ÇARESİZLİĞİN JANJANLI KAPISI: EZOTERİK ŞİFACILIK (original) (raw)
AFYONKARAHİSAR İLİNDE ALTERNATİF TARIM ÇALIŞMALARINA BİR ÖRNEK: JEOTERMAL SERACILIK
Bu çalışmada, jeotermal enerjinin seracılıkta kullanılmasına güzel bir örnek olan Afyonkarahisar İli’nde, jeotermal seracılık faaliyetleri ile fiziki ve beşeri coğrafi faktörler arasındaki ilişki ele alınmıştır. Çalışma alanı Ege Bölgesi’nin İç Batı Anadolu Bölümü’nde bulunan Afyonkarahisar İli’dir. Jeolojik yapısından dolayı sıcak su kaynaklarının çok olması ve ulaşım kolaylığı gibi avantajlar neticesinde ilde son 3-4 yılda jeotermal sera yatırımları artmıştır. Jeotermal enerji ile ısıtılan sera alanları günümüzde ilde 167 da alan kaplamaktadır. Yapımı devam eden ve planlanan seraların üretime başlamasıyla yakın gelecekte bu alan çok daha genişleyecek ve 664 da alana ulaşacaktır. Mevcut jeotermal sera alanlarında domates üretimi yapılmakta olup, üretimin büyük kısmı ihraç edilmektedir. Yapılması planlanan diğer seralarda farklı tarım ürünlerinin üretilmesi amaçlanmaktadır.
BAĞIMSIZLIK SONRASI KAZAKİSTAN JEOPOLİTİĞİ
Kazakistan SSCB’nin dağılmasıyla birlikte 25 Ekim 1990 yılında egemenliğini, 16 Aralık 1991 yılında ise bağımsızlığını ilan etmiştir. 01.12.1991 tarihinde devletin adı “Kazakistan Cumhuriyeti” olarak değiştirilmiştir. Bugün Bağımsız Devletler Topluluğu içerisinde yer alan Kazakistan Cumhuriyeti bazı uluslararası kuruluşlar üyesi ve kalkınmakta olan bir Türk Devletidir. Kazakistan Cumhuriyeti Orta Asya’nın en geniş topraklara sahip ülkesi konumundadır. Kazakistan Sovyetler Birliği döneminde ise Rusya’dan sonra ikinci en büyük cumhuriyetiydi. Bu ülke Asya ile Avrupa arasında ve Rusya’yla Çin arasında çok büyük topraklara sahip olduğundan jeopolitik ve jeostratejik bakımdan büyük önem taşımaktadır. Ülkenin doğusuyla batısı arasındaki en uzak nokta 3000 km, kuzeyiyle güneyi arasındaki mesafe ise 2000 km’yi bulmaktadır. Kazakistan’ın bu denli büyük arazilere, otlaklara, geniş steplere ve verimli arazilere sahip olması, bu toprakların hâkimiyeti konusunda eskiden beri önemli çatışmaların meydana gelmesine neden olmuştur.
EKOELEŞTİREL YAKLAŞIM BAĞLAMINDA ŞANLIURFA EFSANELERİ
Uluslararası Halkbilimi Araştırmaları Dergisi, 2020
Uygarlık tarihi, aslında doğa ile girişilen mücadelenin bir tarihidir. İnsanın içinde var olduğu çevreyi tanıması ve ardından gelen çevre üzerinde hüküm sürme gayreti, uygarlık tarihinin gelişim çizgisindeki temel noktaları oluşturmaktadır. Doğaya karşı baskın olma çabası içerisinde kazanılan anlık zaferler, sürdürülebilir yaşamı tehdit eder hâle gelince modern dönemde doğa-insan ilişkisi yeniden tartışmaya açılmıştır. Yapılan tartışmalarda ekolojik bilinç esas noktayı oluştururken bu bilincin geliştirilmesi hususunda birçok düşünce ortaya atılmıştır. Böylesi bir bilinci vurgulayan ekoeleştiri, doğaya karşı farkındalık oluşturma gayesi içerisinde insan, doğa ve edebiyatı bir araya getirerek ekoloji ile kültür arasındaki ilişkiye dikkat çeken bir akım olmuştur. Yakın dönemde yapılan çevreci tartışmalarda, modern insanın doğa ile kurduğu temas eleştirilirken geleneksel toplum yapısındaki insandoğa ilişkisi ve buna bağlı olarak gelişen kümülatif bir bilgi olma özelliğindeki geleneksel ekolojik bilgi önem arz eder bir duruma gelmiştir.
