YENİ GÜVENLİK YAKLAŞIMI ÇERÇEVESİNDE ÇEVRESEL GÜVENLİK (original) (raw)
Related papers
ÇEVRESEL GÜVENLİKTE YENİ BİR BOYUT; GIDA GÜVENLİĞİ
ÖZET Bu çalışmanın amacı, güvenlikte çevresel açıdan oluşmaya başlayan dönüşüm sürecinde gıda güvenliğini incelemektir. Yapılacak incelemede çıkış noktası, dünyadaki değişim ve teknolojik gelişmelere koşut olarak çevrenin de güvenliğinin kalmadığı ve bunun gıda güvenliğine yansıdığıdır. Dünyada yaşanan hızlı değişim sürecine bağlı olarak, yaşam koşulları da değişmekte; bu durum, yeni sorunlar ve gereksinmeleri beraberinde getirmektedir. Güvenliğe yönelik tehdit ve tehlikelerin kapsamı genişleyerek, çevresel etkenlerin de göz önüne alınması gerekliliği ortaya çıkmış ve çevresel güvenlik kavramı gündeme gelmiştir. Bu bağlamda, artan gıda sorunları, gıdalara daha çok dikkat edilmesi gereğini ön plana çıkarmış ve " gıda güvenliği " kavramını doğurmuştur. Gıda güvenliği, insan, hayvan ve bitki sağlığı olarak biyogüvenlik içerisinde değerlendirilmektedir. ABSTRACT The purpose of this study is to examine food security at the process transformation beginning to occur environmentally in security. Starting point of the investigation is that there is no safety of the environment with the technological developments and change in the world and reflected of this in the food security. Depending on the process of rapid change in the world, living conditions has been changing rapidly as well and this situation brings new problems and requirements. t is to be emerged need take into consideration of environmental factors broadened the scope of the threat and the dangers to security and put on the agenda the concept of environmental security. In this context, increasing food problems has highlighted need for more attention to foods and has given rise to the concept " food security ". Food security is evaluated as human, animal and plant health in the biosecurity.
I. Uluslararası Akdeniz Sempozyumu Bildiri Tam Metinler Kitabı Cilt 5 , 2018
Bu çalışmada yenilikçi girişimcilik oranlarının düşük olmasının kurumsal nedenlerinden yolsuzluk ve yetersiz hükümet politikaları değerlendirilecektir. Literatür araştırması sonucu bu çıkarımı destekleyen birçok çalışma olduğu gözlenmiştir. Literatürdeki çalışmaların çoğu araştırmamızı destekler nitelikte yolsuzluk ve zayıf hükümet programlarının yenilikçi girişimcilikte bulunma üzerine olumsuz etkisi olduğu varsayımını doğrulamaktadır. Çalışmamızda kurumsal faktörlerin yenilikçi girişimcilik başlatma motivasyonu sağlamada bir girişimci üzerinde ne kadar etkili olduğu hakkında değerlendirmeler yapılmıştır. Yenilikçi girişimcilerin çevresinin girişimcileri destekleyen çeşitli hükümet politikaları ile düzenlenmesiyle ve yolsuzluğun ortadan kaldırılmasıyla; girişimde bulunmak isteyen bireylerin yenilikçi girişimcilik başlatma kararı almalarının kolaylaşacağı ve yenilikçi girişimcilik oranlarının artacağı gözlenmiştir.
