Ekranı Görebilmek İçin Dumanı Dağıtma Durumu: Görsel-İşitsel Çeviride İdeolojik Manipülasyon 1 (original) (raw)
Related papers
Film Çevirilerinde İdeolojik Manipülasyon
Turkish Studies: International Periodical for the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, 2017
ÖZET " Bütün çeviriler, kaynak metnin belli bir amaç için bir şekilde manipüle edildiğini ima eder " , " Çeviri politik bir eylemdir " , " Çeviri ideolojiden ayrı düşünülemez " gibi önermeler iddialı ifadeler olarak görünebilir. Ancak var olan uygulamaları düşündüğümüzde, çevirilerin objektif bir şekilde yapıldığı veya çevirmenlerin çeviri yaparken çeviri metni manipüle etmedikleri yanılsamasından daha gerçekçi olduklarını görüyoruz. Bu çalışmada yüzde yüz objektif bir çevirinin mümkün olmadığını, çeviri sürecinde çeviri faaliyetini etkileyen ve bu faaliyet sonucunda ortaya çıkan nihaî çeviri metnin son şeklini almasında rol alan aktörler ve faktörler film çeviri metinleri baz alınarak incelenmiştir. Kuramsal çerçeve olarak Hans Vermeer ile Katharina Reiss'ın geliştirdikleri Skopos teorisinin kullanıldığı bu çalışmada, çeviri metnin son şeklini almasında çevirinin hangi işlev için kullanılacağının belirleyici olduğu ve çeviriyi yönlendiren bazı unsurların varlığı ortaya konmuştur. Sonuçta, her çeviride olduğu gibi film çevirilerinde de çeviriyi yönlendiren bazı manipülatif unsurların olduğu ve çevirmenlerin metinleri manipüle etmek için bazı yöntemlere başvurdukları görülmüştür. Çeviri faaliyetini yönlendiren başlıca unsurlar işveren, çevirmen, toplum ve devlettir. Çevirmenler edebiyat çevirilerinde olduğu gibi film çevirilerinde de metni manipüle etmek için başlıca dört manipülasyon yöntemine başvurmaktadır. Bunlar atlama, ekleme, değiştirme ve yumuşatmadır.
Temsil Edilemeyenin Mekanı Olarak Ekran Dışı Uzay-Zaman
Özet Filmlerin hammaddesi görülür ve duyulur imgelerdir. Bu imgeler, alıştığımız ve tanıdığımız bir uzay-zamana aittirler. Kamera hareketi ve kurgu gibi sinematik araçlar, bildiğimiz bu uzay-zamanı akışkan hale getirerek filmsel bir düşünüşün yolunu açarlar. Ama belirli sinematik araçlarla fiziksel sınırlarından kısmen kurtarılmış olan ekran dünyası temsil düzeyinde halen buraya aittir. Çünkü sinemanın görünür evreni temsile dayalıdır. Bu; kültürel, ideolojik ya da en genel anlamıyla dünyevi olarak güdülenmiş bir temsil sistemidir. Ekranın görülür sınırları içerisinde bu temsilin aşılması neredeyse imkansızdır. O nedenle, farklı gerekçelerle, temsil dışı olan bir olgu anlığa düşürülmek istendiğinde, alan dışının görünmezliği kullanılabilir. Nitekim başka bir anlamın inşasının peşinde olan bazı yönetmenler bunu denemişlerdir. Fotografik gerçekliğin giremediği ama düşüncenin girebildiği yerleri görünmeyen uzay-zamanın olanaklarıyla anlığa düşürmeye çalışmışlardır. Böylece, geleneksel devamlılık sisteminin sahte bir diegetik süreklilik hissiyle donattığı çerçeve dışını, temsil ötesi bir maveraya dönüştürmüşlerdir. Bu çabalar sonucunda ekran dışı, öykü evreninin doğal bir parçası olarak algılanmak yerine, temsil edilemeyenin virtuel mekânı haline gelmiştir. Anahtar Kelimeler: Temsil edilemeyen, Ekran dışı, Virtuel dışarı.
