TOPLUMSALLAŞMA SÜRECİNİN ‘TOPLUMSANALLAŞMA’ BAĞLAMINDAKİ YOLCULUĞU (original) (raw)
Related papers
TOPLUMSAL YAPININ ULUSÖNCESİ ÖLÇEKLERE AYRIŞMASI: BÖLÜNMÜŞ TOPLUM TİPİ ÖRNEKLERİ
Lübnanlaşma, etnik-dinsel/mezhepsel, dilsel, ideolojik vb. açıdan derin bölünmüş, büyükemperyalist güçlerin müdahalesine açık, iç savaş ihtimali yüksek toplumları tanımlamakta kullanılan bir istikrarsızlık sürecini kapsar. Lübnanlaşmada temel problem, etnik-dinsel/mezhepsel gruplara-alt kümelere bağlı, dışlayıcı bir aidiyet üzerine inşa edilmiş bir toplumsal-siyasal yapının varlığı ve bununla ilişkili olarak laik-anayasal yurttaşlığa bağlı bir ulusallığın-üst kümeye bağlı, içselleştirici bir aidiyet eksikliğinin olmasıdır.
TOPLUMSAL HİZMETİNDE SİVİL TOPLUM KURULUŞLARIN TEMEL İLKELERİ
II. INTERNATIONAL SYMPOSIUM ON INTEGRITY OF TRADITION AND KNOWLEDGE IN SOCIAL SCIENCE
Sivil Toplum Kuruluşları (STK) ve Ahilik örgütlerinin topluma verimli hizmet sunabilmesi için bilgi bütünlüğü çerçevesinde bazı temel ilkeleri sahip olmalıdır. Bu ilkelerin temelinde “din-ahlak-kültür-medeniyet-değer” kavramları üzerinde durulmuştur. Bu makalede on tane temel STK’nın sahip olması gereken ilkeler açıklanmaktadır. Bu ilkeler ahlak, meşruiyet, estetik, liyakat, iyilik, samimiyet, adalet, liderlik, iştirak ve istişare ve de hesap verebilirliktir. Bu ilkelerin analizi edebilmek için makalede hem nitel hem de nicel yaklaşımlar benimsenmekle birlikte, içerik analizi daha fazla önem verilmiştir. Çalışmada Türkiye’de bazı Vakıflar Ankara Düşünce ve Araştırma Merkezi, Yeni Dünya Vakıf, Asma Köprü, Bereket Vakıf ve İslam Düşünce Enstitüsü gibi hizmetleri gözlem olarak incelenmiştir. Makalede Yeni Dünya Vakıfın tarafından düzenlendiği STK’nın değerleri olan Amel-i Salih gelişmiş haline getirmiştir. Makalede ilkelere sahip olan bir STK’nın, olmayanlardan topluma daha verimli hizmet edebileceğini bir hipotezi test edilecektir. Makalede şu soruya da cevap verecektir: STK’lar topluma verimli hizmet edebilmesi için hangi ilkeler sahip olmalı? Bu ilkeleri herhangi bir STK’nın topluma verimli hizmet edebilmesi için sahip olmasını önermektedir
YOLSUZLUKLA MÜCADELEDE SİVİL TOPLUMUN ROLÜ
Uluslararası Şeffaflık Örgütü (Transperancy International) tarafından her yıl düzenli olarak yayımlanan Yolsuzluk Algılamaları Endeksi'nin 1 168 ülkeyi kapsayan 2017 yılı raporuna göre "en temiz ülke" 89 puanla 1nci sırayı alan Yeni Zelanda, "en kirli ülke" ise 9 puanla son sırayı alan Somali'dir. 2 Türkiye 40 endeks puanıyla listenin 81nci sırasında yer almaktadır. 3 Sıralamada Türkiye'nin önünde yer alan -bir başka deyişle "daha temiz/daha az kirli" olan-ülkelerden bazıları arasında Suudi Arabistan (49 puan) , Ürdün (48 puan), Botswana (61 puan) , Butan (67 puan) ve Ruanda (55 puan) bulunmaktadır. Türkiye'den "daha az temiz/daha kirli" ülkelerden bazıları ve puanları ise şu şekildedir: Brezilya (37 puan); Mısır (36 puan); İran (27 puan).
