Postmodernizmin Düşünce ve Sanat Dünyasında Tanımı (original) (raw)
Postmodernizm Üzerine 'Düşünmek'
2013
Bu makalenin amacı, küreselleşmenin kültürel boyutuna dair açıklayıcı ve betimleyici veriler sunmakla birlikte, alçak ses tonuyla da olsa eleştirel bakış açısını zinde tutmaktır. Küreselleşme konusunda genel bir tanımda bulunmak gerekirse eğer, bunun dinamizmini burjuva aktivizminde bulan toplumsal süreçler kümesi olduğunu söyleyebiliriz. Bir diğer ifadeyle küreselleşme, özünde ekonomik, çeperinde ise sosyal, siyasal ve kültürel boyutların bulunduğu bir gerçekliktir. İşte, bu makale de küreselleşmenin sayısız görüntüsünden birisine, kültürel zeminde cereyan eden gelişmelere odaklanacaktır. Bir anlamda bu devirdeki eğilimlerin bir sunumu yapılacak, ardından bu eğilimleri belirginleştiren sebepler ortaya konulacaktır. Bununla birlikte makalenin itiraz söylemlerinin, postmodernizmin savunu söylemlerini ikiye katlatmak veya yarısına bölmek maksadıyla değil de, tersine ister onunla isterse de onsuz ama verili gerçeklikleri aşarak ileriye taşıma üzerine temellendirildiğini eklemek gerekmektedir. 1. Küreselleşme: Kavramsal Bir Çerçeve Emil Cioran tanımlamayı, "soyut zihnin yalanı" olarak tanımlıyor. Gelin görün ki, söz konusu edeceğimiz mesele üzerinde tartışmayı fazlasıyla hak ediyorsa, bu yalanlara katlanmak zorundayız. Çünkü geç kapitalizmin kültürel mantalitesi olarak postmodernizm, etrafına saçtığı kelimeler oranında "yaşayabilmektedir". Cioran'ın deyişiyle "bir tapınağın kökeninde daima bir tanım bulunur; müminleri içinden sıyrılınmaz bir şekilde formül toplar oraya. Bütün öğretiler böyle başlar." (2000: 21) Biz de bu makalede postmodernizme, onun tapınağına ve tanımlarının yattığı derinlerine inmeye çalışacağız. Bu bağlamda ilk olarak, postmodernizmin yükselişinde gerekli rüzgârı sağlayan küreselleşme sürecine bakmakta fayda vardır. Küreselleşme olarak anılan süreç; gerek etkileriyle, gerekse hakkında söylenenlerle gündelik yaşamımızın ayrılmaz bir parçası olmuştur. 70'lerde çokuluslu şirketlerin doğmasıyla dünya ekonomik tabanını, 80'lerde iletişim devrimiyle teknolojik temelini tamamlayan küreselleşme dalgası, SSCB'nin çöküp reel sosyalizmin tarih sahnesinden silinişiyle ivme kazanmıştır. Bir diğer ifadeyle küreselleşme "başka alternatif yok" (there is no alternative) sloganıyla ifadesini bulan tek merkezli bir dünyanın moda kavramlarından (the trendiest craze) birisidir (Oran, 2006: 204). Birey, her ne kadar "kendi bedenine, doğaya, başkalarına, çevresine, topluma, kültüre, kısaca soyut-somut tüm ilişkilerinde evrene, gevşek sıkı, kendi damgasını vuran bir yaşama bütünü" olarak ele alınabilse bile, terminoloji gelişigüzel bir kullanıma ve alelade bir yaklaşıma müsaade etmeyecek gerçekliğe sahiptir (Uygur, 1998: 26.). Dolayısıyla sosyal bilimlerde kavram, herkesin kendisince yorumlayabileceği bir mesele olmaktan ziyade, imledikleri realitesiyle örtüşen, göndermeleri gerçekliğine denk düşen bir bütünlüktür (Çotuksöken, 1998: 52). Zira her kavram, imlediği nesneye uygun düşen tasarım olduğu sürece geçerliliğe sahiptir. Tam da bu noktada "Nedir?" suali, kavramsal kullanışların imledikleri gerçekliğe tam manasıyla denk düştüğü şekilleriyle ortaya çıkarılması açısından yol açıcı bir düstur olarak karşımıza çıkmaktadır (Uygur, 2001: 34). Bu eklemede bulunduktan sonra bu soruyu, makalenin ana temasına, küreselleşme