Oluġumsal Yapisalcilik Bağlaminda “Sorunsal Kahraman” Ve “Dünya Görüġü” Kavramlari: Bernard-Marie Koltès’Ġn Bati Rihtimi (Quai Ouest) (original) (raw)
Related papers
VI. Uluslararası Karşılaştırmalı Edebiyat Bilimi Kongresi, 2016
Orta çağ’ın karanlığında Rönesans’a geçişte Thomas More’un ortaya çıkardığı ütopya kavramı var olmayan ama ideal/mükemmel olan bir uzam, geleceğe dair daha iyinin umudunu taşımaktadır. Bununla beraber her ütopyan yapı kendi içinde karşıtını barındırmaktadır. Bu bağlamda daha iyiye erişmenin araçlarından olan akıl, bilim ve teknolojinin 20. yy. da iki Dünya savaşına neden olması ve kitle imha silahlarının yapımı için kullanılması modernite krizine neden olmuştur. Bu kriz edebiyatta ütopyanın içinde çıkan idealin yerini şiddet, baskı ve totaliter düzenin aldığı distopyan uzamları yaratmıştır. Bir toplumun mükemmel/ideal durumunu koruması için statik hale gelmesi gerekmekte bu da toplumları totalitizme götürmektedir. Bu türün edebiyat eserleri bağlamında en önemli işlevleri yazıldığı topluma karşı bir eleştiri ve geleceğe dair bir uyarı içermesidir. İşte bu çalışmada yazıldığı zamana göre gelecek kurgusu içeren suç ve şiddetin en yüksek boyutta olduğu distopyan bir uzamda, suçu önlemek için insanların özgür iradelerini kontrol altına almaya varan yöntemleriyle totalitarizme doğru yönelmiş bir devlet yapısında yazılmış olan, Anthony Burgess’in Otomatik Portakal eseri ve Stanley Kubrick’in yönetmenliğinde çekilen aynı adlı film, iki farklı sanat dalının eseri işlemesi ve ana tema olan ütopyan/distopyan öğelerin belirlenmesi bağlamında göstergelerarası bir incelemeye tabi tutulacaktır.
Bu çalışmada, diğer temel kavramlarıyla ilişkisi çerçevesinde “sorun” kavramının Gilles Deleuze düşüncesindeki yeri ve anlamı sorgulanacaktır. Hem yaşamsal hem de düşünsel açıdan önemli yansımaları olan bu kavram, Deleuze’ün “aşkın ampirizm” düşüncesini daha iyi anlamamız açısından önemli bir anahtar kavramdır. Bu sayede Deleuze’ün bir Olayın bütününü düşünebilmek için başvurduğu içkinlik düzleminde bulunan iki boyutun (ampirik/ideal; edimsel/virtüel; kronos/aion) paradoksal birlikteliklerinin neden kaçınılmaz olduğu daha iyi anlaşılacaktır. Deleuze felsefesi bu açıdan sorunların çözüm yollarını aramanın ötesinde, sorunun kendisi üzerine düşünmek için bir çağrı niteliği taşır. Anahtar kelimeler: sorun/sorunsal, olay, ide, virtüel/edimsel, Aion/Kronos, aşkın ampirizm, içkinlik düzlemi Dans cet article nous allons essayer de trouver des réponses pour savoir la place et le sens du concept du “problème” dans la philosophie de Gilles Deleuze par rapport a ses relation avec d’autres concepts. Ce concept, ayant des réflections soit vitales soit idéelles, est très important pour mieux comprendre l’expression “ empirisme transcendental” de Deleuze. Par le concept du problème, nous voulons expliquer comment il est indispensable de penser l’ensemble paradoxal des deux dimensions d’Un Evenement (empirique/idéal; actuel/virtuel; Kronos/Aion…) pour arriver au plan d’immanence. La philosophie de Deleuze est, en ce sens, un appel pour penser sur le statut des problèmes au lieu de chercher des methodes pour les résoudre. Les Mots-Clès: problème/problèmatique, évenèment, İdée, virtuel/actuel, Kronos/Aion, empirisme transcendental, plan d’immanence.
