Sezai Karakoç’un Şiirlerinde Bir İslam Şehri Olarak Kudüs (original) (raw)

Sezai Karakoç Şiirlerinde “Evren”den “Köşe”ye Bir Medeniyet Unsuru Olarak Mekân

bizim Külliye Dergisi Ev Özel Sayısı, 2010

G ecenin karanlığı gelir önce ellerimizle çizdiğimiz ülke sınırlarına, sonra kentimize, sokağımıza. Biz evlerimizin içinde karanlığa teslim olur ve evimizin rüyalarını görürüz. Oysa yazarlar ve şairler çizdiğimiz tüm sınırlardan öte medeniyetimizin rüyalarını görürler ve bize anlatırlar. Sezai Karakoç, doğu medeniyetinin rüyalarını gerçekleşmesi umuduyla tabir eden bir şairdir. Ondaki mekân düşüncesi çok geniş bir perspektif üzerine kuruludur. Mekânın sınırlarını evrenin sonsuzluğundan alıp "Samanyolu'nda Veba"dan kaçıran ve sıkıştıkça özleşen, "Köşe"ye yaklaştıkça çok geniş bir dünya görüşünün dar bir alana hapsedilmesinin yoğunluğunu imgelere gizleyen bir anlayış sezilir. "Evren" tasavvuru Sezai Karakoç şiirlerindeki tüm mekân algılarında hissedilebileceği gibi batı düşüncesindeki kozmolojik merak düşüncesi ile oluşturulmuş Ptolemios'un dünya odaklı Galileo ve Copernicus'un güneş merkezli düşüncelerine karşı doğunun "yaratılış" ve "hikmet" odaklı bir kültürel algı biçimi üzerine oturtulmuştur. "Samanyolunda Veba" şiirinde açıkça Batı modernizmine karşı yerli bir evren algısını savunur. Ve bağbozumları bizden bozulan Artık kendimize bile o kadar yakın değiliz Gece yarıları samanyolu yok Gün doğmuş doğmamış…

İslamcılık Şiirle Nerede Kesişir? Sezai Karakoç’un Şiir Sanatı Dergisi

3. İslamcı Dergiler Sempozyumu, 22 Nisan 2018, İstanbul, 2018

Sezai Karakoç, Cumhuriyet devri Türk şiirinde önemli ve etkili bir hareket olan İkinci Yeni içinde, ayrıntı bir isim de- ğerlendirilir. Fakat İkinci Yeni’nin 1950’lerdeki ortaya çıkış sürecine yakından baktığımızda Karakoç’un 1955’te yeni bir şiir arayışı ve iddiasında olduğunu görürüz. Karakoç’un 1955 yılında çıkardığı Şiir Sanatı dergisi İkinci Yeni’nin avangard şiir tarzının ilk yayını olmuştur. Diğer yandan, Karakoç’un 1950’lerdeki edebî tercihleri ve ilişkileri, laik-hümanist kültürel cepheye karşı olmak ve sağ-muhafazakar cepheden kopmak noktasında İslamcılığın ilk örneğini oluşturur. Bu bakımdan yeni şiir tarzının doğuşu, edebî-entelektüel İslamcılığın doğuşuyla iç içe gerçekleşmiştir. Bu tebliğde Sezai Karakoç’un hem şiir alanı içindeki yolculuğu hem de daha geniş anlamda kültürel seçkinler arasındaki konumu edebiyat sosyolojisi çerçevesinde irdelenecektir. Bu tebliğin amacı Sezai Karakoç’un şiiriyle İslamcılığını birlikte düşünmektir. 1950’ler boyunca şairin kendi şiir tarzını yeni bir şiir olarak kurma girişimiyle ideolojik tavrının biçimlenmesi arasında bir korelasyon olduğu ileri sürülecektir. Poetik olanla politik olanın iç içe geçtiği bu süreçte önemli bir durak olarak, 1955 yılında çıkardığı Şiir Sanatı dergisi ele alınacaktır. Bir toplumsal eylem olarak Şiir Sanatı dergisini çıkarmanın, bir toplumsal aktör olarak Sezai Karakoç için ne anlama geldiği, kendi bağlamı içinde diğer aktörler ve dergilerle ilişkileri üzerinden açığa çıkarılacaktır. Şiir Sanatı elbette İslamcı bir düşünce dergisi değildir. Fakat Karakoç’un yeni şiir arayışıyla İslamcı siyasi tavrı iç içe geçmiştir. Yeni şiir nasıl şiir alanındaki mevcut tarzların bütününe karşı doğmuşsa Karakoç’un İslamcılığı da kemalist-hümanist iktidara ve sağ-muhafazakar muhalefete karşı doğmuştur. Bu anlamda “Şahdamar”, “Ötesini Söylemeyeceğim” ve Şiir Sanatı ’nda çıkan “Kapalı Çarşı”, imgeci ve kapalı bir dille de olsa İslamcı tavrın Cumhuriyet dönemi Türk şiirindeki ilk tezahürleridir. Karakoç özelinde yeni şiirle İslamcılığın iç içe geçişi, 1940’lardan 50’lere kültürel alandaki iki kutbun da kabul edemeyeceği bir teklif içermektedir. Nitekim 1958 gibi çok erken bir tarihte sol-laik edebî cemaat Karakoç’u dışlamak yolunu seçmiştir. Sağ kültürel muhite gelince; Karakoç’un ilk iş olarak kendini ayrıştırdığını ve kendi yolunu çizdiğini görürüz. Karakoç’un bu süreçte hem şiir hem düşünce alanındaki özgün konumu, alternatif bir teklif olarak İslamcılığın önemli bir kamusal tezahürü niteliğindedir.

