TUNCELİ/DERSİM'İN OSMANLI HÂKİMİYETİNE GİRİŞİ VE OSMANLI'NIN XVI. ASIRDAN İTİBAREN SINIRLARI İÇİNDEKİ KIZILBAŞLARA KARŞI TUTUMU VE BUNUN DERSİM'E ETKİSİ (original) (raw)

MODERNLEŞME DÖNEMİNDE OSMANLI DİPLOMASİSİNDE GÖRÜLEN GELİŞMELER VE BUNUN OSMANLI HARİCİYE TEŞKİLATI ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ

BELGİ DERGİSİ, 2019

Osmanlı Devleti devletlerarası ilişkilerinde, kuruluşundan itibaren 19. yüzyılın başlarına kadar, batılı devletlerin uzun yıllar boyunca aralarında kullandıkları karşılıklı diplomasiden yararlanma gereği duymamıştır. Devlet, gücünün zirvede olduğu dönemlerde batılı devletlerin tüccar ve elçilerine verdiği aman statüsü ile diplomasiyi tek taraflı şekilde kullanırken, ihtiyaç duyduğu durumlarda da fevkalade olarak elçi statüsünde gerekli ülkelere kısa süreli elçiler göndermişti. Ayrıca devletin geleneksel dış politikası, padişahın otoritesinde Divan-ı Hümayunda belirlenirken, Reis’ül Küttap sadece divana bağlı katiplerin reisi olarak görev yapmaktaydı ve dış politikada bağımsız olarak hareket etme imkanına sahip değildi. Elçi kabulleri, törenler geleneksel uygulamalardan kaynaklı olarak sürdürülmekteydi. Devlet, kurumları ile batılı tarzda reform yapmadan evvel, İslam esasına göre dış politikayı yürütürdü. Devletin toprak kaybetmeye başlaması ve ardından reform ihtiyacının doğması ile birlikte Osmanlı yönetimi, batılı devletlere bakış açısını değiştirme zorunluluğu hissetmesinin yanında, kurumsal yapısında da -başta hariciye olmak üzere- esaslı değişiklikler yapma gereği duymuştur. Zaman içinde bu reformlara devletin bekası olarak bakılmaya başlanmıştır. Özellikle III. Selim ve ardından gelen II. Mahmut ve Tanzimat Dönemlerinde zihniyet değişikliği ile birlikte, hariciye teşkilatında yapılan reformlarla Osmanlı diplomasisi ve dış ilişkileri yürüten müesseseler, artık modern çağın ihtiyaçlarına göre şekillenirken devlet yönetimi, diplomasiyi sorunlarını çözmede en önemli aygıt olarak kullanmaya başlamıştı.

