Irk-Sonrası Bir Dünyada Kamusal Alandan Soykırıma Öteki ve Modernleşme (original) (raw)
Related papers
Modernite ve Postmodernite Ekseninde Kamusal Yaşamın Dönüşümü
2017
Bu calismada son zamanlarda gerek kullanimlari artan sozcukler olarak gerekse de kamusal yasama etkisi baglaminda yasanan realiteyi anlamli kilma iddiasi tasiyan teorik catilar olarak Modernite ve Postmodernitenin kamusal yasam ve kamusal orgutlenmeler uzerindeki etkileri degerlendirilmektedir. Bu iki kavramin birlikte ele alinmasi, ozellikle gunumuzde kamusal yasamda gerceklesen degisim ve donusumlerin arka planini daha kapsayici ve kusatici bir sekilde gostermesi aci- sindan onemlidir. Cunku Postmodernite muhtemelen Modernitenin bir “oteki”si oldugundan herhangi bir yani, modernite’deki karsiligi ortaya konmadan, belirginlesmesi zor bir manzaradir. Calismada modernligin cagimiza ozgu bir olgu olarak nasil bir durum oldugu, bir takim dusunurlerin betimlemelerinden hareket edilerek ele alinmistir. Modernlesmenin bir durum olarak kamusal yasam uzerindeki etkilerinden bahsettikten sonra onun cagimizdaki goruntusunu yeniden canlandiracak olan, bu sefer bir donem olarak, kamusal yasam u...
Modern Dunyaya Itiraz Yakup Döğer
Önsöz Modernlik ve modernite, son yılların popüler kavramlarından biri olmuş durumda. Üzerinde çok düşünülüp derinlemesine tahliller yapılamasa da, konuşulmaya halen devam edilmekte. Kavramların tahlili fikir sahipleri ve ideolojik düşünenler için çok önemlidir, her kavram devşirilmesiyle birlikte, hayata müdahil olmaya ve yaşam şeklini dönüştürmeye başlar. Dolayısıyla algılarımızdan başlayan bu değişim, dikkatli olunmazsa kişinin inandığı ilkelerine olan samimiyetine olmuşuz etki eder ve zamanla da tevilini, tevilin ardından tahrifine yol açar. Özellikle Müslümanların iki yüzyıldır, düşüncelerindeki donukluk ve yeni bir versiyon üretememe, batının dayattığı kavramların ve onların yol açtığı tahrifin önünde duramamalarına yol açmış, bin yıldır sürekli etken ve etkileyen, sunan ve dönüştüren olan Müslümanlar son iki yüzyılda, adeta nehirlerin tersine akmasına benzer bir dönüşüm yaşamaktadır. Bu gün Modern Dünya nedir şeklinde bir soruyla araştırma yapılsa, kesinlikle derinlemesine bir tahlille karşılaşmayız ve cevaplar tamamen modernliğin asıl yapmak istediğinden ve yapmakta olduğundan uzak olacaktır. Müthiş bir taklit hastalığına kapılan doğu dünyası, batının kendisine sunduğu altın kadehteki hoş görünümlü ve etkisi onlarca yıl sonra beliren zehri hiç soluk almadan içmektedir. Bu nedir diye herhangi bir soruyu sorma ihtiyacını bile duymayan edilgen insanlar topluluğu, işbirlikçi kılavuzlarla birlikte yoluna devam etmekte.
Yeni Bir Oikos Olarak Modern Sivil Toplum
Akademik İncelemeler Dergisi, 2021
Sivil toplumu normatif zemine dayanarak açıklama girişimi yaygın bir eğilim olsa da, bu zemin çoğu zaman sivil toplum olgusunu açıklamak yerine kavramın içeriğini örtmektedir. A priori bir kabulle sivil toplumun salt bir özgürlükler alanı olduğu iddiası, bu olguyu toplumsal gerçeklikten kopararak teorik bir alana hapsetmektedir. Çalışma; sivil topluma yönelik tüm normatif iddialara mesafeli yaklaşarak, sivil toplum kavrayışına Antik Yunan siyasal düşüncesinin merkezinde yer alan oikos-polis dikotomisiyle bir açılım sağlamayı hedeflemektedir. Kabaca bir zorunluluk-özgürleşme ayrımına dayanan oikos-polis dikotomisi, Antik dönem ve modern kavrayış arasındaki farklılığı karşılaştırmalı olarak inceleme olanağı sunmaktadır. Çalışma; kapitalizme içkin olan ekonomi ve siyasetin ayrışması, çalışmanın toplumsal hayatın merkezine yükselmesi ve araçsallaştırılan aklın egemenliği olgularından hareketle modern dönemde sivil toplumun “yeni bir oikos” olarak değerlendirilebileceğini savunmaktadır. Böylelikle gayri siyasi bir özgürleşme alanı olarak sınırları çizilen sivil toplum kavrayışının oikosla olan ilişkisi daha açık hale getirilmiştir.