PAZARLAMA ARACI OLARAK "ÇEVRECİLİK"
130782059 Danışman Yrd. Doç. Dr. Talat FIRLAR İstanbul, 2015 YEMİN METNİ Yüksek lisans projesi olarak sunduğum "Pazarlama aracı olarak "çevrecilik"" başlıklı bu çalışmanın, bilimsel ahlak ve geleneklere uygun şekilde tarafımdan yazıldığını, yararlandığım eserlerin tamamının kaynaklarda gösterildiğini ve çalışmamın içinde kullanıldıkları her bölümde bunlara atıf yapıldığını belirtir ve bunu onurumla duygularım. 05.07.2015 Kerem ÇELİK ÖZ İnsanların yani tüketicilerin, çevresel bozulmaların kendilerini ve gelecek nesilleri nasıl etkileyeceğini anlamaları bu konuda bir şeyler yapma isteğini, bu da "çevrecilik" kavramının ortay çıkmasını sağlamıştır. Kaynakları tüketen unsur kavramına işletmeler olduğu için, tüketiciler ve hükümetin en büyük baskıları işletmeler üzerine kurulmuş ve işletmeler de tüketicilerinin bu "çevrecilik" ihtiyacını tatmin edebilmek için gerekli çalışmalar yapmaya başlamıştır. Çevrecilik ya da "yeşil hareket" olarak da bilinen ve giderek artan bu çevre bilinci, işletmeleri sosyal sorumluluk uygulamaları, yeni üretim teknolojileri, v.b. gibi unsurları geliştirilip çevreye daha az zarar verecek hatta çevredeki zararı azaltacak şekilde işletme faaliyetlerini devam ettirme düşüncesiyle tanıştırmıştır. Hazırlanan bu çalışmada pazarlama ve toplum üzerindeki öneminde bahsedilerek, işletmelerin "yeşil pazarlama" çalışmalarına nasıl başladıkları, yeşil pazarlama kapsamında ne gibi uygulamalar yaptıkları ve bunu tüketiciye yansıtırken nelere dikkat ettikleri anlatılmaya çalışılmıştır.
ÇEŞİTLİLİK VE KAPSAYICILIK YAKLAŞIMINA İLİŞKİN KAVRAMSAL BİR İNCELEME
Uluslararası Eşitlik Politikası Dergisi, 2024
Çeşitlilik ve kapsayıcılık kavramları, toplumsal düzen ve ticari yapılar açısından büyük öneme sahiptir. Bu kavramlar, bireysel farklılıkların kabul edilmesini ve farklılıklara değer verilmesini vurgulamaktadır. Çeşitliliği benimseyen yapılar, her bireyin benzersiz olduğunu kabul ederek hoşgörü ortamının oluşturulmasında etkin bir rol oynamaktadır. Kapsayıcılık ise çeşitliliği kabul eden bir yaklaşımı temsil etmektedir. Bu yaklaşıma göre, herkes ortak sistemde eşit haklara sahip olmalı, saygı görmeli ve katkıda bulunup katılım sağlayabilmelidir. Bu çalışma ise çeşitlilik ve kapsayıcılık yaklaşımının gelişim sürecini incelemeyi ve bu yaklaşımların dayandığı çerçeveyi analiz etmeyi amaçlamaktadır. Çalışma post-modernizm, post-modern kimlik, post-modern öznellik, kesişimsellik, post-kolonyalizm ve post-hümanizm gibi kavramları çeşitlilik ve kapsayıcılık perspektifiyle ele alırken, stereotip-kalıp yargı, önyargı, bilinç dışı-örtük önyargı, ayrımcılık ve ötekileştirme gibi özelliklere odaklanmaktadır. Bu bağlamda, sosyal yapısalcılığa karşı özcülük, evrenselcilik karşısında kültürel görecelik ve çeşitlilik içinde post-modern ve post-kolonyal anlayışın önemi vurgulanmaktadır. Genel olarak, çeşitlilik ve kapsayıcılık perspektifiyle ele alınan postlar çağına ait kavramların incelendiği bu çalışma, modernizmin evrensel ve mutlak gerçeklik iddialarına karşı çıkan düşünce yapısıyla şekillenmektedir. Çalışmada evrenselcilik ve ilerlemeci anlayışa meydan okuyan, kültürel çeşitliliği, farklılıkları, yerellikleri ve kimlikleri ön plana çıkaran bir yapı dikkate alınmaktadır. Farklı kimlikler üzerindeki baskılar vurgulanarak, özgül ve ayrık baskılar reddedilmekte, insanın çok çeşitli, belirsiz ve kırılgan kimlikleri kabul edilmekte ve merkezîleştirmenin artması incelenmektedir. Bu çağda çoklu kimlik yapılarına izin verilirken herhangi bir yaşam tarzını engelleyecek net sınırlar çizilmemektedir. Tarihsel sürecin devamında ise mikro kimliklere odaklanan yeni bir anlatı oluşturma amacının doğduğu ve ötekileştirilen öznelerin temel konu haline geldiği görülmektedir. Bu akımların incelenmesiyle kültürel çeşitliliği ve kimlikleri ön plana çıkaran bir fikir sunulmaktadır. Bireylerin ve toplumların kimlik oluşumunu, kültürel etkileşimi ve değişimi ele alınırken, merkeziyetçilikten uzaklaşıp çoğulcu bir yapının desteklendiği görülmekte ve çeşitlilik ve kapsayıcılık fikrinin gelişim aşamasındaki kavram ve yaklaşımlar detaylandırılmaktadır.
