Hadis İlminde “Cemaat” ve “Ravâhü’l-Cemâa’ ille’l-Buhârî” Kavramı (Buhârî’nin Kütüb-i Sitte’den Ayrılma Gerekçeleri) (original) (raw)
Related papers
Hadith, 2022
Bu makalede İmâm Buhârî’nin (ö. 256/870) el-Câmiʿu’ṣ-ṣaḥîḥ isimli eserinde hadisleri seçerken, Kur’ân-ı Kerîm’e, sahih hadislere, sahâbe söz ve uygulamalarına, icmâya, tarihî ve coğrâfî bilgilere ve kelamın siyakına uygunluk ile hadisle amel edilme gibi çeşitli kıstasları dikkate alması Sahîh’te bulunan yüzden fazla örnek hadis üzerinden incelenmiştir. Buhârî Kur’an’a aykırı görülebilecek bazı hadisleri, onlara muvafık olduğunu düşündüğü âyetlerle irtibatlandırarak vermiş, böylece hadis metinlerinin Kur’an’a uygunluğunu göz önünde bulundurduğunu göstermiştir. Yine, zayıf sayılan râvîlerin sikalara muvafık rivayetlerini intikâ ederek (seçerek) senedi değil, metni esas aldığını net bir şekilde ortaya koymuştur. Bu durum ise, sened tenkidinin aksi yönündedir. Ayrıca, senedi sahih de olsa hatalı metinlerin illetlerine dikkat çekerek sika bir râvînin de metinde hata yapabileceğini göstermiştir. Buhârî hadislerdeki ihtilafı cem, nesh ya da tercih metotlarına göre çözmüş, ayrıca metnin doğru şeklini tespit ve sıhhatiyle alakalı pek çok hususa dikkat etmiştir. Bu bağlamda, hadislerin mutâbaat ve şâhidlerini göstermiş, lafız farklarına dikkat çekmiş, metinde idracı tespit etmiş ve hadisleri şerh etmiştir. Bunların yanında sahâbe söz ve uygulamalarına, tarihî ve coğrafî bilgiye, icmâa, amele ve kelamın siyakına uyumun da Buhârî tarafından dikkate alındığını gösteren örnekler mevcuttur. Makalenin hacmi sebebiyle daha fazla örneğe yer verilemese de bunları içeren araştırmalara işaret edilmiştir. Kısaca bu çalışma, Buhârî gibi önde gelen bir hadisçinin Sahîh’inde bulunan metin tenkidi uygulamalarını somut örnekler üzerinden ortaya koymak suretiyle hadisçilerin hadislerin sadece senedine odaklandıkları, ama metin tenkidi yapmadıkları şeklindeki genellemeci yaklaşımın isabetli olmadığını da göstermektedir.
Buhârî’nin Kitâbü’l-Îmân’ı Üzerine Hanefî Bakış Açısı -Bedrüddîn el-Aynî Örneği
Marife Dini Araştırmalar Dergisi, 2018
İmanla ilgili hususlar erken dönemlerden itibaren îtikâdî ve amelî fırkalar arasında ihtilaf konusu olmuştur. İman-amel, büyük günah-iman ilişkisi konusunda ilk defa Hâricilerin görüş belirtmesi ile gündeme gelen “İman” meseleleri, diğer fırka mensuplarının da tartışmaya dâhil olması ile birlikte farklı boyutlar kazanmıştır. Bu bağlamda hadis edebiyatının tasnîf döneminden itibaren ilgili eserlerde “İman” bölümlerine yer verilmiş ve konu üzerinde farklı değerlendirmeler yapılagelmiştir. Bu değerlendirmelerden biri de hanefî-mâtürîdî yaklaşımıdır. Bu yaklaşımın iman mevzuundaki açıklamaları her dönemde dikkatleri çekmiş ve birçok açıdan inceleme konusu olmuştur. İşte bu makalede bahse konu yaklaşımın önemli temsilcilerinden biri olan Türk asıllı muhaddis Aynî’nin Umdetü’l-Kârî adlı Buhârî şerhi, Buhârî’nin el-Câmiu’s-Sahîh’inin “İman” bölümü özelinde ele alınarak irdelenmeye çalışılmıştır.
