Romali Üç Filozofun Devlet Düşüncesinin Karşilaştirlmasi: Polybi̇us, Cicero Ve Seneca (original) (raw)
Related papers
Platon ile Fârâbî’nin Devlet Anlayışlarının Günümüz Siyaset Perspektifinden Karşılaştırılması
2020
Bu calismanin amaci, Platon’un ideal devlet anlayisi ile Fârâbi’nin erdemli sehir anlayisini karsilastirmaktir. Fârâbi’nin yasadigi donem, Platon’un donemine kiyasla cok daha karmasik siyasal iliskilerin yasandigi, ozellikle de dinin baskici etkisinin daha yogun oldugu bir donemdir. Fârâbi, semavi bir dinin ve ilahi hukukun baskici etkisinin yogun oldugu bu donemde, klasik donem siyaset felsefesi ile dindar bir toplumdaki yaygin ogretileri birlestirmeye calisan ve bir anlamda, Platon dusuncesini kozmopolit imparatorluk olcegine tasiyarak ozgun bir siyaset ve devlet anlayisi gelistiren bir dusunur olmustur. Bu baglamda Fârâbi’nin devlet anlayisinin, Platon dusuncesindeki devlet anlayisi ile karsilastirmali bir bicimde incelenmesinin, bizi gunumuzdeki siyaset ve devlet anlayisi ile demokrasi-otoriterlik rekabeti konusunda aydinlatacagi ve calismanin ilgili literature katki saglayacagi degerlendirilmektedir.
Bir Ortaçağ Düşünürü Olarak Dante ’nin De Monarchia’sında Siyasi Düşünce
Öz 11. yüzyılın ikinci yarısından itibaren görünür hale gelen Avrupa'daki papalık ve imparatorluk arasındaki iktidar mücadelesi, çok sayıda düşünürün bu konu üzerinde fikirler üretmesine yol açmıştır. Bu düşünürlerden biri olarak Dante, bu mücadelenin Floransa'daki yansımalarından kişisel olarak etkilenmiştir. Dante'nin, imparatorluğun karşılığı olarak kullandığı dünyevi monarşi üzerine yazdığı De Monarchia adlı eseri, üç sorunsalın çözümü üzerine inşa edilmiştir. Bunlar, dünyevi monarşinin dünyanın esenliği için gerekli olup olmadığı, Roma halkının imparatorluk makamını haklı olarak elde edip etmediği ve nihayet monarkın iktidarının doğrudan Tanrı'dan mı yoksa Tanrı'nın vekilinden, Papa'dan mı geldiğidir. De Monarchia'da ileri sürdüğü görüşler Dante'nin siyasi düşüncesinin seküler bir niteliğe sahip olmadığını göstermektedir. Buna karşılık Ortaçağın düşünsel hayatına hakim olan din " adamlarının " dışında kalan bir laik ve siyasi düzeni eleştiren bir entelektüel olarak siyasi düşünce tarihinde kendisine haklı bir yer edinmiştir. Abstract The power struggle between the papacy and the empire that became visible starting from the mid-11th century in Europe caused a number of thinkers to produce ideas on this matter. Dante, as one of those thinkers, was personally affected by the reflection of said struggle in Florence. De Monarchia, written on the temporal monarchy, which means empire in its author's terms, is constructed on three problematics. These are whether the temporal monarchy is necessary for the well-being of the world, whether the Roman people took on the office of empire by right and finally whether the authority of the monarch derives directly from God or mediately through his vicar, the Pope.
