Ömer Hâfız-ı Yenişehr-i Fenârî'nin Mi'râciyesi (original) (raw)
Related papers
Journal of Turkish Studies, 2014
Mihr ü Mâh anlatıları, Klâsik Türk Edebiyatı edebi faaliyetleri arasında önemli bir yer tutmaktadır. Bugüne kadar yapılan çalışmalar ekseninde Klâsik Türk Edebiyatı şairlerinden Necâtî, Âlî, Kıyâsî, Zarîfî ve Hamîdî'nin olmak üzere varlığı bilinen beş Mihr ü Mâh anlatısı vardır. Fakat bunlardan Necâtî'ye ait olanına halen rastlanamamıştır. Hamîdî'nin eserinin de sadece kütüphane kaydı bulunmaktadır. 16. Yüzyıl şairlerinden Cebrî'nin de Mihr ü Mâh'ının olduğu kaynaklarda verilen bilgiler arasındadır. * Bu makale Crosscheck sistemi tarafından taranmış ve bu sistem sonuçlarına göre orijinal bir makale olduğu tespit edilmiştir.
Halvetî Muhyî’nin Sürûr-Efzâ Adlı Mesnevisi
2019
Bu çalışmada şair Halvetî Muhyî’nin tespit edebildiğimiz tek nüshası olan Hacı Selim Ağa Yazma Eserler Kütüphanesi Kemânkeş 452 numarada kayıtlı Sürûr-efzâ adlı mesnevisi üç ana başlık altında incelenmiştir. Birinci bölümde Halvetî Muhyî’nin kimliği, tarikatı ve Muhyî mahlaslı diğer şairlerin hayatları üzerinde durulmuştur. İkinci bölümde Sürûr-efzâ mesnevisi “Şekil Hususiyetleri” ve “Muhteva Hususiyetleri” başlıkları altında incelenmiştir. Şekil hususiyetlerinde mesnevi nazım şekli, mesnevi dışı nazım tür ve şekilleri, vezin ve kafiye ve başlık sistemi ele alınmaktadır. Muhteva hususiyetlerinde ise manen ve lafzen âyet ve hadis iktibasları, deyim, atasözleri ve kalıplaşmış ifadeler, metinde geçen şahıslar ayrıntılı şekilde örnekleriyle ele alınmıştır. Üçüncü bölümde yazma nüshanın tavsifi bildirilerek metin kuruluşunda izlenen yol açıklanmış ve ardından metin, transkripsiyon alfabeli şekilde verilerek çalışmamız tamamlanmıştır.In this study, a mathnawi from Halvetî Muhyî, called Sü...
Siyer Edebiyatı Bağlamında Hâce Muhammed Lutfî'nin Mevlid ve Mi'râciye'si
Eskiyeni, 2024
İslam tarihinin en erken dönemlerinden beri varlığını sürdüren siyer yazıcılığı, zamanla oldukça geniş ve zengin bir literatürü ortaya çıkarmıştır. Klasik siyer telifleriyle başlayan bu literatürün şerh-haşiyelerle tenkit ve nakil süreçleri devam etmiş, hatta tematik alt türlerle genişlediği görülmüştür. Umumiyetle nesir formunda kaleme alınan eserlerle birlikte şiirin de tarih boyunca siyer yazıcılığını şekillendirdiği görülmektedir. Manzum siyer metinlerinin en yoğun ve yaygın kullanıldığı Osmanlı dönemi, şiirin siyer yazıcılığında öne çıkmasını sağlamıştır. Modernleşme dönemine kadar belli bir süreklilik arz eden kaynak kullanımı ve metin