TEHLİKENİN ÖNLENMESİNE YÖNELİK YENİ GÜVENLİK MİMARİSİ VE CEZA HUKUKU
Bilişim Teknolojisi ile Globalleşen Dünyadaki Tehlikelerin Önlenmesi ve Ceza Hukuku, 2021
Bu bölüm altında Prof. Dr. Dr. hc. mult. Ulrich Sieber'in güvenlik hukuku alanındaki seçilmiş makalelerinin Türkçe'ye çevirisi yer almaktadır. Bunlar; 1) GÜVENLİK HUKUKUNUN YENİ MİMARİSİ - GLOBAL RİSK TOPLUMUNDA SUÇ KONTROLÜ- (ss. 387-424) 2) TERÖR ŞİDDETİNİN ÖN ALANINDA TEHLİKE SUÇLARININ MEŞRUİYETİ VE SINIRLARI (ss. 425-458) 3) CEZA HUKUKU VE SAVAŞ HUKUKU ALANLARININ İÇ İÇE GİRMESİ -İÇ VE DIŞ GÜVENLİK ARAYIŞINDAKİ ÇABALAR VE ETKİLERİ- (ss. 459-492) 4) ALMAN İDARİ YAPTIRIM HUKUKU (ss. 493-526)
SOĞUK SAVAŞ SONRASI YENİ GÜVENLİK ALGILARI ÇERÇEVESİNDE ZORLAYICI DİPLOMASİ: S-300 FÜZELERİ KRİZİ
Barış Araştırmaları ve Çatışma Çözümleri Dergisi, 2018
Güvenlik her ne kadar devletlerin ortaya çıktığı dönemden beri dış politikalarının en önemli dayanak noktalarından biri olmuş olsa da, Soğuk Savaştan sonra meydana gelen dönüşümle birlikte teknolojik gelişmeler ve küreselleşmenin geçirdiği evrim, aktörlerle birlikte güvenlik tehditlerinin de çeşitlenmesine sebep olmuştur. Böylece askeri güçten çok diplomatik enstrümanlara yönelme zorunluluğu, özellikle savunmaya dönük niteliğiyle kuvvet kullanma tehdidi veya sınırlı kuvvet kullanımı ile rakibi ihlalden vazgeçirmeyi hedefleyen zorlayıcı diplomasi kavramının yeniden önem kazanmasına sebep olmuştur. Bu bağlamda çalışmada güvenlik kavramı ile bağdaşlaştırılarak stratejinin yeni dünya düzeninde kullanılabilirliği analiz edilmeye çalışılmıştır. Ayrıca zorlayıcı diplomasi stratejisini uyguladığı krizlerin bir çoğunda başarı sağlayan Türkiye’nin, S-300 füzeleri krizinde stratejiyi uygulama nedenleri ve sonuçlarına analitik bir bakış açısıyla değinilecektir. Son olarak ise yeni güvenlik algıları çerçevesinde zorlayıcı diplomasinin uygulanma zorunluluğu, gerekçeleriyle birlikte analiz edilerek okuyucuya yeni bir perspektif kazandırılmaya çalışılacaktır.
KBRN SAVUNMASINDA YENİ NESİL GİRİŞİMCİLİK: GÜVENLİĞİN GELECEĞİNE YÖN VERMEK
YENİ NESİL GİRİŞİMCİLİK UYGULAMALARI, 2023
Hızla gelişen Küresel Kimyasal, Biyolojik, Radyolojik ve Nükleer (KBRN) savunma alanı yeni nesil girişimcilik alanlarıyla kesişmektedir. Giderek daha karmaşık ve kombine hale gelen KBRN tehditleri ile karakterize bir dönem içindeyken, gelişmiş KBRN savunma stratejileri ve çözümlerine duyulan ihtiyaç kaçınılmaz hale gelmiştir. İlk olarak, Yapay Zekâ (AI) ve makine öğrenmesinin yön verdiği ileri tespit teknolojilerinin ortaya çıkışı, KBRN savunmasında devrim yaratırken, bu ileri teknolojiler gerçek zamanlı izleme, hızlı tehdit algılama ve kolaylaştırılmış yanıt stratejileri sağlamayı vaat etmektedir. Dahası, disiplinler arası işbirliği entegrasyonu yeni bir inovasyon çağını başlatmıştır. KBRN savunma alanında yeni nesil girişimciler, son ve ileri teknoloji KBRN savunma çözümleri sunabilmek için