Kafkasya’nın Türk Halkları ve Vilayetleri K. German’ın Tasvirinde (1770 - 1773’lü Yıllar) (original) (raw)

Güney Kafkasya'nın Türk-Müslüman Ahalisi XVIII. Yüzyılın İkinci Yarısı ve XIX. Yüzyılın Başlarında (Rusya Arşiv Belgelerine Göre

Güney Kafkasya’nın Türk-Müslüman Ahalisi XVIII. Yüzyılın İkinci Yarısı ve XIX. Yüzyılın Başlarında (Rusya Arşiv Belgelerine Göre), 2020

Turkish-Muslim Population of the South Caucasus in the Second half of the 18th Century - Early 19th Century (According to the Russian Archive Documents) ABSTRACT Today the study of Turkish-Muslim population of the South Caucasus in the second half of the 18th and early 19th centuries, which includes the states of Azerbaijan, Georgia and Armenia, showed that there was no state or state entity in these lands belonging to Armenians, that they are alien people on these lands and relocated to the afore-mentioned territories under these treaties. The topic investigated in this article will be investigated based on the Russian archival documents and will be compared with the data in other sources. The aim of the research was to identify the size, the social and religious composition, socio-economic life and occupation of Turkish - Muslim population in the South Caucasus in the second half of the 18th and early 19th centuries according to the Russian archives, at the same time to prove that the Turks and Muslims dominated in the territories during this period, and that the Armenians are alien people in the South Caucasus.

Kafkas Murahhaslarının İstanbul Seyahati ve Kafkasya Cephesi (1918) - Mustafa Sarı

Journal of Caucasian Studies / Kafkasya Çalışmaları, 2016

1914 yılı Kasım ayı başlarında Osmanlı Devleti ve Rusya arasında Kafkasya Cephesi'nde savaş başladı ve ilerleyen yıllarda Rus orduları Anadolu'nun doğu kısmının neredeyse tamamını ele geçirdi. Osmanlı Devleti aleyhine gelişen bu durum 1917 Mart ayında meydana gelen Rus ihtilali ile son buldu ve bu tarihten itibaren Kafkas Cephesi'nde gayr-i resmî bir mütareke durumuna girildi. Kasım 1917'de Bolşeviklerin iktidara gelmesinden sonra imzalanan Brest-Litovsk ve Erzincan mütarekeleri sonrasında Kafkas cephesindeki Rus birlikleri silah, mühimmat ve malzemelerini Ermeni ve Gürcü gruplara bırakarak çekildiler. Bu silahlarla kurulan Ermeni ve Gürcü milli orduları, Rusya'nın tahliye ettiği yerleri ele geçirmek için sadece Doğu Anadolu'da değil bütün Kafkasya cephesinde harekete geçtiler. Bu bölgelerde yaşayan Müslümanların yardım isteyebileceği tek güç ise Osmanlı Devleti'ydi. Bu nedenle, aralarında Azerbaycanlı lider Naki Keykurun Şeyhzamanlı ile Ahıskalı Müslüman liderlerden Ömer Faik Numanzâde'nin de bulunduğu Kafkasya murahhasları, Osmanlı Devleti'nden askerî ve siyasî yardım talebinde bulunmak için Şubat-Mart 1918 tarihlerinde İstanbul'a bir seyahat düzenledi. Kafkas heyetinin Osmanlı yetkilileri ile bir takım görüşmeleri neticesinde, 12 Şubat 1918 tarihinde Kafkas cephesinde başlayan Osmanlı ileri harekâtının Kafkasya'da Müslümanların yaşadığı bütün bölgeleri kapsamasına karar verildi. Azerbaycan'a yardım etmek için kurulan Kafkas İslam Ordusu'nun temelleri de bu seyahat sırasında atıldı. Bu seyahat sonunda alına kararlar neticesinde Osmanlı birlikleri sadece Rusya'nın Anadolu'da ele geçirdiği toprakları değil, Elviye-i Selâse (Üç Sancak: Batum, Kars ve Ardahan) ve Ahıska-Ahılkelek gibi * Yrd. Doç. Dr., Sakarya Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü, msari@sakarya.edu.tr. Bu makale, Antalya'da 12-15 Kasım 2014 tarihleri arasında düzenlenen " Savaşan Devletlerin Tarihçilerinin Gözüyle 100. Yılında I. Dünya Savaşı " sempozyumunda sunulan bildirinin yeniden düzenlenmiş halidir.