inşa yöntemi, bu dönemde ciddi bir kırılmaya uğramıştır. Bu kırılma Türkiye Cumhuriyeti dönemi siyer metinlerini, telif ve araştırma düzeyinde etkilemiştir. Mevcut siyer literatürünün Batılı referanslarla eleştirisi ve kaynak kullanımındaki yeni tercihler artık farklı bir dönemi beraberinde getirmiştir. Klasik dönem siyer yazıcılığının birçok unsurunun terk edildiği bu yeni dönemde edebî üslupla yazılmış metinlerle karşılaşılmaktadır. Klasik eğitim süreçlerinden geçmiş ve tasavvufî yönüyle bir geleneğin temsilcisi olan Alvarlı Hâce Muhammed Lutfî tarafından yazılan bu metinler çalışmamıza konu edilmiştir. Bu makalede siyer yazıcılığının edebî metinlerinden biri kabul edilebilecek Hâce Muhammed Lutfî’nin Hulâsatü’l-hakāyık isimli eserinin Mi’râcü’n-Nebî ve Mevlidü’n-Nebî kısımları ele alınmıştır. Makalede öncelikle siyer yazıcılığında şiirin kaynak ve yazım formu olarak kullanımına dair kısa bir tarihçe verilmiş, ardından metin inşa biçimleri üzerinde durulmuş ve son olarak Hâce Muhammed Lutfî’nin eserinin mevlid ve mi’râciye kısımları siyer yazımı konusundaki tercihleri, kaynakları, formu ve ana temalarıyla ele alınmıştır. Böylelikle şiirin siyer yazıcılığında kullanımının tarihçesini ele almak, manzum metinlerin siyer sahasına konu olmasını tartışmaya açmak hedeflenmiş, bu amaçla araştırmaya konu olan metinler muhteva, kaynak kullanımı ve üslup itibariyle değerlendirilmiştir. Araştırma sonucunda siyer edebiyatının ortaya çıkışından itibaren var olan şiirin zamanla kendine has bir metin inşa biçimine dönüşerek bu literatürü beslediği, Hâce Muhammed Lutfî’nin mevlid ve mi’râciyesinin kaynakları ve üslubu itibariyle klasik literatürü Cumhuriyet döneminde devam ettiren metinler olduğu görülmüştür.
Miftahü'l-Fünun'un Mütercimi Meselesi
Uludağ Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi sosyal bilimler dergisi, 2003
Batı dillerinden Türkçe'ye çevrilen ilk Mantık eseri Pasquale Galluppi'nin Lezioni di Logica adlı kitabıdır. Miftahü'l-Fünun adıyla çevrilen ve ilk baskısı 1861'de yayınlanan bu eserin mütercimi konusunda bugüne kadar tam bir görüş birliği sağlanamamıştır. Mantık tarihimiz üzerine yazılmış temel eserler bu konuyu çözmek yerine daha belirsiz hale getirmişlerdir. Miftahü'l-Fünun'un ilk baskısındaki metin incelemelerinden hareketle eserin müterciminin adının İoannes olduğu kesin olarak anlaşılmaktadır. İoannes Rum veya Latin kökenli bir Osmanlı olup Türk diline ve Mantık bilgisine son derece hakim bir aydındır. Fakat kimliği hakkında daha fazla bilgiye şimdilik sahip değiliz.
