MISIR’DA MÜSLÜMAN KARDEŞLER HAREKETİNİN DEMOKRASİ ANLAYIŞI VE SİSTEME ETKİSİ (original) (raw)

Arap Baharı: İslam Üzerine Söylemsel Dönüşümün Habercisi Mi?

Akademik Incelemeler Dergisi, 2011

Özet Büyük çoğunluğunu Arap ve/veya Müslüman toplumların oluşturduğu Orta Doğu ve Kuzey Afrika (ODKA) bölgesinde demokrasinin neden gelişemediği sorusu 2000'li yılların demokrasi alanyazınının en önemli tartışma konularından birisi olmuştur. Bu bölgenin bir "istisna" ve "anomali" olduğu sıklıkla vurgulanmaktadır. Arap Baharı diye adlandırılan bölgedeki özgürleşme hareketlerinin Tunus, Libya ve Mısır'da diktatör liderlerin iktidardan düşmesi sonucunu vermesiyle birlikte tartışma, ODKA bölgesinde Arap Baharının demokratikleşme ile mi, otoriter rejimlerin devamı ile mi, Şeriat yönetimlerinin kurulmasıyla mı sonuçlanacağına dönüşmüştür. Bu makale, ODKA bölgesinde demokrasinin gelişememesini İslam-demokrasi uyuşmazlığı teziyle açıklamaya çalışan dominant düşünce çizgisinin Arap Baharından sonra yerini nasıl bir söyleme bıraktığını inceleme konusu yapmaktadır. Makale, gelişmekte olan yeni söylemin 4 ana konuda (İslam ve İslamcılar imgesi, Batının bölgedeki çıkarları, terörle savaş, İsrail ile ilişkiler) önceki söylemden nasıl farklılaştığını göstermeyi amaçlamaktadır. Makale, gelişmekte olan yeni söylemle birlikte Batı'da İslam ve İslamcılar hakkında daha olumlu bir imge ortaya çıktığı ve bu imgenin kalıcı ve samimi olup olmadığının zaman içinde anlaşılabileceği sonucuna varmaktadır. Abstract One of the most important debate themes in the literature on democratization has been why MENA (Middle East and North Africa) region, with a majority of Arab and/or Muslim population, is failing in transition to democracy. It is very often claimed that this region is an "exception" and an "anomaly". After freedom movements named "Arab Spring" resulted with the fall of dictatorships in Tunisia, Libya and Egypt, the debate took a new form, namely weather Arab Spring will lead, in the region, to decent democracies or survival of the authoritarian regimes or establishments of Islamic governments based on Sharia Law. This paper takes a brief look at the dominant discourse that tries to explain lack of democracy in MENA region with the thesis of Islam-democracy incompatibility. Then the paper examines how this is replaced with a new discourse after the Arab Spring. It aims at demonstrating how the new discourse is differentiated from the previous one in terms of 4 main topics (the image of Islam and Islamists, Western interest in the region, war on terror, relationships with Israel). It draws the conclusion that the new discourse generates a more positive image of Islam and Islamists in the West although it is not clear weather this image is frankly and permanent.

Arap Baharı ve Suriye’de Demokratik Dönüşüm İmkanı

Anemon Muş Alparslan Üniversitesi sosyal bilimler dergisi, 2013

It cannot be denied that the Arab Spring has started a very important transformation process in the Middle East but it is very difficult to expect that this transformation will lead to a democratic change within a very short period of time and contribute to a democratic development in the sense of Western experience. Transition from oppressive and authoritarian regimes to a democratic regime does not take place in a short period of time through uprising and revolution. Democracy is a phenomenon that requires possession of democratic culture and tolerance rather than accepting it as a regime. Besides, the ethnic and religious structure of the countries taking part in Arab Spring is different from each other. In some of those countries, ethnic and religious demands come before the desire for democracy and democratic aspirations. For instance, the Kurds in Syria, who do not have even identity cards and have not been considered as citizens until recently, demand the recognition of the Kurds as a national entity and their participation to Syria government, while Sunni Muslims in Syria essentially want to put an end to the Shiite dictatorship and to establish a majority regime under their rule. On the other hand, the major fear of Syrian Christians is that the Sunni majority government which will be potentially established after the collapse of Assad regime will not recognize their basic rights. In this paper we will focus on different and contradicting demands of Kurds, Christians, Sunni and Shiite Muslims in Syria.