GAZZALİ'NİN SİYASAL TEOLOJİSİNDE SEÇKİNCİLİK VE SIRADANCILIK
Klasik İslam düşüncesinde, seçkincilik ve sıradancılık öğretisi önemli bir yer tutar ve hemen her düşünürün düşünce sisteminde karşılaşılır. Nitekim, anılan öğretinin izlerini, Bağdadî, Bâkıllânî ve Cüveynî gibi kelâmcılarının, Kindî, Fârâbî, İbn Sînâ ve İbn Rüşd gibi İslam filozoflarının, Hallac-ı Mansûr, Suhreverdî ve İbn Arabî gibi tasavvufçuların düşün sistemlerinde bulmak olasıdır. Onların düşün sistemlerinde bu öğreti, varlıkbilimsel (ontolojik) ve bilgikuramsal (epistemolojik) bir temele oturmaktadır. Zira onlarca varlıklar, ne varlıkbilimsel ne de bilgikuramsal açıdan eşittir; çünkü onların varlık hiyerarşisi, Tanrı'dan başlayıp maddeye değin uzanan dikey bir hiyerarşi içinde yapılanmıştır. Bu anlayışın bir uzantısı olarak, söz gelimi varlıklar, varlıkbilimsel açıdan ilk neden olan Tanrı, ilk akıl, akılsallar, göksel nefsler, insan, hayvan, bitki, madenler ve nihayet hava, toprak, su ve ateşten oluşan dört kök olarak sıralanır. Aynı anlayışın bilgikuramsal uzantısı ise şöyledir: Bilgi, ilk varlığı ifade eden ve mutlak olan Tanrı'ya aittir ve O, bilgiyi sırasıyla önce ilk akla, ardından göksel-ayrık akıllara ve tümel akıl ve tümel nefs aracılığı ile de insanlardan dilediğine, bir diğer deyişle, peygamber ve velilerden oluşan seçkin kullarına verir (feyz); oysa sıradan insanlar bu bilgiye doğrudan ulaşamazlar; sadece seçkinlerden öğrenirler ve onlara uyarlar. Aslında insansal düzeyde dile gelen seçkincilik ve sıradancılık öğretisi, peygamberlik kurumunun onaylandığı düşün sisteminin zorunlu bir sonucudur ve peygamberlik kurumu, İbn er-Ravendî ve Ebû Bekr Zekeriyyâ er-Râzî gibi birkaç istisna düşünür bir kenara bırakılırsa tüm İslam düşünürlerince onanmıştır. Çünkü, Tanrı'nın insanlardan birisini seçip, kendi istemiyle ona, bilgi ve hikmeti verdiğini, bir başka deyişle peygamberlik kurumunu kabul etmek, onları diğer insanlardan hem varlıkbilimsel hem de bilgikuramsal açıdan ayrıcalıklı bir konuma yükseltmek demektir. Gerçekten İslam dinsel bildirilerine bakıldığında, peygamberlerin gerek bilgikuramsal gerekse varlıkbilimsel açıdan diğer insanlardan üstün kılındığının ifade edildiğini, onlara diğer insanlara verilmeyen, kimi ayrıcalıkların verildiğinin söylendiğini görürüz. Bu ayrıcalıklar, vahiyde olduğu gibi, kimi zaman bilgi kaynaklarındaki bir ayrıcalığa 1 kimi zaman da, Hz. Muhammed 1 Örneğin bkz. Fussilet Sûresi, 6; Nisâ Sûresi, 163. 1 örneğinde olduğu gibi, dörtten fazla kadınla evlenebilmek ve eşlerine ayrıcalık tanımak gibi sosyal olgulara dönük olabilmektedir. 2 Ayrıca, İslam dinsel bildirilerinde muhkem (açık anlatımlı) ve müteşâbih (simgesel anlatımlı) kavramlarından söz edilmesi 3 ve kimi yorumlara göre, müteşâbih olanların yalnızca bilgide derinleşmiş (râsih) olanlarca bilinebileceğinin söylenmesi 4 yine Tanrı'nın, peygamberlerin dışındaki diğer seçkin veli kullarına kendi katından kimi ilhamlar (ilm el-ledün) verebileceği düşüncesinin ileri sürülmüş olması 5 seçkincilik ve sıradancılık öğretisinin meşrulaştırılmasında ve kapsamının genişletilmesinde