Kesit Akademi, 2020
KÜBİST-KONSTRÜKTİVİST ANLAYIŞ İLE GRAFİK ETKİLER BAĞLAMINDA NURULLAH BERK VE GEORGES BRAQUE'IN "İSKAMBİL KÂĞITLI NATÜRMORT" RESİMLERİNİN KARŞILAŞTIRMASI * Öz Türk resim sanatının Cumhuriyet Dönemi'nde birçok sanatçı kübist-konstrüktivist resim olarak nitelendirebileceğimiz üretimlerde bulunmuşlardır. Türk resmi içinde Nurullah Berk resimlerinin dayandığı temel kaynaklar da kübizm ve konstrüktivizm akımları içinde ele alınmalıdır. Sanatçının 1960'lı yıllardan sonra yaptığı resimlerde, ilk dönemlerinde gözlemlenen batılı etkilerin önüne geçen dekoratif öğelerin ve kendi kültüründen beslendiği yerel motiflerin kullanıldığı görülmektedir. Hat ve minyatür sanatının yansımasını içeren pek çok eseri, sanatçının özgün bir kimlik oluşturmasını sağlamıştır. Bu bağlamda Nurullah Berk ve Georges Braque resimlerinin karşılaştırmasında bakış açılarının farklı yönde oluşu, biçimlerin çoğaltılabilirliği, nesnelerin düzlemsel olarak ayrıştırılmaları ve geometrik olarak yorumlanmaları söz konusudur. Her iki sanatçının da kompozisyonlarında ele aldıkları nesnelerin çözümünde grafik etkilere başvurduğu, tekniklerin ve uygulama metodlarının sağladığı yenilikçi ya da modern bakış açısını göz önünde bulundur
‘BEYAZ KALE’ ve ‘SAATLERİ AYARLAMA ENSTİTÜSÜN’DE DOĞU-BATI SORUNU ve TÜRK MODERNİZMİ ELEŞTİRİSİ
doğu-batı sorunuyla estetik düzeyde hesaplaşmaya yönelen Ahmet Hamdi Tanpınar ve Oğuz Atay gibi önemli yazarlardan biridir ve bu sorunsalı kültürel ve felsefi içerimleriyle edebiyatına taşımıştır. Hemen hemen tüm romanlarında 'doğu-batı sorunu' temasına rastlanan Pamuk; belli başlı fikir yazıları ve makalelerinden oluşan derleme kitabı Öteki Renkler'de, kendisine bu bağlamda en yakın duran yazarlardan birinin Ahmet Hamdi Tanpınar olduğunu söyler (1999: 166). Ahmet Hamdi Tanpınar ise, gerek yapıtlarında, gerekse fikir hayatı boyunca Türk toplumunun karşılaştığı uygarlık sorununun yarattığı bölünme üzerine kafa yormuş ve Doğuyla Batı, geçmişle bugün arasında sıkışıp kalmış Türk toplumunun içine düştüğü buhranı analiz etmeye çalışmıştır. Nihayetinde, Tanpınar ve Pamuk'un ortak teması olduğunu söylediğimiz 'doğu-batı sorunu'nun, bu iki yazarın romanlarına benzer şekilde nüfuz ettiğini görmek şaşırtıcı değildir. Ben burada, bu bağlam içerisinde, Pamuk'un Beyaz Kale'si 1 ile Tanpınar'ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü 2 arasındaki, aynı tema üzerinden giden ve ortak paydalarda buluşan yönleri ile bu iki usta yazarın bu temayı nasıl kullandıklarını irdeleyecek; bu açıdan ise, doğu-batı sorunu olarak adlandırdığım tarihsel bağlamın içine biraz daha girerek, bunun bir Türk modernizmi eleştirisi olduğunu ve romanın birçok yerinde bunu belli edecek açık göndermelerin bizzat yazarlar tarafından romanlarına konduğunu göstermeye çalışacağım. Fakat daha önce Türk modernizmine eleştirel gözle bakan ve post-modern kabul edilen düşünce akımı İkinci Cumhuriyetçiler'e bir göz atmak gerektiğine inanıyorum: 1 Pamuk, Orhan. Beyaz Kale, İletişim Yayınları. 23. baskı, ocak 2000. 2 Tanpınar, Ahmet Hamdi. Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Dergâh Yayınları. 10. baskı, ekim 2005.
