Eskiçağda Orta Anadolu’da Bir Tapınak Kent Pessinus (Ballıhisar) (original) (raw)

“Demir Çağı Kappadokia’sında İlk Tapınak: Oluz Höyük İbadethane ve Ateşgedesi”

Höyük 12, 2023

The excavations in Oluz Höyük, located 25 kilometers from Amasya city center in North-Central Anatolia, continuing since 2007 have completed their 16th year, in which ten settlements that have been unearthed from the Chalcolithic Period to the Middle Ages revealed that this important center has a religious structure in each layer. While the remains of burnt seeds found in the layers that witnessed the collapse of the Hittite Great Kingdom and which can be considered as evidence of religious rituals, and the Kubaba Altar, which constituted the center of the Phrygian Period settlement, signifies the religious findings of the early period of the site. With its archaeological evidence Oluz Höyük emerged as an important religious center in the period when Anatolia came under the rule of the Achaemenid (Persian) Empire. It is observed that important and unique archaeological findings dating to the Achaemenid (Persian) layers in the 2B Architectural Layer (450-300 BC) point to Archaic Monotheism in Oluz Höyük, where a class of Persian origin who venerated the sacred fire as a singular point of worship and eschewed the idols of deities in their beliefs were settled. Dating to this period and in the same architectural layer, architectural evidence indicating the presence of this Archaic Monotheism are uncovered. This article argues this architectural evidence in the form of Atashkadeh where the sacred fire burns and the Hall of Worship where the believers honored their rituals and their co-relation in space and function. This new religious architecture emerged in the Anatolian geography with a new belief system in the Iron Age. It can be thought that the concept of sacred structure started in Persians and Anatolia with the Oluz Höyük 2D Architectural Layer temple. The subject of the article is the Sanctuary, the Worship Hall, and the Persian Road that brought these structures together, which were constructed by this group mentioned in the 2B Architectural Layer of Oluz Höyük. Amasya ili sınırları içinde, şehir merkezine yirmi beş kilometre mesafede yer alan Oluz Höyük'te 2007 yılından beri sürmekte olan kazı çalışmaları Kalkolitik Dönem'den Orta Çağ'a kadar buluntu veren bu önemli merkezin dinsel bir yapılanma içinde olduğunu gözler önüne sermektedir. Hitit Büyük Krallığı'nın çöküş dönemine tanıklık eden tabakalarda ele geçen dini ayinlere ait deliller, Phryg Dönemi yerleşiminin merkezini teşkil eden Kubaba Sunağı erken dönemlere ait dinî bulguları oluştururken, Oluz Höyük'ün önemli dinî bir merkez olarak ortaya çıkışı Anadolu'nun Akhamenid (Pers) İmparatorluğu egemenliğine girdiği döneme rastlamaktadır. Oluz Höyük'te, 2B Mimari Tabakasında (MÖ 450-300) ele geçen, Akhamenid (Pers) Dönemi'ne tarihlenen önemli ve eşsiz arkeolojik bulgular, Pers kökenli olup kutsal ateşe tek tapınım noktası olarak saygı gösteren ve arkaik monoteizme işaret eden bir zümrenin yerleşmiş olduğuna kanıt teşkil etmektedir. Bu makale, mimari kanıtları, kutsal ateşin yandığı Ateşgede ve inananların ritüellerini, mekân ve işlevdeki ortak ilişkilerini yerine getirdikleri ibadethane birlikteliğinde tartışmaktadır. Basit ve gösterişsiz mimariye sahip bir Ateşgede ve onunla fiziki bağlantısı olmasa da konumsal ilişkisi bulunan bir İbadethane yapısının varlığı, sonraki dönemlerde Hıristiyanlık ve İslamiyet gibi tek tanrılı dinlerde ortak nokta olacak bir toplanma mekânında cemaat oluşturulması fikrinin ortaya çıkışı ile ilgili olmalıdır. Bu durumu dini pratiklerin tapınak mekânına etkisi olarak da açıklayabiliriz. Bu yeni dini mimari Demir Çağı'nda yeni bir inanç sistemi ile birlikte Anadolu coğrafyasında ortaya çıkmıştır. Oluz Höyük 2B Mimari Tabakası tapınağı ile birlikte Perslerde ve Anadolu'da kutsal yapı kavramının başlamış olduğu düşünülebilir. Oluz Höyük 2B Mimari Tabakasında bahsi geçen bu zümre tarafından hayata geçirilmiş Kutsal Alan, İbadethane ve bu yapıları bir araya getiren Pers Yolu makalenin konusunu oluşturmaktadır.