etkin bir rol oynamıştır. Kendinden önce oluşturulmuş düşünce geleneğini ve İslam dinsel bildirilerinin genel eğilimini dikkate alan Gazzâlî, seçkincilik ve sıradancılık öğretisini onaylamış ve ona bilgikuramsal ve varlıkbilimsel anlayışında önemli bir yer vermiştir. Onun bu konuda en yakın esin kaynağının Fârâbî olduğu söylenebilir. Nitekim o, Fârâbî'deki anlatıma 6 oldukça yakın bir ifadeyle genelde varlıkları, Tanrı'dan yola çıkarak varlıkbilimsel değeri gittikçe düşen bir varlık hiyerarşisi benimsemekte ve aynı hiyerarşiyi insanlara da uygulamaktadır. 7 Onca, varlık hiyerarşisinin en tepesinde ilk neden olan mutlak güç ve irade sahibi Tanrı yer aldığı gibi, insansal-toplumsal hiyerarşinin en tepesinde de O'nun seçtiği kişiyi imleyen peygamberler bulunmaktadır. Ardından veliler, bilgeler ('ulemâ) ve yer yer de siyasiler gelmektedir. 8 Çünkü veliler, Tanrı ile tıpkı peygamber gibi, ilham kanalıyla da olsa, kimi bilgiler almakta 9 ; siyasiler ise, onun kimi zaman dillendirdiği deyişiyle, Tanrı'nın insanları yönetmeleri için yarattığı insanlar ve Tanrı'nın gölgeleri (zıl el-Allah) olmaktadır. 10 O, kelâmcı ve fıkıhçıları, onların kimi konularda, halk düzeyini aştıklarını söylese de 11 genelde halk düzeyine yakın bir konuma oturtmaktadır. Sıradan insanları, yani çiftçiler, esnaflar ve tüccarları ise en alta yerleştirmektedir. Kuşkusuz onun yaptığı bu sınıflama, insanların hem varlıkbilimsel değerini ham bilgisel yetilerini hem de yönetimsel 2 Örneğin bkz. Ahzâb Sûresi, 30-33, 50-53. 3 Kur'an'daki, muhkem ve müteşâbih deyişlerinin geçtiği ayetler paradoks içerir. Nitekim, Hûd Sûresi, 1. ayet Kur'an'ın tamamının muhkem olduğunu söylerken, Zümer Sûresinin 23. ayeti onun tamamının müteşâbih olduğunu söyler. Âli İmrân Sûresinin 7. ayeti ise bir kısmının muhkem, bir kısmının da müteşâbih olduğunu söyler. 4 Bkz. İsmail Cerrahoğlu, Tefsir Usûlü, TDV Yayınları, Ankara 1989, s. 129. 5 Bkz. Kehf Sûresi, 65; Bakara Sûresi, 269. 6 Bkz. Fârâbî, el-Medinet'ül Fâzıla, çeviren: Nafiz Danışman, MEB Yayınları, İstanbul 1990, ss. 30 vdd.. 7 Bkz. Gazzâlî, Me'âric el-Kuds fî Medâric Ma'rife en-Nefs, Beyrût 1988, ss. 105 vdd.. 8 Bkz. Gazzâlî, el-Mednûn bihi 'alâ Gayri Ehlihi (el-Mednûn el-Kebîr), Mecmu'a Resâ'il el-İmâm el-Gazzâlî, cilt: II, Beyrût 1986, ss. 122-123 ve 141-142; el-Maksad el-Esnâ fî Şerh Esmâ' Allah el-Husnâ, tahkik: Ahmed Kabbânî, Beyrût, tarihsiz., ss. 28-29 ve 35-36 ve 45-56 ve 77-78 ve 80 -82 ve 105; İhyâ' 'Ulûm ed-Dîn, cilt: I, Beyrût, tarihsiz, , s. 19; Mişkât el-Envâr, Mecmu'a er-Resâ'il el-İmâm el-Gazzâlî içinde, cilt: IV, Beyrût 1986, ss. 6 vd.; Me'âric., s. 105. 9 Bkz. Ġazzâlî, er-Risâle el-Ledünniyye, Mecmu'a er-Resâ'il el-İmâm el-Gazzâlî içinde, cilt: IV, Beyrût 1986, ss. 87 ve 105 vdd.; Kimya-yı Saâdet, çeviren: A. . 