Croce_nin_Estetigi_Baglamında_Seref_Bigalı_nın_Resimleri_Uzerine_Bir_Inceleme.pdf (original) (raw)

Etki̇leşi̇m Ve İleri̇ye Siçrama: Yazinsal Evrenden Fotoğrafa Uzanan Serüvenler Di̇zi̇si̇

Uluslararası medya ve iletişim araştırmaları hakemli dergisi, 2023

Metinlerin kendi içlerinde ve fotoğrafla olan bağlamları, imgeleri sembolik olarak okumaya ve kendilerinden önceki sanat yapıtlarını düşünmeye sevk eder. Bu açıdan çalışmanın amacı, dilin yazıya yansıması, kavramsal düşüncenin somut nesneler ile algılamları birleştirdiği bir ortam olarak, metinlerin ve fotoğraf yapıtlarının arasındaki köprüyü ortaya koymaktır. Bu çalışmanın amacı, fotoğrafın edebi yapıtlarla deşifre edilmesi ve dolayısıyla metinler ile görüntüler arasındaki ilişkiyi disiplinlerarası bir şekilde tasarımlayarak kurulan etkileşimi betimlemek ve analiz etmek üzerine şekillenmiştir. Bu anlamda kavramların birbirine bağlandığı fotoğraf yapıtları, mitolojiye, öykülere ve masallara sırtını dayayan yapısıyla yazınsal evrenin serüvenler dizisini oluşturur. Her metnin ve fotoğrafın bir mozaik olduğu bu serüvenler dizisi, Gilles Deleuze ve Félix Guattari'nin rhizome (rizom/köksap) kavramının bir örneğini de oluşturabilir. Birbirine bağıl ancak bağımsız köksaplarla metin ve fotoğraf ilişikleri, atıfta bulunulan ve yansıması doğrudan ya da dönüştürülerek oluşturulan yapıtı bir anıt haline getirir. Farklı göstergeler ve dönüştürülmüş imgeler içeren bu yapıtlar, izleyici ve okuyucu için bir deşifre alanı yaratır. Mitoloji, masal ve öykülerin estetik ya da enformasyon içeren fotoğraflara yansıması, alanların düğümünü ortaya koyarak, disiplinlerarası ve metinlerarası bir dönüşüm ortaya koyar. Çalışma nitel bir araştırma olarak, amaçlı örneklemle Mihail Bahtin'in karnavalesk kavramı ve fotoğraf yapıtlarıyla metinlerarasılık temelinde örneklendirilmiş, Jean-Paul Sartre'ın Bulantı ve Sözcükler eserlerinin fotoğrafla ilişkisiyle mitoloji, habercilik, masal ve öykülerin ilintilerinden bahsederek, sanat temelli araştırma ve betimleyici yöntemle oluşturulmuştur.

Göstergebilimsel Açıdan Fotoğraf İncelemesi: Pulitzer Ödüllü Savaş Fotoğrafları Araştırma Makalesi

