Anayasa Mahkemesinin Güncel Kararlarında Ceza Yargılamasında Verilen Kararın Aynı Fiilden Dolayı Yapılan Disiplin Soruşturmasında Kullanılmasının Masumiyet Karinesi Açısından Değerlendirilmesi (original) (raw)

2022, YENİ İÇTİHATLAR: ULUSAL, ULUSLARARASI VE YABANCI MAHKEME KARARLARI SEMPOZYUMU TEBLİĞ ÖZETLERİ KOÇ ÜNİVERSİTESİ LAW SCHOOL / HUKUK FAKÜLTESİ

Adil yargılanma hakkının gereklerinden birisi olan masumiyet karinesi, ceza yargılamasında verilen mahkûmiyet hükmünün kesinleşmesine kadar kişinin suçlu olarak kabul edilmemesini güvence altına almaktadır. Masumiyet karinesi arz ettiği önem nedeniyle modern ceza hukukunun temel ilkelerinden biri olarak kabul görmektedir. Bu kapsamda Türkiye’nin tarafı olduğu İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi m. 11/1’de, Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi m. 14/2’de ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi m. 6/2’de söz konusu ilkeye yer verildiği görülmektedir. Anayasa m. 38/4’te ise “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.” şeklinde düzenlenen masumiyet karinesinin, ayrıca Anayasa m. 15’te temel hak ve özgürlüklerin kullanılmasının durdurulması başlığı altında yer verilen çekirdek haklardan biri olduğu ifade edilmelidir. Anayasa Mahkemesine göre masumiyet karinesinin sağladığı güvencenin genel olarak iki boyutu bulunmaktadır. İlk boyut, ceza yargılamasının devam ettiği sürece ilişkindir. Bu süreçte suç isnadı altında bulunan kişi hakkında kesinleşmiş bir mahkûmiyet hükmü bulunmadığından kişinin suçluluğu hakkında erken açıklamada bulunulması yasaktır. Bu yükümlülük ceza yargılamasını yürüten mercilerle sınırlı değildir. Disiplin soruşturmasını yapan makamlar da dâhil olmak üzere bütün adli ve idari makamların yaptıkları işlemlerde ve verdikleri kararlarda kişinin suçlu olduğu yönünde açıklamada bulunmaktan kaçınmaları gerekmektedir. Güvencenin ikinci boyutunun ise ceza yargılamasının sonuçlanmasından sonraki sürece ilişkin olduğu ifade edilebilir. Ceza yargılamasının sonunda mahkûmiyet dışında başka bir kararın verildiği durumlarda, zaten suçsuz olan kişinin bu durumu hükmen kabul edilmiş olmaktadır. O hâlde kişinin masum olduğundan şüphe duyulmasına ilişkin ortada bir sebep bulunmadığından bütün kamu otoritelerinin, toplum nezdinde kişinin suçlu olduğu izlenimini uyandıracak şekilde işlem ve uygulamada bulunmaktan kaçınmaları gerekmektedir. İfade etmek gerekir ki bir fiil, aynı olayda hem suç hem de disiplin suçu teşkil edebilmektedir. Kabahatler Kanunu m. 15/3’te sadece suçtan dolayı yaptırım uygulanmasına ilişkin benzer bir kural mevcut bulunmadığından ceza yargılaması ile disiplin soruşturması eş zamanda yürütülebilmektedir. Keza bu iki sürecin sonunda kişinin lehine ve aleyhine farklı kararların verilmesi mümkündür. Yine de uygulamaya bakıldığında ceza yargılamasında verilen kararın disiplin soruşturmasında önemli ve yönlendirici olduğu görülmektedir. Nitekim ceza yargılamasında uygulanan arama, el koyma, iletişimin tespiti ve zorla getirme gibi işlemlere disiplin soruşturmasında genel olarak başvurulamadığından delil elde etme ve değerlendirme yöntemleri daha sınırlı olmaktadır. Bundan dolayı disiplin soruşturmasında çoğu zaman ceza yargılamasında yapılan işlemlere veya verilen kararlara atıfta bulunulmaktadır. Bu ise masumiyet karinesine aykırı kararların verilmesine yol açabilmektedir. Anayasa Mahkemesine göre aynı fiilden dolayı yürütülen ceza yargılaması ve disiplin soruşturması sonucunda farklı kararların verilmesi, her durumda masumiyet karinesinin ihlaline sebebiyet vermemektedir. Örneğin ceza yargılamasında beraat hükmü verilmesi, kural olarak disiplin cezası verilmesine engel değildir. Keza disiplin cezasının ağırlığı da farklılık arz etmemektedir. Yüksek Mahkemeye göre devletin diğer otoriteleri gibi disiplin makamlarının ve idare mahkemelerinin, ceza yargılamasında ulaşılan kanaate saygı göstermeleri ve bunları sorgulayacak nitelikte ifadelerden kaçınmaları gerekmektedir. Öyle ki bazı durumlarda masumiyet karinesine gösterilen saygıdaki kamusal yarar, fiili işleyen kişi hakkında disiplin cezası verilmemesini dahi haklılaştıracak derecede önem arz edebilmektedir. Bundan dolayı ceza yargılamasında ulaşılan kanaatin isabetli olmadığı veya hatalı olduğu düşünülse bile masumiyet karinesine saygı gösterme yükümlülüğü ortadan kalkmamaktadır. Bu kapsamda Anayasa Mahkemesinin güncel kararlarına bakıldığında şu yönde bir çıkarımda bulunulması mümkündür: Yüksek Mahkeme, öncelikle disiplin soruşturmasında verilen kararın gerekçesinde, kişi hakkında yürütülen ceza yargılamasına bir atıfta bulunulup bulunulmadığını tespit etmektedir. Eğer bu tür bir atıf yok ise başkaca bir değerlendirme yapılmamaktadır. Aksi takdirde ceza yargılamasındaki sürece bakılmaktadır. Burada genel olarak iki durumun varlığından söz edilebilir. İlk olarak ceza yargılamasının sonunda kişi hakkında mahkûmiyet hükmü verilmiş ve bu hüküm de kesinleşmiş ise disiplin soruşturmasında kişinin suçlu olarak kabul edilmesi, masumiyet karinesine aykırılık teşkil etmemektedir. İkinci olarak ceza yargılaması derdest ya da mahkûmiyet dışında başka bir hükümle sonuçlanmış ise disiplin soruşturmasında kullanılan dile ayrıca dikkat edilmektedir. Bu çerçevede disiplin cezasının gerekçesinde, yalnızca kişi hakkında aynı fiilden dolayı ceza yargılamasının yapıldığından söz edilmesi, isnat olunan fiil ile ilgili sevk maddelerine yer verilmesi, ceza yargılaması sonucunda verilen hükümden bahsedilmesi, “tehdit”, “hakaret” ve “fiilen taarruz” gibi ceza hukukunun yanı sıra gündelik dilde de kullanılan kelimelere yer verilmesi ve tanık ifadesi gibi ceza yargılamasında elde edilen delillere dayanılması gibi durumlar masumiyet karinesine aykırılık teşkil etmemektedir. Buna karşın ceza yargılamasında isnat edilen suçun, kişi tarafından işlendiğinin peşinen kabul edilmesi veya kişinin suçlu olduğu yönünde şüphe uyandıracak ima ve açıklamalarda bulunulması durumunda masumiyet karinesinin ihlal edildiğine karar verilmektedir.