Yeni Dünya Düzeninin “Janus”u ABD’nin Şiddet Yanlısı Devlet Dışı Aktörlere Yönelik Dış Politikası: Hamas ve Gam Örnekleri

2024

/GAM) ile Endonezya arasındaki yaklaşık 30 yıllık çatışmayı sona erdiren anlaşmadır. Bu anlaşmayla, GAM militanları silahlarını uluslararası gözlemcilere devretmişlerdir. Batı Şeria-Resmi olarak Filistin Devleti'nin bir parçası olarak tanınmıştır. Batı Şeria'da (West Bank) yaklaşık 2,8 milyon Filistinli ve 670.000 İsrailli yerleşimci yaşamaktadır. Büyük şehirleri, Kudüs, El Halil, Nablus ve Ramallah'tır. Batı Şeria, Ürdün Nehri'nin hemen batısında, Kuzey, Batı ve Güney'de İsrail ve Doğu'da Ürdün Krallığı ile sınırlanan 5628 km. karelik bir alandır. Filistin Yönetimi, Batı Şeria'yı Ramallah'tan yönetmektedir. Dava-HAMAS'ın İslami eğitim ve öğretime dayalı sosyal hizmet programıdır. vi Terimler Devlet Dışı Aktör (DDA)-DDA'lar, bir devletin yerleşik herhangi bir kurumuna ait olmasalar bile etkilemek için yeterli güce sahip kuruluşlardır. Dörtlü-Filistin/İsrail Barış Yol Haritası ile ilgili olarak anılan uluslararası gruptur. Üyeleri arasında Avrupa Birliği, Rusya, Birleşmiş Milletler ve Amerika Birleşik Devletleri bulunmaktadır. El Kassam Tugayları-HAMAS'ın askeri kanadıdır Endonezya'da Daru'l İslam Hareketi-Daru'l İslam (İslam Evi), Endonezya'da bir İslam devletinin kurulmasını amaçlayan İslamcı bir gruptur. 1942 yılında bir grup Müslüman milis tarafından kurulmuştur. Grup, Şeriatı geçerli bir hukuk kaynağı olarak kabul etmektedir. Endonezya'da Demokratikleşme Süreci-Endonezya'da, 1998'de Cumhurbaşkanı Suharto'nun istifasını takiben son on yılda istikrarlı bir şekilde ilerleyen bir süreçtir. Bu süreç, serbest ve adil seçimler, barışçıl güç rotasyonları, etkili seçilmiş yetkililer ve kuvvetler ayrılığı, ifade özgürlüğü, medya bağımsızlığı ve dernek özerkliği gibi demokratik prensip ve kurumların yerleştiği bir süreçtir. Başka bir deyişle, on yıl içinde Endonezya, çoğu demokrasi kuram ve ölçütleri ile uyumlu demokratik bir ülkenin temel özelliklerini geliştirmiştir. Endonezya'daki Hollanda Sömürge Gücü-Hollanda sömürge gücü, 1880'ler ve 1940'lar arasında Endonezya Takımadaları üzerinde hüküm sürmüştür. Hollanda, 1949'da Endonezya'nın bağımsızlığını resmen tanımıştır. Endonezya Takımadaları-Endonezya devletini oluşturan adalardan oluşan takımadalardır. Bu takımada grubunda, Endonezya tarafından 2007 ve 2010 yılları arasında yapılan bir jeo-uzamsal araştırmaya göre 13.466 ada vardır.

Uluslararasi İnsan Haklari Hukuku Ve Doğrudan Demokrasi̇ Arasindaki̇ Çatişma: Mi̇nare Yasaği

2018

Islamofobi gunumuzde modern demokratik, cogulcu ve liberal telakki edilen toplumlarda hizla artmaktadir. Islam korkusu ile yayilan irkcilik ve yabanci dusmanligi, radikal sag partilerin ortaya cikmasi ve Islam hakkinda olumsuz imaj ve onyargilarin medyada yeniden uretilerek servis edilmesi bu durumda son derece etkili olmustur. Bu korku paranoyasi Islam’in yalnizca bir din veya ideoloji olarak degil, bir kultur ve medeniyet olarak da Bati karsisinda dusman ve oteki olarak kavramsallastirilmasina neden olmaktadir. 11 Eylul 2001 saldirilariyla beraber Bati’daki zedelenen Islam imaji, El-Kaide (2003 Istanbul, 2004 Madrid, 2005 Londra saldirilari) ve Irak ve Şam Islam Devleti (IŞID) tarafindan gerceklestirilen (2016 Bruksel Havalimani, 2016 Nice ve 2017 Manchester saldirisi) saldirilar ile derinlere nufuz etmistir. Islamiyet ile radikalligin ve siddetin ozdeslestirilmesi Islam korkusunun giderek Islam karsitligina donusmesine neden olmustur. Avrupa’da otekinin varligi, ozgurluklerin kis...