Cemâat-İ İslâmî’De Si̇yaset Üzeri̇ne Yapilan Mülahazalarin Mevdûdî Perspekti̇fi̇nden İncelenmesi̇
Fırat Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2018
Cemâat-i İslâmî'ye göre siyaset, dini ikame etmek için yerine getirilmesi gereken bir araçtır. Bu amaçla Hindistan'da kurulan Cemâat-i İslâmî, Hz. Muhammed'in oluşturduğu toplum modelinde yeni bir cemaat oluşturmayı gaye edinmiştir. Bu anlayış ve metot çerçevesinde bireyler öncelikle zihni ve ahlaki yönden yetiştirilmeliydi. Bireylerde gerçekleşen bu değişim ve yenilik örnek bir Müslüman toplumun gerçekleşmesine vesile olacaktı. Ancak Cemâat-i İslâmî Pakistan'a geçtiğinde hareket metodunu değiştirdi. Cemâat'in bu yeni metodu Cemâat içerisinde birçok tartışma ve itirazlara konu oldu. Cemâat-i İslâmî'nin siyasete girmesi etik bulunmadı ve onun, daha çok ahlaki eğitim üzerinde yoğunlaşması gerektiği şeklinde düşünüldü. Cemâat-i İslâmî içerisinde yapılan bu münazaraları değerlendirmek, onun siyaset anlayışını ortaya koymak bakımından önemli bir yer teşkil etmektedir. Bu makalede Cemâat-i İslâmî'nin siyaset anlayışı, Pakistan'da Cemâat-i İslâmî'nin metot ve yönteminde yapılan bu değişikliklere yöneltilen eleştirilere karşı, Mevdûdî'nin müdafaası ile birlikte değerlendirilerek ele alınmıştır.
Şeybânî ve Serahsî’nin Kitâbü’l-Kesb’de Hadis Kullanma Yöntemi
Pamukkale Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2023
Bu makale, Turnitin intihal tarama programı ile taranmıştır. Ayrıca iki hakem tarafından da incelenmiştir. / This article has been scanned with Ithenticate plagiarism screening program. Also this article has been reviewed by two referees.
Azîz Mahmûd Hüdâyî’de Hakikî Tevhîd (Ma‘Rifet) Ve Hakikî Kulluk İfâdeleri: Cem‘ Ve Tefrika (Fark)
Sufiyye, 2021
Celvetiyye tarîkatının kurucusu Azîz Mahmûd Hüdâyî, Türk tasavvuf târihinin en etkili şahsiyetlerinden birisidir. Hüdâyî, çok sayıda eser yazmış ve bu eserlerinde yoğun olarak tevhîd ve kulluk konularını işlemiştir. Hüdâyî nezdinde hakikî tevhîdin yani ma'rifetin ismi cem', ubûdiyyetin yani kulluğun ismi ise tefrika (fark)dır. Cem'; "tevhîd-i ef 'âl", "tevhîd-i sıfât" ve "tevhîd-i zât" olmak üzere üç mertebeden müteşekkildir. Bu mertebelere bağlı olarak kul, nefsin hazlarından ve mâsivâ sevgisinden uzaklaşarak, varlık âleminde vukû bulan her şeyde hakikî fâilin Allah olduğunu, tüm sıfatların hakikatte Allah'a âit olduğunu ve Hakk'ın dışında da hakikî bir varlığın olmadığını müşâhede eder. Bu müşâhedelerden sonra kul, tefrika/fark hâline döner. Tefrika hâlinde kul, cem' zevkine uygun olarak üst seviyede kulluğunu îfâ eder. Her iki hâl yani hem cem' hem de tefrika hâlleri kul için zorunludur. Hüdâyî'ye göre cem' mertebelerini idrak etmeyen kulun irfanı yoktur, kulluğa riayet etmeyenin ise ilhâdı çoktur. Bu makâlede Hüdâyî'nin cem' ve tefrika konusundaki yaklaşımları irdelenecek, görüş ve düşünceleri ortaya konulmaya çalışılacaktır.
The issues about faith have been matters of dispute among belief and belief sects from the early period of Islâm. The dimension of the relations between faith and practice, and major sin-faith which came up the first-time with the consideration of Kharijites, was expanded by the contribution of other sects to the debate on them. In this regard, the classification phase to Hadith books consisted in the sections on faith and various assessments on it raised. One of the approaches is the Hanefî-Mâtürîdî School. The considerations of the school on faith have been seen to be remarkable and been evaluated on several counts. In this paper, Hanefi Al-'Ayni's, who is one of the most important scholars of Hanefî/Mâtürîdî school, Turkish Muhaddith, Umdat al-Qari will be examined with regard to the faith section of Bukharî's al-Câmiu's-Sahîh and accordingly Hanefî/Mâtürîdî approach to the subject will be scrutinized.
