İslâm Hukuku Açisindan Ci̇nsi̇yet (original) (raw)

İslâm Ceza Hukuku Açisindan Çocuklarin Ci̇nsel İsti̇smari

Sosyal Bilimler Dergisi, 2018

Kur'an ve Sünnette doğrudan çocuklara yönelik cinsel istismarı düzenleyen ayet ve hadis mevcut değildir. Kur'an ve sünnette iĢaret edilen cinsel nitelikli suçlar ve cezaları yetiĢkinlere yöneliktir. Çocukların cinsel istismarı klasik Ġslâm hukuku kaynaklarında müstakil bir baĢlık altında incelenmemiĢtir. Konu daha çok zina, livâta (homoseksüellik) ve sihâk (lezbiyenlik) suçlarında taraflardan birinin çocuk olmasının mükellef tarafa verilecek cezanın niteliğini nasıl etkilediği etrafında incelenmiĢtir. Bu bağlamda kadınların erkek çocuklarla cinsel birliktelikleri, erkeklerin kız çocuklarla cinsel birliktelikleri ile kız ve erkek çocukların cinsel birliktelikleri zina baĢlığı altında ele alınmıĢtır. Homoseksüellik livâta baĢlığı altında, lezbiyenlik ise sihâk baĢlığı altında ele alınmıĢtır. Cinsel nitelikli suçlarda gerek fail olarak gerekse mağdur olarak çocuklar yetiĢkinlerden farklı hükümlere tabi tutulmuĢtur. Bu farklılıkta bazen çocuğun durumu dikkate alınırken bazen de suçun unsurlarının oluĢup oluĢmadığı cezada belirleyici olmuĢtur. Bu çalıĢmada çocuklara yönelik cinsel istismarın Ġslâm Ceza Hukuku açısından nasıl değerlendirildiği ele alınmıĢtır. Böylece hem çocuklara yönelik cinsel istismara dikkat çekilmek istenmiĢ hem de Ġslâm Hukukunun konuya yaklaĢımının açıklığa kavuĢturulması amaçlanmıĢtır.

İslam Hukuku Açisindan Kürtaj

Türkiye Din Eğitimi Araştırmaları Dergisi, 2018

Öz Kürtaj konusu insanın, hayatın, dinin, bilimin, ahlâkın, hukukun ve vicdanın kesiştiği ender konulardan biridir. Bu çalışmada kürtajın mahiyeti, İslam hukuku açısından kürtajın imkânı ve hangi şartlarda buna cevaz verilebileceğine ilişkin yaklaşımlar; özürlü doğacağı tespit edilen ceninin alınması, evlilik dışı veya tecavüz neticesi istenmeyen gebeliklerin sonlandırılması etrafındaki tartışmalar ele alınmış, bu konuda çağdaş İslam hukukçularının tutumları değerlendirilmiştir. Konu ülkemizde yaşayan Müslümanları yakından ilgilendirdiği için ilgili mevzuata kısaca yer verilmiştir. Kürtaj, ekseriyetle rahim içindeki embriyo veya fetüsün imha edilmesi ya da fetüsün hayatını sonlandırmak amacıyla vaktinden önce uterus dışına çıkartılmasıdır. Çağdaş İslam hukukçuları arasında hamileliğin erken dönemlerinde kürtaja cevaz verenler vardır. Bu görüşteki fakihler; hastalık, darulharpte yaşama, uzun yolculukta bulunma gibi meşru mazeretlere dayanırsa ilk zamanlarda kürtajın mübah; meşru bir mazerete dayanmazsa mekruh olduğunu ileri sürmektedirler. Buna karşın fetva kurulları ve İslam hukukçularının çoğunluğu, anne rahmine tutunmasından itibaren embriyonun korunması gerektiği ve kürtaja cevaz verilemeyeceği görüşündedir. Bu görüşteki fakihlere göre kürtaj yasağının istisnası, hamileliğin sürmesi halinde anne ve ceninin birlikte kaybedileceği durumların gerçekleşmesi halidir.

İslâm Hukuk Metodolojisinde İstishâb

2001

Sozlukte “beraberlik” ve “beraberligin devam etmesi” anlamlarina gelen istishâb, terim olarak onceden var olan bir seyin varliginin devam etmesi, yok olan bir seyin de yoklugunun devam etmesi anlaminda kullanilmistir. Istishâb birtakim akli ve nakli delillerle desteklenmistir. Nakli delillerin basinda istishabin kural olarak kullanildigi ayet ve hadisleri gormekteyiz. Bu da istishabin gecerli delil oldugunu ispatlamaya yeter gozukmektedir. Istishâb delillerin en sonuncusudur. Baska bir deyisle, istishâba ancak baska bir delil bulunmadigi zaman basvurulur. Bu yuzden, istishâb zayif bir delil olarak gorulmustur. Islam hukuk mezheplerinden her biri - degisik acilardan itirazda bulunmus olsalar bile – cesitli oranlarda istishâbi bir delil olarak kullanmislardir. Istishâb Islam Hukukunun ibadetler, muâmelât, ceza, medeni hukuk,...vb. hemen hemen tum alanlarinda delil olarak kullanilmaktadir. Ayrica istishâb, modern hukukta da onemli olcude yer almis bulunmaktadir. Denebilir ki, istishabi...

