Farscanın 800 Yıllık Hindistan Seruveni (original) (raw)
Related papers
Safevî Döneminde Hindistan’a Göçen İranlı Mûsıkîşinaş Şâirler
Eski Türk Edebiyatı Araştırmaları Dergisi [Journal Of Old Turkish Literature Researches], 2023
İslâmiyet’ten sonra İran’da çeşitli hânedanlar yönetimi ele geçirmiştir ve bu durum zaman zaman büyük istikrarsızlığa sebebiyet vermiştir. İran yönetimini uzunca bir süre elde tutan hânedanlardan biri Safevîlerdir. Bu hükümetin ortaya çıkması gerek İran halkı gerekse Osmanlı, Özbek ve Babür gibi civâr yönetimler için de bir dönüm noktası olmuştur. Safevîlerle birlikte İran’ın yönetimi iki buçuk asırlık bir süre boyunca tek bir sülâlelin elinde kalmıştır. XVI-XVIII. asırlar aralığını kapsayan bu süreçte İranlı sanat erbâbı ve elit kesimin bir kısmı çeşitli gerekçelerle ana vatanlarını terk edip Anadolu ve Hindistan başta olmak üzere civâr bölgelere göçmüştür. O devirde göçler resmî bir şekilde kayıt altına alınamazken kaleme alınan tezkireler ve cönkler bu göçlerle ilgili önemli bilgiler ihtivâ etmektedir. Safevî döneminde İran ve Hindistan’da tezkirecilik faâliyetli iyice yaygınlaşmış olup büyük önem arz etmekteydi. Bu sebeple o asırlarda yaşamış olan şâirler ve ilim erbâbının terce...
800 YIL ÖNCE YAŞAMIŞ BİR İLHAM MÜHENDİSİ:EL-CEZERİ
Basın Hayatı, 2019
Bundan tam 800 yıl önce geliştirdiği araçlar, bugün bile bakıldığında şaşkınlıkla karşılanan, insan hayatını kolaylaştıran ve bilimi hayat içinde yoğuran makinelerdir. Bir süre önce İstanbul’da açılan İstanbul Cezeri Müzesi, bu değerli bilim adamımızı tekrar gündemimize soktu. Müzede El-Cezeri’nin kitabındaki çizimlere, anlatılara bakılarak üretilen ve çalışır durumdaki makineler sergileniyor.
Ülkemizde ve İran'da Farsca Ögrenimi
Ülkemizde ve İran'da Farsça eğitimi veren yerler Bir arkadaşımın bana değerli bir hocamızdan aktardığı bir vakıayı bende sizlere aktarmak istiyorum. 29 Mayıs Üniversitesi'nin değerli hocalarımızdan bir tanesinin söylediği ve arkadaşımın bana naklettiği şu sözleri sizlerin de duymasını istiyorum. Hocamız dedi ki lisans hayatınız boyunca öğrendiğiniz derslerin ve bilgilerin çoğunu unutacaksınız ve geride dil kalacak. Yani ne kadar isabetli bir söz değil mi. 5 yıl eğitim hayatımızdan geriye kalan en önemli şeylerden birisi dil olacak ve bu dil bizim araştırma yapmamızı sağlayan bir dil olacak aynı zamanda.
Nadirşah'ın 1738-1739 Hindistan Seferi ve Sonuçları
ÖZET 1736 yılında İran tahtına geçen Nadir Şah, Afganistan'ı ele geçirerek Hindistan'ı fethetmeyi düşünmüştü. 1736 Kasımı'nda seksen bin kişilik süvari ordusu ile hareket ederek Şubat 1737'de Kandahar'ı fethetmişti. Uzun bir hazırlık safhasından sonra 10 Mayıs 1738'de de Afganistan'ı Hint kıtasına bağlayan Gazne'yi ele geçirmişti. O, sırasıyla Celalabad, Peşaver ve Lahor'u ele geçirdikten sonra Delhi'ye doğru ilerlerken Hint-Türk (Gürkanlı) hükümdarı Muhammet Şah'ın ordusu ile 14 Şubat 1739'da karşılaşmış ve onu mağlup ederek Hindistan'ı hakimiyeti altına almıştı. Hindistan seferi sonunda bol ganimet ve büyük bir zaferle ülkesine dönen Nadir Şah, Osmanlı Devleti'nin tepkisinden çekindiği için İstanbul'a hemen elçiler göndermişti. İran elçileri Osmanlı hükümeti tarafından Bağdat'tan itibaren karşılanarak İstanbul'da ağırlandıktan sonra tekrar ülkesine gönderilmişti. Nadir Şah karşısında yenilgiye uğrayan Gürkanlı hükümdarı Muhammet Şah da İran'a karşı Osmanlı Devleti'nden yardım istemek amacı ile Ataullah Efendi isminde elçisini İstanbul'a göndermişti. Hindistan elçisi Osmanlı hükümeti tarafından ağırlanıp gerekli diplomatik görüşmelerden sonra Salim Efendi adında Osmanlı elçisi ile Eylül 1744'de Hindistan'a gönderilmişti. Salim Efendi, Hindistan'a giderken vefat etmek üzere iken görevi yanında bulunan Yusuf Ağa'ya devretmişti. Yusuf Ağa, Hindistan'daki görevini yerine getirmiş ve altı yıl Hindistan'da kaldıktan sonra 1749'da İstanbul'a dönmüştü.