İnsan ilk çağlardan bu yana tecrübelerini çizerek, kazıyarak, boyayarak veya yontarak görselleştirmeye çalışmıştır. Nihayet 19. yüz yılın ortalarında bu görselleştirmede çok fazla imkanlar sunan fotoğrafı keşfetmiştir. Fotoğraf; geleneksel teknoloji ve kimyasallar yardımı ile gelişimini sürdürürken, dijital teknolojilerle bugünkü zirvesine ulaşmıştır. Diğer yandan fotoğraf da sinema, tiyatro ve edebiyat gibi bir anlatıya sahiptir. Onu diğerlerinden farklı kılan ise anlattığı bu öyküleri yüzyıllar sonra bile izleyende, bakanda, görende hiç değişmeden göstergeler aracılığıyla bize sunabilmesidir. Bu göstergeler anlatı düzleminde genel kabul gören evrensel bir anlam düzeyine sahiptir. Kodlar, yüzyıllar geçse de tıpkı mağara duvarlarında insanın ilk çizdiği resimler kadar canlı, anlam yüklü ve derinlere indiğinizde bilişsel ve duygusal olarak bizleri derinden etkileyen bir güce sahiptir. Bunun yanında haber fotoğrafçılığı bize bir öykü anlatırken aynı zamanda bir iletiyi yaymayı amaçlar. Bu ileti açık ve anlaşılır olmalıdır. Yüzyıllardır sözcükler ve görüntülerin birleşiminden oluşan bir iletişim dili olarak fotoğraf, sürekli gelişmiş ve evirilmiştir. Tüm bu gelişmelerin etkisi altında toplumları derinden etkileyen ve hatta yönlendiren bir güce kavuşmuştur. Bu güç, fotoğrafı oluşturan imgeye yüklenen mesaj kodlarının hedef kitle tarafından hızlı, etkili ve kalıcı olarak algılanmasıyla ilgili ilgili olduğu söylenebilir. Elde edilen bulgular ve bilgiler ışığında bu çalışmada, Pulutzer Ödülü savaş fotoğraflarının görsel çözümlemesi yapılarak sahip oldukları güç incelenmiştir.

MUSTAFA BEHÇET EFENDİ TARAFINDAN TERCÜME EDİLEN FİZYOLOJİ KİTABI

SDÜTF 2. SAĞLIK HİZMETLERİ SEMPOZYUMU BİLDİRİ ÖZETLERİ KİTABI, 2020

Amaç: Hekimbaşı Mustafa Behçet Efendi tarafından Türkçeye kazandırılan Fizyoloji Kitabının incelenmesi ve içeriğinin paylaşılmasıdır. Gereç ve Yöntem: Bu çalışmada Hekimbaşı Mustafa Behçet Efendi tarafından İtalyanca aslından Türkçeye “Tercüme-i Fisiologica” ismiyle tercüme edilen ve Esin Kâhya’nın günümüz Türkçesine aktarımı olan “Mustafa Behçet Efendi ve Türkçe İlk Fizyoloji Kitabı” isimli eser incelenmiştir. Bulgular: Hekimbaşı Mustafa Behçet Efendi tarafından eserin orijinalinin yazarının Antonio isminde bir İtalyan olduğundan bahsedilmiştir. Esin Kâhya ön adı Antonio olan kişinin o dönemde fizyoloji konusunda eser vermiş tek kişi olan Leopold Marc Antonio Caldani olduğunu belirtmiştir. Fizyoloji kitabının orijinalinin Caldani tarafından yazılış tarihi 1793’tür. Mustafa Behçet Efendi’nin bu eserin tercümesini 1793-1796 tarihleri arasında yaptığı tahmin edilmektedir. 1803 tarihli kitap haline getirilmiş çalışmada tercümenin Sultan III. Selim için yapıldığı belirtilmiştir. Osmanlı Devleti’nin gerileme döneminde kötü gidişe bir dur denilmesini isteyen ve nitekim 1805’te Mustafa Behçet Efendiye Kasımpaşa’da, Tersane Tıp Mektebininin (Tersane Tabibhanesinin) kurulması görevini veren III. Selim’in tıp eserlerinin tercüme edilmesini desteklemesi onun bilime verdiği önemi göstermesi bakımından dikkat çekicidir. İşte bu eserin günümüz Türkçesine kazandırılmasını sağlayan Esin Kâhya eserinin Birinci Bölümünde; Mustafa Behçet Efendi ve Döneminden, Fisioloci tercümesinin nüshalarından ve Caldani’den bahsederek son olarak Fisioloci tercümesinin kısaca değerlendirmesini yapmıştır. İkinci Bölümde ise Tercüme-i Fisiologica’nın günümüz Türkçesine aktarımına başlayarak sırasıyla, insan vücudunun unsurları, damarlar, kalbin hareketi ve kan dolaşımı, kan, lenf damarları, solunum ve fonksiyonları, beyin ve sinir yolları, beş duyu, kasların hareketi, uyku ve uyanıklık, açlık, susuzluk, çiğneme, yutma, midenin çalışması ve sindirimi, bedenin beslenmesi ve fazlalıkların atılması, idrar ve idrar yolları ile insanın doğumun keyfiyeti konularını aktarmıştır. Eserin son bölümünde İstanbul Topkapı Sarayı Müzesi Müdürlüğü envanterinde H.547 numarası ile kayıtlı olan “Fisyolocya Tercümesi” adlı eserin eski harfli Türkçe tıpkıbasımını sunmuştur. Sonuç: Türkiye’de modern tıp eğitiminin başlamasına öncülük etmiş olan Hekimbaşı Mustafa Behçet Efendi Türk Tıp Tarihinde farklı bir yere sahiptir. Fizyoloji kitabından başka dönemin önemli hastalıkları ile ilgili başka kitaplar da hazırlamıştır. Caldani tarafından fizyoloji hakkında yazılmış kitabın kısa süre sonra Türkçeye kazandırılması tıp alanında Avrupa’da kaydedilen başarıların takip edilmesi bakımından çok değerlidir. Eserin günümüz Türkçesine aktarılması konuyla ilgili kişilerin sadece bu kitabın varlığından haberdar olmalarını sağlamamış o dönemde kendi alanları ile ilgili insanlığın sahip olduğu bilgi düzeyini öğrenmelerini ve bunları günümüzle mukayese etme imkânı bulmalarını sağlamıştır. Önceki yüzyıllardan kalan tıp eserleri için de benzer çeviri ve günümüz Türkçesine aktarma çalışmalarının yapılmasının Türk bilim ve kültür tarihi açısından son derece önemli olduğunu düşünmekteyiz.