ve postmodernitenin "ne olduğu"na yedirme vakti gelmiş demektir. Küreselleşme kavramı, tek bir konunun çerçevesine sığmayan bir toplumsal süreçler dizisine sahiptir (Steger, 2006: 10). Bununla birlikte kavramının, sahip olduğu-eşme ekiyle birlikte zımnen veya alenen ancak her daim söz konusu olmayı başaran bir dinamizm düşüncesine karşılık geldiğini de söyleyebiliriz. Küreselleşme, verili ekonomik, siyasi ve kültürel kısıtların aşılması olarak ele alınabilir. Ancak her türlü aşma faaliyeti, küreselleşmenin sağladığı imkânlar ölçüsünde olacağından, küreselleşmenin hanesine pek de artı yazmadığı toplumsal kesimler/sınıflar için böyle bir durumdan bahsedemeyiz. Bununla birlikte, yeni toplumsal ağların doğduğu ve böylelikle mevcutların çoğaldığını söyleyebiliriz. İlişki ağları arttıkça, söz konusu ilişkiselliğin yaygınlık kazanmasından da bahsedebiliriz (Steger, 2006: 27-29). Bu tür bir genişleme, bir yandan kapsam diğer yandan da mekân olarak yayılımı içermektedir. Manuel Castells'e kulak vermek gerekirse, ağ toplumu kavramsallaştırmasının söz konusu "yeniliği" ortaya koyduğunu görebiliriz. Gerçekten de küreselleşme olgusu aynı zamanda söz konusu dünya ölçeğinde yaygınlaşan ilişki ağlarına hız ve yoğunluk kazandırmaktadır. Castells bunu "…Akışlar uzamı ile zamansız zamanın inşası yüzünden hayatın maddi temellerinin, uzamın ve zamanın dönüşmesinin de etkili olduğu bir toplum" figürüyle açımlamaktadır (2008: 3-4). Günümüzdeki iletişim ağının evrencil donanımı ve hızlanışıyla her türlü birikim hemen herkese ulaşabilecek bir yakınlığa gelmiştir. Böylelikle yakın olan ile uzak olan arasındaki mesafe kısalmakta, yüzeysellik ile derinlik arasındaki yükseklik alçalmaktadır. Bir diğer ifadeyle uzam ile ritim konusunda uzlaşma sağlamayı engelleyen hatırı sayılır bir yitimden bahsedebiliriz. Üretim çarklarının devrindeki hız, beraberinde tüketim devrinde de hızlanmayı gerektirmektedir. Modernizmin altyapısal seyri, yoğun emeğe ve ağır sanayiye dayalı üretimden teknolojinin daha ileri aşamalarına (bilgi çağı) dayalı entansif üretime geçiş şeklindedir (Zileli, 22 Ekim 2013'de erişildi). Benzer bir şekilde modernizmin üstyapısal seyri de kapitalizmin neoliberal döngüsüne uygun olarak postmodernizm şeklinde gerçekleşmektedir. Küreselleşmeyle birlikte tüketim hareketleri ve alışkanlıklarındaki hız ekstra bir ivme kazanmış ve benzerlikler ise yerini aynılıklara bırakmıştır. Hızzın yüzeyselliğinde siyasetin yoğunluğunun barınamaması siyaset teklemesiyle sonuçlanabilmektedir. Küreselleşmeyi, birbiriyle çelişen ve çatışan süreçler bütünü şeklinde ele aldığımızda ise karşımıza yukarıdaki yönelimleri belirgin bir düzeyde seyretmeye zorlayan bir kolaj çıkmaktadır. Gerçektende aynı kaynaktan akan hız ve yoğunluk, birbirinin akışını sınırlandıran kesişimlere de sahiptir. Örneğin hız, küreselleşmenin ivme kazandığı bir dönemde ekstra bir ivme kazanmayı gerektirmeyecek bir kısa uğraktır. Hızın artmasıyla birlikte etkileşimin yüzeyselleşmesinden bahsedebiliriz. Benzer bir şekilde hızın artmasıyla beraber politikanın şeyleşmesini de konu edinebiliriz. Dolayısıyla küreselleşme, birbirlerini paralel bir şekilde takip eden süreçleri doğuran bir süreçten ziyade, düzgün işlemeyen bir süreçtir (Steger, 2006: 32). Sonuç olarak küreselleşme ne dizemlidir ne de sınırsız. Küreselleşme, burjuva aktivizmi üzerine seyri ve ritmi oluşan bir