YAŞAMIN DEĞERİ, ÇÖP BEDENLER VE ONURLU ÖLÜM BAĞLAMINDA SOYLENT GREEN FİLMİ’NİN ANALİZİ (original) (raw)
2022, Sinematik İmgelemde İntihar Ötanazi ve Ölüm
Her yaşam öznenin birincil yazar olduğu bir anlatı, bir romandır. Buna göre: yaşam yapılandırılmış ve devam eden bir anlatı duygusunu kaybettiğinde yani epizodik bir hale dönüştüğünde bu durum artık yaşamak değildir. Arzuları tatmin etmek için anlamdan feragat etmek yaşamın bütünlüklü anlatı yapısını tehlikeye atar. Kontrolümüzde olmayan bir biçimde yakınların ölümü, karşılıksız aşk, fazlalıklar, kötü sağlık, bağımlı olmak gibi her türlü şey acı verse de kendi anlatı yapısı içinde bir tutarlılığa sahip olabilir. Bu anlatı ve yaşam öyküsü içinde ötanazinin rolü kendi isteğiyle yaşama anlamlı bir son verme ve kontrol altına almadır. Üstelik hiç kimse 'karaktersiz ölmek' ve kendi üzerindeki kontrolünü kaybetmek istemez. Bu anlamda ötanazi bireye son bölümün yazılması fırsatını veren temel bir haktır (Paterson, 2008: 64). Yaşamın değeri ve ölüm arasındaki ilişki ve bu tartışmaların arka planında sinema tekinsiz bir alan ve söyleme sahiptir. Bu çalışmada yaşamın değeri ya da değersizliği sistem üzerinde öznenin otonom hakkı ve bunun da ötesinde kendi bedeninden vazgeçme hakkı Soylent Green filmi üzerinden incelenmektedir. 1973 yapımı bu distopik filmde 2022 yılında iklim krizi sonucu yaşanan açlık ve sefaletle başa çıkmaya çalışan bireylere sunulan ötanazi hakkı konu edilmektedir. Filmde yok olma noktasına gelen gıda kaynaklarının yerine gizlice insan bedenlerinin kullanılması ve bunu bilmeyen topluma sistem tarafından estetize edilmiş bir ölüm fikrinin kabul ettirilişi işlenmektedir. Hans Magnus Enzerberger 1974 yılında kaleme aldığı Bilinç Endüstrisi kitabında; toplumu kimin ne yaparak yönlendirdiğinin önemsiz olduğunu söylemektedir. Temel görev bilincin sömürülecek kıvama getirilebilmesi için harcanması ve eğitilmesidir (Enzerberger, 1964:10, aktaran Berger, 1993: 58). Bu çalışmanın ana izleği; Soylent Green filminde geçen yaşam değeri, çöp bedenler ve onurlu ölüm gibi ana temaları ötanazi ekseninde kapitalist bir bakışla ele alıp felsefi, hukuki, biyo-etik ve sosyo-kültürel tartışmalar şeklinde açımlamaktır. Çalışmada ötenazi kavramı, insanın kendi bedeninden vazgeçme hakkının yanında onurlu yaşam düşüncesiyle ilişkisi bağlamında ele alınmaktadır. Bu açıdan bakıldığında kendi yaşamı üzerindeki kontrolü kaybedenlerin en azından onurlu bir ölümü tercih ederek kendi anlatılarını oluşturmaları söz konusu olabilmektedir. Çalışmanın değerlendirme yöntemi Soylent Green filminin içerik ve söylem analizidir. Filmin çözümlenmesinde özellikle filmin vizyona girdiği yıllarda Amerikan toplumunun içinde bulunduğu sosyal, ekonomik ve siyasi dinamiklerinin dikkate alınması tür, tema ve karakterlerin motivasyonlarını yorumlama konusunda etkili olacaktır. 60’ların sonu ve 70’li yıllarda ağırlıklı olarak doğal kaySinematik İmgelemde İntihar Ötanazi ve Ölüm 105 nakların insan popülasyonunun temel ihtiyaçlarını yakın gelecekte karşılamaya yeterli olamayacağı öngörüsü ve bilim profesyonellerinin mevcut soruna çözüm için ortaya attığı reçeteler ve özellikle bu reçetelerin resmi ideoloji tarafından sahiplenilmesi ana akım Hollywood’un ürettiği distopyalar üzerinde belirleyici olmuştur (Olszynko ve Ellis, 2018: 4-6). Film, hikâyeyi inandırıcı ve çarpıcı kılmak adına özellikle kahramanın karizmasını merkeze alır ve mesajını net olarak verebilmek için kapalı uçlu soruları gündemde tutar. Özellikle bu film için de geçerli olan bio-etik kavramı çerçevesinde doğru ve yanlışın ne olduğu konusundaki ikilemi önemli bir anlatı unsuru olarak kullanmayı seçer (Farina vd., 2016: 298). Soylent Green filmi bilimkurgu yazarı Harry Harrison’un 1966 tarihli Make Room! Make Room! romanından uyarlanmıştır. Romandaki formunda yer almasa da filmin düşünsel ikliminde var olan insan nüfusunun çoğalmasının durdurulması fikri önemli bir unsurdur. Harrison’un eserinde Sol ve Shirl arasında geçen bir diyalogda bu duruma işaret edilir. Shirl insanların inanmadıkları bir şeyi yapmaya zorlanamayacaklarını söyler. Doğum kontrolünün bebekleri öldürmeyle bir ilgisi olmadığını bilâkis hastalık ve açlıktan ölmelerini engelleyerek onları bir şekilde koruyacağını ifade eder. Konuşmanın devamında Sol bilimin doğa yasalarını ihlâl ettiğine atıfta bulunur (Olszynko ve Ellis, 2018: 11, 13). Ancak film daha çok iklim krizi, yiyecek bulamama ve açlık temaları üzerinden işlenmiştir.