Celi̇l Memmedguluzade’Ni̇n Ve James Joyce’Un Yaraticiliğinda İnsan Ve Ortam Sorunu
DergiPark (Istanbul University), 2018
Özet 20.yüzyılın başlarında Azerbaycan ve Britanya edebiyatında insan sorununun gündeme gelmesi her iki ülkenin edebiyatında yeni bir nesir türü ve bir çok benzer nitelikler oluşturdu. Her iki halkın edebiyatına benzer nitelikler getirmiş sorunlardan biri olan insan ve ortam sorunu Celil Memmedguluzade'nin (1869-1932) ve James Joyce'un (1882-1941) yaratıcılığında benzer konular, aynı semboller çevresinde sanatsal çözümünü bulmakta ve aynı edebi-felsefi düşüncelerle açıklanmaktadır. Örneğin Joyce'un yaratıcılığında sürekli olarak yer alan "epiphany"in sembolik içeriği Memmedguluzade'nin yaratıcılığı için de bir özelliktir. Bu sembol her iki yazar'ın yaratıcılığında aynı sosyal kusurları ortaya çıkarmakta, modern insanın trajedisini göstermektedir. Joyce'un "Ölüler" öyküsünde ve Memmedguluzade'nin "Ölüler" eserinde açıklanan gerçek kesin şekilde aynı içeriğe sahiptir. Bu yazarlar toplumdaki aynı kusurları, insan varlığındaki ataleti, düşüncenin yoksunluğunu, insanın kendinden habersizliğini ve kendine yabancılığını ifşa etmektedirler. Joyce'un "Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi", Memmedguluzade'nin "Hatıralarım" eserlerindeki kahramanların manevi yaşantıları ile toplumdaki "düzen" içindeki düzensizlik ve iki tür esaret eleştirilir: 1.Sosyal-siyasi esaret. 2.Dinin tahrifinin, imansızlığın yarattığı düşünce esareti. Bu yüzden Joyce ve Memmedguluzade bu ortamı "ölüler" alemi, "deliler toplantısı ", "felç" merkezi olarak tanımlamaktadır. Memmedguluzade ve Joyce'un yaratıcılığındaki bu dayanışma'nın nedenlerini böyle açıklayabiliriz: 1.Dünyada ortaya çıkan sosyo-politik olayların aynı bakış açısından değerlendirilmesi. 2. Dünya edebi süreci için güncel olan sorun ve konuların kaleme alınması. Ayrıca, dönemin felsefe ve edebiyatında yeni, hem de farklı bakış açısından güncellik kazanmış insan konusunun aynı sorunlar çevresinde sanatsal çözümü. 3. Her iki yazarın vatanında aynı sosyo politik durumun ve sorunların mevcutluğu. Bu karşılaştırmalı tahliller 20.yüzyılın başlarında dünya edebiyatının hem de ortak ilkelere dayalı, karşılıklı şekilde gelişdiyini kanıtlamaktadır.
Käthe Kollwitz’İn “Yoksulluk” Adli Yapitinin Çözümlenmesi̇
2019
Bu calismada, Alman kadin sanatci Kathe Kollwitz’e ait “Yoksulluk” [1] adli yapit, “Marksist Estetik” temelinde “Teknik Elestiri” yontemiyle incelenmistir. Bu baglamda, yapit incelemesi oncesinde, Marksist estetige dayali olarak, Marksist Elestiri, Toplumcu Gercekcilik ve Yansitma Kuramina deginilmis, sonrasinda yapit kendi ic dinamikleriyle irdelenmis ve anlamlandirilmistir. Kollwitz’in, “Yoksulluk” adli yapiti, sanatcinin “Dokumacilar Ayaklanmasi” adli baski serisinin alti yapitindan biridir. [1] Yapit adinin cevirilerinde kimi kaynaklar, “Ihtiyac” ya da “Yoksullugun Caresizligi” olarak gostermektedir. Bu makalede, yapitin adinin Almanca kaynaklarda “Armut”, Ingilizce kaynaklarda “Poverty” sozcukleri temel alinarak yapitin adinin “Yoksulluk” olarak kullanilmasinin dogru olacagi dusunulmustur.
HUMANITAS - Uluslararası Sosyal Bilimler Dergisi, 2016
Since new structures become compulsory in this new situation, which govern and lead the society, become inevitable. Despite of the efforts of enabling different economic systems into the global arena, superiority of capitalist system over others is an undeniable fact. This system changes and corrupts the nature of human beings and the relationships in society. From now on, mankind strives to gain materialistic achievements. This mentality, which dominates in the society, is reflected in art and literature. Methods and doctrines, which reflect the realities of the time, have been developed with the influence of this reflection and literary products have been considered in this context. Marxist and sociological criticism methods are added to the approaches, which have been employed and developed for the criticism of literary genres. Lucien Goldmann's method called genetic structuralism, which is based on sociology, aims to analyse the work by considering the realities of the society. Goldmann claims that in comparison with the ancient societies, today's societies lose their merits and they strive unnecessarily to find them. The protagonist, representative of this quest in the novel, has a problematical personality due to the society he lives in and inevitably his quest is a disappointment. Our study aims to provide an understanding to the comprehension part, which includes determination of inner facts in the text in the criticism process of the work and to the explanation part which includes connections of external structures with the problem in the work and also it is aimed to introduce the criticism method of Goldmann.