Anadolu'da Eskiçağdan Kalma Yeradları

Türkçesinin sözvarlığının ilginç parçalarından biridir. Aynı zamanda Anadolu tarihinin yazılı kaynaklarda adı geçmeyen yerleri, yöreleri için tek tarihsel veri yeradı olabilir; bu veriler bir dilin, bir boyun izini saklayabileceği gibi, o yörenin direyinden biteyine (fauna, flora) doğal kaynaklarından , nüfus yoğunluğuna kadar çok çeşitli malumatlar verebilir. Ancak Anadolu sözkonusu olduğunda alışılageldiği üzere işler bir kaç kat çapraşıklaşmaktadır, çünkü Anadolu'da bir zamanlar konuşulmuş ya da halâ konuşulmakta olan altı düzine kadar dil sayılabilir. Eskiçağlarda Anadolu'da varlığı bilinen yirmi kadar dilin çoğunluğundan çok çok az dil malzemesi korunabilmiştir, bu dillerin en eskileri arasında Hint-Avrupa dil ailesinin en eski üyelerinden diller de bulunur. Anadolu'nun yazıya geçmiş en eski dilleri olan Hattice, Hurrice ise birbirleriyle de herhangi bir dil ailesiyle de bağlantılı değildir. Eskiçağdan gelen yeradlarının eski tanıklıklarının bir kesimi Hititçe, geri kalanların neredeyse tümü Yunanca aracılığıyla korunmuştur. Belli bir dilden, ağızdan ötekine geçerken adların uğradığı ses değişikliklerini belirli kurallara bağlama olanağından çoğu kez yoksunuz. Araştırmaları olanaklı kılabilecek olabildiğince çok yazılı kaynaktan yeradının izini çağlar boyunca süren tek tek yapılmış çalışmalar pek azdır; öte yandan belirli bir bölgeyi, yöreyi yeradları bakımından irdeleyen araştırmalar son zamanlarda Almanca yayımlanmaya başlamıştır ; yeradları sözlükleri ise pek az sayıdadır. Anadolu Türkçesinin sözvarlığına çevre dillerin, yurtbir komşu dillerin katkılarını A. Tietze, Ch. Tzitzilis, R. Dankoff, U. Blasing, B. Brendemoen inceledi, incelemekte; A. Ata Eski Türkçenin Anadolu Türkçesinin sözvarlığındaki payını inceledi. Türk Dil Kurumunun Derleme Sözlüğü bu çalışmaların dayandığı asal kaynağı oluşturuyor. Ne var ki halk ağzında kullanılan yazı diline girmemiş bu kelimelerden eskiçağ dilleriyle bağlantılı olanları var mı diye herhangi bir araştırma bu güne kadar yapılmamıştır. Benzeri bir başka olası çalışma konusu da, sözlü kültürlerin düşünüşünü, duyuşunu belirleyen özlü söz, deyim gibi kalıp deyişlerin hangilerinin eskiçağ dilleriyle paylaşıldığını araştırmak olabilir. Ne var ki Derleme Sözlüğü kalıp deyişlere yer vermediği gibi, belirli kelime öbeklerinin coğrafya dağılımı konusunda bilgi veren ağız ya da lehçe atlası denilen çalışma aracıyla tamamlanmadığı için Türkolog olmayan araştırmacıların her zaman kolaylıkla başvurabileceği bir kaynak değildir, ancak bu eksikliği telafi edecek başka yayınlar yok değildir. John A. C. Greppin klasik Ermenicenin sözvarlığının yarısının Hint-Avrupa köklerinden, yapıbilgisi kurallarından oluşmadığını, bu öğelerin olsa olsa Ermenicenin Anadolu'nun yerli dilleriyle temasları sonucunda ortaya çıktığını önesürerek Hititçeden Ermeniceye dolaylı olarak geçmiş yirmi kadar kelimeyi, kimi biçimbirim özelliklerini anar 1. Ayrıca bölge dillerinde bugüne kadar korunagelmiş eski Anadolu, Mezopotamya

