THESKY GOD FAITHANDAPPLAUSE, PRAYERS, AND WISHES IN THIS BELIEF SYSTEM/GÖK TANRI İNANCI VE BU İNANÇ SİSTEMİNİN İÇİNDE ALKIŞ, DUA VE DİLEKLER (original) (raw)
Related papers
DİNİ İNANÇ, DİNİ TASAVVUR, ŞÜPHE VE İNANÇSIZLIK
En yaygın anlamıyla bir şeyin varlığını veya doğruluğunu herhangi bir delil olmadan kabul etmek olan inanç, insan doğasının (fıtrat, tabiat) önemli unsurlarından biri olup, fıtri (doğal, tabii) bir olgudur. Bu bölüm- de konumuz inancın mantıksal ve felsefi doğruluğu veya yanlışlığı değil, bizi ilgilendiren genelde inancın özelde de dini inancın psikolojisidir. İnsan niçin inanır? Dini inancın fıtri dinamikleri nelerdir? Dini inancın birey ve çevresi üzerinde nasıl etkisi vardır?
İKTİDARIN GÖLGESİNDE İNANÇ VE YABANCILAŞMA: THE DEVILS
Sinecine, 2019
Öz İnsan ve toplumsal yaşamının örüntülenmesi birbiriyle ilişkili çok boyutlu bir süreçtir. Bireyin inanç, değer ve gündelik yaşam edimleri kapsayıcı bir iktidar mekanizmasının gölgesinde sürekli olarak düzenlenmektedir. Güç, iktidar ve sınıf mücadelelerinin olduğu her tarihsel dönemde direniş pratiklerinin ortaya çıkması, mücadele süreçlerinin çelişkisiz işlemediğini gösterdiği gibi iktidarla-rın mutlak olamayacağını da ortaya koymaktadır. Bu doğrultuda insanlık tarihi oldukça zengin bir çelişki, mücadele ve ilişkiler sistemi sunmaktadır. Bireyi ve toplumu yakından ilgilendiren tarihsel olay ve olguların filmlerde ele alınma-sı ise sıklıkla karşılaşılan bir durumdur. Dolayısıyla belirli bir tarihsel olgunun sinema filmlerinde nasıl ve ne şekilde kendine yer bulduğunu anlamak önemli-dir. Bu çalışmada, Ken Russell'ın The Devils (1971) adlı filmi dönemin güç müca-deleleri, iktidar yapısı ve Katolik Kilisesi'nin, bireylerin inanç ve yaşam pratik-leri üzerinde ne türden denetim yapıları kurduğu, bu bastırma ve düzenleme mekanizmalarının hangi direniş biçimlerini yarattığını anlamak amacıyla nitel yaklaşımla, betimsel analize tabi tutulmuştur. Sonuç olarak filmde bastırılmış cinsellik ve inanç özgürlüğü gibi konuların Hıristiyanlığın sert bir eleştirisiyle sunulduğu, Katolisizm ve onun normları üzerindeki mücadelenin büyük ölçüde siyasi iktidar mücadeleleriyle ilişkili biçimde ortaya konulduğu görülmüştür. Anahtar Sözcükler: Ken Russell, The Devils, sinema, iktidar, inanç, yabancılaş-ma, engizisyon.
