Türk Edebiyatında Ütopik Romanlar ve Ütopyanın Kurgusu (1980-2005) (original) (raw)
Related papers
Yazınsal Alanda Klasik Ütopyalar Ve Türk Edebiyatında Ütopya
Zihin tarafından üretilen, gerçekleşmesi ve ulaşılması istenen fakat bu amacın imkânsız olarak görüldüğü daha ideal ve daha iyi bir devlet modeli ya da toplum yapısı oluşturmak veya ortaya çıkarmak amacıyla zihin dünyasında kurgulanan ve üretilen bir düş olarak ifade edilebilen ve Sümerler’in kil tabletlerinde bile bir anlatı şeklinde görülebilen ütopya olgusu daha iyi ve güzel bir yaşama kavuşma ve ulaşma arzusu ile geleceğe yönelik tasarımlarda bulunan insanoğlu için adeta bir özlem olmuştur. Bu çalışmada öncelikle yazınsal klasik ütopyalardan bazıları kısa bir değerlendirmeye tabi tutulacak, akabinde Türk Edebiyatı bağlamında ütopik öğeler barındıran eserler ve barındırdıkları öğeler hakkında kısa bilgiler verilecektir. Genel değerlendirme ve sonuç bölümünde ise ütopik yapılanmalar çeşitli açılardan ele alınmaya çalışılacaktır.
International Journal of Languages’ Education and Teaching, 2020
The concept of world literature, which Goethe designed as a universal atmosphere in which national literatures would grow stronger and carry their own riches, has become understood within the paradigm of globalization today. Now, many writers consider this global atmosphere when creating their works. Movements such as postmodernism, the acceleration of communication and translation opportunities lead many authors to produce works based around the worldwide audience such as epidemic, ecology, global warming, migration, identity crisis, minorities, East-West, cultural interaction. No doubt, it is obvious that the main orientation behind these themes is dystopia. Because the history of globalization can also be considered as the history of dystopia. For this reason, one of the main problems of globalizing literature is to warn humanity against this evil course. Here, one of the most important works of global literature intersecting dystopia is Margaret Atwood's novel Antelope and Flurya. Canadian writer Margaret Atwood enriches the possibilities of the global novel while examining various themes within the framework of the two concepts mentioned in this novel. She also responds to criticism of the postcapitalist era for the global novel by putting aside literary and aesthetic concerns and producing it with the logic of "bestseller". On the other hand, it gives the narrative tradition, which stretches from Utopia to dystopia, "the ustopia style", which is a synthesis of both trends. After all, this work seeks to examine Margaret Atwood's Antelope and Flurya through the notion of dystopian imagination in the global novel. Goethe'nin 18. yüzyılın ilk yarısında, ulusal edebiyatların güçlenerek kendi zenginliklerini taşıyacağı evrensel bir atmosfer gibi tasarladığı Dünya edebiyatı kavramı, bugün küreselleşme paradigması içerisinde konuşulur hâle geldi. Artık, pek çok edebiyatçı, eserlerini oluştururken bu küresel atmosferi göz önünde bulunduruyor. Postmodernizm başta olmak üzere etkili olan akımlar, iletişim ve çeviri olanaklarının hızlanması, birçok yazarı dünya ölçeğindeki okura seslenen; salgın, ekoloji, küresel ısınma, göç, kimlik krizi, azınlıklar, Doğu-Batı, kültürel etkileşim gibi izlekler etrafında kurgulanan eserler üretmeye yöneltiyor. Elbette bu izleklerin arkasındaki ana yönsemenin de distopya olduğu aşikâr. Bir bakıma küreselleşmenin tarihi aynı zamanda distopyanın da tarihi olarak değerlendirilebilir. İşte, küresel edebiyatın distopyayla kesiştiği en önemli eserlerden biri, Margaret Atwood'un Antilop ve Flurya adlı romanı. Kanadalı yazar Margaret Atwood, bu romanında bahsi edilen iki kavram çerçevesinde çeşitli temaları irdelerken hem küresel romanın hem de distopya türünün imkânlarını zenginleştiriyor. Neticede bu çalışma, Margaret Atwood'un Antilop ve Flurya adlı eserini küresel romandaki distopik tahayyül nosyonu üzerinden incelemeyi amaçlıyor.
