Osmanlı Yayılışına Karşı Papalık Söylemleri ve Yabancı Gözlemcilerin İfadeleri (original) (raw)

Papanın Yanılmazlığı Meselesi Katolik Dünyada Nasıl Algılanmaktadır

K atolik Kilisesi, Hristiyan dünyasında kendisini İsa'ya dayandıran ve apostolik (havarisel) olma "ayrıcalığına" sahip kilisedir. Bu kilisenin ruhani liderleri papalar olup yanılmazlık, papaların sahip olduğu bir tür imtiyazdır. Yanılmazlık Katolik Kilisesi'nin sahip olduğu dogmalardan biri olmakla birlikte gerek Katolik dünyada gerekse tüm Hristiyanlar arasında tartışmalı bir meseledir. Bu meselenin özelde Katolik dünyada algılanışını tartışmak doktrinin doğru anlaşılması açısından konuya ışık tutacaktır.

Avrupalı Seyyahların Gözünden Osmanlı'da Veba

Kebikeç, 2020

Öz: Bu çalışmada Avrupalılar tarafından yazılmış seyahatnamelerde yer alan, Osmanlı Devleti’ndeki veba salgınları ile ilgili bilgilerin incelenmesi amaçlanmıştır. Çalışma için XVI.-XIX. yüzyıl arasında yazılmış 23 adet seyahatname incelenmiş ve veba ile ilgili bölümler derlenmiştir. Seyahatnamelere göre başta İstanbul olmak üzere Osmanlı’nın birçok yerinde yüzyıllar boyunca veba salgınları görülmüş ve binlerce ölüme neden olmuştur. Vebanın bulaşında giysilerin ve evcil hayvanların rolü olduğu düşünülmekle birlikte, temel nedenin miasma olduğu konusunda yaygın bir görüş vardır. Bunun yanında veba Tanrı’nın bir cezalandırma aracı olarak da görülmektedir. Seyahatnamelerdeki bir diğer ortak gözlem Türklerin vebaya karşı umursamaz ve kaderci davranışlarıdır. Ancak bu konuda Türkler arasında bir farklılık olduğu, eğitimli sınıfın vebaya karşı daha bilinçli oldukları da göze çarpmaktadır. Karantina, sosyal izolasyon ve dezenfeksiyon vebaya yakalanmamak için alınan önlemlerdendir. Tedavi amacıyla en sık kullanılan yöntemler ise kan alma ve müshildir. Sonuç olarak seyahatnameler Osmanlıdaki veba salgınları konusunda değerli bilgiler vermektedir. Bu açıdan tıp tarihi çalışmalarında önemli kaynaklar olarak görülmelidirler. Anahtar sözcükler: Veba, Yersinia, Salgın, Karantina Plague in Ottoman State from the Perspective of European Travelers Abstract: This study aims to examine the plague epidemics in the Ottoman State through travelogues of European travelers. For this purpose, twenty-three travelogues written between XVI. and XIX. centuries were analysed and the parts that were related to plague were compiled. The information gleaned from travelogues reveals that plague epidemics occurred notably in Istanbul and in many other cities of the Ottoman State for centuries and resulted in the deaths of thousands of people. Although the role of clothes and pets in the spread of the plague was considered, there was a widely accepted view that miasma was its main cause. Moreover, plague was seen as a punishment from God. Another common observation in travel books was the careless and fatalistic attitudes of the Turks towards the disease. However, there was a significant difference among the perceptions of the Turks and the educated classes were more conscious about the plague. Quarantine, social isolation and disinfection were the measures that were taken to prevent the spread whereas bloodletting and laxatives were the most frequently used methods for the treatment. Hence, travelogues offer valuable information on plague epidemics in the Ottoman State and should be seen as important sources for the studies in history of medicine. Keywords: Plague, Yersinia, Epidemics, Quarantine

