KIBYRA KAZILARINDA BULUNAN KAV ÇAKMAĞI SETİ (original) (raw)
Related papers
KIBYRA'DA BULUNAN TAŞÇI MEZARI KAİDESİ
Septem Artes 2, 2024
Kibyra Antik Kenti kazılarında ortaya çıkarılan bir blok üzerinde, dönemin taş ustalarının kullandığı aletlerden bir grubun betimlendiği kabartma figürler bulunmaktadır. Roma İmparatorluk Dönemi içinde gelenekleşen, meslek erbaplarının aletlerinin mezar kontekstleri içinde kabartmalarla belirtilmesinin Anadolu’daki nadir örneklerinden biri olan blok, kentte yaygın olarak bulunan ostothek tiplerinden birinin kaidesi olarak değerlendirilmektedir. Antik dönem mezar stelleri üzerinde mesleklere dair tasvirler Helenistik Dönem’de oldukça az yer bulmaktadır. Roma Dönemi’ndeyse, zanaatkarlar yaptıkları işle ve mezarlarında mesleklerine dair yazıtların yanı sıra kabartma tasvirlerle de anılır olmuşlardır. Anadolu’da zanaatkarlara ait mezar stelleri, Helenistik Dönem ile görülmeye başlar ve Roma İmparatorluk Dönemi ile birlikte sayıları artar. Literatürdeki benzerleriyle yapılan karşılaştırmalarda, kaide üzerindeki kabartmalarda betimlenen taşçı aletlerinin geniş bir coğrafyada, benzer tipolojiyle kullanılmış olduğu anlaşılmaktadır.
TÜRKLERDE ÇİFT BAŞLI KARTALIN MUHTEŞEM SERÜVENİ
THE WONDERFUL ADVENTURE OF THE DOUBLE HEAD EAGLE IN TURKS, 2024
ÖZ Eski devirlerde; genellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da köylerde, mahallelerde kalabalık aile ortamlarında, sofalarda divanlar kurulur, denge bejler ahenkli sözler kullanarak geçmiş olayları destanlar, kılamlar, ilahiler ve hikâyeleri kuvvetli gırtlak güçleriyle sözlü olarak sunarlardı. Yaşanmışlıkları olan veya tarihin destansı hikâyelerini bilen büyükler, yörede söz sahibi olan "SEYİDLER" nesilden nesile bu hikâyelerin, destanların, mitlerin, kahramanlıkların hatırlanabilmesi için edebi değerleri olan söylencelerde, kurulan divanlarda, yaşanılmış kahramanlıkları, destanları, savaşları, mitleri, halk hikâyelerini anlatırlardı. Bu hikâyeler ve efsaneler zamanla mitler ile birlikte ağızdan ağıza Anonim Halk Edebiyatının içinde büyüyüp destansı hikâyelerde bütünleşirlerdi. Ağızdan ağıza aktarılan bu edebi hikâyelerin içindeki her bir efsane; kendi içeriğindeki anlatımıyla dinleyenlere ve öğrenenlere gelecek arayışları içinde aradıklarının kendileri olduğunu ve gerçek yolculuğun kendine, kendi içine yapılan yolculuk olduğunu anlatmaktadır. Bir tesadüf sonucu Tatvan'da yaptığım, "Van Gölü Havzası Ve Çevresinde Ekolojik Dengeyi Koruyan Sağlıklı, Sürdürülebilir Agro-park-Turizm Kalkınma Modelleri ", çalışmalarım sırasında "Çift Başlı Kartal" ile ilgili olarak sözlü bulgulara ulaştım. Van'lı el sanatları, mobilya ve taş ustası, (Ağacı İşleyen Adam), "Eyüp Caner Cengiz" 'in çocukluk ve ergenlik dönemleri bu divanlarda geçmiş. Bu öğretiler onlara yetişmelerinde, geçmiş ve geleceği anlamalarında yol göstermiş. Geleceği anlamaya çalışırken geçmişi de unutmamaları gerektiğini öğrenmişler. Eyüp Caner'in dedesinin anlattığına göre; " Büyük Selçuklu Devleti ve Selçuklu Kartalı ile ilgili bilgiler büyük âlim ve mutasavvıf, mübarek zat, "Seyyid Abdülhakîm Arvâsî" 'nin Van, Başkale'de kurduğu kütüphanede mevcuttu. Fakat I. Dünya Savaşı sırasında Başkale Kütüphanesi bölgeyi işgal eden ve bölgedeki Müslümanları Ruslarla işbirliği içerisinde katleden Ermeniler tarafından yakılmıştı. Ve geçmiş dünyayı içine alan Farsça el yazmalarda bu yangında yok olmuştu." Kartal, tarih boyunca güç, kudret ve asaletin timsali olarak