Mi̇ras Âyeti̇ Ve Cürcânî'De Ashâbu'L-Ferâi̇z
The Journal of Academic Social Science Studies, 2014
Kendine has özellikleri olan miras hukukunun, hem Müslümanların sosyal, ekonomik hayatlarında hem de İslam hukukunda ayrı bir yeri vardır. Mekke döneminde miras konusunda hukukî bir düzenleme yapılmadığı ve mirasın Arapların örfî hukukuna göre uygulandığı anlaşılmaktadır. Hukuki uygulamalar Medine'ye hicretin ardından Ensar ile Muhacir arasında tesis edilen kardeşliğin başlangıçta bir mirasçılık sebebi kabul edilmesi ve sonra başta ana baba olmak üzere kadın erkek ayırımı yapılmaksızın akrabaya vasiyet etmenin gerekliliği ifadesiyle, Müslümanlar miras hükümlerine hazırlanmaya başlamıştır. Kurân-ı Kerîm'de mirasçılar ve payları hakkında ayrıntılı açıklama, Nisâ sûresinin (4) 11-12 ve 176. âyetlerinde yer almaktadır. Bu âyetler aynı zamanda İslam miras hukukunun temel esaslarını belirlemektedir. Ferâiz ilmi, ilgili âyetler, hadisler ve Hz. Peygamber'in uygulamaları temel alınarak, fıkıh kitapları içerisinde işlenmiş olduğu gibi, müstakil eserler de meydana getirilmiştir. İşte bu müstakil eserlerden birisi meşhur Hanefi fıkıhçısı Muhammed b. Abdirreşîd es-Secâvendî'nin "el-Ferâizü's-Sirâciyye" isimli eseridir. Yazdığı şerh ve haşiyeleri, İslam dünyasının her tarafındaki medreselerde nesilden nesile intikal ederek el kitabı haline gelmiş olan Seyyid Şerif Cürcânî, bu esere "Şerhu`s-Sırâciyye" ismiyle bir şerh yazmıştır. Biz çalışmamızda öncelikle Nisâ sûresinin ilgili âyetleri hakkında müfessirlerin görüşlerini verip, miras ve ferâiz ilmi ile alakalı temel kavramları kısaca izah edeceğiz. Sonra da ismini zikrettiğimiz şerhten ashâbu'l-ferâiz (kırk hal) diye kavramsallaşmış olan, mirasta muayyen hisseleri olan pay sahiplerinin değişik durumlarına dair metni sadeleştirip, kısaca açıklamaya çalışacağız.
Ömer bin Sâlih el-Kırımî - Tuhfetü'l-Fetâvâ
Ömer bin Sâlih el-Kırımî - Tuhfetü'l-Fetâvâ, 2020
Fetva mecmuaları, sadece Türk-İslam edebiyatının değil aynı zamanda birçok ilmin kaynaklarından biridir. Bu türdeki eserler, başta ve öncelikle fıkıh olmak üzere hadis, tarih, sosyoloji, halk bilimi gibi alanların da önemli kaynaklarından sayılmalıdırlar. Kur’ân-ı Kerîm, Sünnet, İcma ve Kıyas, bilindiği üzere İslam hukukunun mesnedleridir. Sorulan fıkhî bir soruya bu kaynakların mesned gösterilmesi doğrultusunda verilen cevaplar fetvaları; bu soru-cevapların derlenmesi ile ortaya çıkan eserler de fetva mecmualarını oluşturur. Türk-İslam literatürü içerisinde de fıkıh ilminin kaynakları arasında önemli yeri olan çok sayıda fetva mecmuası kaleme alınmıştır. 18. yüzyılda da bu asırdan önceki ve sonraki dönemlerde olduğu gibi fetva mecmualarının önemli örnekleri derlenmiştir. Şeyhülislamlık makamına bağlı olarak çalışan müsevvitlerden biri olan Ömer bin Salih el-Kırımî’nin 16 yıllık müsevvitlik görevi süresince o dönemde görev almış altı şeyhülislam tarafından verilen fetvalardan derlediği Tuhfetü’l-fetâvâ adlı mecmuası da asrın önemli kaynaklarından biridir. Bu çalışma, esasında ilk olarak 2010 yılında yüksek lisans tezi olarak sunulmuştu. Zaman içerisinde fırsat