Birinci Triumviri ve İç Savaş Sırasında Cicero ve Felsefe
Bu metin 12.9.2018 tarihinde İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi’nde düzenlenen “Birinci Dünya Savaşının 100. Yılında Savaş ve Toplum -Eve Dönen Asker-” başlıklı Uluslararası Sosyal Bilimler Kongresi (CONGIST' 18) kapsamında dinleyicilere sunulmuştur. Marcus Tullius Cicero (İÖ 106-43) sadece cumhuriyet döneminin değil, tüm Roma tarihinin en büyük düşünürüdür. Latin edebiyatının bir dönemine adını vermiş, aktif hukuk yaşamı boyunca savunma ve suçlama metinleri kaleme almış, bunların yanında Yunan felsefesinin Latin diline aktarılmasında öncü bir rol üstlenmiş, felsefe ve hitabet konulu birçok metin kaleme almıştır. Cicero sadece bir avukat, düşünür ve yazar değildir, aynı zamanda Roma tarihinin en çalkantılı dönemlerinden birinde, büyük ölçüde aktif politikanın içinde olmuş, politika kariyerinde Consul’lüğe kadar ulaşmış, her daim aristokratik geleneği gözeterek devletin ve karma politik rejimin savunucusu olmuştur. 60 yılında Caesar, Pompeius ve Crassus arasında kurulan Birinci Triumviri (59-53) ve onun ardından başlayan Caesar ile Pompeius arasındaki iç savaş (49-46) boyunca, geçmişten alışkın olduğu önderlik rolünü üstlenemeyerek aktif politikanın dışında kalmıştır. Cicero’nun bu süre içinde kaleme aldığı bazı mektuplar, onun uygun politik ortamın olmadığı, hatta şiddetli bir iç savaşın yaşandığı bir durumda, her daim toplumun ve devletin esenliğini düşünmüş bir eylem adamı olarak felsefe çalışmasına nasıl bir anlam yüklediğini göstermektedir. Bu bildiride Cicero’nun bu dönemdeki tarihsel deneyimi, mektuplarındaki felsefe anlayışıyla birlikte ele alınmaktadır.
2023
Rome was founded as a city-state (civitas), then gradually expanded, extended its influence and eventually became the center of its time. The Romans' relationship with life is often described as pragmatic. Indeed, even the nature of their religion, which was a significant determinant in shaping their social life, possessed a pragmatic character. Consequently, the Romans were able to construct a legal system and bureaucracy based on rationality and flexibility, equipping them with useful instruments for the modern state right from the very beginning. However, beyond this, the Roman state, which existed for over two millennia, left behind an immensely splendid legacy in cultural, historical, and political aspects after its institutional presence came to an end in the West. As a result, this legacy was vividly kept alive during the Middle Ages in Europe, particularly through the influence of the Catholic Church and the Eastern Roman Empire. By the 14th century, with the Renaissance movement, this legacy served as a source for constructing a new worldview, particularly in Italy. Humanist thinkers, the representatives of this new perspective, turned their attention directly to Ancient Rome in reconsidering the position of man in the face of fate. They turned the dialectic of virtus and fortuna used by the Romans into instruments that symbolize the free will of modern people. As an integral part of this new worldview, the modern state, inevitably drew from this legacy during its theoretical emergence. These two concepts were first brought into the realm of political theory during the Early Modern Period, primarily through the ideas of Niccolò Machiavelli. Subsequently, they resurfaced in a different form in Thomas Hobbes' theory of the state.
Seneca'ya Göre Filozofun Avama ve Aktif Politikaya Karşı İdeal Tutumu