TÜRK EDEBİYATINDA TUYUG VE BAZI PROBLEMLERİ/In The Turkish Literatur Tuyug And It's Some Problems
ATATÜRK ÜNİVERSİTESİ TÜRKİYAT …, 2010
Türkçe bir kelime olan tuyug, "şarkı söyleme, övme, kapalı ve cinaslı söz söyleme" anlamındadır. Tuyug, Türk halk edebiyatı ürünü olan maninin ruba'i şeklini almış halidir. Aruzun kısa "Fâ'ilâtün, fâ'ilâtün, fâ'ilün" kalıbıyla yazılır ve 11'li hece vezni kullanılır. Kafiyeleri ise cinaslı kelimelerden seçilir. Çoğunlukla Çağatay ve Azeri edebiyatında görülür. Özellikle Ali Şir Nevâ'î bu nazım şeklinin kurallarını yazıya geçirmiş ve Türk şairlerini tuyug yazmaya teşvik etmiştir. Türk şairlerinin, Farsça şiir yazma heveslerinden dolayı belirli Türk sahalarında ve sınırlı sayıda şairlerce kullanılan tuyug, mahalli bir nazım şekli olarak kalmış ve yazıldığı coğrafya ve dönemlerin özelliklerini aksettirebilmiştir. Dolayısıyla "Tuyug" yazılan Çağatay sahası, Azeri sahası ve Anadolu sahası şairlerinde, şekil ve içerik olarak farklılıklar görülmektedir. Eğer tuyug nazım şekli, Türk klasik şiirinin en olgun ve zirvede dönemi olan XVI ve XVII. yüzyıl şairleri tarafından kullanılmış olsaydı, pek çok problem ortadan kalkmış olacak ve diğer klasik nazım şekilleri kadar, Divan edebiyatındaki yerini almış olacaktı.
Öz Sosyolojik açıdan insan, toplumsal düzenin koşullamasıyla somutluk kazanmakla birlikte yeni toplumsal düzenin oluşmasında da en etkin unsur olarak öne çıkar; çünkü insan, toplumsal bir varlık olarak, içerisinde bulunduğu şartlardan ve kazandığı tecrübelerden hareketle yeni bir toplumsal düzen planlaması yapabilir. Nitekim bugünkü modern toplum düzenini bir yönüyle Rönesans, bir yönüyle de Aydınlanma Çağı düşünürlerinin eserlerinde dolaylı veya dolaysız bir şekilde çizilen tasavvurlara borçlu olduğumuz ortadadır. Fakat bazen söz konusu tasavvurlar, gerçeklik sınırının ötesinde somutluk kazanır. İşte bu noktada ütopik bir tasavvur ortaya çıkar. Oluşturulması arzu edilen toplumsal düzenin salt fikir düzeyinde kaldığı bu tür tasavvurlar, tarihin başından beri mevcuttur. Fakat ütopyanın net ve bugün anladığımız biçimde ortaya çıkışı, 16. yüzyılda Thomas More'un Ütopya'sıyla başlar; 20. yüzyılda ise distopyaların ortaya çıkışıyla ütopik metinler, hiç olmadığı kadar çeşitlilik arz edecek noktaya gelir. Bu incelememizde modern Türk edebiyatında Çehov tarzı hikâyeciliğin öncülerinden olan Sait Faik Abasıyanık'ın eserlerinde çoğunlukla örtük bir şekilde çıkan ütopik unsurlara yoğunlaşılacak ve onun ütopyacı itkiyi aşmayan mutlu gelecek tasavvuru sebepleriyle betimlenmeye çalışılacaktır. Anahtar Kelimeler: Sait Faik Abasıyanık, ütopya, ütopyacı itki, ütopyacı program, hikâye, roman, şiir… Abstract From a sociological point of view, human beings become the most effective element in the formation of a new social order as well as concretization through the conditioning of social order; because human beings can plan a new social order as a social being, acting on the basis