60 vdd. ve 89 vd.; el-Ecvibe el-Gazzâliyye fî el-Mesâ'il el-Uhreviyye (el-Mednûn es-Sağîr), Mecmu'a Resâ'il el-İmâm el-Gazzâlî, cilt: III; Beyrût 1986, ss. 171-172; er-Risâle el-Va'zıyye, Mecmu'a Resâ'il el-İmâm el-Gazzâlî, cilt: IV, Beyrût 1986, ss. 57-59; Faysal et-Tefrika, Mecmu'a Resâ'il el-İmâm el-Gazzâlî içinde, cilt:I, Beyrût 1986, ss. 129-131; Ravza et-Tâlibîn., ss. 47-48. (vâcip) olan eylemler vardır. Bunlar, teheccüd, vitir, kuşluk namazları kılmak, kurban kesmek, danışarak iş yapmak, eşlerini seçmek, misvak kullanmak, düşmanların yaptıkları işkenceler karşısında sabretmek ve kötülüğü değiştirmektir. Sadece peygambere yasak olan kimi eylemler de bulunmaktadır. Bunlar, yazı yazmak, şiir okumak, sadaka, zekat, başkasının faydalandığı mala el koymak, savaşta hile yapmak, boşanmak isteyen eşi zorla alı koymak, pırasa, sarımsak ve soğan yemek, yaslanarak yemek yemek,…anlaşma yoluyla, Müslüman olan ya da olmayan bir kadınla evlenmek, borçlunun üzerine namaz kılmak ... ve savaştan önce cariye edinmektir. Peygamberler için yapılmasında sakınca bulunmayan (mübah) eylemlere gelince, bu eylemler şunlardır: Kendisi ve ailesi hakkında yargıda bulunması, tanıklık yapması ve kabulde bulunması, ganimetin beşte birinin helal olması ve evli bir kadını arzuladığında, eşinin kadını boşama gerekliliği, dilediği kadınla mehir vermeksizin nikahlanması, nikahın vermek (hebbet) sözüyle gerçekleşmiş olması, ihtiyaç sahibinin elinden mal alması, ihtiyaç sahibinin isteyerek vermesi, dilediğinde ölüleri diriltmesi, bilgisiyle ebedi geçerli hüküm vermesi, zihnine ve amaçlarına ilişen kötülüğü engellemesi, abdestinin uyumak ve bir kadınla birleşmekle bozulmaması, malına miras düşmemesi, nikahlı ve iddet süresi dolmamış kadına talip olduğunda, kadının kabul etmesi gerekliliği, nikahını velinin izni olmadan ve şahit bulunmadan kıyabilmesi, dört ve dokuzdan fazla eş alması, ihramlı iken nikahlanması ve nikahının kendisi ve dilediği insan için geçerli sayılmasıdır. Peygamberin sadece kendine özgü üstünlükleri de bulunmaktadır. Bu üstünlükler, kendisinin ölümünden sonra eşlerinin başkalarına kesin olarak haram olması, onlarla cinsel ilişkide bulunduktan sonra, onların inananların anneleri olmaları, şeriatının, önceki şeriatları geçersiz kılması (nesh) ve şeriatının hükümlerinin ebedi olması, mucize olan kitabının değişim ve bozulmadan uzak olması, onun (Kur'an) insanlar için Tanrı'nın varlığının kanıtı olması, onun için yeryüzünün temiz bir mescit kılınması, kendisine beş şefaatin verilmiş olması, en büyük şefaatin kendine özgü kılınmış olması, cennetin kapısını çalanların ilki olması, ümmetinin en seçkin ümmet olması ve sapkınlıkta birleşmemesi, ilk şefaat eden ve şefaati ilk kabul edilen olması, ümmetinin yarısının kıyamet günü melekler gibi olması, yerin ilk defa kendisi için açılması, idrarının temizleyici ve şifalı olması, önünü gördüğü gibi arkasını da görmesi, odasının önünden kendisine seslenilmesinin helal olmaması,…adıyla çağrılmasının doğru olmaması ve özlü konuşma yeteneğinin verilmiş olmasıdır." 41 Gazzâlî'nin, bu kadar ayrıcalıklı kıldığı peygamberlere, olumsuz şeyler yüklemenin ya da onu aşağılamanın, acaba cezası nedir? Bunu da onun söyleminden dinlemekte yara vardır: "Bilmelisin ki, Tanrı, Kur'an'da, peygambere eziyet etmeyi haram kılmış ve edenleri de lanetlemiştir. İslam topluluğu ise, onda, açık ya da kapalı olarak kusur gören ve ona söven Müslümanların öldürülmesi hususunda görüş birliğine varmıştır. Tanrı elçisinde kusur gören, 41 Gazzâlî, Ravda et-Tâlibîn., ss. 74-77. 