görülen hayvanlar içerisinde, aslandan sonra gelmektedir. Buna bağlı olarak neredeyse her toplumda hükümdarla kartal arasında bir ilişki kurulmuştur. Ömer Hayyâm da Nevrûznâme adlı eserinde kartala ayırdığı bölümde bu konuya işaret ederek "Kartalın büyüklüğü, asalet ve temizliği ile hal ve hareketleri, padişahlara benzer. Eskiler demişlerdir ki, et ile beslenen havyaların padişahı kartal, ot ile beslenen hayvanların padişahı at idir. Kartal bunun için sıradan insanlardan çok, padişahlara özeldir". Türk Kültür'ünde ve İslamiyet'ten evvel Gök-Tengr-i inancında da önemli bir yere sahip olan Tanrı'nın elçisi, Çift Başlı Kartal figürü geçmişten geleceğe sonsuz varoluş gücünü, doğu ve batıya hükmetme ve ilahi gücün onlara verdiği yetki ile tüm dünya üzerinde hâkimiyet kurma otoritesini simgelemektedir. Tuğrul Bey, (Malikül-Meşrik ve Mağrib) (25 Zilkade 449 Cumartesi / 23 Ocak 1058) tarihinde doğunun ve batının hâkimi ilan edildi. Doğuda Horasanlı Selçuklu Melikesi, Çağrı Bey ile simetrik ve güçlü bir idari bağ kurmuşlar, milletleri kanatları altına alarak bütün halkı dini ritüellerinde ve kültürlerinde adil bir şekilde özgür bırakmışlardır. Mitolojik gerçekliği de yansıtan, "Tuğrul Bey, (Tuğrıl Kuşu/Zümrüdü ANKA) ve Çağrı Bey, (Doğan/Çakır Kuşu)" efsanesinde her iki melikte adlarıyla ve inançlarıyla özdeşleşmiş sultanlardır. Özlerini ve inançlarını geçmişten geleceğe taşıyarak, yiğit ve atılgan, sabırlı ve sadakatli mücadelelerinde, kartal hızındaki atlarının üstünde, atik, cesur ve korkusuzdular. Asil Tuğrul Bey ve Çağrı Bey, yaşamları boyunca hedefi bulan, isabetli yay ve oklarıyla, güçlü atları üzerinde halklarını koruyup kollayarak Büyük Selçuklu Devletinin "Çift başlı Kartalı" olmuşlar ve yaşayan sözlü ve yazılı efsanelerde yerlerini almışlardır.
TOPKAPI SARAYI MÜZESİ HAREM DAİRESİ’NDE BULUNAN KÂBE TASVİRLERİ
Mekke ve Mescid-i Haram Müslümanlar için manevi bir değere sahip, İslam medeniyetinde üç kutsal mekândan birisidir. Bunun nedeni Mekke'nin İslam inancında en önemli farz ibadetlerden biri hac merkezi olarak manevi ve uhrevi olarak büyük önem taşımasından kaynaklanmaktadır. Tarihte ziyaret etme imkânları daha kısıtlı olduğu için Müslümanlardan hacca gitmeyi gerçekleştiremeyenler açısından bu şehir zaman ve mekânın ötesinde özlem duyulan bir yer haline gelmiştir. Şehrin önemi Kâbe ve Mescid-i Harama dayanmaktadır. Osmanlı Devletinin Hicaza hâkim olmasından itibaren mukaddes bir bölge olan Mekke ve Kâbe'ye verilen değer daha da artmış durumdadır. İslam coğrafyasının en kutsal yeri kabul edilen Mekke şehrindeki Kâbe'nin resim sanatlarında ve bilhassa çinicilikte yapılmış olan tasvirleri Osmanlı Dönemi'yle birlikte yaygınlık kazanmıştır. Kutsal kent tasvirleri, Osmanlı tasvirciliğinin önemli bir yönünü oluşturmaktadır. Osmanlı tasvirciliğine özgü olan bu tür çalışmalarda özellikle Mescid-i Haram, Mescid-i Aksa, Mescid-i Nebevi gibi kutsal yerler, insan figürüne yer verilmeden tasvir edilmektedir. Osmanlı çiniciliğinde kent ve yöre tasvirleri önem kazanmıştır. Genellikle tasvirlerin çini üzerinde bulunması, kutsal yapılar olan cami ve mescitlerin içinde dekoratif malzeme olarak kullanılmış olan çininin çok dayanıklı olmasından ileri gelmektedir. Kâbe tasvirleri daha çok dini mimaride bulunmasına rağmen sivil mimarinin bir örneği olan İstanbul Topkapı Sarayı'nın Harem daire-Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi 300 sindeki üç adet Kâbe tasvirli çini pano ele alınmıştır.