TOPLUMCU GÖLGENIN GERÇEKLİĞİ ÜZERİNE
2002
Eleştiriler art arda sıralanıyor: toplumcu gerçekçiliğin yazınsal bakımdan açığa düşmüş olduğu, olaylara tek boyutlu baktığı, "öbür akımlardan daha yetkin örnekler çıkaramamış olduğu", bütün hayatı birden anlatmaya kalktığı, yazarı, anlatı kişisini Tanrı katına çıkardığı, edebiyatı bir kategoriye, donuk bir varlığa dönüştürdüğü vb... Anımsayalım... Kıyasıya eleştirilen toplumcu gerçekçi edebiyat, 12 Eylül öncesi yazın dünyamıza damgasını vurmuş, özellikle de 1930'lu yıllardan 1960'lara kadar edebiyatçılarımızın çoğunluğunu kanatları altında tutmayı başarmış bir geçmişin sahibidir. Bu akımın ülkemiz ekin ve kültür ortamına kazandırdıklarını, kendini toplumcu gerçekçi sayan birçok yazar ve şarimizin ölümlere, işkencelere, onlarca yıllık mahpusluklara uzanmış özverili serüvenlerini sıralayarak eleştirileri yanıtlamaya çalışmak doğru bir tutum değildir. İşin o yanı bir saygı ve minnet borcu doğurmuş olsa bile, eleştirilerin içeriğini yanıtlamaya yetmeyecektir. Olaya toplumcu gerçekçiliğin tarihi gelişimi içinde yaklaşmalı, bugün üzerine yönelmiş düşünceleri tüm boyutlarıyla değerlendirmeliyiz.
TOPLUMSAL ÇÖZÜLME ÜZERİNE BİR DENEME
Özet:İnsan denen varlık tarihi boyunca yalnız yaşamamış, kalabalık, yığın, topluluk, kabile, aşiret, toplum, millet, uygarlık gibi sayını daha da artırabileceğimiz çeşitli kavramlarla ifade edilebilecek şekilde birlikte yaşamış, yaşamaktadır. Bu birlikteliklerde her zaman kendi bünyesinde bir sistem geliştirerek toplu halde yaşamayı kurallar bütünüyle istikrara bağlamıştır. Bu istikrarı sürdürdüğünde sağlıklı bir bünye oluşturmuş, bunu başaramadığı dönemlerde ise bir şekilde değişikliği, çözülmeyi ve yıkımı yaşamış, bazen başka toplumlara, bazen kendine bile yabancılaşarak kendi huzurunu baltalamıştır. Bu çalışmada toplumsal yapının nasıl bozulduğu, bu bozulmanın veya çözülmenin sebepleri, şekli ve aşamaları incelenmektedir. Abstract:Man has never lived alone and he has always lived together as a crowd, community, clan, sect, society, nation or civilization. Man has always developed new systems from within to live together and connected them with laws and rules for social stability. When that stability is continuous and constant, people has had a healthy social structure, but when there is no stability, there has always been great changes, disruptions, and deconstructions. When there is no stability, man has never had comfort or happiness and has experienced alienation. In this study, disruption of social structure and causes, levels and type of that disruption are analysed. Toplumsal Yapı Toplumsal çözülmeyi doğru tanımlayabilmek için, toplumsal yapının da tanımına ihtiyaç vardır. Toplumsal yapı, bir grup oluşturan insanların rol, statü, yetki ve sorumluluklarının yan yana ve/veya üst üsteliğinden meydana gelen bütünü ifade etmektedir (Arslantürk ve Amman, 2000: 249). Başka deyişle bir toplumun farklı akrabalık, dinsel, iktisadi, siyasal ve diğer kurumlarının onun toplumsal yapısını meydana getirdiği, bu yapının bileşenlerinin de normlar, değerler ve toplumsal rollerden oluştuğu söylenebilmektedir (Marshall, 1999: 804). İşte bu bütünün sağlıklı biçimde yaşamaya devam etmesi için o toplumun kendi içinde bir 'sessiz anlaşmayla' aynı duygu bütünlüğünü taşıması gerekir. Eğer toplumu bir arada tutan değer ve normlar matlaşır, bütünde çatlaklar oluşur ve bu çatlaklar zamanında tedavi edilmez ise o toplumda bir çözülme meydana gelir. Artık normlar ve değerler toplumun fertlerine aynı şeyler ifade etmez olur. Bunun sonucunda oluşacak kaos, hem ahlaki hem iktisadi hem de geleneksel anlamda bir çöküş meydana getirir. Toplumda suç oranı