süreçtir. Bu doğrultuda esasında da ticaret devrelerinin yeryüzünün kısıtlarından arındırılması yatmaktadır. Harcını burjuva sınıfının kardığı bir sistem, daha sonra kapitalizm olarak sistematikleştirilmiştir. Deniz aşırı keşif faaliyetleri ve yeni dünyaların keşfiyle düşük yoğunluklu bir profil seyreden küreselleşme süreci, dünya kapitalizminin yörüngesine girmesiyle birlikte coğrafya aşırı/ötesi ve keşfedilmiş dünyaları daraltarak yüksek bir profil izlemeye başlamıştır. Karl Marx'ın deyimiyle, tarihin iplerini eline almış olan burjuva sınıfı, tam anlamıyla kendi hayalindekine benzer bir dünya yaratmaya koyulmuşsa eğer, küreselleşme de bu yaratım faaliyetinin önemli bir uğrağını teşkil etmektedir diyebiliriz (Steger, 2006: 52). David Harvey küreselleşme olgusunu mekânsal engelleri "mekânın zaman tarafından yok edilmesi"yle azaltan kapitalist meyille açıklamaktadır (2012: 469). Küreselleşmeyi, akışlar uzamının mekânlar uzamını dışlaması şeklinde de görebiliriz. Bununla birlikte, küreselleşmenin zamanın kontrolü üzerinde yıkıcı tesiri de söz konusudur. Zamanın kontrolüyle kastedilen, gezegenin araççı kalkınmanın kısa vadeli yaklaşımına feda edilmesine karşın kozmolojik zamanın, gelecek nesiller perspektifinin kabul edilmesidir. Daha kısa bir ifadeyle zamanın kontrolü, insanın doğaya yabancılaşmasına tepkidir. Tüm bu tepkimeler ise küreselleşme sürecinden ayrı düşünülemez. Temponun aniden hızlanması ve iktidarın bilgisayar ağında soyutlanması, hatta silikleşmesi söz konusudur (Castells, 2008: 88-98). Aslında bir-pazar, bir-üretim sistemi ve bir-kültür anlayışının uzantısı" olan küreselleşme, günümüz dünyasının en güçlü kavramlarından birisi olarak karşımıza çıkmaktadır (Kahraman, 2007: 129). Bu bağlamda küreselleşme, 'kıtalar arası ve bölgeler arası akışlar ve ağlar meydana getiren, toplumsal ilişkilerin uzamsal örgütlenmesinde dönüşümü temsil eden bir süreç'tir (Held ve Anthony, 2008: 72). Bu çok boyutlu süreç; Keyman'a göre ekonomik, siyasal ve kültürel bütünleşme süreçlerini içermekle beraber bu süreçlerin herhangi birisine indirgenemeyecek, fakat bu süreçler arasındaki çok boyutlu, çok nedenselli ve çelişkiler içeren ilişkiler tarafından kurulmuş "tarihsel bir süreç"tir. Tarihi bir süreç olarak ifadesini bulan küreselleşme, teknolojik gelişmelerin ve insanoğlunun yaratıcılığının bir ürünü olup tüm dünyadaki ekonomilerin, özellikle ticaret ve finansal alanlarda artan birleşmelerini ifade etmektedir. Baskın Oran'a göre ise küreselleşme Batı'nın altyapı ve üstyapısıyla birlikte gezegen üzerinde yaşanabilir her yere yayılmasını ifade etmektedir (Oran, 2001: 28). Bu çerçevede küreselleşmenin, her şeyden önce hem bir olgu hem de bir bilimsel konu olarak liberal ekonomi-politik felsefe ve teoriye dayandığını ve buna uygun bir dünya düzeni tasavvur ettiğini söyleyebiliriz. Bir diğer ifade ile küreselleşme, dünya çapında sermaye birikimine engel teşkil eden fiziksel ve hukuki sınırları sarma, delme ve son kertede yok etme sürecidir (Dikkaya ve Özyakışır, 2001: 4). Sonuç itibariyle küreselleşme gezegen düzeyinde örgütlenen pazar ya da pazarın evrenselleşmesi (Fransız araştırmacılar için ise dünyasallaşması) anlamına gelmektedir (Gallino, 2007: 22-23). Küreselleşme hakkında yapılan her tanımlamanın, varlığı reddedilemez sürecin birbirinden farklılaşan boyutlarını içerdiğini söyleyebiliriz. Bu yüzden özellikle...
