İSLAM HUKUKU’NDA ZİMMET SÖZLEŞMESİNİN HUKUKİ KAPSAMI VE OSMANLI İMPARATORLUĞU’NDAKİ GÖRÜNÜMÜ (original) (raw)

OSMANLIDA ZİMMİ HUKUK

Osmanlı Devleti, diğer İslâm devletleri gibi Müslüman olmayanları kendi bünyesinde barındıran bir devletti. Gayrimüslimler, Müslümanlardan hukuk açısından farklı idiler. Çünkü din ayrımı mevcuttu. Osmanlı Devleti, Müslüman olmayan kesime bazı istisnalar olsa da çoğu zaman karışmamıştır. Zimmîler istedikleri zaman kadı önüne gelerek davalarına baktırabiliyorlardı. Müslümanlar ve gayrimüslimler yüzyıllar boyunca hep beraber tek çatı altında yaşamışlardır. Askerlik yapmayan gayrimüslimler, vergilerini ödeyerek bundan muaf tutulmuşlardır. Gayrimüslimlere bazı konularda yumuşak davranılmıştır. Fatih Sultan Mehmet'in Galata Fermanı'na göre zimmîlerin dinî merasimlerine karışılmayacak, onların can, mal, namus gibi şeyleri devlet koruması altına alınacaktı. Zimmîler, Tanzimat ve Islahat Fermanı'na kadar Müslümanlarla eşit konumda değildi. Tanzimat'tan sonra, Müslümanlarla eşit konuma yükselmişlerdir. 18 ve 19. Yüzyıldan itibaren yabancı devletler, zimmîleri koruma bahanesi ile Osmanlı Devleti'ne karşı kışkırtmıştır. Osmanlı Devleti reform yapmasına rağmen bunu az gören zimmîler ayrı devlet kurmak istemişlerdir. Sözlükte "bir kimsenin yüklendiği, ödemeye mecbur olduğu borç, alacak; himaye, sahip çıkma; anlaşma, ahit anlamlarındaki zimmet kökünden gelen zimmî (çoğulu zimem) "kendisine güven verilen kişi" demektir. 2 İslam ülkesinde yaşayıp da Müslüman olmayan gayr-i müslimlere Zimmî adı verilir. İslam dini, hoşgörü dini olduğu için gayr-i müslim tebaaya sahip çıkmıştır. İslam'ın var olmasından itibaren Müslümanlar ve gayr-i müslimler bir arada yaşamışlardır. Zimmîler, İslâm devleti tarafından zimmet adı verilen bir anlaşmaya dayanarak korunan toplulukları oluştururlar. Dar'ül Harb'de yaşarken, kendilerine cihat açılacak ehl-i kitap topluluklar cihat öncesi haraç ve cizye adı altında vergiyi ödeyerek İslam egemenliği altına girerlerse zimmî olurlar 3 . İslam devleti ile zimmîler arasında iki taraflı sözleşme imzalanır ve buna zimmet adı verilirdi 4 Zimmî kavramı sadece gayrimüslimler için kullanılırdı. Zimmet anlaşması ile zimmîlerin can, mal, ırz, ibadet ve vicdan hürriyetleri garanti altına alınmıştır. Bu uygulama sadece Osmanlı Devleti için geçerli olmayıp diğer İslam devletleri için de geçerliydi. Gerçekten de İslam devletleri Müslüman olmayan kimselere karışmamıştır. Kendi dinlerini rahat bir şekilde yaşamışlardır. Zimmîlerle Müslümanlar arasında yapılan zimmet anlaşmasına göre Müslümanlar zimmîleri himayesi altına alır ve zimmîleri artık Müslüman halifesi korur ve zimmîlere artık anlaşma gereği zulmedilmez ve onlara yeni haklar tanınır 5 . Müslümanlığı kabul etmeyen zimmîler, cizye denilen vergiyi ödemekle yükümlüdürler. Hz. Peygamber zamanında yapılan cizye anlaşmalarında sabit bir fiyat belirlenmemiş, Hulefa-i Raşidin zamanında ve diğer İslam ülkelerinde de aynen devam etmiştir 6 . Zimmîler, giyim bakımından Müslümanlardan farklıdırlar. Bunun nedeni ise Müslüman ve zimmîlerin birbirlerinden farklı olması içindir. Zimmîlerin yaptıkları binalar, Müslümanlarınkinden yüksek olmaması gerekir. Dinî ayinlerini Müslümanları rahatsız etmeyecek şekilde yapmalıdırlar 7 .

OSMANLI HUKUKUNDA İSTİDANE İZNİ VE GÜNÜMÜZ HUKUKUNA YANSIMALARI

Erciyes Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2018

Başkası adına borçlanma manasına gelen istidane kurumu, Osmanlı döneminde yoğun bir şekilde uygulanmıştır. Bu kurum, sosyal güvenliğin günümüzdeki kadar kurumsallaşmadığı dönemlerde, insanlara sosyal güvence sağlamıştır. Ancak günümüzde bu kurumun içeriği, kapsamı ve şartları üzerinde pek fazla durulmamıştır. Bu nedenle çalışmamız istidane kurumunu genel olarak açıklamayı amaçlamaktadır. Çalışmamızda, bu kurumun kapsamını belirlemek için temel fıkıh eserlerinden, Osmanlı mahkeme kayıtlarından ve konuyla ilgili yazılmış eserlerden faydalanılmıştır. Günümüz hukuku açısındanda velayet, vesayet, vakıfların yönetimi ve evlilik birliğinin temsiline ilişkin konularda istidane kurumuna örnekler bulmak mümkündür. Ancak sayıları Osmanlı dönemi ile mukayese edildiği zaman oldukça sınırlıdır. Günümüzde de özellikle özel hukuk alanında ihtiyaç halinde bu kurumun uygulanması, uyuşmazlıklara çözüm olabilecektir.