sinecine: Sinema Araştırmaları Dergisi, 2019
Son yıllarda sanat, bilim ve teknolojinin etkileşimine dayanan işlerin üretilmesi; yeni medyanın sanatın ortamı veya malzemesi olarak kullanılması; geleneksel olarak sınıflandırılmış sanat disiplinleri ile tüm bunlar arasındaki karşılıklı ilişkiler günümüz sanatının medyalararası biçimlenişinin göstergelerindendir. Bu durum medyalararasılık kavramının doğmasına ve medyalararası çalışmaların artmasına da zemin hazırlamıştır. Bu çalışmada "medyalararasılık" ve onun alt kategorisi olan "medya değişimi" kavramları tartışılmış, Hasan Ali Toptaş'ın Gölgesizler romanıyla sinemaya uyarlanan Gölgesizler (Ümit Ünal, 2009) filmi bu bağlamda ele alınmıştır. Toptaş'ın Gölgesizler romanı zihinsel-imgesel bir kurgunun ürünüdür. Romanın zihinselimgesel kurguyla oluşturulan bir anlatı olduğu, romanda üst kurmaca tekniğiyle belirginleştirilmiştir. Bu çalışmada Gölgesizler'in üst kurmaca düzleminin sinemada görüntüye dönüştürülmesi, sinemanın ifade araçlarıyla anlatılması "medya değişimi" çerçevesinde incelenmiştir. İncelemede romanın üst kurmaca düzleminin öncelikle yazarın filme dâhil edilmesi, genel olarak ise montaj, aksesuar kullanımı, ses köprüleri, yakın plan, açı-karşı açı çekimleri gibi sinemaya özgü anlatım olanakları doğrultusunda filme aktarıldığı, bu durumun ise medya değişimi kavramına denk geldiği görülmüştür.
Propaganda Özeli̇nde Görsel Olani Eleşti̇rel Okumak
International Journal Of Turkish Literature Culture Education, 2020
Teknolojik gelişmelerle birlikte bireylerin temel dil becerilerine sahip olması tek başına bir anlam ifade etmemektedir. Bireyler; temel dil becerilerini eleştirel boyuta taşıyarak doğru ve güvenilir bilgiye ulaşabilmek için gerçekle iddia arasındaki farkı görebilmelidir. Araştırmada, görsel materyalleri eleştirel bir yaklaşımla değerlendirmede dikkate alınacak kriterleri belirlemek amacıyla doküman incelemesi yapılmıştır. Bu doğrultuda görsel materyalleri eleştirel bir yaklaşımla değerlendirmede dikkate alınacak kriterleri ortaya koymaya yönelik örneklem dahilindeki görseller incelenirken görsel materyallerde "Yazılı mesaj üzerinden propaganda teknikleri kullanılmakta mı?", "Tasarım aracılığıyla propaganda teknikleri kullanılmakta mı?", "Renk seçimi üzerinden propaganda teknikleri kullanılmakta mı?", "Kullanılan propaganda tekniklerinden korunma yolları neler?" sorularına cevap aranmıştır.
İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi
Çalışma yerli televizyon dizilerinde toplumsal sınıfların yaşam biçimleri üzerinden bir göstergebilim analizi sunmaktadır. Çalışma örneklemi ATV’de yayınlanmakta olan Kardeşlerim dizisidir. Dizide hangi toplumsal sınıfların yer aldığı, bu sınıfların yaşam biçiminin hangi göstergelerle temsil edildiği ortaya çıkarılmaya çalışılmıştır. Elde edilen verilerden yola çıkılarak özel televizyon kanallarının yerli televizyon dizilerinde toplumsal sınıfları tasviri, toplumsal sınıf kavramı üzerine geliştirilen kuramsal yaklaşımlar bağlamında yorumlanmıştır. Çalışmada göstergebilim yönteminden yararlanılmış olup, dizinin belirlenen sahnelerinde toplumsal sınıflarla ilişkili gösteren ve gösterilenler belirlenmiş ve veriler tablolaştırılarak yorumlanmıştır. Sonuçta toplumsal sınıfların yerli televizyon dizilerinde aynı düzeyde temsil edilmediği, orta sınıf görünmezken, alt sınıf ve üst sınıfın belirgin şekilde görünür olduğu, sınıfların yaşam biçimlerinin ise kapitalizmin parametreleri etrafında...
Görsel Ve Opti̇k Yanilsama Arasindaki̇ Fark
the Journal of Academic Social Sciences, 2021
Görme duyumuz, belirli koşullarda görüntüleri farklı şekillerde algılayabilmekte, bu durum fizyolojik ve psikolojik yanılsamaya neden olabilmektedir. Yanılsama, görme sürecine bağlı olarak yaşamın her alanında kendini gösteren bir gerçekliktir. Ancak yanılsama kavramı görme duyumuzu fiziksel ve zihinsel açıdan farklı biçimde uyarmaktadır. Görsel yanılsamalar zihinsel, optik yanılsamalar ise fiziksel uyaranlarla ilgilidir. Bu doğrultuda araştırmada görsel ve optik yanılsama arasındaki ayrımın belirlenmesine odaklanılmıştır. Temelde benzer gibi görünen görsel ve optik yanılsama, iki farklı kategori olarak ele alınmalıdır. Bu yaklaşım tasarım sürecinde alınacak kararlara bağlı olarak içerik ve biçim arasında dengeli bir ilişki sağlamaktadır. Belirlenen içerikle güçlü bir ilişki kurması gereken görsel ve optik yanılsama, hedeflenen görsel mesajı doğru bir şekilde yansıtmalıdır.