Yeni̇ Bi̇r Yaşama Ve Düşünme Bi̇çi̇mi̇: Postmodern Kültür
Journal of International Social Research, 2019
Öz 1970'li yıllarla birlikte üretim, ulaşım ve iletişim teknolojilerinde önemli dönüşümler yaşanmıştır. Fordist üretim sisteminde yaşanan tıkanmalar iletişim ve ulaşım teknolojilerindeki gelişmelerle aşılmış ve "küresel üretim sistemi"ne geçilmiştir. Küresel üretim sistemi ve bu sisteme eklenen Endüstri 4.0 ile ürün çeşitliliği artmış, şirketlerin aynı tüketici grubuna satış yapabilmesi mümkün kılınmıştır. Böylece ürünler henüz kullanım ömürlerini tamamlamadan, yenileriyle değiştirilmeye başlanmıştır. Bu durum yeni bir tüketim anlayışının oluşmasına neden olmuştur. Tüketim toplumun temel özelliklerinden biri haline gelmiş, kimlik oluşturma sürecinin önemli bir bileşenine dönüşmüştür. Üretim ve tüketim alanlarında yaşanan dönüşüm yalnızca üretim biçimlerini, çalışma koşullarını ve tüketim biçimlerini etkilememiş, aynı zamanda yeni bir kültür, başka bir ifadeyle "yeni bir yaşam tarzı", "dünyaya bakış açısı", "anlama ve yorumlama biçimi" oluşturmuştur. Bu makale kapsamında, ortaya çıkan yeni kültür biçimi, "postmodern kültür" olarak tanımlanmış ve bu kültürün temel özellikleri olan görme ve gösterinin yükselmesi, hipergerçeklik-simülasyon ve parçalanma, bireyselleşme ve modüler kimlik tartışılmıştır.
Bi̇r Düşünüş Bi̇çi̇mi̇ Olarak Postmoderni̇zm Ve Temel Parametreleri̇
2007
Cesitli disiplinlerde kullanilmis olan “postmodern(izm)” terimi, oldukca bicimsiz ve belirsiz oldugundan dolayi, soz konusu terimi tanimlamak pek kolay degildir. Bununla birlikte postmodernizmin kullanildigi baglam goz onune alindigi takdirde, soz konusu terimin ne anlam ifade ettigine iliskin bir tanima ulasmak olanaklidir. Postmodernizm kavraminin, cesitli disiplinlerde gorulmesi, aslinda tek bir postmodernizm yerine, birden cok postmodernizm bicimlerinin oldugunu ima etmektedir. O bakimdan bu calismada, “postmodern soylem” biciminde kavramlastirilan postmodernizm, bir dusunce bicimi, veya felsefi bir kategori olarak ele alinmaktadir. Bu calismanin amaci ise postmodern soylemi ontolojik, epistemolojik ve etikpolitik duzeylerde cozumleyerek, soz konusu soylemin temel parametrelerini tespit etmektir
Modern ve Postmodern Sanat Anlayışlarına Sanatçının Yeri Bağlamında Bir Bakış
Bu makalede modern ve postmodern düşüncede sanatçının konumu ele alınmaktadır. Modernizm ile postmodernizm iki farklı düşünce sistemi olduğundan, onların sanat hakkındaki düşünceleri de farklıdır. Sanata olan bu farklı anlayış biçimleri, sanatçı hakkında da farklı görüşlere sahip olmalarına neden olmuştur. Makalede öncelikle modern düşüncedeki sanat algısına kaynaklık etmesi bakımından Platon ve Aristoteles'in sanat felsefesine ilişkin temel söylemlerine yer verilecektir. Daha sonra modern sanatın oluşumunda en büyük katkıyı yapan filozof olarak Kant'ın Yargıgücünün Eleştirisi adlı eserinde incelemiş olduğu deha konusu ele alınacaktır. Son olarak da postmodern sanatta ve edebiyat kuramlarında sıklıkla karşımıza çıkan bir konu olarak yazarın kim olduğuna, yazar-okur ilişkisine, yazarın ölümüne ve yazarın işlevine ilişkin tartışmalar, Foucault ve Barthes bağlamında ele alınacaktır.
