Anoreksiya Nervosalı Hastalarda İntestinal Mikrobiyotanın Rolü (original) (raw)
Related papers
Anoreksiya Nervoza’da Psikososyal Tedaviler
Psikiyatride Guncel Yaklasimlar - Current Approaches in Psychiatry, 2017
Öz Yüksek morbidite ve mortalitesine karşın anoreksiya nervozanın psikolojik tedavilerine yönelik araştırmalar sınırlı sayıdadır. Bu yazıda, anoreksiya nervozaya yönelik çeşitli psikososyal tedavi yöntemlerinin genel hatlarıyla tanıtılması ve bu yöntemlerin etkinliklerine dair randomize kontrollü çalışmaların güncel bir derlemesinin yapılması amaçlanmıştır. Derlenen araştırmalar, ergenler üzerinde yürütülen çalışmalar ve ergenlerle erişkinlerin birlikte olduğu çalışmalar olmak üzere iki ana başlık altında incelenmiş; diğer değişkenlerle ilgili hususlar ayrıca ele alınmıştır.
İnflamatuar Barsak Hastalığı Ve Barsak Mikrobiyotası
2017
Crohn Hastaligi (CH) ve Ulseratif Kolit (UK) nedeni kesin olarak bilinmeyen, patogenezinde genetik ve cevresel faktorlerin rol aldigi infl amatuar barsak hastaliklaridir (IBH). Tum dunyada UK insidansi, 6,3-24,3/100.000, CH insidansi 5-20,2/100.000 olarak bildirilmistir (1). Turkiye’de ise IBH derneginin 2007 yilindaki verilerine gore IBH prevalansi, 36/100.000 dir. Infl amatuar barsak hastaligi icin tedavi stratejilerinde son yillarda artan gelismeler olmakla beraber hala karsilanmamis onemli ihtiyaclar mevcuttur. Hastalar daha guvenli, immunmodulator ve immunsupresif tedaviye alternatif olabilecek tedaviler aramakta olup bu anlamda IBH’da barsak mikrobiyotasinin modulasyonu kavramsal olarak cekici ve gercekci gozukmektedir (2). Fakat calisma ve yayinlardaki ikna edici olmayan sonuclar konu ile ilgili halen yeterli kanitlari gosterememistir ve bu nedenle calismalar elde edilen bulgularin klinik pratige yansimasini degerlendirme konusunda yetersiz kalmaktadir. Bu yazida IBH ile bars...
Anorektal Malformasyonlu Hastaların İnkontinans Sonuçları ve Tedaviye Cevapları
Turkiye Klinikleri Journal of Medical Sciences, 2013
Anorektal Malformasyonlu Hastaların İnkontinans Sonuçları ve Tedaviye Cevapları Ö ÖZ ZE ET T A Am ma aç ç: : Anorektal malformasyonlu (ARM) hastaların Krickenbeck kriterlerine göre inkontinans durumlarını ve inkontinansın uygulanan tedaviye cevabını değerlendirmektir. G Ge er re eç ç v ve e Y Yö ön n-t te em ml le er r: : Nisan 2009-Nisan 2012 tarihleri arasında aktif olarak izlenen ARM'li hastaların postoperatif sonuçları Krickenbeck uluslararası sınıflamasına göre değerlendirildi. Başvuru sırasında tam kontinan olmayanların tetkikleri yapıldı. Tedavi ve izlemlerinin başlamasının ardından tekrar değerlendirildiler. Tuvalet terbiyesi için beklenen yaş üç olarak kabul edildi. B Bu ul lg gu ul la ar r: : Bu dönemde 37 ARM'li hastanın düzenli takibi yapıldı. Takip edilen hastaların üç yaş üzerinde olan 19'u değerlendirmeye alındı. Hastaların yaş ortancası 86 (37-146) aydı. Hastaların 17 (%89,5)'sinde istemli barsak hareketleri mevcuttu. Beşinde (%26,3) kirlenme yoktu, ikisinde (%10,5) derece 1, ikisinde (%10,2) derece 2 ve 10 (%52,6)'unda derece 3 kirlenme vardı. Dördünde (%21,1) kabızlık yoktu, 13 (%68,4)'ünde derece 2 ve ikisinde (%10,5) de derece 3 kabızlık vardı. Hastaların %57,9'si don giyiyordu, %42,1'i ise bez kullanıyordu. İki değerlendirme arası geçen süre ortanca 7 (1-25) haftaydı. İlk değerlendirmede derece 2 kirlenme olan iki hastada ikinci değerlendirmede kirlenme kalmamış, derece 3 kirlenme olan on hastadan üçünde (%30) kirlenme kalmamış, dördünde (%40) kirlenme derece 1'e inmiş, ikisi de (%20) barsak eğitim programı ile tam temiz olmuştu. Sadece birinde (%10) kirlenme aynen devam ediyordu. Bez kullanan sekiz hastadan yedisi (%87,5) don giymeye başlamıştı. S So on nu uç ç: : Kabızlık tedavisi başlandıktan sonra kabızlığı olan hastaların taşma inkontinansları azalmış veya geçmişti ve don giymeye başlamışlardı. Çalışma grubumuzun sayısı az olmakla beraber, kabızlığın ARM'li hastalarda önemli bir sorun kaynağı olduğu ve uygun yaklaşımla bu hastaların yaşamında kısa sürede belirgin değişiklik yaratılabileceği gösterilmiştir. ARM birkaç ameliyatla düzeltilebilen cerrahi bir problem değildir. Takipte doktor ile çocuk/aile arasında iyi diyalog kurulması önemlidir. ARM'li hastalar ısrarla takip edilir, uygun yaklaşımda bulunulursa, sosyal olarak temiz halde yaşamlarını sürdürebilirler.