XVI. YÜZYILIN İKİNCİ YARISINDA OSMANLI DEVLETİ'NDE KAMU DÜZENİNİN İŞLEYİŞİNİ ETKİLEYEN UNSURLAR ÜZERİNE

Özet Osmanlı Devleti'nde hem İslamiyet'in hem de eski Türk geleneklerinin belirlediği ölçüler çerçevesinde idarecilerin en önemli görevi halkın can ve mal güvenliğini sağlamaktı. Bu amacın gerçekleştirilmesine yönelik olarak dönemden döneme değişen bir takım düzenlemeler yapılmıştır. Fakat devletin içinde bulunduğu mali, siyasi ve askeri şartlar ortaya konan düzenlemelerin işleyişine menfi yönde tesir etmiştir. Çalışma, XVI. Yüzyılın ikinci yarısına ait arşiv vesikaları ışığında, Osmanlı Devleti'nde kamu düzeninin işleyişine olumsuz yönde etkileyen bu durumlar ile devletin aldığı tedbirleri konu edinmektedir. Kaynak olarak hem devlet merkezinin ilgili konudaki görüşlerini ortaya koyan merkez evrakı(mühimme defterleri) hem de bu emirlerin uygulama alanı olan yerlerde tutulan yerel kaynaklar(şer'iye sicilleri) kullanılmıştır. Çalışmanın amacı XVI. yüzyılın ikinci yarısında Osmanlı İmparatorluğunda mevcut mali, askeri ve idari uygulamaların kamu düzeninin sağlanmasına olan etkisini saptamak ve bu etkinin olumsuz yönlerini ortadan kaldırmak amacıyla yapılan değişiklikleri saptamaktır. Abstract Within the extent determined by both Islam and old Turkish traditions, the most important duty of the governors is to ensure life and property security of the public. To do so, various regulations were put into effect changing from period to period. However, financial, political and military conditions of the state had some important impacts on the working of the regulations. The present study, in light of the archive documents belonging to the second half of 16 th century, looks at the conditions negatively affecting the functioning of public order in Ottoman state and measures taken by the state against these conditions. As resources, the present study made use of central documents (mühimme defteri) including the opinions of the central government about the issue and local documents (şer'iye sicilleri) kept in places where the central regulations were put into effect. The purpose of the present study is to investigate the effects of financial, military  Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü.myazici@mu.edu.tr

DERLEME SÖZLÜĞÜ’NE OSMANĠYE, DÜZĠÇĠ AĞZINDAN KATKILAR - I.pdf

Bu çalıĢmayla Osmaniye ili, Düziçi ilçesinden Derleme Sözlüğü"ne katkı sağlanacaktır. Bu çalıĢmada Düziçi"nin çeĢitli yerlerinden derlenen örneklerin bazılarının Derleme Sözlüğü"nde olmadığı, bazılarınınsa farklı yörelerde farklı anlamlarda kullanıldığı tespit edilmiĢtir. Bu eksikliği giderme adına da mevcut çalıĢma ortaya çıkmıĢtır. Derlenen örnekler yaklaĢık on yıldır çeĢitli zaman ve mekȃnlarda kiĢilerin konuĢması esnasında not alınan, anlamları sorulan kelimelerdir ve aynı zamanda çoğu, tarafımızdan bilinen kelimelerdir, birçoğu da çevremizdeki insanlar tarafından hâlâ konuĢma dilinde canlı bir Ģekilde kullanılmaktadır. Ancak elde edilen kelimeler sayıca fazla olduğu için iki ayrı yayın Ģeklinde değerlendirilmesi uygun görülmüĢtür. Bu yayında "I"ya kadar olan kelimeler ve anlamları verilmiĢtir. Düziçi'nden derlenen sözler isim soylu kelimeler, fiiller, ikilemeler, deyim ve deyimleĢmiĢ ifadeler Ģeklinde sınıflandırılarak verilmiĢtir. Derlemelerin bir kısmının Sözlük'te yer aldığı görülmektedir, ama anlam olarak Düziçi'nde farklı kullanımlar vardır, bu tür sözler italik olarak verilmiĢtir. ÇalıĢmada 212 isim soylu kelime, 100 fiil, 125 deyim, deyimleĢmiĢ ifade, ikileme benzeri sözlere yer verilmiĢtir. Özellikle deyim ve benzeri sözler verilirken müstehcen ve küfürlü ifadelerin çok geçtiği görülmektedir, ancak çalıĢmada küfür içeriklerinden ziyade bir olayı, durumu, nesneyi, kiĢiyi tasvir eden ifadelere yer verilmiĢtir.