Sezai̇ Karakoç’Un Sürgün Ülkeden Başkentler Başkenti̇ne Adli Şi̇i̇ri̇nde Geleneği̇n İzleri̇

2016

Ikinci Yeni sairlerinden olan Sezai Karakoc, siir anlayisi, hayat gorusu ve din karsisindaki tutumu bakimindan toplulugun diger sairlerinden farkli bir cizgide durur. Yasam felsefesi Islami temeller uzerine kurulu olan sair, Islami yasam bicimini diriltme cabasi icerisindedir ve siirlerini de bu eksen etrafinda yazmistir. Karakoc, kuramsal yazilarinda ve siirlerinde; reformcu seckinlerin modernlesme/ ilerleme kavramini Islami kulturle karsitlik icinde kurmalarina, Turk toplumunun kendi kimligini Bati’nin belirledigi olcutlere gore tanimlamasi, sorunu kendi kulturel kodlarinda bulmasi ve bu noktadan hareketle degisim cabasina girmesine itiraz etmektedir. Toplumun bugun yasadigi sorunlarin temelinde gecmiste cozumlenmeyen sorunlar, dolayisiyla tepeden inme modernlesme yatmaktadir. Tanzimat ile birlikte Osmanli’nin Bati’ya yonelmesi sonucunda Islami gelenekten kopus baslamis, Cumhuriyetle birlikte hem Osmanli hem de Islam uygarligi cokmustur. Kendisi bu uygarligi tekrar diriltmeyi iste...

Sezai Karakoç’un Fikrî Yazılarında Doğu ve Batı Medeniyeti Tasavvuru

Özet İnanç ve ahlâk nizamı olarak bir milletin ve toplumun maddî ve manevî varlığına ait üstün niteliklerini, değerlerini, fikir ve sanat hayatındaki çalışmalarını, ilim, teknik, sanayi alanlardaki gelişmelerini ifade etmek üzere kullanılan medeniyet kavramının kökeni İslâm dünyasında hicrete kadar götürülebilir. Hicretle Yesrib şehrinin adı Medine şeklinde değiştirilmiş ve burası yeni bir sistemin, anlayışın merkezi olmuştur. Daha sonraki yüzyıllarda İbn-i Haldun, Mukaddime'sinde toplumların hayatını ifade ederken bu kavramdan bahseder. Batı'da ise on sekizinci yüzyılın ortalarında kendi toplumlarının teknik ve ekonomik anlamda gelişmişliğini ifade etmek üzere ilk defa Fransızca olarak " civilisation " kavramı kullanılır. Osmanlı'da medeniyet kavramı ise, Batı'daki civilisation kavramına karşılık olarak ve Batı'nın teknik anlamda üstünlüğünü ifade etmek üzere üretilir. Dolayısıyla Türk edebiyatında on dokuzuncu yüzyılda en çok kullanılan kavramlardan birisi " medeniyet " tir. Bugüne kadar birçok Türk fikir adamı, aydını bu kavramı tanımlamaya çalışmış, onun üzerine fikir yürütmüştür. Şüphesiz bu büyük düşünürlerden birisi de son yarım asra damgasını vuran, şair ve fikir insanı Sezai Karakoç'tur. Karakoç'a göre medeniyet temelde tektir ve bu meşale ilk insandan bugüne kadar elden ele taşınarak gelmiştir. O, vahiy temelli bu anlayışın hepsine birden " Hakikat medeniyeti " adını verir. Karakoç, fikrî yazılarında " hakikat medeniyeti " , " İslâm medeniyeti " ya da " insanlığın medeniyeti " gibi kavramları ilk insandan başlayarak son peygambere kadar takip eden silsilede oluşan medeniyeti ifade etmek üzere kullanır. Onun medeniyet anlayışı, genelde sınıflandırıldığı gibi Doğu-Batı medeniyeti şeklinde ikiye ayırmak yerine, üçüncü bir kategori olarak İslâm medeniyetini ayrı bir başlık altında ele almasıdır. Bu tasnifiyle onun medeniyet kavramına yüklediği anlam oldukça farklı ve yenidir. Sezai Karakoç, Batı medeniyetini de Eski Yunan medeniyetinden başlatarak bir bütün olarak kabul eder. Eski Yunan'dan Roma'ya oradan Rönesans ve Reforma uzanan süreçte Batı medeniyetinin geçirdiği evreleri farklı açılardan yorumlayan Karakoç, Batı medeniyeti üzerine yeni dikkatler sunar. Batı'nın özellikle son iki yüzyılda medeniyet görüntüsü altında Asyalıyı, Afrikalıyı kısaca kendinden olmayanı kendisine dönüştürme hedefinin altında yatan nedenleri açıklığa kavuşturmaya çalışır. Bu makale çerçevesinde şair ve mütefekkir Sezai Karakoç'un fikrî yazılarında en çok üzerinde durduğu kavramlardan birisi olan, genelde " medeniyet " özelde ise Doğu ve Batı medeniyetleri kavramlarıyla ilgili düşünceler üzerinde durulmuştur. Abstract Origin of the concept of civilization which is used for expression of a nation's ethic and belief system, values, literary and artistic works, and scientific, technological and industrial developments can be rooted in the emigration in Islamic world. After the emigration, city of Yesrib has been renamed as " Medine " and became the center of a new system and understanding. During the following centuries, İbn Khaldun mentions this concept as talks about lives of societies. On the other hand, in West, " civilization " is used to express high-level technological and economical