Dış Basında Fener Rum Patrikhanesi ve Milli Mücadele Dönemi’ne Yansımaları

Uluslararası sosyal ve eğitim bilimleri dergisi, 2023

Benzerlik / Similarity: %14 Öz Fener Rum Patrikhanesi'nin Doğu Roma topraklarında bulunması, Patrikhane'yi Ortodoks Hristiyanları için önemli bir konuma getirmiştir. Patrikhane, Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'u alması (1453) ile birlikte Osmanlı Devleti himayesine girmiş ve uzun yıllar Osmanlı topraklarında Rumların dinî otoritesi statüsünde varlık göstermiştir. Patrikhane, Osmanlı'nın son yüz yılında dinî yetkilerini kullanarak birçok defa Osmanlı hükûmeti ve Devleti aleyhine faaliyetlerini genişletmiş ve Yunan hükûmeti için çalışan bir kurum haline dönüşmüştür. Milli Mücadele Dönemi'nde Fener Rum Patrikhanesi'nin, Yunanlıların Türk topraklarında yaptığı istila hareketini meşrulaştırmak için dünya kamuoyunda Türklerin, egemenlikleri altındaki Rum ve Hristiyanlara karşı zulümlerde bulunduğu yönünde bir algı oluşturma çabası içine girdiği görülmektedir. Patrikhane'nin bu dönemdeki çabaları sonuçsuz kalmamış, ortaya çıkan algının etkisi ile dış basında bu döneme ait birçok habere yer verilmiş ve yapılan haberlerin yankıları olmuştur. Gazi Mustafa Kemal Atatürk, özellikle Millî Mücadele Dönemi'nde Patrikhane'nin amaçlarını iyi tahlil ederek konu ile ilgili verdiği demeçlerde halkı ve meclisi bu tehlikeye karşı uyarmıştır. Bu çalışmada, Milli Mücadele Dönemi'nde Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün demeçleri, döneme ait gazeteler, arşiv belgeleri ve farklı görüşler içeren kaynaklar, doküman inceleme yöntemi ile ele alınarak incelenmiştir. Ayrıca Fener Rum Patrikhanesi'nin dış basında (İngilizce yayın yapan gazeteler) Türklere karşı nasıl bir kamuoyu oluşturduğu ve oluşturulmaya çalışılan kamuoyunun dönemin siyasî ve toplumsal olaylarına etkisi araştırılmıştır.

Bi̇r Avrupalinin Gözünden "Osmanli Nin İstanbulu" Ve Oryantali̇zm Eleşti̇ri̇si̇

Journal of International Social Research, 2020

Öz Çok eski çağlardan beri Doğu uygarlığına ilgi duyan Batı'nın, 17. ve 18. yüzyıla gelindiğinde toplumsal, siyasal, ekonomik ve bilimsel gelişmelerin de etkisiyle bu ilgisinin arttığı bilinmektedir. Batının söz konusu ilgisi kimi çevrelerce "Doğubilim", "Şarkiyatçılık" ya da "Oryantalizm" olarak adlandırılmaktadır. Buna göre Doğu ve Batı, birçok karşıtlıklar ve farklılıklar çerçevesinde değerlendirilmiş, romandan seyahatnameye, sinemdan reklâm ve tanıtım filmlerine kadar çok çeşitli ürünler aracılığıyla Doğu'ya ilişkin imgeler üretilmiştir. Söz konusu ürünlerde çoğunlukla Batı "olumlu" imgelerle temsil edilirken, Doğu ise "olumsuz" özellikleriyle yansıtılmıştır. Tarih boyunca birçok imparatorluğun merkezi olan, birçok kültürü bünyesinde barındıran İstanbul, tarihin hemen her döneminde Doğu ve Batı için siyasal, kültürel ve ekonomik yönden çok büyük önem taşımıştır. İstanbul'un söz konusu önemi yazılı ve görsel pek çok esere yansımış ve buralarda İstanbul hem Doğuya hem de Batıya ait özellikler temelinde ele alınmıştır. Batılılar tarafından ortaya konulan birçok eserde, genelde Osmanlı, özelde ise İstanbul'un oryantalist bir bakış açısıyla aktarıldığı görülmektedir. Ancak, oryantalizmin Doğuyu aktarma biçimini eleştiren eserlerde bulunmaktadır. Nitekim Doğu ve Batı arasındaki kültürel çatışmayı ve Avrupa merkezli oryantalist bakış açısını eleştiren İspanyol yazar Juan Goytisolo'nun "Osmanlı'nın İstanbulu" adlı eseri tam da bu nokta da dikkate ve incelemeye değer niteliktedir. Bu çerçevede çalışmada, çoğu batılının Osmanlı'ya ilişkin kurguladığı Doğu imgesi ve bu doğrultuda geliştirdiği oryantalist bakış açısı; söz konusu eserdeki, şu kategoriler eşliğinde karşıtlığını bulmuştur: 'Türk imgesi', 'Osmanlı yönetim yapısı', 'İstanbul ve gündelik hayatı'. Metin analiziyle çözümlenen söz konusu kategoriler aracılığıyla, Goytisolo'nun İstanbul'a ve Osmanlı'ya dair perspektifi ortaya konulmuştur.