Candaroğlu İsfendiyâr Bey’in Timurlu Hükümdarı Mîrzâ Şâhruh’a Gönderdiği Farsça Mektup (1430)
Ortaçağ Araştırmaları Dergisi, 2020
Münşeât mecmuaları Ortaçağ Türk-İslâm tarihinin araştırılması açısından büyük önem taşırlar. Söz konusu mecmualardan birisi Osmanlı devlet adamı Feridun Ahmed Bey tarafından 1574 yılında tamamlanmış olan Münşeâtü’s-Selâtin’dir. Makalemiz çerçevesinde bu mecmuadaki belgelerden birini, Candaroğlu hükümdarı İsfendiyâr Bey tarafından Timurlu hükümdarı Mîrzâ Şâhruh’a yazılmış olan 1430 (h.833) tarihli mektubu değerlendirmeye aldık. Öncelikle İsfendiyâr Bey’in politikalarını ve özellikle de onun Timurlularla ilişkilerini inceledik. Ardından Feridun Ahmed Bey’in Münşeâtü’s-Selâtin isimli eserinin tarihî kaynak olarak önemine değindik ve bu esere karşı eleştirilere yönelik düşüncelerimizi serdettik. Aynı zamanda makalemiz kapsamında bahse konu mektubu Farsçadan Türkçeye çevirerek diplomatik bilimi ve tarihsel süreç bakımından araştırmaya tabi tuttuk. Ele almış olduğumuz bu vesikanın, XV. yüzyılın ilk yarısında Türk-İslâm dünyasında Osmanlılar, Timurlular, Karakoyunlular ve Candaroğulları ek...
Anadolu Topraklarında Farsça Edebiyatın Kökleri (Batman Akademi Dergisi)
Öz: Farsça, tarih boyunca büyük bir medeniyet dili olarak özellikle de edebiyat alanında geniş bir coğrafyada etkili olmuş ve Türk edebiyatına derin izler bırakmıştır. Anadolu'nun, Türkler tarafından fethedilmesinden sonra iktisadi refahın, düşünce özgürlüğünün ve düzenli devlet idaresinin hâkim olduğu topraklarda Selçuklu sultan ve devlet adamlarının şairlere, din ve ilim insanlarına karşı saygılı, himayeci ve cömertçe tutumları Farsçanın ilerlemesine önemli rol oynamıştır. Farsçanın bu etkisi özellikle Selçuklu Dönemi'nde zirveye ulaşmış ve sonrasında Osmanlı Dönemi'nde gittikçe derinlik kazanmıştır. Bu çalışmada Anadolu topraklarında Farsça edebiyatın yaygınlaşmasını sağlayan İranlı şair, yazar ve arifleri, ayrıca tarihî seyir içerisinde bazı Türk devlet yöneticilerinin şiirlerini kısaca inceleyerek bazı önemli şiirleri tercümeleriyle sunmaya çalışacağız. Bu şiirler, Selçuklu, Akkoyunlu ve Osmanlı hükümdarlarının edebî dünyasını yansıtmasının yanı sıra İran edebiyatının Anadolu topraklarında ne derece kabul gördüğünü ortaya koyması açısından da son derece önemlidir.
Klasik Türk Şiirinde Bir Devir Üslubu: Sebk-i Hindî
Her türden sanat eserinde olduğu gibi, edebî eserlerde de konudan ziyade üslubun, başka bir ifadeyle ne söylendiğinden ziyade nasıl söylendiğinin önemli olduğu konusunda yaygın bir kanaat vardır. Her çağda okur, edebî bir eseri, konusu için olduğu kadar, üslubu sebebiyle de okuma arzusu duyar. "sanatkâr ne anlatıyor?" sorusunun yanısıra "sanatkâr nasıl anlatıyor?" sorusuna da cevap arayan okurun, fikir ve zevk bakımından eserden tatmin olması gerekir. O halde, eserin ayrılmaz bir parçası ve en belirgin özelliği olan üslubun kavranması, eserin anlaşılmasının en önemli gereğidir. söz konusu klasik Türk edebiyatı olduğunda ise gelenek, yeni yetişen her şairi, kendinden önce mevcut olanı değiştirmeden devam ettirmeye, nesilden nesle devralınanı kabullenmeye mecbur bırakmıştır. bu edebî disiplini kabul ettikten sonra ise şairden beklenen, kendisine geleneğin tanıdığı imkân ve sınırlar içerisinde üslubunu bulması ve en üst seviyede sanat göstermesidir (uçan eke 2017: 19). ancak geleneğe sıkı sıkıya bağlı klasik Türk şairleri, zaman zaman farklı üslup arayışlarına da girmiştir. bu üslup denemelerinin bazıları ferdî üslup boyutunda kalırken, kimileri ise devrin edebî ürünlerinde kendini daha çok hissettirmiş ve sıklıkla tekrar-* doç. dr., Muğla sıtkı koçman üniversitesi edebiyat Fakültesi Türk dili ve edebiyatı bölümü.