Tatlandırıcılar, Glikoz İntoleransı ve Mikrobiyota
Journal of biotechnology and strategic health research, 2017
Gıda katkı maddelerinin günümüz dünyasında kullanılması kaçınılmaz hale gelmiştir. Her ne kadar sadece güvenli miktarların gıdalarda kullanılmasına izin verilse de katkı maddelerinin güvenilirliği sürekli sorgulanmaktadır. Katkı maddelerinin mikrobiyotaya etkileri ise oldukça az çalışılmış bir konudur. Katkı maddelerinin bir kısmını oluşturan tatlandırıcıların etkisini incelediğimiz bu derlemede, tatlandırıcıların mikrobiyotayı etkiledikleri, bu etki sonucu sentetik olanların glikoz intoleransına yol açtıkları, şeker alkollerinin ise bir kısmının prebiyotik benzeri olumlu bir etki gösterdiği anlaşılmaktadır.
Yeni Üroloji Dergisi, 2019
Uzun yıllardan beri steril kabul edilen üriner sistemin yapılan çalışmalarda aslında bağırsaklar ve cilt gibi bir floraya sahip olabileceği gündeme gelmiştir. Üriner sistem mikrobiyotasının varlığı üzerine yapılan çalışmalar sonucunda bazı ürolojik hastalıkların tedavisinde probiyotiklerin ve prebiyotiklerin kullanılıp kullanılamayacağı sorgulanmaktadır. Biz bu derlememizde üriner mikrobiyota ve hastalıklarla olan ilişkilerini derlemeyi amaçladık.
Çevresel Etkenler ve Beslenmenin Otizme Etkisini Olası Kılan Mekanizma: Bağırsak Mikrobiyotası
Türk Mikrobiyoloji Cem Derg , 2019
Otizm spektrum bozukluğu (OSB), nedeni henüz bilinmeyen ve giderek yaygınlığı artan nörogelişimsel bir farklılıktır. Bu makale, OSB'nin ortaya çıkmasında rolü olduğu öne sürülen çevresel etkenlerin hangi mekanizma üzerinden nörolojik bir rahatsızlığı etkileyebileceği konusunu ele almaktadır. Son yıllarda bağırsak mikrobiyotasına olan ilgi ve bu doğrultuda yapılan çalışmalar, bu bakterilerin çevresel faktörlerden nasıl etkilendiğini ve sinir sistemi üzerinde nasıl etkiler oluşturabildiğini göstermiştir. Çevresel etkenler ve beslenmenin bağırsak mikrobiyotası üzerin-deki etkileri de son yıllarda açığa çıkmaya başlamıştır. Makalede, bu çalışmalar derlenerek bulguları ve önemleri tartışılmış, son olarak ise bu bilgiler ışığında otizm için oluşturulabilecek yeni, bileşik tedaviler önerilmiştir.