GAGAUZLARIN DİNİNDE ESKİ TÜRK İNANÇLARINDAN İZLER
Gagauz dili Tarihi, coğrafyası ve İnanç Sistemleri, 2018
Bir milletin tarihi kökleri tetkik edilirken başvurulacak bazı temel unsurlar vardır. İncelenen milletin dili, antropolojisi, kültür öğeleri başlıca değerlendirme kriterleri arasındadır. Gagauzların menşei araştırmacılar tarafından her zaman büyük ilgi görmüştür. Ancak başta tarihi kaynakların eksikliğinden dolayı araştırmalar tam olarak sağlıklı yapılamamaktadır. Gagauzların kökeni meselesi özellikle XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren konunun uzmanları tarafından araştırılmaya başlanmıştır. 1990'lı yıllarda Gagauzların özerklik talep etmesiyle var olan ilgi ve merak daha da artmıştır. XX. yüzyılın başlarında Gagauzların kim olduklarına, geçmişlerine dair on dokuzdan fazla görüş ilim dünyasında tartışılmıştır. (Iusıumbeli, 2008, s.3). Gagauzların menşei ile ilgili tartışmalarda ilk başlarda ideolojik ve politik yaklaşımlar olmuş olsa da bazı hakikatler üstü örtülemeyecek kadar açıktır. Bunların başında da Gagauzların yüzyıllardır kullandıkları dil gelmektedir. Şimdiye kadar dünya tarihi Gagauzların hangi soy veya milletten olduğunu, Besarabya'ya ve Dobruca'ya nereden nasıl geldiklerini tam bir kesinlikle ortaya koyamamıştır. Hatta bilinen ortaçağ kaynakları bize Gagauz adında bir halktan dahi bahsetmiyor. Fakat kesin olan bir durum vardır o da Gagauzlar geçmişten günümüze kadar sade, temiz bir Türkçe konuşmaktadırlar. Açıkça ifade etmek gerekmektedir ki Gagauzların kullandıkları dil Osmanlı Türkçesinden daha sadedir. Konuşma dilleri Türkçe olmasına rağmen maalesef yazıları ve edebiyatları olmadığı için Uşak Üniversitesi, Tarih Bölümü, Genel Türk Tarihi Anabilim Dalı.
dinî inançlar, hayata anlam kazandırma, dayanışma, yardımlaşma, iyimserlik ve ümit verici olma açısından önemli bir yere sahip olmakla birlikte, ahiretin varlığına inanmayı, sabır ve tevekkül göstermeyi tavsiye ederek insanların içinde bulundukları olumsuz şartlardan kaynaklanan stres ve kaygılarını azaltma veya giderme konusunda yardımcı olur. Dini inançlar, Yaratıcıdan ümit kesmeyi olumsuz bir tutum olarak niteler ve dolayısıyla hayata küsmemeyi, olumlu bakma ve düşünmeyi öğütler. Yine bu ilke de, kaygılarıyla baş etmede ve bir çıkış yolu bulmada bireye güç verir.
TÜRK TAKILARINDA UMAY İNANCININ İZLERİ VE AVRASYA KÖKLERİ
ÖZET Orhun abidelerinde ismi geçen Umay’ın dünyayı idare eden Gök Tanrı ve Yer-Su ilahı ile eşit görüldüğü, Gökler ile Yer arasındaki ilişkini gerçekleştiren, tüm canlılara Kut veren, ölümden sonra ruhlara Göklere taşıyan, doğadaki ebedi yaşamı ve sonsuz dönüşümü sağlayan, yeryüzünde yaşayan tüm canlı varlıkların hamisi olarak hayal edildiği anlaşılır. Türk halklarının kültür ve sanatında derin iz bırakan bu ilah İslam çağında da dişi ruh olarak yerini muhafaza ede bilmiş, kadın ve bebeklerin koruyucusu olarak bilinmiştir. Türk sanatında Umay ilahesinin ikonografisi Göktürk çağında belirlenmiş olsa da, bu ikonografinin kökeni Avrasya coğrafyasında Erken Çağ’da ortaya çıkan Ana Tanrıça kültüne dayanmaktadır. Bölgenin MÖ.1. binyıl İskit Çağı kültürleri bu anlamda son derece bol malzeme sunmakta, İskitlerin Büyük Ana Tanrıçası Tabiti ise Umay’ın öncüsü olarak kabul edilmektedir. Günümüz Türk kültürlerinde Umay inancının izleri zaman içinde kısıtlanmış anlamından dolayı daha çok kadınların kullandıkları eşya ve nesneler üzerinde bulunur. Özellikle takılarda Umay’ın koruyucu ve kollayıcı yetisi kendini daha belirgin göstermektedir. Makalede Umay ilahının selefi olarak görülen İskitlerin Büyük Ana Tanrıça betimlemeleri incelenerek Göktürk çağına ait Umay tasvir ve simgeleri karşılaştırılmış, her iki guruba ait örneklerin benzer veya ortak yönlerine dikkat çekilmiştir. Ayrıca günümüz Türk halklarının takılarında kullanılmaya devam eden, fakat anlamı unutulmuş pek çok motif ve detayın derin kökleri ve Umay bağlantıları açıklanmaya çalışılmıştır.