İslam Hukuku Açisindan Doğum Öncesi̇ Ci̇nsi̇yet Seçi̇mi̇

DergiPark (Istanbul University), 2013

Doğacak çocuğun cinsiyeti, aşılanma (döllenme) sırasında kesinleşmekte ve bu da yumurtaya giren sperm hücresinin taşıdığı cinsiyet kromozomunun çeşidine göre olmaktadır. Bu durum anne babanın doğacak çocuklarının cinsiyetini tıbbi yardımla seçebilmelerini de mümkün kılmaktadır. Tıp ilminin bu konuda üzerinde çalıştığı ve önemli ölçüde başarı sağladığı başlıca yöntemler ise "sperm ayrımı" ile "Preimplantasyon Genetik Tanı" yöntemleridir. "slam dini, insan ve toplum için yararlı olabilecek her türlü çalışmayı teşvik eder. Fakat bunların hukuki, ahlaki ve manevi değerler açısından problem oluşturacak ve insanlık için tehlike arz edecek noktalara getirilmesine izin vermez. Bu açıdan bakıldığında doğacak çocukların cinsiyetinin belirlenmesi, cinsiyet ayrımcılığına ve cinsiyetlerin dağılımı konusunda var olan dengenin bozulmasına yol açabileceğinden, herhangi bir zorunluluk olmadıkça yapılması caiz görülmemiştir. Cinsiyet seçimine yönelik müdahaleler ancak tedavisi cinsiyet tercihine bağlı olduğu kesin olarak tespit edilmiş olan kalıtsal bir hastalığı önlemek gibi zaruri bir durumda hukuka uygun kabul edilebilir.

İslâm Hukukunda Velâyeti̇n Mahi̇yeti̇

2020

Islam hukukunda velâyet; iyilikte yardimlasmak, kisilerin ve cemiyetin ihtiyaclarini karsilayip sikintilarini gidermek gibi dinin ve aklin guzel gordugu maslahatlar icin mesru kilinmis bir hukuki temsil muessesesidir. Bu temsil; akilli ve ergen bir sahsa kendisi ve/veya baskasi adina gecerli serʿi tasarruflarda bulunma gucu veren bir yetkiyi ihtivâ eder. Bu yetki dunya hayatinin baslangicindan sonuna kadar devam eden, hatta bazi durumlarda kisiler uzerinde olumden sonra bile gecerli olan bir hak ve vazifedir. Şahsi ve mali butun konulari kaplayan bu hak, oncelikle sahibi bakimindan ozel ve kamu velâyeti; konusu bakimindan ise sahis ve mal uzerinde velâyet olmak uzere iki kisma ayrilir. Ozel velâyet yetki bakimindan kamu velayetine nispetle daha kuvvetli olmakla beraber kamu velayetinin ozel velayet uzerinde denetim yetkisi bulunmaktadir. Bu makalede, bir hukuki temsil muessesesi olarak, velayetin anlami, cesitleri ve unsurlari bakimindan incelenmesi, boylece bu muessesenin fert ve c...

Namus Ci̇nayetleri̇ni̇n Türk Ve İslâm Hukuku Açisindan Değerlendi̇ri̇lmesi̇

Erciyes Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2017

İnsanlık, bireylerden, aileye; aileden kabile ve aşirete; kabileden de devlete evrilmiştir. Hukuk bunun her aşamasında var olmuş ve fonksiyonlarını icra etmiştir. Ancak, devlete geçme aşamasında, kabilelerinkendi hukuk anlayışlarını terk etmek istememesi ciddi sıkıntıları beraberinde getirmiştir. Özellikle ceza hukuku alanında zaman zaman sıkıntılar yaşanmıştır. Ülkemizde, özellikle töre/namus cinayetlerinde, aşiretin verdiği kararlar sonucu kadınların öldürüldüğüne şahitlik edilmektedir. Kan davaları kabile ve aşiret anlayışının diğer bir tezahürüdür. Biz bu çalışmamızda, yargı ve medyaya yansıyan aşiret kararları sonucu namus cinayetlerini Türk ve İslam ceza hukuku perspektifinden ele alacağız. Özel hukuk alanında aşiret ve cemaat hukuk anlayışının olumlu katkıları ise konumuz sınırlarını aştığından inceleme dışı bırakılacaktır. Umarız bu çalışma aşiretlerin anlaşılmasına katkı sağlar.