DOĞAN, Güner (2020). Sınırlar Üzerinde Bir Hayat: İtalyan General Kont Luigi Ferdinando Marsigli ve Osmanlı İmparatorluğu (1679-1732), İtalya Dostluk Derneği, Ankara, 208 s.

Tarihin Peşinde, S. 25, s. 423-429, 2021

Bu kısa tanıtım yazısı, Çankırı Karatekin Üniversitesi öğretim üyelerinden Dr. Güner Doğan tarafından kaleme alınan Kont Luigi Ferdinando Marsigli’nin hayatını ve Osmanlılarla olan ilişkilerini anlatan kitabı üzerinedir. Marsigli esasen bir askerdir ancak onun farklı özellikleri de bulunmaktadır. Onun bilimle uğraşan kitap meraklısı bir seyyah olduğunu da söyleyebiliriz. İstanbul ve Bursa hakkında araştırmalar yapmıştır. Ayrıca Osmanlı ordusu hakkında da kapsamlı gözlemleri bulunmaktadır. Bologna, Napoli ve Venedik’te bulunan arşiv ve kütüphanelerden elde ettiği belgeler ile Osmanlı kaynaklarını harmanlayan yazar okuyucuya geniş bir bakış açısı sağlamaktadır. Ayrıca çalışma farklı dillerde yazılmış kitap ve makalelerle de desteklenmiştir. Bu çalışma hem biyografi yazımına hem de diplomasi tarihine ilgi duyanlar için son derece kıymetlidir