İlk çağlardan bugüne insanlık, Tanrı’nın mahiyeti ve insanın evren ve Tanrı karşısındaki konumuna ilişkin kafa yormuştur. Bu mesele hem felsefenin hem dinlerin başlıca konularından birini teşkil etmiştir. Türk ve İslam düşünce geleneklerinde de bu konu, temel bir problematik olagelmiştir. Bu çerçevede Hurufilik ve Alevi-Bektaşi inanç sistemi; dinî, tarihî ve politik bir süreç çerçevesinde bir etkileşime girmiş ve neticede her iki inanç sistemi aynı düşünce ve inanç dünyasının iki veçhesi olarak temayüz etmiştir. Her iki inanç sisteminin ortak inanç dünyası kendisini temelde, Tanrı-evren-insan tasavvuruna bakışta göstermiştir. Her iki inanç sisteminde yer alan Tanrı-evren-insan tasavvurunun temel önermesi ise varlığın “bir”den neşet ettiği ve özellikle insanın tanrısal mazharın tecellisi olduğudur. Esasen varlıkların birliği öğretisini vazeden ve vahdet-i vücûd olarak bilinen düşünce, İslam geleneğinde her mezhep ve meşrepten görüşü etkilemiş olmakla birlikte Hurufilik ile Alevi-Bektaşi inanç sisteminde bu görüş, özgün bir şekilde yorumlanmıştır. Bu özgün düşüncenin temelinde ise insana bakıştaki ortak anlayış bulunmaktadır. İnsanın biricikliği ve Tanrı karşısındaki konumu, her iki inanç sisteminde de ortak bir anlayıştan beslenmektedir. Bu çalışmada, Hurufilik ile Alevi-Bektaşi inanç sisteminin kesişim noktaları ele alınmış, böylelikle farklı metotlar ve özgün fikirler geliştirseler de iki inanç sisteminin Tanrı-evren-insan tasavvurunun aynı düşünsel temelin üzerine inşa edildiği savunulmuştur. Çalışmada, bu yaklaşımı açıklamaya yönelik olarak gerek Hurufiliğin gerek Alevi-Bektaşi inanç sisteminin inanç dünyasını yansıtan mensur ve manzum eserlerden örnekler verilerek bu örnekler kritik edilmiştir. Sonuç olarak her iki inanç sisteminin Tanrı-evren-insan tasavvuru bağlamındaki ortak gelenek vurgusu, somut olarak delillendirilmeye çalışılmıştır.
2011
Özet: Doğum biyolojik bir olgu olduğu kadar sosyal/kültürel bir olgudur. İnsan yaşamında belli başlı üç "geçiş dönemi" olan doğum; evlilik ve ölüm aşamalarının birincisidir. Bu nedenle doğum sadece sağlık bilimlerinin değil, antropolojinin bir dalı olan medikal antropoloji ve halkbilim (folklor) un da üzerinde durduğu bir konudur. İnsan doğumu, insan beyninin gelişmişliği-başının büyüklüğü nedeniyle-gerçekte gelişimini tamamlamadan gerçekleşmektedir ve insan bebek doğumda tek başına yaşamda kalamayacak kadar çaresizdir. Bu durum doğum ve bebeğin bakımında kültürel niteliğin etkisini artırmaktadır. Bu nedenle doğum ve ona bağlı gelenekler, toplumun yaşam görüşü ve kadına karşı tutumu hakkında fazlasıyla ipucu içerirler (Antropoloji Sözlüğü, 2003: 237). Bu çerçevede; doğum sonu dönemle ilgili olarak Türk ve farklı kültürlerde yer alan geleneksel inançlar ve uygulamalar karşılaştırmalı olarak gösterilmeye çalışılmıştır. Anahtar Kelimeler: Doğum ve Kadın Sağlığı, Doğum Sonu Dö...
