Yaşam ve Ölüm Arasındaki Sırlı Kapılar (original) (raw)
Related papers
Aydın ÇAM Pieter Bruegel'in 1560 yılında tamamladığı tahmin edilen İkarus'un Düşüşü Sırasında Bir Manzara [1] (Landschap met de Val van Icarus) adlı tablo, Ovid'in Metamorphosis'inden bir meseli, babası Daidalus ile birlikte Girit'te tutsak edildikleri labirentten kaçmaya çalışan İkarus'u betimler. Baba ve oğul kendilerine bir çift kanat yaparak uçmayı başarmışlardır; ne var ki İkarus özgürlük sarhoşluğuna kapılmış, gökyüzünde çok fazla yükselmiş, dolayısıyla güneşe yaklaşmış ve kanatlarındaki tüyleri bir arada tutan balmumu erimiştir. Sonuç bir felaket olur; kanatları dağılan İkarus denize düşer ve ölür. Bruegel'in tablosunda işte tam da bu an canlandırılır; denize henüz düşmüş ve boğulmakta olan İkarus. Bu kompozisyon, Bruegel'in mitolojiden nadir esinlenmelerinden biridir ve Ovid'in meselindeki tasvirler özenle resmedilmiştir; örneğin, İkarus ve Daidalus'un hapsedildikleri labirent ufuktaki tepelerde belli belirsiz seçilmektedir. Yine aynı meselde anılan çiftçi, çoban ve balıkçı da tablodaki yerlerini almıştır, denize henüz düşmüş olan İkarus'un baş aşağı bir şekilde suya gömülürken çaresizce çırpınan ayaklarıyla birlikte. Dahası, Ovid'in meseliyle birlikte insanlıkla ilgili çok daha derinlikli bir durumu Bruegel tablosunda dâhice yansıtmayı bilmiştir: Kayıtsızlığı…
Yaşam Ve Ölüm Arasinda Bi̇r Uğrak Olarak Yaşlilik
Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi
Yaşlanma ve yaşlılık konusu, özellikle modern dönem içerisinde genellikle ölüm ve bitiş temaları ile birlikte anılmıştır. Bunun etik sonuçlarının yanısıra politik sonuçları da olmuştur. Öte yandan yaşlılık, başlıbaşına bir konu olarak ele alınmaktan da kaçınılan bir konudur. Simone De Beauvoir konunun yeterince felsefi olmadığı, yaşlı bireyler ve yaşlılık periyodu üzerine konuşmanın önemsiz olduğu gibi çeşitli önyargıların, bu konunun felsefenin dışına itilmesine neden olduğunu belirtir. Beauvoir’ın bu saptamaları modern çağın bireyselleşme, çalışma ve tüketim odaklı yaşam biçimi içerisinde yaşlı bireylerin konumuna işaret etmektedir. Gelenekten kopuşla birlikte modern yaşamın, yaşlı bireyleri tecrübe ve aktarımın özneleri olmaktan çıkartıp topluma ayak bağı olan kimseler olarak gördükleri açıktır. Özellikle kapitalizmin gelişmesiyle birlikte yaşlılar kamusal alanda söz sahibi olamayan, sadece bakım ve gereksinim kavramlarıyla tanımlanan bireyler haline gelmişlerdir. Bütün bu düşünm...
Ölmek Ve Ölüm Üzeri̇ne Bi̇r Çeşi̇tleme
Littera Turca Journal of Turkish Language and Literature, 2021
Türk toplumu için, ölümün rengi kara, tadı acı, ölünün yüzü soğuktur. Ölüm dönüşü olmayan bir yolculuk, sonsuz uykudur. Acı gerçek ölmek, Türkçede genellikle örtmeceyle dile getirilirken, bu sözcüğün türevleri ve yan anlamlarında ölümün istenmeyen çağrışımları, ürkütücülüğü, korkutuculuğu yok olmaktadır. Böylece öl-sözcüğü her tür kavramlaştırmada rahatça kullanılabilmektedir. Bu çalışmada, Türkiye Türkçesinde öl-eylemini karşılayan sözlere yer verilecek, öleyleminin türevleri, birleşik eylemlerde ve kalıp sözlerde kullanımı üzerinde durulacak, kavramlaştırmadaki yeri açıklanmaya çalışılacaktır. Öl-, ölü, ölüm kavram alanına giren sözcükler ve Türk kültüründe önemli bir yer tutan kalıp sözlerden örnekler sunulacaktır.
Ölümün ve Hayatın Üretimi Üzerine
Mircea Eliade, 'dünya'nın insan için olanaklı bir yer haline gelmesinin ancak kutsallık deneyimi aracılığıyla gerçekleşebilir olduğunu göstermişti. Buna göre kutsal bir yerde ya da bizzat bir yer olarak tezahür ediyor; böylelikle de mekanın türdeşliği bozuluyor ve mekanda oluşan bu kırığa insan yerleşiyordu. Mekandaki kırılmayı yaratan kutsalın dokunuşuydu. Bu dokunuş kimi yerleri mekanda sabitliyor ve bu da mekanı insan için düzenlenebilir kılan kerteriz noktalarının oluşmasına olanak tanıyordu. "Dünyada yaşayabilmek için onu kurmak gerekmektedir ve hiçbir dünya türdeşliğin 'kaosu' ve dindışı mekanın göreliliği içinde doğamaz. Sabit bir noktanın -Merkez-keşfi veya yansıtılması, dünyanın yaratılışına eşdeğerdir" (Eliade, 1991: 2). Bilebildiğimiz kadarıyla bir dünyası olan tek varlık insandır ve insan da bu dünyasını kutsalın deneyimine borçludur. Buradan çıkan sonuç da 'kutsalın' insan bilincinin gelişiminin bir aşaması olmadığı, aksine, bilincin yapısal bir öğesi olduğudur. "İnsan zihni gerçek, güçlü, zengin ve anlamlı olarak ortaya çıkanla bu niteliklerden yoksun olan, -yani şeylerin kaotik ve tehlikeli akışı, onların rastlantısal ve anlamsız beliriş ve yok oluşları-arasındaki farkı kutsalın deneyimi sayesinde yakalayabilmiştir" (Eliade, 2003: 11).
Kırsal Alandaki Yaşlıların Ölüm Yeri ve Ölüm Deneyimi Arasındaki İlişki
Sosyal ve Kültürel Araştırmalar Dergisi (SKAD), 2020
In the study, the subject of death, which mostly takes place in fields such as health, religion and law, has been evaluated from a sociological perspective. In this context, it was aimed to examine the relationship between place of death and good / happy death based on the death experiences of the elderly. In order to determine the relationship between place of death and good / happy death, individuals aged 65 and over were identified according to demographic, socioeconomic and health characteristics. Since the death event was taken as a basis in the study, a questionnaire was applied to the relatives or caregivers of 102 participants, who were determined with a multi-stage sample suitable for our purpose. In determining the participants, besides the basic characteristics), those from different rural areas with disease types and ii) educated and high-income elderly were compared. According to the answers given by the relatives and caregivers of the elderly, the physical and psychological condition related to death was observed. As a result of the study, it was revealed that there is a differentiation between the place of death and death models depending on the basic characteristics of the elderly people and their class locations.