Karotis Arter Hastalığı Tanısı Almış Hastalarda Prognostik Beslenme İndeksi ile Karotis Arter Darlığı Arasındaki İlişki (original) (raw)
Related papers
Turkiye Klinikleri Journal of Medical Sciences, 2013
The necessity for an indwelling arterial shunt during carotid endarterectomy (CEA) is one of the most widely debated and long-standing controversies in carotid surgery. We developed a modified technique for carotid endarterectomy without using a shunt and have achieved successful results with this procedure. The aim of this study is to present these 352 isolated CEA cases and evaluate the results. M Ma at te er ri ia al l a an nd d M Me et th ho od ds s: : In our clinic, 352 isolated CEA were performed on 320 consecutive patients without using a shunt between 2005 and 2012. In 32 of the cases, bilateral CEA were performed. Among the patients, 36.8 % (n=118) were neurologically asymptomatic, and 63.2 % (n=202) were symptomatic. Complete occlusion was present in the contralateral carotid arteries of 23 patients. All patients were operated on under general anesthesia, and no intraluminal shunts were used. This operative technique is a modification of an eversion carotid endarterectomy in which a longitudinal arteriotomy is begun on the common carotid artery (CCA) and purposely skewed towards the origin of the external carotid artery. The mean crossclamp time in our study was 12±4.62 minutes. R Re es su ul lt ts s: : There was one case of postoperative mortality (0.28%) that was caused by myocardial infarction. We observed 1 (0.28%) case of permanent neurologic deficit, 27 (7.6%) cases of peripheral nerve damage, 4 (1.1%) cases of early postoperative transient neurologic attack, 3 (0.85%) cases of hoarseness and 3 (0.85%) cases of neurocognitive impairment. C Co on nc cl lu us si io on n: : The results indicate that this mini-modified eversion CEA surgery performed without the use of a shunt can be successful for patients with carotid stenosis. K Ke ey y W Wo or rd ds s: : Endarterectomy, carotid; ischemic attack, transient; stroke Ö ÖZ ZE ET T A Am ma aç ç: : Karotis arter endarterektomi (CEA) cerrahisinde şant kullanım gerekliliği, yama kullanımı, eversiyon ve konvansiyonel endarterektomi teknikleri halen tartışılan konulardır. Kliniğimizde CEA operasyonları şant kullanılmadan yapılmaktadır. Yine bu operasyonlarda kliniğimizde geliştirilmiş olan farklı bir arteriyotomi tekniği kullanılmaktadır. Bu çalışmada şant kullanılmadan gerçekleştirilen 352 izole CEA olgusu değerlendirilmiş ve kliniğimizce geliştirilmiş olan tekniğinin tarifi ve erken dönem sonuçları tartışılmıştır. G Ge er re eç ç v ve e Y Yö ön nt te em ml le er r: : Kliniğimizde 2005-2012 yılları arasında 320 hastaya 32'si bilateral olmak üzere, toplam 352 izole CEA operasyonu uygulandı. Hastaların %36,8 (n=118)'i nörolojik olarak asemptomatik, %63,2 (n=202)'si ise semptomatik hastalardan oluşmaktaydı. Tüm hastalar genel anestezi altında ve şant kullanılmadan opere edildi. Endarterektomi, ana karotis arterden eksternal karotis artere longitudinal bir arteriyotomi insizyonu ile gerçekleştirildi. Ortalama kros klemp zamanı 12±4,62 dakika olarak ölçüldü. B Bu ul lg gu ul la ar r: : Genel anestezi altında ve şant kullanılmadan gerçekleştirilen CEA operasyonlarında oldukça iyi sonuçlar alınabildiği görülmüştür. Ayrıca, tarif ettiğimiz teknikte-uygun olgular için-aterosklerotik plağın kolayca çıkarılabildiği, internal karotis arterde dikiş hattı olmaması sayesinde yama kullanım gerekliliğinin olmadığı görülmüştür. T Ta ar rt tı ış şm ma a: : Olgularımızdan biri (%0,28) postoperatif dönemde gelişen akut myokardiyal infarktüs nedeniyle kaybedildi. Bir olguda (%0,28) kalıcı nörolojik defisit, 27 (%7,6) olguda ekstrakraniyal periferik sinir hasarı, 4 (%1,1) olguda erken post operatif geçici (transient) nörolojik atak, 3 olguda (%0,85) ses kısıklığı ve 3 olguda da (%0,85) geçici bilişsel bozukluk oluştuğu gözlemlendi.