İslâm Hukukunda Mücbi̇r Sebep

Journal of International Social Research, 2019

İslâm hukukunda gasp eylemi hariç; zarar veren kişinin / haksız fiil fâilinin sorumluluğunu ortadan kaldıran nedenlerden biri de mücbir sebeptir (el-kuvvetü'l-kâhira). Kişinin kusurunun olmadığı, önceden öngörülemeyen, kaçınılması ve karşı konulması imkânsız olan mücbir sebeplerle oluşan zararlarda tazmin sorumluluğu yoktur. Mücbir sebep; tabiî âfetlerden kaynaklanabileceği gibi, kaynağı bizzat kişi de olabilir. Bu bağlamda; deprem, sel, şiddetli rüzgâr, kasırga, yangın, toprak kayması, yıldırım düşmesi, don, savaş, darbe ve terör olayları gibi önceden bilinip önlem alınamayan, karşı konulamayan dış etkenlerden doğan zorlayıcı sebepler; fiil ile zarar arasındaki uygun illiyet bağını keser ve sorumluluğu ortadan kaldırır. İşte bu çalışmada İslâm hukuku, Türk pozitif hukuku ve Roma hukuku literatür ve sistematiklerinden yararlanarak İslâm hukukunda sorumluluğu etkileyen veya ortadan kaldıran neden olarak mücbir sebep konusu detaylı bir şekilde incelenecektir.

İslâm Hukukunda Elçi̇ Dokunulmazliği

2018

Oz Devletler ve milletler arasinda tarih boyunca iletisim ve baris icin calisan elciler, Islâm hukukunda ve uluslararasi iliskilerde onemli yere sahiptirler. Elcilere, gorevlerini yerine getirebilmeleri icin dokunulmazlik verilmesi gerekmektedir. Islâm hukukculari genellikle elcilerin yetki ve sorumluluklarini emân akdine bagli olarak zikretmektedirler. Islâm hukukunda elcinin dokunulmazligi konusunda fakihlerin dayandigi delil, Hz. Peygamber (a.s) tarafindan Museylime’nin elcilerine karsi ortaya koydugu davranislardir. Bu makalede dokunulmazligin anlami, dokunulmazligin esaslari, elcilerin dokunulmazligi, ibadet ozgurlugu, dolasim serbestligi, elcilik binalarinin dokunulmazligi ve diplomatik dokunulmazligin sona ermesi konulari ele alinacaktir.

İslâm İti̇kadi Açisindan Deği̇şi̇m

Apjir - academic platform journal of islamic research, 2021

Kurân açısından tek bir din vardır o da tevhid esasına dayanan İslâm dinidir. Ancak bu din insanlığın tek dini olarak kalmamış, insanlar bu dini çizgiyi değiştirerek kendilerine yeni dinler edinmişlerdir. Bunun üzerine Allah tarafından yeni uyarıcılar vasıtasıyla tevhide çağrılmışlar çağrıyı kabul edip kendinde olanı değiştirmek suretiyle yeni bir hayat tarzını seçenler olduğu gidi kendinde olanları koruma adına çağrıyı reddedenler de olmuştur. Buradan da anlaşılacağı gibi saikleri çeşitli olan değişim insanın hayat tarzlarını belirlemede önemli rol üstlenmiştir. İnsan, Mü'min mi kâfir mi ya da muvahhid mi müşrik mi olacağı hususundaki tercihlerini bu değişimler vasıtasıyla belirlemiştir. Bu yönüyle peygamberlerin en önemli misyonlarının değişim olduğunu ifade edebiliriz. Belirtilen noktalardan hareketle biz çalışmamızda önce dinin aslını oluşturan iman, inanç ve hep bu iki kavramla yan yana sözü edilen bazen övülen bazen yerilen değişim üzerinde durup akabinde İslâm'ın toplumları değiştirmesi ve toplumların münzel İslâm'dan inhirafı konularını ele almaya çalışacağız.

Islam Hukukunda Muzayede

İlahiyat, 2022

This study is an evaluation of the auction method, which is used to establish contracts such as sale and rent, to determine the highest price offer among the bidders, in terms of Islamic law. The auction, whose history dates back to the 5th century BC, has been used by many societies in the past. After the advent of Islam, it continued to be used by Muslims. In classical Islamic law sources, it has been deemed necessary to use the auction method by taking into account the costs of debtors and payees in the sales of goods that are mostly foreclosed by forced execution. Thanks to the auction, it is aimed to increase the demand for the subject of sale and to obtain more benefits as a result. Today, the auctions are practiced in many fields by both private individuals and public organizations. Although it is mostly used in sales contracts, it is also used in contracts such as rent and exchange. Although it is mostly used in sales contracts, it is also used in contracts such as rent and exchange. In terms of Islamic law, there is no harm in using the auction in contracts that are accepted as permissible in principle and can be concluded by auction. However, Islamic law has prohibited the auctioneer from performing tricks such as nacash and tadlees and likewise from resorting to irregularities such as bidders agreeing among themselves not to increase the price after a certain price.