Modernleşme, Aşkın Yurtsuzluk ve Kimlik
ÖZ Bu yazı, "kimlik" meselesini, ev/yurt, yersizyurtsuzluk, kimlikçi mantık, kimliksizleşme, ironi gibi anahtar kavramlarla ve modernliğe yönelik fenomenolojik bir okumayla değerlendiriyor. Yazının amacı, hem oluş felsefesinin zamana/ilerlemeye/evrenselciliğe vurgu yapan ilkelerinin ve hem de varlık felsefesinin mekânı/ilerleme eleştirisini/yerelciliği önceleyen ilkelerinin kendi başına ele alındıklarında yol açacakları tek yanlılığa dikkat çekmek ve kimliği "ikili optik"le değerlendirmek. Kimlik, aynı anda geçerlilik talep eden iki ilkenin arasında, Oluşun kaygan zeminleriyle Varlığın aşkın yurt arayışlarındaki sabitlemelerinin gelgitinde yer alır; "Varolma"nın olduğu gibi "Oluş"un, geçmişin olduğu gibi geleceğin, sürekliliğin olduğu gibi değişimin konusudur. Kapitalist modernleşmenin yurtsuzlaştıran süreçlerinde acımasızca akan (Hegelyen) Dünya-tarihi'ne karşı otantik etiğe çağrılırız. Diğer yandan, bir tarafta Hegel'in huzursuz tin'i diğer tarafta ise Heidegger'in otantik etiğiyle "kaygı"lanırız. Bu duraksız gelgitler hakkında uyanık olmak, sorunu kökten çözmese bile mesele haline getirmenin bir yolu olabilir; iki taraflı kaygıları anlamayı ve sorgulamayı sağlayabilir; tehlikeli çağrılmalara ve mensubiyetlere karşı bizi sürekli uyarır. O halde, yapılması gereken, kimliği ironisinden yalıtarak ele alan tek optikli/boyutlu yaklaşımın terk edilmesidir. ABSTRACT This article examines the matter of "identity" via key concepts such as home/territory, deterritorialization, identity logic, non-identity and through a phenomenological reading of modernity. The aim of this article is to attract attention the one-sidedness (which is manifested when these two issues are treated separately) of both the principles of the philosophy of becoming, which emphasizes time/progress/ universality, and of ontology, which prioritizes the space/the critique of progress/localism, and to examine identity with the dual optic. Identity exists between these two principles which simultaneously demand validity; in the ebb and flow of the slippery ground of becoming and the immobilization caused by the search for a transcendent territory; identity is a matter of "becoming" as well as of being, of the past as well as the future, of change as well as continuity. We are called towards the authentic ethic against the (Hegelian) world-history, which flows relentlessly through the deterritorializing processes of the capitalist modernization. Still, we are anxious with Hegelian uneasy Geist on the one hand, and with Heideggerian authentic ethic on the other. Being aware of this unceasing tide may not solve the problem completely, but it might be a way to make a question of it; it may help understand and question the reciprocal concerns; it warns us against dangerous connotations and allegiances. What should be done then is to abandon one-optical/dimensional approach, which deals with identity by insulating it from its inherent irony.
Modernleşme Mahremiyet İlişkisi ve Siber Mekanda Mahremiyetin Aleniyete Dönüşmesi
NWSA, 2010
One of the individual fundamental freedoms and rights in the modern societies is that secrecy and the personality of private life. Each person has the rights of keeping the secrecy of private life and asking to save for personal information about his own life. However, this right, which appears and improves its value in the modernization process, has began to lose its meaning and is infringed in various ways as a result of modernization again. This study was taken up with the aim of betraying how the privacy suffer a change in modernization process, how privacy is threatened by the modern state, capitalist organizations and also especially by individual‟s own through information technology. With this purpose, modernization and privacy conceptions, also the changing of privacy concept were taken up and finally it was analyzed what are the threats to privacy in modern life.
Modern Siyasette Meşruluk Sorunu: Ötekileştirme
ÖZET Siyaset felsefesinin temel kavramlarından biri siyaseti yürütmede meşruluk kavramıdır. Modern siyasetin sürdürülmesinde meşruluk, 'öteki'leştirme üzerinden gerçekleştirilmekte meşruluk-gayri-meşruluk tartışmaları siyaset biliminde uzayıp gitmektedir. Teorideki bu karmaşa durumu gerçek yaşamda toplumları olumsuz etkilemekte ve daha düşmanca tavırlar nedeniyle siyasal istikrar sağlanamamaktadır.
“Arada Kalmak”: Kalıcı Bir Liminalite Örneği Olarak Türk Modernleşmesi
Tarih ve Gelecek Dergisi, 2019
Bu çalışma, 19. yüzyılın Türk modernleşmesi için bir geçiş dönemi olduğu iddiasındadır. Osmanlı Devleti’nin bu geçiş dönemine Batı Avrupa’dan farklı olarak toplumsal ve kültürel dinamiklerin etkisiyle şekillenen ve uzunca bir sürece yayılan aşamalar yerine, oldukça kısa bir sürede ve makro politikalar vasıtasıyla girmesinin, modern bir sosyal düzeni değil, kalıcı liminaliteyi açığa çıkardığı ve eski ile yeni, Doğu ile Batı, modernlik ile gelenek arasında kalmış bir toplumsal gerçekliği inşa ettiği iddiasındadır. Çalışma, bu temel tezini açıklamak için öncelikle, Osmanlı Devleti’nin Batılılaşma politikaları bağlamında 19. yüzyılda geçirdiği yapısal ve kültürel değişim ihlal, kriz, liminalite ve yeniden yapılanma aşamalarından oluşan bir süreç olarak ele almak, modernleşmenin gerçekleştiği tüm bu süreci ise bir geçiş dönemi olarak kavramlaştırmak niyetindedir. Ayrıca, geçiş döneminin modern bir sosyal düzen yerine, kalıcı liminaliteyi üretmekle sonuçlanan Batılılaşma projesini genel hatlarıyla aşama aşama ele almayı amaçlamaktadır. Toplumsal değişimi bir süreç ve geçiş dönemi olarak ele almak için Van Gennep ve Turner’in süreç yaklaşımları, özellikle de liminalite kavramları, modernleşmenin yarattığı aradalık halinin kalıcılığını işaret etmek için ise Szakolczai’nin modernliği tamamlanmamış bir değişim olarak değerlendirdiği kalıcı liminalite kavramı esas alınmıştır.