Mehmet_Akif_Ersoy_Golgeler_Sempozyumu_Bi.pdf

Tarih sahnesinde Anadolu’ya gelişiyle birlikte sınırlarını genişleten Türk milleti Osmanlının yükselişiyle daha ileri hamleler yapmış ve yüksek bir medeniyet kültürüne erişmiştir. Osmanlı İmparatorluğu’nun siyasi, ekonomik, askerî vb. alanlarda elde ettiği üstünlüklerden sonra duraklama dönemine girmesi sadece çevresel anlamda sınırların daralmasına değil aynı zamanda kendini açımlayamayan, fikrî anlamda da buhran yaşayan bir “hasta adam” durumuna düşmesine sebep olmuştur. Özellikle 1600’ lü yılların sonunda aldığı yenilgiler sonucu Tanzimat Dönemine kadar olan süreçte Batı’nın üstünlüğünü kabul eden Osmanlı, Tanzimat Döneminden sonra Batı medeniyetinin dairesine girmeye çalışır. Fakat İslâm medeniyetinin telakki ettiği görüşlerle Batı medeniyetinin sunduğu görüşler dualistik bakış açılarının oluşmasına sebep olur. İşte böyle bir dönemde yetişen Mehmet Âkif aldığı İslam terbiyesi doğrultusunda fikri açılımlar yapmaya çalışan bir şair olmuştur. Bu açılımları yaparken sadece İslam terbiyesi altında yetişmek yeterli olmayacaktır. Hiş şüphesiz Osmanlının karşısında duran Batı medeniyetini yakından tanımak ve temas halinde olmak, içinde bulunulan durumu daha iyi değerlendirmek, sorunları tespit etmek ve çareler sunmak için şarttır. Mehmet Âkif Ersoy da bir yandan bir İslam âlimi olan babası Hoca Tahir Efendi’den edindiği İslam terbiyesiyle yetişirken aynı zamanda eğitimi sırasında Batı kültürünü de tanıma fırsatı bulmuştur. Rıza Filizok, Mehmet Âkif’in Batı kültürüne bakış açısını ele aldığı çalışmasında Akif’in gitmiş olduğu Avrupai bir anlayış taşıyan Halkalı Baytar mektebini, Ispartalı Hakkı Bey’den aldığı Fransızca eğitimini ve Almanya’ya gidişini batı ile temas halinde bulunduğuna örnek olarak gösterir ve Âkif’in “bu iki medeniyetten bir senteze ulaşmak fikrini benimsediğini” söyler. (Özok,1986: 54) Ancak bu iki medeniyetin bilgisine haiz olmak içinde bulunulan kaotik ortama çare olabilir. Âkif, bu senteze ulaşırken şiirlerinde öncelikle İslam coğrafyasının mevcut çehresini ortaya koyar. Balkan Savaşı, Birinci Dünya Savaşı ve İstiklal Savaşı’nın Türk milleti üzerinde açtığı büyük tahribatlar neticesinde Osmanlı İmparatorluğu yıkılmayla karşı karşıya kalmıştır. Kendini birçok alanda geliştiremeyen ve çürümeye yüz tutmuş müesseseleriyle devlet, kendisine çizilen bu yazgıyı kabul etmiş ve ilerleme yolunda atılan adımlar aksar hale gelmiştir. Savaşların getirdiği yıkımla kendini gösteren değişim ve dönüşüm süreci bir hayli sancılı olmuştur. Bu sancıyı derinden hisseden Türk milleti aynı zamanda umutsuzluk gibi bir illetle de savaşmak zorunda kalmıştır. İşte Mehmet Âkif Ersoy Safahat’ta bu umutsuzluk illetine savaş açan ve toplumu harekete geçen bir aksiyon adamı olma görevini üstlenmiştir. Umutsuzluğu yenmek için elbette öncelikle umutsuzluğun kaynağı, buna sebep olan unsurlar ve sorunları onun şiirlerinde tespit etmek, Âkif’in telkin ettiği umut düşüncesini anlamak açısından faydalı olacaktır.

