vardir. Bu makalede sufilerin onemsedigi meseleleri iceren Muhimmatu’s-sufiyye adli eseri calisilmistir. Tartisma konusu olmus bu meselelerde genelde ilk once tasavvuf klasiklerine muracaat etmis ve nakiller yapmistir. Daha sonra zahiri ilimleri merkez alarak kendi gorus ve yorumlarini belirtmistir. Dolayisiyla Akifzâde’nin bu eseri, bir fâkih perspektifinde onun tasavvufi goruslerini yansitmak bakimindan onem arz etmektedir. Bu baglamda Akifzâde kelam, fikih ve akli deliller cercevesinde sufilerin Ehl-i sunnet inancindaki konumunu savunmustur. Bunu yaparken onlari; Cebriyye, Hululiyye ve Vucudiyye (Panteizm) gibi Ehl-i sunnet disindaki akimlardan ayristirma cabasina girmistir.