Postmodernizme Eleştirel Bir Yaklaşım
Bütüh ^ühy[^[ ^üşüh]_ scst_gc if[r[e irt[y[ çıe[h _^_\cy[t [eıgf[rı, ^iğ^uğu y_r^_h `[refı üfe_f_r_ y[yıfg[sıyf[ [eıg b[fchc [fg[et[^ırf[r. Kcgc z[g[h e_h^ch^_h öh]_ec [eıg[ y[sf[h[r[e ecgc z[g[h cs_ ih[ e[rşıt if[h aörüşf_rf_ irt[y[ çıe[h [eıgf[r^[h, cç_rcğc _h çie t[rtışıf[hf[r^[h \crc jistgi^_rhczg [eıgı if[r[e irt[y[ eih[\cfg_et_^cr. Bcr [eıgı [çıef[g[e y[ ^[ ch]_f_g_e _f\_tt_ söz eihusu [eıg^[h öh]_schc v_ if^uğu ^öh_gc \cfg_et_h a_çg_et_^cr. Mi^_rhczg ç_rç_v_sch^_ e[f[hf[rıh [r[yışf[rıh[ yöh_fce if[r[e [yeırı \cr t[vırf[ irt[y[ çıe[h jistgi^_rhczg cs_; e[vr[g if[r[e 1930'fu yıff[r^[ irt[y[ [tıfgış, _^_\cy[tt[ ^[bcf ifg[e üz_r_ \crçie [f[h^[ cf_rf_y_h yıff[r^[ a_fcş_r_e e_h^chc aöst_rgcştcr. B[tı'^[h sihr[ Türe _^_\cy[tıh^[ ^[ _tecsc aörüfg_y_ \[şf[h[h postmodernizm [eıgı, \crçie cscg t[r[`ıh^[h \_hcgs_hg_hch y[hı sır[ ifugsuz _f_ştcrcf_r_ ^_ g[ruz \ır[eıfgıştır. Mi^_rh-sihr[sı if[r[e \cfch_h \u [eıgıh, e[vr[gı v_ t[hıgı üz_rch^_ ^uruf[][etır. Kur[gs[f [çı^[h öz_ffcef_rcyf_ \crfcet_ t_gscf]cf_rc verileree jistgi^_rhczg _f_ştcrc \u ç[fışg[^[ irt[y[ eihuf[][e; şccr v_ rig[h üz_rch^_h jistgi^_rhczg [eıgıhıh j_rsj_etc`c v_rcf_r_e sihuç \öfügüh^_ ç[fışg[hıh [g[]ı ^_ğ_rf_h^crcfg_sc y[jıfg[y[ ç[fışıf[][etır.
2013
Photography has partaken in the art with different ways and forms since its invention. Photography which was used as a supplementary material previously put itself in appearance in the art world in post modernism and therefore it strengthened its place in the indispensable elements of the art. During the postmodern era, witness function of an event was not valid anymore. During this era, as the originality of the photographic product was corrupted, the view that the art was only focusing on the repeated activity was dominant. Photograph products show themselves especially with recreation of the reality. Postmodernists use the photograph as the most important tool to translate their expressions. Artists preferred the photograph since it is a new discipline and open to many fields; it is easy to access; it is fast, consumption-oriented and reproductive. Cindy Sherman, Sherrie Levine, Barbara Kruger, Richard Prince are among the artists, who used the photograph as a translation tool in...