FRİGLERDE DİN VE İNANÇ GELENEKLERİ
Toplumun en mühim değerlerinden birisi de dindir. Anadolu'da M.Ö.13. yüzyılın sonlarına doğru yaşamaya başlayan Frigler, M.Ö, 8. Yüzyılda bölgenin büyük bir gücü haline geldi. Rakipleri Hititler ve Mitanni devletleri gibi büyük devletleri yok eden Frigler, M.Ö.2. yüzyılda ege göçlerinden sonra Anadolu'nun siyasi erklerinden birisi konumuna gelmiştir. Friglerin, Trak asıllı oldukları Herodotos ve Strabon tarafından bildirilmiş, günümüz bilgileri tarafından da kabul görmüştür. Yapılan arkeolojik kazılarda Trakya ve Makedonya'daki Tümülüslerde bulunan eşyalar, Friglere ait eşyalarla benzer yanları çoktur. Yapılan arkeolojik kazılarda Frigler'in ana tanrıça dedikleri inançlarına ait eserler gün yüzüne çıkarılmıştır. Kybele ana tanrıçası Frigler'in büyük doğa tanrılarından birisiydi. Tanrıça Attis, Friglerce kutsal hayvan sayılan aslan ve yırtıcı kuşun sevgilisi olarak görülüyordu. Kutsal hayvanların, Tanrıça Attis'le ilkbaharda buluştuğuna, baharın gelmesiyle doğaya yeniden hayat geldiğine inanılırmış. Onunla buluşmadığı zamanlarda doğanın kış uykusunda dinlendiğine inanılırmış. O dönem Anadolu'da pagan inancı hakim olmuş, pagan tanrı ve tanrıçaların insanların yaşamlarına tesirleri, ilişkileri, batıl inanışları bulunan yazıtlarda ve çıkarılan eserlerde bol miktar da gözlenebilmektedir. Friglerde cenaze işlemleri, ölü defnetme gelenekleri, mezara bırakılan eşyaların çok oluşu ve değişik malzemeler kullanılması bakımından diğer toplumlara nazaran farklılıklar gözlenmektedir. Mezarlar genelde Tümülüs denilen ölü tapınağı içerisindeki oda mezarlara, bazen iskelet olarak veya yakılan ölünün külleri oda mezarlarına defnedilmiştir. Bu odalarda cenazeler sedirler üzerine uzatılmış ve uyur şekilde bırakılmıştır. Sedirlerin yanına ölen kişinin en değerli eşyaları konulurdu. Tümülüsün yüksekliği ölen kişinin makamına derecesine ve saygınlığına göre değişiklik göstermektedir
PÜLÜMÜR ALEVÎLERİNİN TEMEL DİNİ İNANÇLARI
Abstrac The construction of healthy communication between Alawites and Sunnites is important. And it seems the relations between these two are getting better in recent times. In this essay which is called we try to shed light on basic religious beliefs of Alawites of Pulumur. These religious belief and rules are traditionally reviewed as six basic principles. Our aim in this study to help to understand the Alawism that is not uniform and to provide to set healthy communication among society layers. In this essay we arrived at the conclusion that Alawites are similiar to Sunnî Schools except that their belief of partially incomplete of Qur'an and reencarnation belief, the detail of which is to be examined in the paper.