Kappadokia Bölgesi’nden Tapınak Planlı Bir Anıt Mezar: Kayseri-Felahiye Mezar Anıtı

Belleten

Bu çalışmada, Roma İmparatorluk Dönemi'nde Kappadokia Eyaleti sınırları içerisinde yer alan, günümüzde Kayseri İli, Felahiye İlçesi'nin yaklaşık 7 km kuzeybatısında, vadiye bakan bir tepe üzerinde inşa edilmiş olan mezar anıtı arkeolojik açıdan İncelenmektedir. M.S. 2. yüzyılın ikinci yansında, tetrastyl prostylos tapınak planlı olarak inşa edilmiş olduğunu saptadığımız, bir podyum üzerinde yükselen dikdörtgen formlu mezar anıtının pronaos kısmı yıkılmıştır. Anıtın iç mekanı - naosu ile tonoz üst örtüsü büyük oranda korunarak günümüze kadar ulaşmıştır. Yapının duvarları, birbirlerine kenetlerle bağlanmış rektagonal mermer bloklarla inşa edilmiştir. Dış cephenin dört köşesi korinth başlıklı pilasterlerle vurgulanmıştır. Pilaster başlıkların üst hizasından itibaren, tüm dış cephe boyunca devam eden mzto-friz blokları ile diş sırası, konsollu geison, sima blokları yer almaktadır. 1909 yılında, H. Gregoire'ın Kappadokia'ya yaptığı seyahat sonrası birkaç fotoğraf ile yayı...

Bir Orta Anadolu Höyüğü Eskiyapar, Prof.Dr. İ.Tunç Sipahi

Anadolu Medeniyetleri Müzesi 100 Yaşında, 2022

The Museum of Anatolian Civilizations houses and exhibits the unique collections of Anatolian civilizations in chronologically separated sections on behalf of the world cultural heritage. The definition of a museum has evolved throughout time Today The Museum of Anatolian Civilizations, one of the top-rated museums globally, is regarded as a cultural and training center with various activities. The first term campaigns of excavation (between 1968-1983) on the archaeological site of Eskiyapar Mound were conducted by the Raci Temizer, the former director of the Museum of Anatolian Civilizations. Numerous ministry representatives and museum members took part in the campaigns and valuable academics participated in the archaeological investigations. Eskiyapar Mound as one of the prominent archaeological sites, belongs to the second period following the Early Turkish Republician Period archaeological developments, continues to make important contributions to Turkish archaeology and world cultural heritage. In the first excavation years of Alacahöyük, which was initiated in 1935 with the directives of Atatürk, the modern village of Alaca was moved. Likewise, modern village of Eskiyapar was transferred from the mound to its current location in 1983-1984. The moving enforcements of modern villages were among the most important projects of Turkish Republican archaeological developments. With the excavation campaigns initiated by the Directorate of The Museum of Anatolian Civilizations, the detailed results and outstanding finds were announced to the academics. After The Museum of Anatolian Civilizations, conducted the first term campaigns, second term campaign was conducted by Çorum Musem and our third term campaigns has been built and maintaining on the knowledge and experience bases of previous campaigns since 2010. The stratigraphy of the mound was revealed in detail and confirmed with the previous and latest campaigns' findings. Ongoing excavations have a particular focus on layers representing Hitite culture. Beside that preservation and regulation projects carrying out around the archaeological and historical landscape of Eskiyapar Mound for future excavations.