OSMANLI MODERNLEŞMESİNDE TOPLUMSAL DİNAMİKLERİN ANALİZİNDE SENED-İ İTTIFAK ÖRNEĞİ

Osmanlı'dan Cumhuriyete Modernleşme: İktisadi, Siyasi, Sosyal ve Kültürel Temalar Editör: Abidin Çevik, 2022

Osmanlı Devleti’nin belirgin özellikleri ve devlet ile halk arsındaki iletişim bağlamında “özgürlükler” kavramı makalenin ana konusudur. Osmanlı modernleşmesi ya da demokratik kurumların devletin yapısında yer alması 17. yy. dan itibaren tartışma konusu olması çağdaşı olan diğer devletlerde görülen akımlar ile karşılaştırmalı olarak ele alınacaktır. Süreç analizinde ihtiyaç duyulan veri olarak bir “elit” kesimin ortaya çıkması önemsenmektedir. Ayanların Osmanlı siyasetine dahil olma süreci toplumsal çatışmada devlet ile birey arasında pozisyon almaktadır. Devletin iç çatışmasında yerini alan yeni aktörler yerelde çıkarları bulunan ve bu nedenle padişahın yetkilerini kendine bir tehdit olarak gören bir sınıf olarak değerlendirilmektedir. Vergilendirme sisteminde yaşanan değişim, Ayanlar ve ortaya çıkan yeni elit kesimler için gücü elde etme konusunda oldukça önemlidir. Yerelde artan güçlerine rağmen, II. Mahmut ile ayanlar arasında akdedilen sözleşme oldukça zayıf önermeler ve talepler içeren bir örnektir bu nedenle batılı anlamda bir sözleşmenin varlığında söz etmek oldukça zordur.

DENİZLİ’YLE İLGİLİ OSMANLI DÖNEMİ SOSYAL VE EKONOMİK TARİH ARAŞTIRMALARI

DENİZLİ ÇALIŞMALARI BİRİKİM VE YOL HARİTASI, 2021

Denizli tarih öncesi devirlerden beri iskâna sahne olmuştur. Laodikya antik kentinde yapılan arkeolojik kazılar Denizli yöresinde yerleşimin Eski Tunç Çağı'na kadar geriye gittiğini göstermektedir. Laodikya kentiyse M. Ö. III. yüzyılın ortalarında kurulmuştur. Laodikya antik yol güzergâhlarının kavşak noktasında bulunması 2 , askerî, idarî ve ekonomik konumu dolayısıyla kısa sürede Frigya bölgesinin ana merkezlerinden biri olmuştur. M. Ö. 133'te de Roma İmparatorluğuna bağlanan Laodikya'da dokumacılığın geliştiği, tekstil ürünleri ticaretinden şehrin zenginleştiği anlaşılmaktadır. Fakat Laodikya'nın en büyük derdi depremler olup şehrin Roma çağında sık sık depremlerle tahribata uğradığı bilinmektedir. VII. yüzyılın ilk çeyreğinde meydana gelen yıkıcı bir depremden sonra şehir terk edilmiştir. Halk su kaynaklarının bol olduğu bugünkü Kaleiçi mevkiine taşınmıştır 3. XI. yüzyılın son çeyreğinde Türkler Anadolu'ya girdikleri zaman Laodikya bugünkü Kaleiçi çevresinde küçük bir yerleşim alanıydı. Laodikya uzun süre Bizans'la Selçuklular arasında mücadele sahası olmuş, sık sık el değiştirmiştir. Bugünkü Denizli şehri olan Laodikya 1206'da I. Gıyaseddin Keyhüsrev tarafından fethedilmiştir. Laodikya. Antik Laodikya'nın fetholunup daha sonra 1235-1245 yılları arasında bugünkü Denizli şehrinin Türkler tarafından kurulduğu 4 Tuncer Baykara, Türklerin önce bugünkü antik Leodikya'ya yerleştikleri ve 1235'ten sonra bugünkü Kaleiçi çevresine taşındıkları görüşündedir. Ona göre Rumların yeni Leodikya'ya taşınmaları 14. yüzyılın sonlarındadır. Bkz.