biyoteknoloji ve nanoteknoloji gibi çeşitli alanlardaki uzmanlıklardan da yararlanmaktadır. Bu girişimler aslında sivil toplumun KBRN olaylarına karşı dayanıklılığını ve hazırlık seviyesini doğru bir şekilde inşa etmeye hizmet etmeyi hedeflemektedir. “Siyah Kuğu” fenomeni olarak görebileceğimiz KBRN olayları gerçekleştiğinde ise, ilk müdahale yeteneklerinin artırılmasının ötesinde, KBRN olaylarının etkisini hafifletmeye ve hızlı iyileşmeyi teşvik etmeye odaklanan KBRN savunma stratejileri ve girişimleri ön plana çıkmaktadır. Kamu-özel sektör ortaklıkları giderek daha önem kazanmaktadır. Daha etkili ve verimli çözümler için devletler savunma organları ile başlangıç aşamasındaki girişimler arasındaki işbirliğini teşvik etmektedir. Özellikle tüm dünyayı etkisi altına alan son salgınlardan alınan dersler göz önüne bulundurulduğunda, küresel sağlık güvenliği de artık KBRN savunmasıyla kesişmekte ve biyolojik tehditlerle mücadelede senkronize bir küresel yaklaşımın gerekliliğini ortaya koymaktadır. KBRN savunmasında devletlerin gizlilik ve güvenlik kaygıları savunmanın ruhunda olup girişimlerin içeriklerinin paylaşılması beraberinde etik hususları da tartışmaya sunmaktadır. Son olarak; KBRN savunma girişimleri için düzenleyici sistemler kritik bir husustur. Yenilik ve mevzuata uygunluk arasında bir denge kurmak KBRN savunmasında yeni nesil girişimcilerin başarı oranını etkilemektedir. Dünya çepeçevre her türlü tehditle boğuşurken, KBRN savunma sektöründeki yeni nesil girişimciler, yalnızca riskleri azaltmakla kalmayıp aynı zamanda daha güvenli bir geleceğin yolunu açan çözümler yaratmada ön saflarda yer alacak ve yeni nesil girişimciliğin küresel güvenliği ve refahı sağlamada oynadığı hayati rolü gösterecektir. Bu kitap bölümünde; KBRN tehditleri ve ekonomik etkileri, KBRN savunması ve yeni nesil girişimcilik ile küresel güvenlik ekonomisinin geleceğini şekillendirecek öngörülen eğilimlerden bahsedilmektedir.
GÜVENLİK TANRIÇASI ‘SECURİTAS’IN ÖLÜMÜ: CESUR YENİ DÜNYA
YENİ DÜNYA EKONOMİ VE GÜVENLİK MİMARİSİ NEW WORLD ARCHITECTURE OF ECONOMY AND SECURITY, 2020
Bu çalışmanın amacı yaşadığımız dünyada kendimizi ne kadar güvende hissedip hissetmediğimizi, “güvenli bir dünyadan” ne anlamamız gerektiği- ni ve güvenli bir dünyaya ne kadar ihtiyaç duyduğumuzu Cesur Yeni Dünya kitabı üzerinden sorgulamaktır. Güvenliğin olmadığı ya da güvenliğe ihtiyaç duyulmayan (tehditsiz bir dünya) bir dünyanın ne kadar istenebilir olduğu ve de güvenli olduğu bu çalışmada tartışılacaktır. Çalışmanın ilk bölümünde güvenlik kavramı üzerinden bir kavramsal çerçeve çizilecektir. İkinci bölümde Cesur Yeni Dünya kitabı analiz edilerek güvenlik olgusu incelenecektir. Çalışmanın son bölümünde ise insanlar için oluşturulmuş bir güvenlik sistemine ihtiyaç duyulmadan yaşanılabilir mi sorusu üzerinden, Cesur Yeni Dünya kitabında ele alınan distopyanın uygunluğu ve uygulanabilirliği tartışılacaktır.