Ankara 272 ULUSLARARASI BİLİM, TEKNOLOJİ VE SOSYAL BİLİMLERDE GÜNCEL GELİŞMELER SEMPOZYUMU 2019 TÜRK DARBE EDEBİYATI VE ROMAN Doç. Dr. Dilek ÇETİNDAŞ Pamukkale Üniversitesi ÖZET Türk edebiyatı, tarihsel bağlamının dışında düşünülemeyecek kadar siyasi ve sosyal geçmişle dirsek teması içerisindedir. Tanzimat yıllarından beri, sosyal hayatın kürsüsü olma işlevini hiç kaybetmeyen edebî süreçte; savaş, göç gibi büyük toplumsal yankıları olan konular üzerine ayrı birer edebiyat kolu dahi oluşur. Bu anlamda toplumsal yaşamı kitlesel bakımdan etkileyen olaylardan biri de darbeler ve askerî müdahalelerdir. Ülkede olağanüstü şartların hâkim olduğu bu devreler, edebiyat içerisinde de kendisine yer bulur. Darbeden etkilenenlerin veya darbeyi destekleyenlerin, çoğunlukla olayın sıcaklığı geçtikten sonra kaleme aldıkları bu metinler bir yandan dönem ve tarihî roman olarak okunmaya uygun özellikler gösterirken bir yandan da darbe edebiyatının oluşması noktasında önemli bir literatür birikimi sunar. Osmanlı tarihinden itibaren başlayan darbe süreçleri, Cumhuriyet devrinin darbe ve muhtıralarını kapsadığı gibi 15 Temmuz'a değin uzanacak geniş bir birikimle okurun karşısındadır. Bu eserlerin tüm yönleriyle incelenmesi, alternatif tarihin oluşumu ve edebiyatın belge işlevini yerine getirmesi noktasında da önemli olacaktır. Bu bildiride Türk darbe edebiyatı, Osmanlı döneminden günümüze darbelerle ilgili yazılmış romanlar üzerine bir incelemeyle ele alınmış, bütüncül bir bakışla edebî hayatın darbelerle ilişkisi irdelenmiştir. Anahtar Kelimeler: Darbe Edebiyatı, tarihî roman, 27 Mayıs, 12 Mart, 28 Şubat, 12 Eylül, 15 Temmuz.
YURT DIŞINA TÜRK GÖÇÜ VE OSMAN ÇEVİKSOY'UN ÖMRÜMÜZ GURBET ADLI ROMANINDA TÜRK KÜLTÜRÜNDEN İZLER
AHI EVRAN 2nd INTERNATIONAL CONFERENCE ON SCIENTIFIC RESEARCH-Volume 2, 2022
Göç, çeşitli nedenlerden dolayı yerleşik olunan bir yerden başka bir yere gidip yerleşme hâlidir. Dünya üzerinde yaşayan toplumlar da coğrafi, sosyal, siyasi vb. nedenlerden dolayı yaşadıkları yerleri terk etmek zorunda kalmışlardır. Bu terk edişle birlikte gittikleri yerlere de götürebildikleri ne varsa götürmüşler ve oralarda yaşamlarını sürdürmüşlerdir. Eskiden hayvanların sırtında yapılan göçler günümüzde ulaşım araçlarıyla yapılmakta ve maddi değeri olan taşınabilir varlıklar da gidilen yerlerde bireylerin hayatlarını kolaylaştırmaktadır. Ancak maddi olmayan unsurlar ise zihinler aracılığıyla taşınmaktadır. Bu süreçte topluma ait olan maddi ve manevi değerler de kültür adı altında toplanmakta ve dil aracılığıyla da hem nesiller arasında hem de mekânlar arasında taşınmaktadır. Binlerce yıllık bir geçmişi olan Türk kültürü de bu bağlamda çeşitli ögeleriyle (doğumdan ölüme kadar geçen sürede yapılan bütün geleneksel uygulamalar) bazı değişmelerle birlikte Türkiye'de ve dünyanın birçok yerinde yaşatılmaktadır. 