Roma İmparatorluğu döneminde yaşamış olan Stoacı filozof Lucius Annaeus Seneca özellikle de ahlak üzerine düşünmüş ve eserler kaleme almıştır. Daha önceki Stoacılarda olduğu gibi, Seneca’nın eserlerinde de beliren ahlak anlayışı temelde dünyevî tutku ve arzuların küçümsenerek daha büyük bir hedef olarak evreni saran tanrısal akılla bütünleşmeyi ve bu bütünleşme ideali çerçevesinde doğanın örnek alındığı (secundum naturam) erdemin (virtus) en yüce iyi (summum bonum) olarak benimsendiği bir yaşam anlayışını geliştirmeyi salık verir. Seneca (kendi yaşamıyla da deneyimlediği üzere) bu Stoacı yaşam anlayışının avamın yaşam anlayışıyla ve onunla iç içe örülü olan güncel politik iklimin gerek kişisel, gerek olgusal unsurlarıyla çatışabileceğinin farkındadır. Bu yüzden özellikle de Lucilius’a yazmış olduğu Ahlakî Mektuplar’da (Epistulae Morales) filozof veya bilgenin (Seneca’nın bağlamında ikisi de aynı kişiyi, felsefede gelişim kaydeden kişiyi imler) avama ve aktif politikaya karşı tutumunun ne olması gerektiği üzerinde durur. Bu tebliğde bu tutumun temel unsurlarını iki bölümde inceliyoruz. “Avama karşı tutum” başlıklı birinci bölümde Ahlakî Mektuplar’ın çeşitli mektuplarında (5, 7, 14, 16, 28 vs.) beliren görüşleri ele alıyoruz: avamın aşırı davranışlarıyla dikkat çeken “filozof görüntüsü”ne dönük nefreti ile genel olarak felsefeye nefreti, filozofun avamı eğitme görevi, avamın felsefe karşısındaki konumu, filozofun avamdan ve kalabalıktan uzaklaşması (kendine çekilmesi) gerekliliği ve bu gerekliliğin Aristotelesçi ve Stoacı kaynakları üzerinde duruyoruz. İkinci bölümde ise filozofun aktif politikaya karşı ideal tutumunu irdelerken temel hareket noktamız, Seneca’nın verdiği örnek olarak Stoacı filozof veya bilge Marcus Cato’nun aktif politikanın içinde yaşadığı sorunlar ve bu sorunlarla karşılaşmasının felsefe açısından anlamıdır. Marcus Cato Cumhuriyet döneminin sonunda Caesar ile Pompeius arasındaki iç savaşta iki tarafa karşı da savaşarak devletin sarsılmaz bütünlüğünden yana tavır almış, iç savaşın Caesar’ın zaferiyle sonuçlanması üzerine intihar etmek zorunda kalmıştır. Seneca’nın, Cato’ya dönük aktif politikaya katılmasıyla ilgili eleştirisi ile bu katılımı sayesinde Cato’nun sergileme fırsatını bulduğu Stoacı erdemleri (ama özellikle de cesaret erdemini) yüceltmesi arasındaki çelişki üzerinde de duruyoruz. Aktif politikaya katılmak, bu bağlamda hiçbir felsefi amaca hizmet etmeyen, gereksiz bir eylem olarak görünse de, temelde bir erdem sergileme alanı olarak görülebilir.
Felsefi Düşün- Platon'un Devlet'inde Dikaiosyne Kavramını Kullanışı
Felsefi Düşün , 2013
Felsefi Düşün, hakem li bir akademik felsefe dergisidir ve dergide kör hakem lik sistem i uygulanmaktadır. A ltı ayda bir (Ekim ve N isan aylarında) yayınlanır. Felsefi Düşün is a blind-review ed and biannual (O ctober and April) academ ic journal o f philosophy.
Siyaset üzerine düşünmenin başladığı dönemden itibaren; yani Antik Yunan düşüncesindeki siyaset felsefesinden beri üzerine en çok düşünülen konulardan biridir, siyasal rejimleri ve rejimdeki yozlaşmaları nasıl anlayacağımız ve bunun nasıl önüne geçilebileceği sorunu. Platon'dan itibaren rejimleri tanımlama, ortaya çıkma ve bozulma nedenlerini ortaya koymaya yönelik incelikle işlenmiş geniş bir düşünce mirası bulunuyor. Cumhuriyetçi gelenek, bu mirasın ağırlıklı bir kısmını sırtında taşıyor. Antik kökenlerinden başlayarak Machiavelli ve Madison'a kadar uzanan geniş bir tarihsel kapsam içinde, cumhuriyetçilik, yurttaşlık erdemi, siyasal katılım, siyasal yozlaşma, hukukun üstünlüğü gibi temalar etrafında dönerek "karma yönetim" düşüncesi üzerinde düğümleniyor.
Antik Yunan ve Roma İmparatorluğunda Devlet Doktrinleri
Devlet içinde bulunduğumuz zaman diliminden çok daha öncesinde ortaya çıkmış bir kavramdır. Yüzyıllar içinde düşünürler ve devlet adamları bu kavramı tartışmışlardır ve her bir düşünürün devlet tanımı ve ideal devleti bir diğerine göre farklılık göstermiştir. Bu incelemede Antik Yunan ve Roma’da devlet kavramının düşünürlere göre nasıl şekillendiğiyle ilgilenecek ve bu iki medeniyet hakkında tarihten örnekler vereceğiz.