XV. YÜZYIL OSMANLI DÜŞÜNCE HAYATINDA GİZLİ İLİMLER VE TASAVVUF İLİŞKİSİ: ABDURRAHMAN BİSTÂMÎ VE AKŞEMSEDDİN ÜZERİNDEN BİR SORGULAMA

ULUSLARARASI 14. VE 15. YÜZYIL İSLAM DÜŞÜNCESİNDE FELSEFE, KELAM VE TASAVVUF SEMPOZYUMU BİLDİRİLERİ -II- , 2020

Öz Osmanlı düşünce tarihinde ilm-i hurûf, vefk, cefr ve simya gibi gizli ilimler söz konusu olduğunda ilk akla gelecek isimlerden birisi Abdurrahman Bistâmî’dir (öl. 858/1454). Onun kendini Bistâmî-meşreb şeklinde tanıtmasının muhtemel sebebi kendisini bir sûfî olarak, Üveysî yolla Bâyezîd-i Bistâmî’ye (öl. 234/848 [?]) bağlamasıdır. Böylece Bistâmî bir taraftan gizli ilimler, diğer taraftan da sûfî kimliği ile ön plana çıkmaktadır. Dönemin önde gelen bir diğer mutasavvıfı olan Akşemseddin (öl. 863/1459) ise tıp ilmiyle iştigal etmiş ve İstanbul’un fethini önceden keşfetmiş olmasına rağmen gizli ilimlere mesafeli durmuştur. Fatih Sultan Mehmed’e olan kırgınlığının altında da bir dünya imparatorluğu kurmak isteyen ve bu amaç doğrultusunda gelecekten haber veren, gizli ilim sahiplerine ihtiyaç hisseden Fatih’in Akşemseddin’den bu yöndeki ısrarlı taleplerinin yatıyor olması muhtemeldir. Diğer taraftan Akşemseddin’in şeyhi Hacı Bayram-ı Velî’nin ve akabinde Bayramîlik içinde de gizli ilimlere olan rağbetin bilinmesi bu bağlamda XV. yüzyılın ilk yarısında gizli ilimlerin dolaşımda olduğunu göstermektedir. Bu tebliğde, Abdurrahman Bistâmî ve Akşemseddin örnekleri üzerinden 15. yüzyıl Osmanlısında gizli ilimler ve tasavvufun nasıl bir ilişki içerisinde olduğu tartışılacaktır. Anahtar Kelimeler: Tasavvuf, Tarih, Osmanlı Devleti, Abdurrahman Bistâmî, Akşemseddin, Gizli İlimler. ------------------------------------ The Relationship Between Sūfism and Occult Sciences in the Ottoman Thought in the 15th Century: An Inquiry Through Glimpses on ʿAbd al-Raḥmān Bisṭāmī and Aq Shams al-Dīn Abstract ʿAbd al-Raḥmān Bisṭāmī (d. 858/1454) is one of the pioneering figures comes to the mind when the occult sciences in the history of Ottoman thought such as ʿilm al-ḥurūf, wafḳ, jafr and alchemy are considered. The probable reason for his presentation of himself as Bisṭāmī-mashrab is that he attached himself to Bāyazīd al- Bisṭāmī (d. 234/848 [?]) as a Sūfī with an Uwaisī initiation. In that way, Bisṭāmī stands out with his expertise on occult sciences on the one hand and his Sūfī identity on the other. Aq Shams al-Dīn (d. 863/1459), another prominent mystic of the period, was engaged in medicine and although he had foreseen the conquest of Istanbul beforehand, he kept a distance from occult sciences. It is likely that Mehmed II’s (r. 1444-1446, 1451-1481), who wanted to establish a world empire and felt the need for occult scholars who can give information about the future in line with this purpose, insistent demands from Aq Shams al-Dīn lie beneath his resentment towards Mehmed II. On the other hand, Aq Shams al-Dīn’s sheikh Ḥājjī Bayrām Walī’s (d. 833/1430) and then within the Bayramiyye order, the popularity of the occult sciences is known and this shows that the occult sciences were in circulation in the first half of the 15th century. In this paper, through the examples of ʿAbd al-Raḥmān Bisṭāmī and Aq Shams al-Dīn, the relationship between the Sūfism and the occult sciences in the 15th century Ottoman thought will be discussed. Keywords: Sūfism, History, Ottoman Empire, ʿAbd al-Raḥmān Bisṭāmī, Aq Shams al-Dīn, Occult Sciences.