Hukuksal Düzenlemelerin Türk Görsel İşitsel Medya Sahipliğine Yansımaları
THE REFLECTIONS OF LEGAL REGULATIONS ON THE TURKISH AUDIOVISUAL MEDIA OWNERSHIP, 2014
Relations between media and politics have been debated both in Turkey and the worldwide for a long time. In Turkey, relationship between the audiovisual media and politics started when the media was under government monopoly and they increasingly went on after private radios and televisions began broadcasting in 1990. In this regard, the issue of audiovisual media ownership has gained importance. The history of the legislative regulations in this field dates back to beginning of radio broadcasting in Turkey. In the history of Turkey's audiovisual media, the laws on the Turkish Radio and Television Corporation (TRT) coming to force in 1964 and 1983 along with the Constitutions of 1961 and 1982 are the foremost legislations which regulate this field. The relevant articles of these constitutions and mentioned laws were amended from time to time because of political reasons or for the sake of keeping pace with developing technology. As a result of advances in broadcasting technologies, Article 133 of 1982 Constitution was amended in 1993 and this amended article established the constitutional basis of the Law numbered 3984 which concerns the Establishment and Broadcasting of Radio and Televisions. Establishing of the Radio and Television Supreme Council with this mentioned law added a new dimension to the matter of audiovisual media ownership. The dynamism in audiovisual media technologies inevitably continued to reflect itself onto legislations that regulate the field and all of the legal regulations, Law numbered 6112 in particular, which were brought about by this reflection ended up with significant outcomes about the matter of audiovisual media ownership.
Hayalimi Kur: Foto grafik manipülasyonlar
EGE MIMARLIK, 2020
Hayalimi kur” stüdyo çalışması, bir grubu temsil eden bir fotoğrafa diğerlerinin düşler kurması sonrasında bu görsel üzerine grubu tarafından oluşturulan senaryonun mekânsal karşılıklarının aranmasını içerir. Tüm stüdyo süreci boyunca, görünenin ötesine gitmek ve sonuçta alternatif bir gerçeklik üreterek bu gerçekliğin düşünsel, yapısal, mekânsal karşılıklarının üretilmesi denenmiştir. Güncel tasarım ortamlarında düşünce ile imge arasındaki kavramsal ve mekânsal ilişki tartışılmalıdır. Kolayca erişilebilen imgelerin, bir tasarım problemini çözdüğüne yönelik yanlış kanı, tasarımcıları tasarıma ait problemlerin çözümünde, düşünce geliştirmek ve bunu derinleştirmek yerine, “Etkileyici imge nasıl üretilebilir?” sorgulamasına yönlendirdiği; imgelerin oluşturduğu görselliğin mimarlığın gündeminde tartışmalı bir alanı kurduğu söylenebilir. İmgelerin tasarım sorunlarına çözüm olarak kullanılması bir taraftan kavram ve düşüncenin öte taraftan tasarımı çözecek zihinsel eylemlerin gelişmesini engelliyor. Bu kapsamda Stüdyo çalışmaları üretilen iki temel soru üzerinden yapılan çalışmalar ile başlatılmıştır: Bildiğimiz imgeler bildiğimiz gerçekleri üretmiyor mu? Bildiğimiz imgeler bilmediğimiz gerçekler üretiyor mu? İmge üzerine gelişen sorgulama, tasarım düşüncesinin ve kişisel yaklaşımların eksikliğinin tartışılmasına da aracı olmuştur. Düşüncenin belirgin sınırlardan çıkmasına aracılık etmesi için Resim1-15 arasındaki fotoğraflar katılımcılara gösterilmiştir. Bir imgenin zihnimizde farklı çağrışımlar ve düşünceler doğurmasına izin vermek farklı çağrışımlar ve düşüncelerin üretilebilmesine dolayısıyla farklı gerçeklere ulaşmamıza neden olabilir. Stüdyo sürecinde 3’er kişi olarak oluşturulan grupların her bir katılımcısından 5 adet mikro fotoğraf çekmesi istenmiş, yapılan oylama ile bu fotoğraflar önce 3’e düşürülmüş, sonrasında grubu temsil eden bir fotoğraf seçilmiştir. Seçilen fotoğraf diğer 6 gruba iletilmiş ve fotoğraf üzerinden hayal kurmaları istenmiştir. Böylelikle “hayalimi kur” stüdyo çalışmaları üretim süreci