STRATEJİK ÇALIŞMALARDAN YENİ GÜVENLİK ANLAYIŞINA ŞEHİR GÜVENLİĞİ VE TERÖRİZM
Teoriden Uygulamaya Güvenlik ve Terörizm Çalışmaları, 2021
Bu bölümün amacı güvenlik kavramının tarihsel değişimi ve dönüşümünün şehir güvenliği anlayışı ve uygulamaları üzerindeki etkisini ortaya koymak, bunu yaparken terörizm tehdidinin söz konusu etkiler açısından rolünü sorgulamaktır. Güvenlik kavramı; geçmişten günümüze, devlet odaklı ve yalnız askerî tehditleri ihtiva eden bir yapıdan, terörizmin de dahil olduğu çok boyutlu farklı tehditlerin ele alındığı, devlet üstü ve devlet altı aktörlerin de güvenliğin odağına yerleştirildiği bir duruma evrilmiştir. Bu bağlamda, güvenlik kavramının gelişimi ve dönüşümünün şehir güvenliği politikaları üzerinde nasıl bir etkiye sahip olduğu, geçmişten günümüze farklı dönemlerdeki uygulamaların boylamsal vaka incelemesine tabi tutulması suretiyle incelenmiştir. Güvenlik, insanların yaşadığı çağa ve yere göre tarih boyunca farklı anlamlar ifade etmiştir. Bununla birlikte akademik bir alan olarak “Güvenlik Çalışmaları”nın İkinci Dünya Savaşı sonrasında tezahür ettiği genel olarak kabul edilmektedir. Soğuk Savaşın son dönemlerine kadar Güvenlik Çalışmalarına hâkim olan yaklaşım, Stratejik Çalışmalar olarak da adlandırılmaktadır. Stratejik Çalışmalar; güvenliği siyasi-askeri çerçevede tanımlayan ve askeri dinamiklere odaklanan, klasik, geleneksel literatür olarak tanımlanabilir. Stratejik Çalışmalar kapsamında şehir güvenliği meselesi, yine odağında devlet güvenliğinin olduğu, askerî tehdidin (çoğunlukla nükleer tehdit) tek güvenlik tehdidi olarak ele alındığı bir yaklaşım çerçevesinde incelenmiştir. Şehir güvenliği kavramının bu dönemde gelişiminde “topyekûn savaş” ve “stratejik bombardıman” yaklaşımları önem arz etmektedir. Topyekûn savaş kavramı, savaşın yapısına ilişkin değişime işaret etmektedir. 19’uncu yy. ve 20’nci yy. başında güç kazanmaya başlayan bu anlayış değişimi savaşların artık sadece ordular arasında bir olgu olmaktan, bütün ulus ve ulusal kaynakların dâhil olduğu bir duruma evrilmesine sebep olmuştur. Stratejik bombardıman kavramı ise özetle, herhangi bir cephe hattını geçme zorunluluğu olmadan doğrudan düşmanın endüstriyel ve ticari alanlarına, kamu veya özel sektörde önemli binalara, ulaşım arterleri ve merkezleri ile sivil nüfusun yoğun olduğu seçilmiş bölgelere saldırılarda bulunma anlamına gelmektedir. Özellikle havacılıktaki imkân ve kabiliyetlerin gelişmesiyle bu konu önemini artırmış, İkinci Dünya Savaşı esnasında artık çok yaygın ve benimsenmiş bir kavram haline gelen stratejik bombardıman örneklerine sıklıkla şahit olunmuştur. Özellikle savaşın sonlarına doğru sivil nüfusun yoğun olarak bulunduğu yerler yani şehirler bu bombardıman stratejisinin ana hedefleri haline gelmiştir. Meydana gelen gelişmeler ve benimsenen anlayış çerçevesinde şehir güvenliği meselesi, düşman bir devletten gelecek olan saldırılara karşı geliştirilebilecek tedbirler kapsamında yine devlet güvenliği öncelenerek ele alınmaktadır. Soğuk Savaş döneminin sonlarına kadar da benzer bir yaklaşımın benimsendiği, bununla birlikte nükleer silahların tahribat gücünün de bu minvalde yapılan çalışmalar içinde önem arz ettiği görülmektedir. Terörizm veya askerî tehdit haricindeki diğer tehditlerin, bu dönemde Güvenlik Çalışmaları alanında belli bir hegemonyaya sahip Stratejik