Osmanlı’da Hadis İlminin Mahiyetine Dair Bazı Gözlemler

Osmanlı'da İlm-i Hadis, İsar Yayınları, 2020

Osmanlı dönemi, ilimler tarihi açısından ele alınırken göz önünde bulundurulması gereken en önemli husus, onu öncesi ve sonrasıyla bir sürekliliğin içerisinde fakat yine kendi şartları ve bağlamını dikkate alarak değerlendirme lüzumudur. İkinci bir husus da herhangi bir ilim dalının yeterliliğinin, âlimler tarafından ona yüklenen misyonu yerine getirip getirmediği ve dönemin ihtiyaçlarına cevap verip veremediği ile ölçülebileceğidir. Osmanlı dönemini önyargılardan uzak bir değerlendirmeye tâbi tutmak, özellikle kendi coğrafyamız açısından günümüz ilim anlayışının da içerisinde bulunduğu durumu göstermeye katkı sunacağından hem o dönemi anlamak hem de kendi bulunduğumuz yeri kavramak açısından bu yaklaşımın iki yönlü bir fayda sağlayacağı göz ardı edilmemelidir.

Perslerin Ortaya Çıkışı ve Batı Seferleri

Persians are the founders of an empire that emerged from today's Iranian lands and ruled from Anatolia to India. I discussed how this Empire was a civilization and their expeditions. The names of the Medes and Persians were first mentioned by the Assyrian Emperor III in 843 BC and 835 BC. In Salmanassar's annals, we come across with the names Parsua and Medes. Persians came to the present-day Iranian lands from the Caucasus. Persians are of Indo-European origin. We have touched upon the expeditions they embarked on to establish a world empire, from the Anatolian geography to the mainland of Greece, by examining the rise of the Persians, who had an important place in the history of the world and Anatolia in the Persian and Greek wars, and their expansion policies. His expansionist policy and his successful campaigns with his powerful army reversed with his defeat in the wars of Plataiai and Mikale, that his expeditions to the west were interrupted and the war moved to Anatolia, that the Persians started to attack the Greeks, not the Greeks, and these attacks continued until the middle of the 5th century. Persler, bugün ki İran topraklarından yükselen ve Anadolu coğrafyasından Hindistan’a kadar egemen olan bir imparatorluğun kurucularıdır. Bu İmparatorluğun nasıl uygarlık olduklarını ve yaptıkları seferleri ele aldım. Medler ve Persler’ in isimlerini ilk kez MÖ 843 ve MÖ 835 yıllarında Asur İmparatoru III. Salmanassar’ın yıllıklarında, Parsua ve Medes adlarıyla rastlıyoruz. Persler bugün ki İran topraklarına Kafkasya dan gelmişlerdir. Persler Hint-Avrupa kökenlidir. Pers ve Yunan savaşlarında Dünya ve Anadolu tarihi içinde önemli bir yer tutan Perslerin tarih sahnesine çıkmasını ve yayılma politikalarını inceleyerek bir dünya imparatorluğu kurmak için giriştikleri seferlerin Anadolu coğrafyasından, Yunanistan ana karasına olan seferlerine değindik. Yayılmacı politikasının ve güçlü ordusu ile yapmış olduğu başarı seferlerini Plataiai ve Mikale savaşlarında yenilgiye uğraması ile tersine döndüğünü, batı istikametine yapılan seferlerini kesildiğini ve savaşın Anadolu’ya taşındığını, Perslerin Yunanlılara değil, Yunanlıların Perslere taarruza başladığını ve bu taarruzlar 5. yüzyılın ortalarına kadar sürmüştür.