1961'deki Türk iş gücü antlaşması ile Almanya'ya gönderilen Türkler de gittikleri yerlerde gelenek ve göreneklerini yaşatmaya devam etmişlerdir. Almanya'ya giden Türkler başlangıçta bir bavul ile gidip bir traktör parası kazanıp dönmeyi düşünmüşler, daha sonraları ise Almanya'da kalıcı oldukların görmüş ve ailelerini de yanlarına almışlardır. Zamanla Almanya'ya öğretmen ve din görevlisi de gönderilmeye başlanmış olup bu uygulama günümüzde de devam etmektedir. Bu araştırmada incelenen Ömrümüz Gurbet adlı romanın yazarı Osman Çeviksoy da Almanya'ya öğretmen olarak gönderilmiş, yıllar sonra da bu romanı kaleme almıştır. Romanda Almanya'daki Türklerin yaşamlarına dair örnekler verilmiştir. Bu araştırmada da Ömrümüz Gurbet adlı eserdeki kültürel ögeler ve Almanya'daki Türk kültürünün izleri ortaya konulmuştur. Doküman analizi tekniğiyle yapılan araştırmanın sonucunda, Ömrümüz Gurbet adlı eserde kültürel farklılık, kültürel bozulma, dilde bozulma, kültürel değişme, kültürel farkındalık olmak üzere beş temaya ve on üç koda ulaşılmıştır. Temalar ve kodlarda Türk kültürünün önemli ögelerine rastlanılmıştır. Bu bakımdan Ömrümüz Gurbet adlı eser Almanya'daki Türklerin yaşamlarını ve Türk kültürünün oradaki izlerini ortaya koyması bakımından önem taşımakta ve ilgilenenlere önerilmektedir. Anahtar Kelimeler: Ömrümüz Gurbet, Türk kültürü, Almanya'da Türk kültürü.
Makedonya’da Romanlar Üzerine Bir Araştırma: Üsküp, Şutka Örneği
2022
Sosyal bilimlere yönelik çalışmalar içerisinde halk bilimi, filoloji, sosyoloji ve kültürel antropoloji gibi bazı bilim dalları saha çalışması gerektirmektedir. Elde edilen bilgilerin çeşitli yöntemler ve bakış açıları kapsamında değerlendirilmesi ve akademik bir yayına dönüştürülmesi esastır. Bu yönde yapılan çalışmalar, bir anlamda tarihsel bir veri olarak da kabul edilebilir. "An"a yönelik elde edilen bilgiler yalnızca taşradan değil, köy ve kırın yanında, kent merkezlerini de kapsayacak bir yapıya bürünmüştür. Bu bağlamda çalışma, dünya ülkelerinde üst kitle tarafından genel itibarıyla tanınmayan; ancak Makedonya Üsküp'te üst kitle tarafından da tanınan ve "Roman" veya "Çingene" olarak adlandırılan etnik yapının sosyo-kültürel analizi ve konuştukları dilin söz varlığını belirlemeye yönelik olarak gerçekleştirilmiştir. Belirtilen hususlar kapsamında çalışma, Makedonya, Üsküp Şutka'da "Roman" veya "Çingene" grubu olarak bilinen, uluslararası literatürde konuştukları dilden hareketle Lom; Rom; Dom olarak adlandırılan kitleye karşı uygulanan kültür ve dil politikasının ne olduğu sorusuna cevap aramaya ve ilgili kitlenin sosyal, tarihsel, ekonomik ve kültürel açılardan hareketle söz varlığını belirlemeye yöneliktir.