Çalışmalar kapsamında kendilerine yer bulamadığı veya nükleer tehdidin gölgesinde kaldığı değerlendirilmesi yapılabilmektedir. Ayrıca şehir güvenliği konusu, söz konusu dönemde münhasır bir mesele olarak ele alınmaktan ziyade devlet güvenliği üzerindeki etkisi bakımından incelenmektedir. Güvenlik anlayışının derinleştirilmesi ve genişletilmesine yönelik Soğuk Savaş’ın sonlarında başlayan çalışmalar; Savaş’ın sona ermesiyle birlikte ortaya çıkan, güvenlik öznesi ve nesnesinin sadece devlet olmasının ve yalnızca askerî tehditlerin dikkate alınmasının eleştirilmesi anlamında ortaklıkları bulunan, ancak bunun ötesinde birbirlerinden farklı yapıda yaklaşımlara öncülük etmiştir. Bu yaklaşımlar bütün olarak “Yeni Güvenlik Anlayışı” olarak da adlandırılmaktadır. Genişletme, devletin güvenlik içindeki konumunu koruyarak yeni tehditlere; derinleştirme ise, devlet dışında (birey veya uluslararası ortam gibi) yeni güvenlik referans nesnelerine odaklanmaktadır. Özellikle 11 Eylül 2001 saldırılarıyla birlikte terörizm, Yeni Güvenlik Anlayışı içinde belki de en çok üzerinde durulan tehdit haline gelmiştir. Bu durumla paralel olarak şehir güvenliği anlayışı ve uygulamalarında da değişimler gözlenmektedir. İnsan güvenliği kavramının ve askerî tehdit dışındaki diğer tehditlerin önem kazanmaya başlaması ile devletin savaşma kapasitesini korumak için nüfusunu koruma odaklı şehir güvenliği uygulamalarından, şehirde yaşayan bireylerin tehditlerden emin olması ve kritik tesislerin korunması odaklı bir yaklaşım ön plana çıkmaya başlamıştır. Diğer bir ifadeyle, şehir güvenliğini askeri stratejinin bir parçası olarak ele alan bir yaklaşımdan, insan güvenliği odaklı bir yaklaşıma dönüşüm söz konusudur. Terörizm tehdidi bu açıdan önemle ele alınan bir mesele olarak karşımıza çıkmaktadır. Eylem üzerinden propaganda konusunun, terör örgütlerinin temel amaçlarından birisi olduğu günümüzde, söz konusu örgütler hedeflerini en fazla sayıda insana ulaşabilecek şekilde seçmekte, bu hedefler de sıklıkla şehirler içinde bulunmaktadır. Bu durum şehir güvenliğinin sağlanması çabaları içine terörizmle mücadele konusunun da dâhil edilmesini zorunlu kılmaktadır. Sonuç olarak güvenlik kavramının yaşadığı dönüşüme paralel şekilde şehir güvenliği meselesine yaklaşımın da bir evrim geçirdiği ifade edilebilir. Topyekûn savaş kavramı ile birlikte, muharebe sahasının bir parçası olarak kabul edilen ve buna göre tedbirler geliştirilen şehirler, günümüzde güvende tutulması gereken çok sayıda bireyin bir arada bulunduğu bir yapı haline dönüşmüştür. Şehir güvenliğinin sağlanmasındaki gayretlerde, bu bireylerin canlarının korunması birinci öncelikli olarak ele alınmakla birlikte, toplumsal hayatın belli bir kalitede devamına yönelik tehditlerle mücadele de önemli bir konu olarak karşımıza çıkmaktadır.
KLASİK REALİZMİN DÜŞÜNSEL TEMELLERİNDE GÜVENLİK
Uluslararası Güvenlik, 2024
Bu çalışmanın amacı, ulusal güvenlik kavramının felsefi temellerini Realizmin düşünsel temelleriyle ilişkilendirerek analiz etmektir. Bu amaç doğrultusunda çalışmada öncelikle ulusal güvenlik kavramının kavramsal çerçevesine yer verilmiştir. Sonrasında, Realizmin düşünsel zeminine yön veren Thucydides’in Peleponezya Savaşı Tarihi, Machiavelli’nin Prince (Prens) ve Hobbes’un Leviathan isimli eserleri ulusal güvenliğe ilişkin görüşleri çerçevesinde değerlendirilmiştir.