bulunamadığından tekrar gözden geçirilip yayımlanamadı. Tez olarak sunulurken mecmuada yer alan Arapça nakiller, Arap harfli olarak verilmişti. Ancak herhangi bir eserde yer alan Arapça ya da Farsça bir ibarenin muhakkak ki o eser içinde bir işlevi olduğundan Arapça kısımlar da hem transkribe edilerek hem de Arap harfli olarak eklenerek tercümeleri ile birlikte verildi. İnceleme kısmında da düzenlemeler ve eklemeler yapıldı. Bu şekilde yeniden tertip edilen çalışmadaki amaç ise çok sayıda örneği olan fetva mecmualarından birinin metninin çıkarılması ile son dönemlerde kimi çalışmalar yapılmış olmasına rağmen henüz yeteri kadar araştırılmamış olan bu eserleri daha yakından görmek, onlar hakkında daha fazla bilgi edinmek ve edinilen bilgilerin derinleştirilmesine çalışmaktır. Bu çalışma, nukûllü fetva mecmualarına dair örnek bir çalışmadır ve bu şekilde hazırlanmış başka bir çalışma mevcut değildir. Sonraki yüzyılda hazırlanmış Netîcetü’l-fetâvâ adlı eserin de temelini oluşturan bu eserin yukarıda adı geçen alanlarda çalışmalar yapan araştırmacılar için de bir kaynak kitap olması umulmuştur. Hayırlı olması temennisiyle…
İskilipli Mehmed b. Ömer'in Nuhbetu'l-Fiker Haşiyesi ve Tercümesinin Neşri
2016
Osmanli ulemasi Ibn Hacer’in Nuhbetu’l-Fiker adli hadis usulu risalesini medreselerde okutmus ve uzerine bircok calisma yapmistir. Bu calismalardan birisi de Iskilipli Mehmed b. Omer’in hâsiyesi ve tercumesidir. Iskilipli, 18. yuzyilda Amasya ve Iskilip bolgesinde yasamis, daha sonra ilim tahsili icin Istanbul’a goc etmis ve oraya yerlesmistir. Ogrencilerin Ibn Hacer’in Nuhbetu’l-Fiker adli hadis usulu risalesine olan teveccuhlerini gorunce de eseri anlasilir bir sekilde hâsiyeli olarak tercume etmeye karar vermistir. Bu calismada Iskilipli Mehmed b. Omer’in 18. yuzyilin sonlarina dogru yaptigi hâsiye ve tercume calismasi nesredilip incelenecektir. Ayrica muellifin hayati ve eserleri hakkinda da bilgi verilecektir.
Mehmed Sâlih'in Mühcetü'l-Ebrâr Şerh-i Lüccetü'l-Esrâr
2024
Abdurrahman-ı Câmî Türk edebiyatına etki eden Fars edebiyatının en büyük şairlerinden biridir. İran ve Türk edebiyatı arasında bir köprü vazifesi görmüştür. Döneminde ve takip eden yıllarda gerek tasavvufî görüşleriyle gerekse de edebi yönüyle birçok Türk şairini etkilemiştir. Onun birçok eseri tercüme ve şerh yoluyla Türkçe'ye aktarılmıştır. Lüccetü'l- Esrâr kasîdesi Câmî'nin eserleri arasında en çok ilgi gören, tercüme ve şerhleri yapılan kasîdesidir. Bu şerhlerin en yoğun olarak yapıldığı yüzyıl XIX. yy. olmuştur. Mehmed Sâlih el-İstanbulî'nin bu yüzyılda Mühcetü'l-Ebrâr namıyla klasik şerh üslubunu kullanarak yapmış olduğu bu şerh Mollâ Câmî'nin hem tassavvufî kavramlara yaklaşımını anlamak hem de edebî yetkinliğinin tesbiti için önemli bir eserdir. Bu eserde şerhe konu olan Lüccetü'l-Esrâr kasîdenin şairi Mollâ Câmî ve eserleri hakkında genel bilgi verildikten sonra bu kasîdenin başka şârihler tarafından yapılmış şerhleri ve incelemeleri aktarılmıştır. Daha sonra Mehmed Sâlih tarafından yapılan Mühcetü'l-Ebrâr şerhi günümüz harflerine aktarılarak ayrıntılı olarak incelenmiştir.