OSMANLI BERATLARI KAPSAMINDA DİPLOMATİKA İLMİ veya “İLM-İ İNŞÂ”

2008

Islam devletlerinde ilm-i insâadiverilen ve kisaca “vesika ilmi” seklinde ifade edebilecegimiz bu ilim, “Diplomatika” (Ing. Diplomatics) adiyla 17. Yuzyidan itibaren batida bagimsiz bir bilim dalihaline gelmistir. Biz bu calismamizda oncelikle, diplomatika ilminin ortacagbatiâleminde ve latin kulturunde ortaya cikisi, gelisimi ve kullanilan resmi belgelerin rukun ve sartlariniele aldik.Islam dunyasindaki diplomatika calismalariniayriayritesbit ettik. Yine bu bolumler icinde bir tur diplomatika eseri olan insâ eserleri uzerinde durduk. Bu alanlarda ortaya konmusonemli eserleri ve Islam ulkelerinde kullanilan vesika turleri ve diplomatika unsurlariniornekleri ile belirttik. Osmanlidiplomatikasikonusunu, munseat gelenegi ve modern anlamda diplomatika calismalari seklinde iki baslik altinda ele aldik. Bu arada diplomatikanin kaynagiolan arsivler uzerinde durduk. Son bolumde ise; Berat formunu ele aldik. Padisah adina hazirlanan beratin, Osmanlidiplomatikasindaki onemine isaret ettik.

İSLAM HUKUKUNDA İÇTİHAT KAPISI VE OSMANLI ULEMÂSININ MÜÇTEHİTLİĞİ ÜZERİNE

IV Uluslararası Necmettin Erbakan Hukuk Kongresi, 2024

*This book is published under a CC BY license, which means that you can copy, redistribute, remix, transform, and build upon the content for any purpose, even commercially, as long as you give appropriate credit, provide a link to the license, indicate if changes were made, and do not impose additional terms or conditions on others that prohibit them from exercising the rights granted by that license, including any effective technological measures.

KLASİK DÖNEMDE OSMANLI DEVLETİNDE HAKİM ADAYLIĞI MÜLAZEMET

Osmanlı Devletinin en önemli kamu görevlilerinden biri kadıdır. Günümüz hâkiminden daha geniş yetki ve görevlere sahip kadılar, Osmanlı Devletine özgü bir usulle seçilmişlerdir. Klasik dönemde kadılığa giriş için mülâzemet adı verilen sistemin uygulandığı görülmektedir. Mülâzemet sistemi, adalet camiasının dikkatini, yeterince çekmiş değildir. Bu çalışma mülâzemet sistemine günümüz penceresinden bakmaktadır. Hâkim adaylarında aranan şartlar, adayların tespit edilmesi ve adaylık süreci ele alınmıştır. Mülâzemetle ilgili tarih ve ilahiyat alanlarında çalışmalar yapılmıştır. Mülâzemet defterleri incelenmiştir. İlmiye sınıfına ve kazaskerliğe ilişkin çalışmalar da konu bakımından önemlidir. Çalışmalardaki bilgiler, hâkim adaylığı konusu açısından değerlendirilmiştir. Mülâzemet sistemi, ilmiye mensuplarını merkeze koymuştur. Hâkim olmak için en önemli şart, bir ilmiye mensubunun referansıdır. Bazı görevliler de mülâzemete girebilmiştir. Adaylarda asgari şartlar aranmış, sınav ihtiyaç olursa yapılmıştır. Sistemi düzenlemek için fermanlar hazırlandığı, ilim adamlarının eleştiriler yönelttiği görülmektedir. Mülazemet sisteminde, günümüze uyarlanabilecek usuller uygulanmıştır.

OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA İSLAMCILIK DÜŞÜNCESİNİN DOĞUŞU VE İKİNCİ MEŞRUTİYET DEVRİNDE İSLAMCILIK DÜŞÜNCESİ

İKİNCİ MEŞRUTİYET DEVRİNDE İSLAMCILIK DÜŞÜNCESİ, 2019

Islamic thought, still leads to Turkish political life today, as a heritage of the Second Constitutional Period (1908-1918). To examine the history of this political thouht system will maintain the interpretation of current events. In this case, Islamic thought has been considered the sprout as a structure of thought in the process that starts from the role of Islam in social life and structure of state at first periods of Ottoman Empire to the Second Constitutional Period. This case analyzes the ‘Islamic Movement’ in the Second Constitutional Period. Exhaustive history of the the Second Constitutional Period (with the perspective of social and political events) has been examined seperately to understand better the period. Key words: Islamism, Constitıtional Period II, Union of Islam, Abdulhamid II

OSMANLI MENZİL TEŞKİLATI İÇERİSİNDE İZMİT MENZİLİ VE ÖNEMİ

Sözlükte "inmek, konaklamak, misafir olmak" anlamındaki nüzûl kökünden türemiş olup çoğulu menâzildir. Kelime anlamı itibariyle ev, konak, bir günlük yol, mesafe, yollardaki konak yeri manalarına gelmektedir 1 . Osmanlı Devleti'nde posta ve posta tatarları beygirlerinin bulunduğu yer manasında kullanılmıştır. Bu itibarla daha çok resmi haberleşmeyi sağlayan posta teşkilatını ifade etmektedir. Bunun yanı sıra ulakların, postacıların bulunduğu yere çaparhane adı verilmekle beraber kelime Farsçada postahane karşılığında yer almıştır 2 .