19. YÜZYILDA OSMANLI TARIMINDAKİ DÖNÜŞÜMÜN YEREL BASINDAN İZLENMESİ: TUNA VİLAYET GAZETESİ ÖRNEĞİ

Kafkas Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 2020

Sanayi devrimi oncesinde ulke ekonomilerinin tarim sektoru agirlikli yapisi Osmanli Devleti’nde de mevcuttur. Buna gore klasik donemde ulke ekonomisinin esas belirleyicisi tarim sektorudur. Osmanli tarim sektorunde cift-hane ve timar sistemi, mahalli ve ayni nitelikleriyle, uretimde devamliligin saglanmasinda, vergi gelirlerinin elde edilmesinde ve askeri giderlerin karsilanmasinda araci olmustur. Osmanli Devleti klasik donemine ait bu kurumsal yapi Avrupali devletlerin ekonomik, sosyal ve askeri alanlarda elde ettigi yenilikler sonrasinda degismeye baslamistir. Tuna Vilayeti Osmanli Devleti’nde yenilesme akiminin sahit olundugu ilk yerlerdendir. Arastirmamizda bu gelismeler Tuna Vilayetinin yazili basini olan Tuna Vilayet Gazetesi ile incelenecektir. Tarim sektoru ozelinde aktarilacak haberler donusum hamlelerini yansitmasinin yaninda donemin ozelliklerini de icermektedir. Bu kapsamda tarimsal arazilerde mulkiyet anlayisi degismis, tarimda ticarilesme ve makinelesme yasanmistir. Me...

YENİLELEŞME DONEMİ EDİPLERİNİN GÖZÜYLE OSMANLI'DA TERCÜME FAALİYETLERİ 1860 -1912

2021

Öz Osmanlı İmparatorluğunun son döneminde başlayan Avrupa medeniyeti kültür etkisine giriş ve gelişme sürecimiz hâlâ devam etmektedir. Bu süreç içinde kurumsal yapılar ve kültürel dokuda da Avrupalılaşma belirtileri görülür. Osmanlı; felsefe, coğrafya, edebiyat ve ilmi eserleri süreç başında Avrupalıların dillerinden okunmaktaydı. Ancak her ferdin ikinci veya üçüncü bir dil öğrenme imkânı bulunmadığından yabancı dildeki eserlerin tercüme edilmesi, daha çok okuyucuya ulaşma amacı yeni bir sahayı da ortaya çıkardı. Özellikle genç araştırmacı ve öğrencilerin Avrupa dillerinde yazılan felsefe, coğrafya, edebiyat ve ilmi eserlere ulaşma ihtiyacı kurumsal veya özel matbaacı teşebbüslerce tercüme edilerek sağlanmıştır. Tercüme eserler, Osmanlı yenileşmesinde önemli bir saha olarak etkin biçimde böylelikle yerini almıştır. Tabii olarak bütün sahada olduğu gibi Türk edebiyatının yenileşmesinde de tercüme eserlerin rehberliği değişimin önderi olur. Böylelikle, hemen hemen bütün edebî türler üzerinde tercümenin büyük etkisi görülür. Türk edebiyatında Tanzimat'la başlayan gelişmeler ve tercüme faaliyetleri birçok yeniliği ve aydın tipini de beraberinde getirir. Çalışmamızda, 1860-1912 dönemi edebî hatırat türündeki kaynaklarda tercüme ve tercüme eserler hakkındaki görüş ve tespitler bulunmaktadır. Türk edebiyatının gelişim sürecinde etkili olan tercüme faaliyetlerine ediplerin bakışı incelenmiştir.