Türk Western’ine Yapısalcı Bir Yaklaşım: Yahşi Batı Örneği
Türkiye İletişim Araştırmaları Dergisi/26306220
Western türü sinemanın ilk zamanlarında ortaya çıkmış ve uzun bir dönem seyircinin büyük ilgi gösterdiği popüler türlerin başında gelmiştir. Dolayısıyla tür, film çalışmaları kapsamında farklı akademik yaklaşımlar çerçevesinde ele alınmıştır. Örneğin 1950'li yıllarda türe dair yaklaşımlar mitsel bir çerçevede teşekkül etmiştir. Akabinde Auteur teorinin film çalışmalarında etkin bir konuma doğru evrilmesi, western'lerin bu teori kapsamında irdelenmesine yol açmıştır. 1970'li yıllarla birlikte türe dair seyirci ilgisi azalırken, türe olan akademik ilgi yükselmiştir. Bu dönemde ön plana çıkan yaklaşım ise Will Wright'ın başını çektiği yapısalcı yaklaşım olmuştur. 1931-1972 yılları arasında çekilen western'leri yapısalcı yaklaşım ile inceleyen Wright western'lerde bulunan Amerika'nın modern mitlerini ortaya çıkarmaya çalışmıştır. Wright, western'lerde dört farklı anlatı yapısının takip edildiğini ve filmlerin yapısının bazı karşıtlıklardan oluştuğunu iddia etmiştir. Bu çalışmada Will Wright'ın yapısalcı yaklaşımı Türk sinemasında son dönemde çekilen tek western/komedi filmi olan Yahşi Batı (2009) filmine uygulanmıştır. Filmin Wright'ın yapısalcı yaklaşımına uygunluk gösterdiği tespit edilmiştir. Bu şekilde Wright'ın 1970'li yıllarda western'lere dair ortaya koyduğu yapısalcı yapının, ABD dışında nispeten yakın zamanda çekilen bir Türk western'inde de geçerliliğini koruduğu ortaya çıkarılmıştır.
BATI SANATI MODERNİZMİNDE GİZEMCİLİK VE MİSTİSİZM
Hacettepe Üniversitesi Sanat Yazıları, 2022
Araştırma ve Yayın Etiğine uygun olarak hazırlanmış bu makale, Batı santında modernizmle birlikte değişen felsefi ve inanç biçimlerinin sanata etkisi üzerine yapılmış bir araştırma niteliğindedir. 19. yüzyılda birbiri ardına gelen bilimsel buluşlar eşliğinde Batı Sanatı büyük dönüşümler yaşamıştır. Bu dönüşümde, geleneksel sanat tarihi kitaplarında geçen özerkleşme çabaları içinde üzerinde pek durulmayan konulardan biri de sanatçının manevi dünyasındaki değişimlerdir. Bilimin göz ardı edilemeyecek yükselişinin yaşandığı bu çağda din, felsefe ve sanat büyük sınavlar vermektedir. Sanat gittikçe laikleşen bir ortamda özgürleşirken, sanatını ifade etmede yeni yollar keşfetmeye çalışan kimi sanatçılar, farklı kültürlerin sanatı ve inanışları ile Hristiyanlığın harmanlandığı mistik eğilimlere ilgi duymuşlardır. Bilimsel akıl çağına ters düşmeyen aksine onunla paralel bu mistik eğilimler, sanatçının kendi ikonografisi ve mitlerini yaratma çabasında ona yardımcı olmuş ve yepyeni bir görsel deneyimin yaşanmasına neden olmuştur. Makale içerisinde genel olarak bu eğilimlerin peşinden giden ve sanat tarihinde iz bırakan belli başlı sanatçılar araştırılmıştır.
MADAME BOVARY VE KİRALIK KONAK ADLI ESERLERDE TOPLUMSAL CİNSİYET ROLLERİ
Öz: Romanlar, yazıldığı dönemin özünü yansıtan araçlardır. Yazıldığı dönemin toplumu, yaşayışı, yapısı hakkında insanların çıkarımlarda bulunmasını sağlar. Kiralık Konak bu anlamda Yakup Kadri’nin dönemin yanlış anlaşılan Batılılaşmasını gözler önüne sermesine yardımcı olmaktadır. Madame Bovary’de aynı şekilde dönüşen bir toplumda gerçeğin sarsıcılığıyla hayal arasında çatışma yaşayan Emma karakterinin gözünden yaşadığı dönemi anlatmaktadır. İki kitapta da farklı iki devrin sonu ve bu yeni maddiyatçı devrin başlangıcına uyum sağlamayan iki kadının çöküşünü görmek mümkündür. Bu çalışmada, Madame Bovary ve Kiralık Konak adlı eserlerdeki baş kadın karakterlerin toplumsal cinsiyet rollerinin dayatmalarına uyum sağlayıp sağlayamadığı, sağlandıysa ile bunun ne derece olduğu üzerine durulacaktır. Ayrıca bu rollerin, özellikle Emma’nın intiharında bir rolü olup olmadığını saptamak da niyetler arasındadır.