Müslüman İdeolojiler, Kur’ân’ın İçeriği ve Türk Sünni-Alevi Diyaloğu

Mütefekkir, 2015

Müslümanlar arası Sünni-alevi diyaloğu beklentisi askıya alınmış uzun vadeli bir proje olabilir ve Türkiye’de yeni bir kavram değildir. Bu açıdan resmi ve akademik çalışmalar vardır. Aldatıcı görünen ise, Müslümanlar arası diyaloğa ve uzlaşmaya ve bunun uzun vadeli stratejileri ve tekniklerine dair ideolojilerin mevcûdiyetidir. Müslümanlar arası diyaloğa dair ideolojiler, mevcut aktivist ve akademik kaynaklarda görülebilir. Bunlara barışı ve dinlerarası diyaloğu tesis eden materyaller ve dinler arası diyalog metodolojisiyle alakalı ödünç alınabilecek diğer materyaller de dâhildir. Alevi-sünni diyaloğu olgusunda, klasik Alevî kaynaklarında bulunan Kur’ânî içeriğe stratejik bir şekilde odaklanma, hem Sünnilerin hem de alevîlerin ilgisini çekebilecek bir diyalog malzemesi için gelecek vadeden bir seçenek olabilir. Akademi, bu diyaloğu benimsemek ve ona ev sahipliği ile elde edilecek faydalardan yararlanmak konusunda ciddi bir potansiyele sahiptir. Bu açıdan mevcut muhtelif örgütsel metodolojiler kullanılabilir ve akademik ürünlerden ve alevî ve sünniler arasındaki anlayıştan faydalanan ekstra mevcut metodolojilerle, yuvarlak masa toplantılarıyla ve odak gruplarıyla bu metotlar artırılabilir.

Yasemin Devrimi, Kimlik ve Demokratikleşme: Tunus’ta Din ve Kimlik Algısı Üzerine Bir İnceleme

Gümüşhane Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Elektronik Dergisi, 2020

2010 yılında ekonomik sıkıntılar sonucu Tunus’ta gerçekleşen tekil bir eylem ile başlayan ayaklanmalar, geniş bir coğrafyaya yayılmış ve Arap dünyasının sosyopolitik yapısında ciddi değişikliklere sebep olarak, literatürde kendisine Arap Baharı adıyla yer bulan bir toplumsal hareketler zincirine dönüşmüştür. Arap Baharı Orta Doğu ve Kuzey Afrika (MENA) coğrafyasında ciddi değişiklikler yaratmış, var olan birçok otoriter yapılanmanın sonunu getirmiş ve farklı coğrafyalarda farklı sonuçlara evirilmiştir. Tunus olayların merkezi olarak, diğer tüm devletlere nazaran otoriter yönetimin sona ermesinden bu yana demokratikleşme sürecinde çok daha fazla yol almıştır. Bu çalışmada Tunus özelinde Yasemin Devrimi olarak adlandırılan ayaklanmalar sonrasında demokratikleşme süreci incelemeye alınmış ve bu kapsamda dinin etkisi çerçevesinde ikiye bölünmüş olan milli kimlik unsurunun kutuplaştırıcı etkisi araştırılmıştır. Araştırma, 2013 ve 2016 yılları arasında gerçekleştirilen ve Avrupa Birliği 7. Çerçeve Programları Kişiyi Destekleme Özel Programı (Marie-Curie Burs ve Destek Programı – FP7-People) kapsamında fonlanan “Social Movements And Mobilisation Typologies in The Arab Spring – Project SpringArab” isimli projenin bir aşaması olarak Temmuz 2013 ve Şubat 2014 tarihleri arasında başkent Tunus’ta gerçekleştirilen saha çalışmasında derlenen bilgilerle kaleme alınmıştır. İlgili yedi aylık süreç içerisinde gerçekleştirilen protesto gösterileri bireysel olarak gözlemlenmiş ve seçkisiz yöntemle belirlenmiş 102 kişi ile yapılandırılmamış derinlemesine mülakat yapılmış ve çalışmada sunulan analiz bu kapsamda tamamlanmıştır.

Osmanli'Dan Cumhuri̇yet'E Modernleşme Süreci̇ni̇n Yerelde Demokrati̇kleşme Ve Katilima Bakişi

Journal of International Scientific Researches, 2017

Bu çalışma, Osmanlıdan Cumhuriyet'e modernleşme sürecinin yerelde demokratikleşme ve katılıma bakışını incelemeyi amaçlamaktadır. Batı Avrupa toplumlarında ortaya çıkan bu değişim süreci, 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Batı dışı toplumlara da yayılmıştır. Osmanlı'da Tanzimat'tan itibaren karşılaşılan modernleşme çabalarının hedefinde, demokratikleşme ve halkın yönetime katılımını sağlamak değil; ülkeyi içinde bulunduğu sıkıntılı durumdan kurtarmak ve yeni bir gelecek oluşturmak yatmaktadır. Cumhuriyet ile birlikte, modernleşme hareketleri farklı bir boyut kazanmış; toplumun bütün yönleriyle dönüşüme uğraması olarak görülmüştür. Güçlü bir merkezi yönetim geleneği olan Türk toplumunda, gerek Osmanlı İmparatorluğu'nda gerekse Cumhuriyet döneminde yerel yönetimler bağımlı ve ikincil örgütlenmeler olma özelliklerini korumuşlardır. Bu bağlamda, yerelde demokratikleşme ve katılım olgusuna yukarıdan aşağıya bakılmış ve bu bakış günümüze kadar çok fazla değişmeden devam etmiştir.