İliak Arter ve Alt Ekstremite Periferik Arter Hastalıklarında Endovasküler Tedavi
Celal bayar Üniversitesi sağlık bilimleri enstitüsü dergisi, 2020
Periferik arter hastalıklarının tedavisinde konvansiyonel cerrahi yaklaşımlara ek olarak endovasküler tedavi yöntemi giderek daha fazla kullanılmaktadır. Bu çalışma, periferik arter hastalığında kullandığımız endovasküler tedavi yöntemlerini değerlendirmeyi amaçlamaktadır. Gereç ve Yöntemler: Endovasküler yöntemle tedavi edilen hastaların yirmi dördü retrospektif olarak analiz edildi. Hastaların 19' unda aralıklı klodikasyon, 4'ünde istirahat ağrısı, bilateral popliteal arter anevrizması olan bir hastada da, diz eklemlerinin arkasında ağrı vardı. Yirmi hasta erkek ve 4'ü kadındı. Yaş ortalaması 55,26± 10,95 (38-81) yıl idi. Fontaine Evrelendirmesi' ne göre klinik değerlendirme yapıldı. Hastalar ayak bileği-brachial arter indeksi (ABI), bilateral alt ekstremite arteriogramları ve Doppler muayeneleri ile işleme alındı. Endovasküler tedavi uygulanan hastaların 10' unda TASCII-A, 5'inde TASCII-B ve 9' unda da TASCII-C lezyonları vardı. Tüm hastalar arteriyel doopler taraması ile takip edildi. Bulgular: Onbir hastaya Bioabsorbable stent kondu. Üç hastaya balon anjiyoplasti yapıldı. Üç hastada nitinol stent uygulandı. Altı hastaya subintimal ilerlenip gerçek lümende balon anjiyoplasti yapıldı. Bilateral popliteal ve sağ anterior tibial arter anevrizması olan 1 hastaya kaplı stent greft ile anevrizma onarımı yapıldı. Olguların %100'ünde hemodinamik başarı sağlandı. Preoperatif 0,67±0,13 (0,4-0,95) ve bir yıl sonra 0,94±0,07 (0,8-1) ABI analizi istatistiksel olarak anlamlı bulundu (p<0,05). Sonuç: Tüm hastalarda işlem sonrası erken dönemde başarı sağlandı. Postoperatif dönemde hasta semptomları belirgin olarak düzeldi ve postoperatif klinik takipte sorun olmayan hastalar tam olarak tedavi edilmiş bir şekilde taburcu edildi. Hastaların takibi sırasında damarsal bir problem görülmedi.
KABG Hastalarının Nativ Koroner Arterlerinde Yeni Kronik Total Oklüzyon Gelişimi
2020
ÖZ Amaç: Koroner arter bypas greftleme (KABG) cerrahisi hastalarının postoperatif klinik takibinde preoperatif olarak tam tıkalı olmayan nativ koroner arterlerin kronik total oklüde (KTO) hale gelmesi sık görülse de, seyriyle ilgili veriler kısıtlıdır. Çalışmamızın amacı postoperatif dönemde nativ koroner arterlerde yeni KTO gelişim sıklığını ve bu konuda rol oynayan faktörleri araştırmaktır. Yöntem: Başkent Üniversitesi Hastanesi Alanya Uygulama ve Araştırma Merkezi'nde gerçekleştirilen tüm KABG operasyonları bilgisayar sisteminden tarandı ve postoperatif ilk 6 aylık dönemden sonra rekürren koroner anjiyografi (KAG) prosedürü uygulanan hastalar çalışma grubuna alındı. Rekürren KAG görüntüleri yeni KTO gelişimi açısından değerlendirildi ve nativ koroner arterlerde yeni KTO gelişimine yol açan demografik ve anjiyografik özellikler lojistik regresyon analizi kullanılarak test edildi. Bulgular: Rekürren KAG yapılmış olan 73 KABG hastası istatistiksel analize dahil edildi (Ortalama yaş 65.2 ± 9.8 yıl; erkek cinsiyet %76.7). Preoperatif olarak tam tıkalı olmayan ve greftlenmiş olan 218 nativ koroner arter incelendi ve 119'unda (%54.5) yeni KTO saptandı. Preoperatif proksimal darlığın ≥%90 olması 3 kat daha fazla yeni KTO gelişimi ile ilişkili bulundu (%67.8 vs. %22.2) (p<0.001). İkili antiplatelet tedavisinin nativ koroner arterlerin açıklığını koruyucu rolü olduğu tespit edildi (HR:-0.259; %95 CI:-0.475'den-0.017'ye; p=0.036). Sonuç: Nativ koroner arterlerde postoperatif yeni KTO gelişimi CABG hastalarında sık görülmektedir. Preoperatif darlığın daha ciddi olması ve ikili antiplatelet tedavinin yokluğu yeni KTO gelişimi için temel faktörler olarak bulundu.
Karotis endarterektomide yama ve şanta gerçekten ihtiyacımız var mı?
Turkish Journal of Clinics and Laboratory, 2020
Aim: The efficacy of carotid endarterectomy (CEA) for stroke prevention in asymptomatic and symptomatic patients is well known. We aimed to share long term follow up results for primary closure technique for CEA without shunting and investigated risk factors for complications in this patient group.