Yeni Bilgiler Işığında Cuheymân el-Uteybî ve Cemaati
“Selefiliğin Yakın Tarihinden Önemli Bir Yaprak: Yeni Bilgiler Işığında Cuheymân el-Uteybî ve Cemaati”, Marife, 9/3 (2009), s.21-46. Selefi cemaat lideri ve eylem adamı Cuheymân el-Uteybî’nin 15. hicrî asrın ilk günlerine rastlayan 1979 Kasım ayındaki Mescid-i Haram işgali, geçen yüzyılda müslümanları ilgilendiren en önemli olaylardan birisidir. Bu olay ve arka planı daha önce Türkçede tarafımca yapılan iki ayrı araştırmanın konusu olmuş; biri akademik usûl ve üsluba uygun olarak, diğeri de popüler gayelerle serbest bir dil ile hazırlanıp yazılan ve 2004 ile 2005 yıllarında yayımlanan bu çalışmalarda konu derinlemesine değerlendirilmiştir. Fakat özellikle 2007 yılında çıkan iki yeni çalışma, Cuheymân hadisesinin tekrar ele alınması zaruretini doğurmuştur. Bu zaruretin nedeni, bu yeni yayınlara kaynaklık eden tanıklıkların, özellikle Nâsır el-Huzeymî’nin verdiği malumatın, olayın daha iyi anlaşılması açısından taşıdıkları ehemmiyettir. Tekrar vurgulanması ya da tashih ve tasrih edilmesi gereken bazı detayların ve yeni aydınlanan bazı karanlık noktaların ilim dünyası ve konunun diğer meraklıları ile paylaşılması bu nedenle akademik bir mecburiyet haline gelmiştir.
Büyük bir muhaddis olduğu kadar bir müçtehit olarak da kabul edilen ve fıkhî görüşlerini Sahîh’inde bâb başlıklarını tespit ederken ortaya koyan İmam Buhârî, Kur’ân ve sünneti esas alarak dönemindeki fıkhî tartışmalara katılmış ve bu çerçevede görüşlerini ortaya koymuştur. Bu çalışmada, onun fıkhî tartışmalarda sünneti, ashâb-ı hadisi ve Kur’ân ve sünnet bütünlüğünü nasıl müdafaa ettiği üzerinde durulacaktır. Ayrıca Buhârî’nin haber-i vâhidin ilim ifade et-meyeceğini veya bir haberin ilim ifade etmesi için râvi sayısının birden çok olması gerektiğini ileri sürenlere itiraz ettiği ve bu hususta ne tür deliller kullandığı, diğer kültürlerden ve inanç-lardan bilhassa Ehl-i kitab'tan ilim almakta dikkatli olunması gerektiği, dinde kötü çığır açanları şiddetle tenkit ettiği, re'y ve kıyas kullanılmasına ancak bazı şartlarla cevaz verirken fâsid kıyası reddettiği, efâl-i resûlün bağlayıcılığını savunduğu, Sahîh’in “Kitâbu’l- İ‘tisâm bi’l-Kitâb ve’s-Sünne” bölümü çerçevesinde incelenecektir Bukhārī, who is considered a mujtahid as well as a great muhaddith, stated his own judical opi-nions in his al-Sahīh while he was determining the subtitles of the sections (bāb/books) in al-Sahīh and participated in the discussions in his term and declared his opinions depending on the basis of the Qur'ān and the Sunnah. In this paper, therefore, we will examine how he defended the Sunnah, ahl al-Hadīth and the integrity of the Qur’ān and the Sunnah in judical discussions. We will focus on why and how Bukhārī refused the opinions of those who claimed that habar al-wāhid does not provide us ilm unless it was transmitted by at least two transmitters or more. Besides, we will study what sort of evidences he used against those groups. He strictly warned us about receiving religious knowledge from Ahl-Kitāb and particularly other cultures and faiths and strongly criticized those who were the first to do so. He accepted the use of ra’y and analogy/qiyās only under certain conditions and criticized whom adopted ra’y, and rejected (qiyās). He defended that the actions of the Prophet Muhammad have an authority on all Muslims to follow, and take the companions as example in that matter. Therefore we have focu-sed instead on “Kitāb al-i‘tisām bi’l-Kitāb wa’s-Sunnah
Mütefekkir
Buhârî (ö. 256/870), sahih hadisleri bir araya getirme niyetiyle kitap telif eden ilk muhaddistir. Dolayısıyla hakkında en çok çalışma yapılan şahısların başında gelmektedir. Teoride koştuğu şartları yerine getirip getirmemesi, rivâyetlerinin senet ve metinlerinin incelenmesi bu çalışmaların bir kaçıdır. Bununla beraber genel anlamda ricâl araştırmaları da hadis ilminin omurgasını oluşturmaktadır. Hadis ricâli araştırmacılarının ilklerinden ve en önemlilerinden biri olan Ebû Hâtim (ö. 277/890), birçok râviyi değerlendirmiştir. Doğal olarak bu değerlendirmelerden Buhârî’nin râvileri de nasibini almıştır. İşte bu çalışmada genel olarak münekkitlerin, özel manada Ebû Hâtim’in değerlendirdiği Buhârî’nin, el-Câmi’u’s-sahih eserinin râvilerinden olan Şebîb b. Saîd hakkındaki görüşler ele alınacaktır. Bu râvinin seçilmesinin sebebi ise bu görüşlerle beraber onu sika mertebesinden düşüren ve Ebû Hâtim tarafından kullanılan “sâlihu’l-hadîs lâ be’se bih” değerlendirmesinin olmasıdır. Zira bu ...