Sezai Karakoç'un Şiirlerinde Medeniyet Şehri İstanbul'un Tarihî ve Manevi Unsurları

Özet Geçmişten bugüne şehir olarak adlandırılan sosyal yapı ya da yerleşim birimleri, insanların basit biçimde hayatını devam ettirdiği, başkalarıyla iletişim hâline geçtiği mekânlar olmaktan öte bir anlama sahiptir. Şehir kelimesi çoğu zaman “medine” ve “medeniyet” kelime ya da kavramlarıyla birlikte kullanılmaktadır. Şehir medeniyetin taşıyıcısı, medeniyet de şehri kurucu, güçlendirici ve şekillendiren unsurdur. Şehir ve medeniyet kavramları arasında oluşan kopmaz/organik bağdan hareketle bu kavramlar birbirinin bütünleyici unsuru, özdeşi olarak görülerek “şehir, medeniyettir” şeklinde ifade edilmiştir. Dünyada iki kıta üzerinde kurulmuş tek şehir olma özelliğine sahip olan İstanbul; köklü bir geçmişe dayanan tarihi, birçok medeniyetin kurucusu, taşıyıcısı ve yansıtıcısı olması yönüyle bir medeniyet şehri olarak nitelendirilir. Coğrafi konumu ve tabii güzelliklerinin yanı sıra tarihî dokusu ve mimarisi ile benzersiz bir siluete sahip olan İstanbul, tüm bu yönleri ve güzellikleriyle birçok sanatçıya ilham kaynağı ve çok sayıda edebî esere konu olmuştur. Klasik edebiyattan Halk edebiyatı ve Yeni Türk edebiyatına kadar eserlerinde İstanbul’u işleyerek şehre olan sevgilerini dile getiren, şehrin güzelliklerini anlatmaya çalışan birçok sanatçı, İstanbul şairi/yazarı olarak hafızalarda yer edinmiştir. Sezai Karakoç da şiirlerinde İstanbul’a geniş yer veren şairlerdendir. İstanbul’u İslam medeniyetinin başkenti olarak gören Karakoç, yazdığı şiirler ile İstanbul’un maddi ve manevi unsurlarını özgün bir şekilde işler. Sezai Karakoç’un Şiirlerinde Şehir ve Medeniyet adlı yüksek lisans tezinden hareketle hazırlanan bu çalışmada, Sezai Karakoç’un “İslâm Medeniyetinin Başkenti” ve “Başkentler Başkenti” şeklinde nitelediği İstanbul’un şairin şiirlerine yansıyan tarihî ve manevi yönü üzerinde durulmuştur. Anahtar Kelimeler: Sezai Karakoç, İstanbul, Şehir, Medeniyet, Gelenek, Modernizm, Tarih, Maneviyat. Abstract From past to present, social and residential units which named as cities, have a meaning beyond the places for telecommunicating each other. The city word is often used with the "medina" and "civilization" word or concept. City carriers of civilization, civilization in the city founder, is strengthening and shaping elements. Between the concepts of city and civilization formed unbreakable/organic a bond. These concepts are an integral part of each other and It has been expressed as “city is civilization”. Istanbul is the only city in the world which has the distinction to be established on two continents, Istanbul is also called as a civilization city because Istanbul has a long history and Istanbul is the founder, carrier and reflective of many civilizations. Besides the Geographical location and natural beauty of Istanbul, it has a unique silhouette with historical structure and architecture, With all these aspects and beauty, they inspired many artists and Istanbul has been the subject matter of numerous literary works. Many Istanbul poet/writer who has a place in the memory expressed their love for the city and try to describe the beauties of Istanbul, by classical folk and new Turkish literature. On Sezai Karakoc poems Istanbul has a wide place. Karakoc considers Istanbul as the capital of Islam civilisation, and he wrote the material and spiritual elements of Istanbul in the original way. This work is written for the master’s thesis “Sezai Karakoç’un Şiirlerinde Şehir ve Medeniyet”. Sezai Karakoc designated Istanbul as "Capital of Islamic Civilization" and "Capital of capitals" with the way he described the poet's poems focused on reflecting Istanbul's historical and spiritual direction.