Arşiv ve Hatırat Kayıtlarına Göre Muallim Necati Bey’in Savaş Fotografçısı Olarak Görevlendirilmesi ve Diğer Fotoğrafçılık Faaliyetleri

Çanakkale Araştırmaları Türk Yıllığı, 2018

Öz: Bu çalışmanın ana gündemini Osmanlı Devleti'nin Maarif-i Umumiye Nezareti'nde "fotoğraf muallimi" olan Necati Bey'in, Çanakkale Kara Muharebelerini fotoğraf/sinema şeklinde filme alma; muharebe alanlarının ve vazife başındaki askerlerin fotoğraflarını çekme amacıyla "savaş fotoğrafçısı" olarak cepheye gönderilmesi oluşturmaktadır. Öncelikle, fotoğrafın tarihçesi ekseninde ele alınan konuda, fotoğrafın Osmanlı Devleti'ndeki "hüsn-i kabûl"üne değinilmiştir. Daha sonra, Çanakkale Muharebelerinin nesiller için bir terbiye kaynağı olduğu hemen anlaşılmış; Çanakkale Zaferi'nin bir "mefkûre bayramı" olarak idrak edilmesi düşüncesi öne çıkmıştır. Çanakkale'deki kahramanların ve cephe manzaralarının kaydedilerek gelecek nesillere ulaştırılması gibi ulvî bir vazife üstlenen Necati Bey'in faaliyetleri Başbakanlık Osmanlı Arşivi'nde mahfuz belgeler esas alınarak işlenmiştir. Fotoğrafçılık ve sinemaya ilişkin yapılan çalışmalar ile savaşın tanıklarının hatıraları arşiv belgeleriyle karşılaştırılarak kullanılmıştır. Necati Bey'in Çanakkale'den sonraki fotoğrafçılık faaliyetleri Osmanlı arşiv belgeleri ışığında işlenmiştir.

Deneysel-Kurgusal Fotoğrafın Batı’daki ve Türkiye’deki Gelişiminin Başat Örnekler Üzerinden İncelenmesi

Social Sciences Studies Journal, 2022

Teknolojik ve kimyasal bir devrim olarak 19. yüzyılda ortaya çıkan fotoğrafın ‘gerçeklik’ ile kurduğu güçlü ilişkiden dolayı gerçeklik kavramı sanatçılar tarafından sorgulanmıştır. Çalışmada bu sorgulamaların yapıldığı deneysel-kurgusal fotoğrafın gelişiminin başat örnekleri üzerinden incelenmesi ve geleceğine dair çıkarımlar yapılması amaçlanmıştır. Modernizmin dayattığı ‘nesnel gerçeklik’ yerini postmodern bir tavır olan ve sanatçının birikimi ve hayal gücü ile şekillenen ‘öznel gerçekliğe’ bırakmıştır. Dolayısıyla bu tavırda eserler veren sanatçılar fotoğrafik görüntüye müdahale ederek kendilerine alternatif gerçeklikler yaratmıştır. Batı’da postmodernizm, II. Dünya Savaşının sonucunda ortaya çıkan toplumsal ve kültürel değişimler ile 1960’lardan sonra yükselişe geçmiştir ve 1980’den sonra uluslararası bir boyutta etkili olmuştur. Postmodernizm ile birlikte Batı’da ve Türkiye’deki fotoğraf anlayışı kavramsal ve uygulama yönüyle gelişmiş ve salt gerçeği göstermekten öte bir ifade biçimi olarak kabul edilmiştir. Böylece fotoğraf, sanatçının duygu ve düşüncelerini ifade etmesinde önemli bir rol oynamıştır. Bu bulgular ışığında analog teknolojiden dijital teknolojiye geçildiğinde çalışmalarını buna göre dönüştüren ve yorum katan deneysel-kurgusal fotoğrafçıların gelişen yeni teknolojilere de geçmişte olduğu gibi gelecekte de yeni yöntemler yaratarak uyum sağlayacağı öngörülmüştür. Bu araştırma, tarihsel literatür çalışmasına bağlı betimsel bir çalışmadır. Nitel araştırma yöntemlerinden olan literatür tarama ve doküman incelemeden faydalanılmıştır.