8 ayıplayan, huyunda, yaratılışında, dininde ve ahlakında, nesebinde, iffet ve şerefinde ona bir noksanlık ve kusur iliştiren, hakaret amacıyla, onu bir şeye benzeten, önemsemeyen ve diliyle küçümseyen kimse, öldürülmelidir." 42 4. Seçkinler (Havâss): Veliler, Bilginler ve Yöneticiler Seçkinler, Gazzâlî'ye göre, velileri, bilgeleri ve siyasileri içermektedir. Onca veliler, Tanrı'nın seçkin kulları ve Tanrı dostlarıdır. Bu kimseler, bu dünyadan el etek çekerek, kendi çabaları ve içsel deneyimleriyle Tanrı'ya ulaşmaya çalışan kimselerdir. 43 Kuşkusuz, her çaba gösterenin, bu aşamaya ulaşacağı konusunda, bir güvencesi yoktur. Öncesiz tanrısal takdir, onların veli...
EVSİZLİK KURAMLARI VE NEDENSELLİK: ELEŞTİREL BİR YAKLAŞIM
Sosyoloji Divanı, 2019
Son yirmi beş yılda pek çok farklı bilim dalı altında yürütülen evsizlik araştırmalarının sayısında ciddi bir artış olmuştur. Kullanılan kavramlar, araştırma yöntemleri ve bu araştırmaların sonuçları bir dereceye kadar kullanılan kuramsal çerçeveye dayanmaktadır. Kuram ve araştırma sosyal politika ve uygulamaların tek belirleyicisi olmamakla birlikte önemli belirleyicilerinden biridir. Bu çalışmada öncelikli olarak evsizliği basitçe bir yapı veya eylem problemi olarak açıklayan yaklaşımlar ele alınacaktır. Daha sonra ise karmaşık bir süreç olan evsizliğin nedenselliğini analitik bir biçimde çalışarak yapı-eylem düalizmini aşma imkânı sunan eleştirel realist perspektife dayanan evsizlik teorileri ile evsizlik sürecinin sokak yaşantısı boyutunu ele alan “evsizlik kültürü” teorilerine yer verilecektir. Bu sayede tek bir teorik çerçevenin evsizliği bir bütün olarak anlama ve bütüncül sosyal politika ve uygulamalar üretme için yeterli olmadığı ileri sürülerek evsiz insanlar için üretilecek politika ve uygulamaları iyileştirebilecek alternatif teorilerin potansiyelleri ortaya konacaktır. Debates on homelessness have increased in recent decades among social scientists and social policy makers. Theoretical perspectives determine the concepts, methods and mostly results of the research related to homelessness. For this reason, it is crucial to develop a critical approach to homelessness theories that especially lean on dichotomies, such as agency and structure. With this goal in mind, this study discusses post-structuralism, post-modernism and especially homelessness-culture approaches and critical realism in order to go beyond structure-agency dichotomy and develop an appropriate perspective that would understands and explains homelessness analytically and holistically. This paper also asserts that one-sided theoretical approaches cannot understand and explain homelessness and will not be able to develop an appropriate policy to find a solution to the homelessness problem. One of the aims of this article is to discuss the possibility of an alternative perspective that would be able to improve social policies and practices related to the phenomenon of homelessness.