Cukurova Medical Journal (Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi), 2017
The aim of this study is to evaluate the association of calcifications at aortic arch with different segments of carotid arteries. Material and Methods: Carotid computed tomography (CT) angiography examinations of 134 patients, which were performed between January 2013 and February 2015, were retrospectively evaluated. Calcifications at aortic arch, orifice of brachiocephalic trunk, orifice of common and internal carotid arteries, petrous and cavernous/ophthalmic segments of internal carotid arteries were scored. Results: A statistically significant relationship was detected between calcification scores of aortic arch and brachiocephalic trunk orifice, left common carotid artery orifice, both internal carotid artery orifice, both internal carotid artery cavernous/ophthalmic segments. There was a statistically significant correlation between the age and total calcification scores. However, there was not a relationship between the calcification scores of aortic arch and right common carotid artery orifice, aortic arch and both internal carotid artery petrous segments. Conclusion: Aortic arch calcifications detected at routine chest CT may be useful to predict the calcification scores of internal carotid artery segments and total carotid calcification score. Amaç: Bu çalışmanın amacı arkus aortadaki kalsifikasyonların, karotis arterin farklı segmentlerindeki kalsifikasyonlarla ilişkisini değerlendirmektir. Gereç ve Yöntem: Ocak 2013 Şubat 2015 tarihleri arasında, karotis bilgisayralı tomografi (BT) anjiyografi yapılmış 134 hastanın tetkikleri retrospektif olarak değerlendirildi. Arkus aorta, brakiosefalik trunkus orifisi, her iki ana karotis ve internal karotis arter orifisleri, her iki internal karotis arter petröz ve kavernöz/oftalmik segmentlerindeki kalsifikasyonlar skorlandı. Bulgular: Arkus aortadaki kalsifikasyonlar ile brakiosefalik trunkus orifisi, sol ana karotis arter orifisi, her iki internal karotis arter orifisi ve her iki internal karotis arter kavernöz/oftalmik segmentinde skorlanan kalsifikasyonlar arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki tespit edildi. Yaş ile total kalsifikasyon skoru arasında da istatistiksel olarak anlamlı ilişki saptandı. Ancak arkus aortadaki kalsifikasyonlar ile sağ ana karotis arter orifisi ve her iki internal karotis arter petröz segmentinde skorlanan kalsifikasyonlar arasında istatistiksel olarak anlamlı ilişki saptanmadı. Sonuç: Rutin toraks BT tetkiklerinde arkus aortada izlenen kalsifikasyonlar, karotis arterin farklı segmentlerindeki kalsifikasyonlar ve toplam karotis kalsifikasyon skoru için bir öngörü sağlayabilir.
Turkish Journal of Clinics and Laboratory, 2020
Aim: Atherosclerotic carotid artery stenosis (CS) is responsible for ~20% of strokes. The management of CS in an asymptomatic patient has been less clear. In situations were carotid endarterectomy (CEA) is thought to be more risky, surgeons must also have enough experience and capability to perform carotid artery stenting (CAS) to provide suitable, patient-tailored treatment. In this study, the same investigator performed all interventions (CAS and CEA), and one type of stenting device and EPD was used. In addition, periprocedural monitoring was carried out for at least 24 h. The objective of this study was to compare procedural results and 12-month follow-up outcomes of patients who were treated by the same operator-either CAS or CEA-in one year. Material and Methods: A retrospective single-center review involving asymptomatic patients with severe stenosis of the ICA caused by atherosclerotic disease who was treated with either stenting with embolic protection (Group 1, n=17) or carotid endarterectomy (group 2, n=18) according to their clinical and anatomical risk profile between
TURKISH JOURNAL of CLINICS and LABORATORY
Aim: To investigate the relationship between fibrinogen to albumin ratio (FAR) and carotid artery stenosis (CAS). Material and Methods: This study included patients who underwent carotid endarterctomy (CEA) as CEA group and unoperated patients who have CAS less than 50% as non-surgical group. CAS was diagnosed with history and physical examination followed by doppler ultrasonography and carotid angiography. All data retrieved retrospectively from the hospital medical files. Hematologic parameters were measured and recorded. In addition, FAR was calculated. Results: Fifty patients were included in CEA group (70.0 % male, mean age: 71.0 ± 7.7 years) and 60 patients were invluded in non-surgical group (70.0 % male, mean age: 63.9 ± 8.0 years). In logistic regression analysis advanced age, presence of coronary artery disease and FAR were identified as an independent predictor of the development of CAS. In Receiver operating characteristic (ROC) curve analysis, for predicting development of CAS, there were 68.0% sensitivity and 65.0% specificity for FAR (area under the curve [AUC]: 0.669, 95% CI: 0.566-0.771, log rank p = 0.002). Conclusion: We found that FAR were identified as an independent predictor of the development of CAS. FAR could be a potential marker on carotid atherosclerosis in patients. But there is a need large studies including all cardiovascular diseases.