Türkiye’de İslami Hareketlerin Siyasetteki Rolü

Selcuk Universitesi Sosyal Bilimler Enstitusu Dergisi, 2014

Various opinions, institutions and individuals have influenced the political life in Turkey which constructed on a parliamentary democracy. Developments and refracting in the process of democratization and modernization have changed the roles, quality and quantity of the elements in Turkey's political life. The affects of these elements increased and decreased in time. In this context, the role of Islamic movements in politics cannot be denied in Turkey, particularly in the recent years. Starting with the development of multi-party democracy, after the 1950's a number of developments greatly advanced Turkey's democratization and modernization. These same events also transformed politics in Turkey which provided the environment for the growth of Islamic parties in Turkey. First, this paper, regarding these developments, discusses how to make a clarification of Islamic movements in Turkey as they are the parts of Turkey's political life. Secondly, we try to demonstrate how different Islamic movements determine the political behaviors in their groups if they really do that. After discusses Islamic movements during oneparty rule up until 1950, the paper focuses on the transition to multi-party democracy and then the resurgence of those movements. In the last part, just before the conclusion, electoral behavior of Islamic movements will be analyzed one by one. In this paper, we examine some main stream Islamic movements' structures and effects in Turkey's political life like Nurist Movements (Nurcu Hareket), Gulen Movement (Gulen Hareketi), New Asia (Yeni Asya), Suleymanists (Suleymancilar), National Sight (Milli Gorus), Nakshibendi Order (Naksibendiler), Iskenderpasha Order (Iskenderpasa Cemaati) and Menzil Movement (Menzilciler). We will consider the table which developed by authors based on data gathered from different sources. The analysis depended on this table shows political behaviors of these Islamic movements in the general elections between 1950-2011. Of course, a different analysis could develop our results or reach different results anytime.

YENI DÜNYA DÜZENININ “JANUS”UABD’NİN ŞİDDET YANLISI DEVLET DIŞI AKTÖRLERE YÖNELİK DIŞ POLİTİKASI: HAMAS VE GAM ÖRNEKLERİ

Günümüz küresel siyasetinde önemi sürekli artan bir coğrafya olarak dikkat çeken Ortadoğu, Soğuk Savaş döneminin kendine özgü şartları içerisinde iki süper güç olan ABD ve SSCB rekabetinin en yoğun yaşandığı bir bölge olmuştur. 1990’ların başından itibaren de bölgede şiddet yanlısı devlet dışı aktörler etkin roller oynamaya başlamıştır. Şiddet yanlısı devlet dışı aktör ile çatıştığı devlet arasındaki sorunları çözmede ve süreci barışa yönlendirmede etkili olduğunu yakın tarihten örnekler vererek ortaya koymuş olan ve bu bağlamda FMLN-El Salvador, FARC-Kolombiya, IRA-İngiltere, KLA-Sırbistan, GAM-Endonezya çatışmalarının barışa evrilmesine katkı sağlayan ABD’nin, Arap-İsrail sorununa yönelik tutumuyla bir yandan Filistin sorununu içinden çıkılmaz hale getirirken, diğer yandan da Ortadoğu’yu giderek artan bir şiddet sarmalına soktuğunu söylemek abartılı olmayacaktır. Ukrayna’daki ve Gazze’deki sivil ölümlere yönelik olarak tümüyle birbirine zıt dış politika tutumu takınan, hastane bombalama gibi insanlık dışı eylemlerine rağmen İsrail’in yanında yer alan ABD’nin Ortadoğu’daki şiddete veya barışa yaklaşımı tutarsız bir nitelik arz etmektedir. Nitekim bu kitabın da en dikkate değer yönünü ABD’nin devlet dışı aktörlerle olan ilişkilerinde ve özellikle Ortadoğu bölgesinde takip ettiği tartışmalı dış politika pratikleri oluşturmaktadır. Kitabın yazarları bu pratikleri açıklarken dünyanın farklı coğrafyalarında meydana gelmiş olan ve hala devam etmekte olan farklı bağımsızlık mücadelelerini karşılaştırmalı vaka analizi yöntemiyle irdelemişlerdir.