başlamıştır. Gelen senaryolar bağlamında her grup kendi final senaryosunu hazırlamıştır. Her bir senaryo, kolektif olandan kopmanın ve “Alternatif Mekânsal Gerçek” olarak tanımlanan kendine ait hayalin ifadesidir. Bu sayede stüdyo açılımında sorulan, “Bildiğimiz imgeler bildiğimiz gerçekleri üretmiyor mu?” ve “Bildiğimiz imgeler bilmediğimiz gerçekler üretiyor mu?” sorularına verilebilecek olası cevapların kapsamı belirginleşmiştir. Alternatif gerçeklik, bildiğimiz imgelere farklı bakabilmek ve bilmediğimiz gerçeklikleri tutarlılıkla tanımlayarak bu tutarlılığı ortaya koyacak kavramsal ve mekânsal araçları üretmek olarak tanımlanmıştır. Stüdyo sürecinin başlangıcında spesifik bir çalışma yöntemi belirlenmemiş, yöntemin süreçte geliştirebileceği öngörülmüştür. Aslında tüm sürecin bir denemeyi kapsadığı ve her şeyin bu deneysellik üzerine geliştiği söylenebilir. Süreç boyunca “Ne olacak?” ve “Nasıl olacak?” gibi sorgulamalar yapılmış, bu sorgulamalara geliştirilen çözüm önerileri yeni soruları beraberinde getirmiştir. Böylece yöntem kendi kendini inşa etmiştir. Sonuç: Bu çalışma imge üzerinden farklı düşünsel ve mekânsal üretimlerin nasıl yapılabileceğinin araştırması olmuştur. Bilindik durumlara farklı biçimde bakmayı ve bu farklılığın yaratıcı düşünceyi harekete geçirmesine izin vermenin yolları aranmıştır. İmgeler üzerine kurulu tasarım ortamları için yaratıcılığı imge üzerinden kurmaya çalışmanın araçları ve yöntemi geliştirilmeye çalışılmıştır. Bildiğimiz imgelerin bilmediğimiz gerçekleri üretmediği bir mimarlık ortamında alternatif gerçekleri üretmenin yollarından biri düşünceyi üretme, tasarımı yapma ve mimari ifadeleri farklılaştırma yöntemlerini deneysel hale getirmek olabilir. Bu stüdyo süreci belirli bir yönteme öğrencileri yönlendirme ve onların yapacaklarını önceden tahmin ederek veya bilerek süreci katı bir düzene bağlamak yerine düşüncenin doğmasına ebelik edecek bir deneyselliği yöntem olarak önerir. Sonuç ürünler tutarlı bir hayal etme sürecinin oluşturduğu senaryoların “foto grafik ifadeleri” olarak düşünce ve üretim arasında yenilikçi bir temas aralığının ürünleridir.
Ekranda Yaşama Kültürü ve Ekran Görüntüsü Olarak İzleyici-İnsan
Türkiye İletişim Araştırmaları Dergisi, 2023
Bu çalışmada gündelik yaşamın ekranlaşırken; ekranların ise insanileştiği fikri öne sürülmektedir. Nitekim bir zamanlar belli mekânlarla sınırlı olarak müstakil mekanizmalardan oluşan ve izleyicinin “karşısına” konumlandırılan ekranlar, gelinen noktada mekânları ve insanları “içine” almaktadır. Televizyonlar, cep telefonları, tabletler, dizüstüler, masaüstü bilgisayarlar, otomobil ekranları, akıllı teknolojiler ve her yerde yanıp sönen reklam panoları modern bireylerin içinde yaşadıkları mekânla, duyumsadıkları zamanla, geliştirdikleri ilişkilerle ve kendi benlikleriyle olan bağlantılarını yeniden biçimlendirmektedir. Öyle ki neredeyse tüm aygıtlara bağlantısı olan ve gündelik yaşamı baştan sona düzenleyen ekranlar, görüntüleri seyretme platformu olmaktan çıkmakta ve bir tür izleyici göze dönüşmektedir. Bu düzenlemede modern insan, çalışmaktan eğlenmeye, öğrenmekten tecrübe etmeye, uyum göstermekten direnmeye kadar birçok yaşamsal edimi bir zamanlar olduğu gibi “ekran vasıtasıyla” değil; artık “ekran olarak” gerçekleştirmektedir. Temelde göze öykünen ve belki de gözü hedef alan bu “ekran kültürü”, dijital yaşamın normlarından biri olmaktadır. Söz konusu hızlı dönüşümün hem öncüllerini görmeye hem de müphem gidişatın izini sürmeye çalışan bu araştırmanın teorik çerçevesini Günther Anders, Jean Baudrillard ve Byung-Chul Han gibi öncü düşünürlerin çalışmaları oluşturmaktadır. Bu amaçla, bu nitel çalışmada son yıllarda oldukça popülerleşen bilim kurgu örneklerinden Black Mirror dizisinin Fifteen Million Merits (On Beş Milyon Hak, 2011) bölümü üzerinden sosyolojik film analizi yürütülmektedir. Bu bölüm, ekran toplumuna dair tartışmaları somutlaştırması ve beslemesi bakımından dikkat çekicidir.