artar, toplumsal kurumların içi boşalarak aile, eğitim, siyaset ve din " kabuk kurumlara " dönüşürler (Giddens, 2000: 30). Peki toplumları çözülmeye sürükleyen sebepler nelerdir ve çözülmüş bir toplumun özellikleri nelerdir? Çözülmeye başlayan bir toplumda bütün kurumlar aynı anda ve aynı hızda mı bozulur? Bunun tetikleyicisi toplum mudur yoksa birey mi? Konuyla ilgili daha bir çok soru akla gelebilir. Bu sorulara cevap bulmak için çözülmenin incelenmesi gerekmektedir. Toplumsal Çözülme Toplumu bir arada tutan ve bütün olmasını sağlayan bağlar bazen zayıflayabilmekte, hatta kopmaktadır. Amiran Kurtkan'ın tanımıyla toplumsal çözülme bir topluluğu meydana getiren sosyal ilişkilerin bütünlüğü bozacak şekilde gevşemesidir (Bilgiseven, 1986: 297). Orhan Türkdoğan ise toplumsal çözülmeyi bir toplumu ayakta tutan inanç ve değer sistemlerinin etkinliklerini yitirmesi, sosyal müesseselerin yeni norm ve değerlere uyum sağlayamaması süreci olarak tanımlamaktadır (Türkdoğan, 1996: 182). Toplumsal kurumların değişikliklere ayak uyduramaması dışında başka çözülme tiplerinden de bahsedilebilir. Bunlar, fertlerle kurumlar arasında çözülme, kurumlar arasında çözülme, fertler arasında çözülme, gruplar arasında çözülme ve fertle grup arasında çözülme olarak beş kategoride ele alınabilir (Bilgiseven, 1986: 297-300). Kurumlarda meydana gelen değişmeler çok hızlı bir nitelik taşıyorsa, genelde fertler kurumlara ayak uyduramaz. Örneğin Türkiye de eğitim kurumunda sık sık değişiklikler yaşanmakta ve fertlerle kurumlar arasında yaşanan gerilim, ferdin aleyhine bir çözülmeyle sonuçlanmaktadır. Sürekli değişen müfredat, sistem ve üniversiteye giriş şeklinde yapılan değişiklikler, ferdin kuruma ayak uyduramamasına sebep olmaktadır. Kurumlarda yaşanan hızlı değişimler bazen kurumlar arası çözülmeye de sebep olmaktadır. Türk medeni kanununda çok eşlilik yasaklanmış olmakla birlikte halen özellikle doğuda çok eşlilik devam etmekte, aile kurumuyla hukuk kurumu arasında bir çözülme
TOPLUM BİRLİĞİNDEN DEZENFORMASYON TOPLUMUNA: SİNEMA VE TESİRİ
Araştırma Makalesi, 2023
Toplumlar kurucu normları üzerinde büyük form geliştirir. Kurucu normlar aslî kimlik oluşturur, bu sayede birlik-bütün-lük sağlanır. Edebiyat ve sanat, kurucu normlar zemininde tesis edilen aslî kimlik’in büyük formlarıdır. Aslî zemin üzerinde tesis edilen form sayesinde sanatçı kendinden iz’ler bırakır. Sanat ve edebiyat eserleri, sanatçının aslî zemini üzerinde bıraktığı iz’lerdir. Bu durumu özne-nesne ilişkisiyle açıklamak mümkün değildir. Çünkü sanatçının burada yaptığı, dış dünyadaki nesnelere maharet yoluyla şekil verme değil, bizzat kendinden bir iz bırakmadır. Kendi aslî kimlik’inden taşan cevherin madde düzeyinde bıraktığı iz, sanatçının eserini oluşturur. Sanat eseri bu bağlamda aslî kimlik’imizden taşan iz’lerdir. Aslî kimlik’ten taşmayan yapıtlar sanat eseri sayılamaz. Bu tür yapıtlar için ancak doğada bulunan şey’lerin ma-lumat yoluyla mekanik düzlemde işlenmesi denilebilir. Yapıtlar sanat eserini niteliği taşımıyorsa, öz’ünden kopuk olduğu içindir. Aslî kimlik’inden bağımsız üretilen yapıları da doğal olanın dışında düşünmek gerekir. Toplumun birlik’i de kendi zeminine bağlı formlar sayesinde mümkün olabilir. Toplumun deforme olmasının sebebi de kendi zemininden kopması ile açıklanabilir. Sinema ve edebiyatın toplum üzerindeki tesirine yer verdiğimiz bu makalemizde, yukarıda bahsettiğimiz hususları ayrıntısıyla açmaya çalıştık. Aslî kimlik’inden kopan yapıtları, dezenformasyona tabi tutulan edebî anlatıları açık-lamaya çalıştık. Modern Çağ’ın getirdiği kimlik krizinden bahsederek, toplumların aslî birlik’ini yeniden tesis edebilmesinin yolları üzerinde durduk.