KAZI BULUNTULARI IŞIĞINDA NİF DAĞI KIRSAL KESİM HELLENİSTİK DÖNEM KERAMİKLERİ
Mayıs 2019, 336 Sayfa Nif (Olympos) Dağı, günümüzde İzmir İli, Torbalı, Buca ve Kemalpaşa İlçeleri'nin ortak sınırında, Antik dönemde ise Smyrna (İzmir) Körfezi'nin hemen doğusunda, İonia ve Lydia Bölgeleri'nin sınırları içerisinde yer almaktadır. İlk bilimsel kazı çalışmaları, 2006 yılında Prof. Dr. Elif Tül Tulunay başkanlığında başlatılmış olup günümüzde halen sistemli olarak devam etmektedir. Tez çalışmasının ana konusunu oluşturan Hellenistik Dönem'e ait bölgesel özellik gösteren keramikler, Nif (Olympos) Dağı Araştırma ve Kazı Projesi kapsamında kazısı yapılarak tamamlanan ya da devam eden Ballıcaoluk yerleşmesi ile Karamattepe ve Dağkızılca nekropollerinden ele geçirilmiştir. Söz konusu dönemde, Attik keramiklere alternatif olarak üretildiği düşünülen bu yöre kırsalındaki bölgesel özellik gösteren keramikler, ithal örnekler ile farklı özelliklere sahip olduğu tespit edilmiştir. Bu keramiklerin gerek hamur gerekse astar özellikleri bakımından ithal örneklerden hemen ayırt edilmesi önemli bir kriter olup kendine özgü formları, tipolojik özellikleri ve bezeme anlayışı da diğer belirleyici unsurlar arasında yer almaktadır. Nif Dağ'ındaki kırsal kesim yerleşmelerinin, keramik kültrünü incelemek adına yapılan bu tez çalışmasında toplam 200 adet parça ve tam keramik örneği incelemeye alınmıştır. Buluntu çeşitliliğine göre; ABSTRACT HELLENISTIC POTTERY FROM RURAL SETTLEMENTS IN THE LIGHT OF NIF DAĞI EXCAVATIONS ÖZDEMİR, Eylem Master Thesis Archaeology Department Classical Archaeology Master Programme Advisor of Thesis: Prof. Dr. Fahriye Bayram May 2019, 336 Pages
TURK RUS MUCADELESINDE KARS TABYALARININ YERI
Петропавл, 2021 TÜRK-RUS MÜCADESİNDE KARS TABYALARININ YERİ Prof. Dr. Selçuk Ural* A. Tabya Sisteminin Kars'ta Tatbiki Osmanlı Devleti'nin gerileme sürecinde Kars, serhat şehri haline geldi. Bu süreçte şehrin askeri üsse dönüşmesi sınırın korunmasının ötesinde Anadolu'nun bütünlüğünü temin etmek anlamına geliyordu. 1734'ten itibaren İran'a ve ardından Rusya'ya karşı tabya yapımına başlandı 73 .19. Yüzyıldan itibaren Rus tehlikesine karşı yeni tabyaların yapımına devam edildiki, Rus ordusunun durdurulabileceği ve güvenliğin sağlanabileceği düşünüyordu 74. Kars'ta tabyalı tahkimat sistemine geçişte 1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşı dönüm noktası oldu. Bu savaş III. Selim zamanında yapılan tahkimatların şehirleri ve bölgeyi korumakta yetersiz kaldığını ve Rusya'yı Kafkasya'da durdurabilmek ve Anadolu'yu korumak için Kars'ta yeni bir savunma hattına ihtiyaç olduğunu gösterdi. Bu maksatla savaşı takiben mevcut tahkimatları onarmak ve kuvvetlendirmek ve ihtiyaca göre yenilerini yapmak üzere muhtelif tarihlerde iki komisyon teşekkül ettirildi. Birinci ve İkinci Anadolu İstihkamat Komisyonları adıyla bilinen bu komisyonlar bu gün dahi ayakta kalan pek çok tabyanın inşaasına karar vererek yeni savunma sistemini oluşturdu. Bu süreçte Anadolu Ordusu Komutanı Vasıf Paşa ile İngiliz subayları Williams, Lake ve Teesdale'nin yoğun çabalarıyla Kars kalesi başta olmak üzere kalenin kuzey ve doğu kesimlerinde çok sayıda stratejik tepe ve noktada tabya formunda müstahkem mevki inşa edildi 75. Kırım Savaşı'ndan sonra Veli Paşa, İngiliz, Çakmak, Karadağ ve Arap tabyaları elden geçirildi 76. Kars halkı da tabyaların güçlendirmesine madden ve bedenen katkıda bulundu. 