Oral Mikrobiyota ve Sistemik Hastalık İlişkisi
İSTANBUL GELİŞİM ÜNİVERSİTESİ DİŞ HEKİMLİĞİ FAKÜLTESİ 1. SEMPOZYUMU Oral Mikrobiyota 27 Mayıs 2022 İstanbul Gelişim Üniversitesi, İstanbul KONUŞMA ÖZETLERİ, 2022
Mikrobiyoloji bilimi, geçmişten beri insan çalışmalarında, kişilerde bulunan hastalığa neden olan organizmalara odaklanmıştır ve günümüze kadar sayıca daha az çalışmada yerleşik olan mikrobiyatanın yararlarını ve zararlarını incelemiştir. İnsan vücudunun mikrobiyotası yakın zamanlara kadar yeterince anlaşılamamıştır. Mikroorganizmalar, 70 kg’lık bir insan vücudunun yaklaşık iki yüz gramını oluşturmaktadır. Deri, ağız boşluğu, solunum sistemi, sindirim sistemi ve ürogenital sistem gibi vücudun farklı bölgelerinde yaşayan bakteri, virüs, protozoa ve mantarlardan oluşan karmaşık mikroorganizma ekosistemi ‘’Mikrobiyota’’ olarak tanımlanır. Genişletilmiş İnsan Oral Mikrobiyom Veritabanı (eHOMD) tarafından yayınlanmış en son verilere göre ağız boşluğunda yaklaşık 774 mikrobiyal tür bulunmaktadır. Oral kavitede hastalık oluşturabilen mikroorganizmaların etkilerinin sadece ağız kavitesi ile sınırlı kalmadığı ve tüm vücudu etkileyebileceği yönündeki kanıtlar son zamanlarda netlik kazanmaya başlamıştır. Başta immün sistemi zayıflamış kişiler olmak üzere, oral kavitenin, patojenik olması muhtemel mikroorganizmaların vücudun uzak bölgelerine gidebilmesi için kaynak olduğu düşünülmektedir ve bunların, sistemik hastalıklarla ilişkileri tanımlanmış birçok türü mevcuttur. Patojenik olması muhtemel mikroorganizmaların hangi hastalıklara sebep olduğu, hangi sistemlerde, hangi organlara ne tür zarar verdiği ile ilgili bilgiler günümüzde daha da netlik kazanmaya başlamıştır. Diş çekimi ve kanal tedavisi gibi gibi diş tedavi uygulamalarının ardından 1 dakika kadar bir süre içerisinde oral mikroorganizmaların dolaşıma katılması ve başta kalp olmak üzere birçok organa ulaşabilme olasılığı vardır. Oral kavite ve mikrobiyota ile ilgili sistemik hastalıkların başında kardiyovasküler sistem hastalıkları, diyabet ve bazı tümöral hastalıklar sayılabilir. Ağız sağlığı ile sistemik hastalıklar arasındaki bağları inceleyen çalışmalarda, özellikle periodontal hastalıkların bu diğer sistemik hastalıklarla daha fazla ilişkili olduğunu göstermektedir. Yine bu mikroorganizmaların hangi sistemlerde hangi hastalıklara sebep olduklarının ortaya çıkması ile beraber, alınacak önlemlerin neler olabileceği yönünde de çalışmalar başlamıştır. Son yıllarda özellikle sindirim sistemi mikrobiyotasına yönelik olarak yapılan Fekal Mikrobiyata Transplantasyonu’na benzer bir yöntemin, oral kavitede de aynı şekilde uygulanabileceği yönünde çeşitli teoriler bulunmaktadır.
Multiple Skleroz ve Mikrobiyota
Balıkesır Health Sciences Journal, 2021
İntestinal mikrobiyotanın son yıllarda yapılan çalışmalarında insan sağlığı ve hastalığı üzerinde etkili olduğu görülmüş, Multiple Skleroz (MS) dahil birçok hastalıkla ilişkisinin bulunması sebebiyle, intestinal mikrobiyotanın kişiler üzerindeki etkisine odaklanılmıştır. MS 20-40 yaşları arasında genç yetişkinlikte görülen, kadınların daha fazla risk altında olduğu, tekrarlayıcı nörolojik fonksiyon bozuklukları ile seyreden kronik bir hastalıktır. Yapılan çalışmalarda bağırsak mikrobiyotasındaki hemostazın bozulmasının Merkezi Sinir Sisteminde (MSS) değişikliklere yol açtığı ve çeşitli MSS hastalıklarının ilerlemesine sebep olduğu bildirilmiştir. Bireylerin sağlıklarının geliştirilmesi, sürdürülmesi ve hastalıklardan korunmasında hemşirelerin büyük rolü bulunmaktadır. Hemşireler mikrobik toplulukların temel yapı ve işlevlerini bilmeli, güncel yaklaşımlara ilişkin bilgilerini arttırmalı ve geliştirdiği bilgi ve becerilerini bakımlarına yansıtabilmelidir. İntestinal mikrobiyotanın MS'e etkisinin mevcut araştırmalara ek araştırmalarla desteklenmesi ve farkındalığının arttırılması, hastalıklardan korunma stratejilerinin geliştirilmesinde önemli bir adım olacaktır. Yapılacak çalışmalarla, intestinal mikrobiyotanın düzenlenmesinde, MS'e ilişkin geliştirilen stratejilerin kullanılmasıyla risk altındaki bireylerin MS'den korunmasının mümkün olacağı öngörülmektedir.