1869'da Çim Tabya/Vasıf Paşa Tabyasının yapımına katkıda bulunanların isimleri Anadolu İstihkam Komisyonu görevlisi Rıza Bey tarafından kayda geçirilerek ilk olarak Envâr-ı Şarkiye Gazetesinde, ardından örnek olsun diye Ceride-i Askeriye'de bir kez daha yayınlandı 77. B-Türk-Rus Mücadelesinde Tabyaların Yeri Kars'taki savunma sisteminin merkezinde Kars Kalesi bulunuyordu. Kale Osmanlı hakimiyetine girinceye kadar çok sayıda İran Safevi ordularının saldırısına maruz kaldı. III. Murad devrinde kapsamlı bir imar faaliyetinden geçirildi. 19. Yüzyıldan itibaren ise Rus saldırılarının ana hedefi haline geldi 78. Kars'ın savunma sistemi dört bölgeden; Karadağ Tepesi, Güney düzü, Paşaçayırı düzü ve Çakmak Tepesi'nden meydana geliyordu. Bölgelerde yer alan büyük-küçük bütün tabyalar
KIRGIZ TÜRKLERİNDE BOZ ÜY (BOZ EV, YURT, ÇADIR) KÜLTÜRÜ ve KAVRAM ALANI
Kırgızlar, Türk tarihinin bilinen en eski topluluklarından biri olmakla birlikte göçebe medeniyete sahip Türk kavimleri içerisinde bu geleneği günümüze kadar sürdüren ve yaşatmaya gayret eden ender topluluklardandır. Kadim, göçebe (köçmön) Kırgız halkı, hayvancılıkla uğraştıklarından mevsime göre konar-göçer bir hayat sürdürmüşler ve hayvan sürülerini mevsimlerin sunduğu imkanlara göre farklı yerlerde otlatmak zorunda olduklarından kışın kıştoo "kışlık, kışla", yazın ise cayloo "yayla" denilen mekanları tercih etmişler; yazın yüksek, havası serin ve bol otlu dağlık bölgelerde, kışın ise soğuktan korunmak için su kenarları ve dağ eteklerinde yaşamışlardır. Kırgızlarda, XX. yüzyılın ilk çeyreğine kadar aynı anlayışla devam eden sosyo-kültürel ve ekonomik yaşam, Sovyet dönemiyle beraber yerleşik devri başlatmış olsa da yüzlerce yıldır devamedegelen göçebe kültürün şekillendirdiği başta boz üy "boz ev, yurt, çadır" kültürü ve yaşamı olmak üzere birçok maddi kültürü besleyen gelenek devam etmektedir. Kırgızların yüzyıllardır süregelen bu göcebe hayatlarının en önemli tarafını teşkil eden ve yaşam alanı olan boz üy kültürü onlarca söz ve söz öbeklerini içeren kavram alanıyla Kırgız Türkçesinin sözvarlığının şekillenmesinde ve gelişmesinde çok önemli katkılar sağlamıştır. Bu çalışmada Kırgızların sosyo-kültürel yaşamlarında çevre, rejim, zaman ve teknoloji gibi dış etkilere rağmen önemini kaybetmemiş boz üy kültürünü ve bu kültürün geçmişten bugüne süreç içerisinde oluşturduğu kavram alanının tespiti yapılıp incelenecektir. Anahtar Sözcükler: Kırgızlarda boz üy kültürü, sosyo-kültürel yaşam, göçmenlik, kavram alanı vb. 0.GİRİŞ: Boz üy, göçmen halkların inanılmaz yaratıcılığının, ortak aklının ürünü olan ve tarih içerisinde yapımı ve özellikleri değişerek gelişen, yaz ve kış şartlarında göçmenliğin doğurduğu ihtiyaçları karşılayan, kolay kurulup sökülebilen ve taşınabilen, doğanın dengelerine ve bitki örtüsüne yabancı olmayan, birçok el sanatı kullanımı marifetiyle, matematiksel ve fiziksel bakış açılarıyla mimarisinin mükemmelleştirildiği bir yaşam alanıdır. Dairesel yapısıyla rüzgar vb. dış etkilere karşı daha dayanıklıdır. Orta Asya toplumları başta Moğol ve Türk toplulukları olmak üzere bu özellikli barınağı tercih etmişler ve günümüze kadar kullanagelmişlerdir.