Güney Kafkasya’Da Osmanli Hâki̇mi̇yeti̇ (1723-1735)

Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi, 2016

Dünyanın en sıcak çatışma bölgelerinden biri olarak kabul edilen Kafkasya gerek stratejik konumu, gerekse barındırdığı etnik ve dini çeşitlik bakımından her zaman büyük devletlerin ilgi alanı içine girmiştir. Bu devletlerin himayesinde oluşan barış ortamı, siyasi otoritenin zayıflamasıyla kırılgan bir hale gelmiştir. Nitekim XVIII. yüzyılın başlarında Kafkasya'nın güneyine hâkim olan Safevilerin zayıflamasıyla bölge halklarında kıpırdanmalar ve isyanlar patlak vermiş, Rus ve Osmanlı devletlerinin müdahalesine uygun hale gelmiştir. Hâkimiyet alanını genişletmek isteyen söz konusu iki devlet 1724 tarihli İstanbul Antlaşmasıyla Güney Kafkasya'yı kendi aralarında nüfuz bölgelerine ayırmışlar ve buralarda egemenliklerini tesis etmeye çalışmışlardır.

“Kafkas Murahhaslarının İstanbul Seyahati ve Kafkasya Cephesi (1918)”, Kafkasya Calışmaları (JOCAS), 1/2, 2016, ss. 75-99

Özet 1914 yılı Kasım ayı başlarında Osmanlı Devleti ve Rusya arasında Kafkasya Cephesi’nde savaş başladı ve ilerleyen yıllarda Rus orduları Anadolu’nun doğu kısmının neredeyse tamamını ele geçirdi. Osmanlı Devleti aleyhine gelişen bu durum 1917 Mart ayında meydana gelen Rus ihtilali ile son buldu ve bu tarihten itibaren Kafkas Cephesi’nde gayr-i resmî bir mütareke durumuna girildi. Kasım 1917’de Bolşeviklerin iktidara gelmesinden sonra imzalanan Brest-Litovsk ve Erzincan mütarekeleri sonrasında Kafkas cephesindeki Rus birlikleri silah, mühimmat ve malzemelerini Ermeni ve Gürcü gruplara bırakarak çekildiler. Bu silahlarla kurulan Ermeni ve Gürcü milli orduları, Rusya’nın tahliye ettiği yerleri ele geçirmek için sadece Doğu Anadolu’da değil bütün Kafkasya cephesinde harekete geçtiler. Bu bölgelerde yaşayan Müslümanların yardım isteyebileceği tek güç ise Osmanlı Devleti’ydi. Bu nedenle, aralarında Azerbaycanlı lider Naki Keykurun Şeyhzamanlı ile Ahıskalı Müslüman liderlerden Ömer Faik Numanzâde’nin de bulunduğu Kafkasya murahhasları, Osmanlı Devleti’nden askerî ve siyasî yardım talebinde bulunmak için Şubat-Mart 1918 tarihlerinde İstanbul’a bir seyahat düzenledi. Kafkas heyetinin Osmanlı yetkilileri ile bir takım görüşmeleri neticesinde, 12 Şubat 1918 tarihinde Kafkas cephesinde başlayan Osmanlı ileri harekâtının Kafkasya’da Müslümanların yaşadığı bütün bölgeleri kapsamasına karar verildi. Azerbaycan’a yardım etmek için kurulan Kafkas İslam Ordusu’nun temelleri de bu seyahat sırasında atıldı. Bu seyahat sonunda alına kararlar neticesinde Osmanlı birlikleri sadece Rusya’nın Anadolu’da ele geçirdiği toprakları değil, Elviye-i Selâse (Üç Sancak: Batum, Kars ve Ardahan) ve Ahıska-Ahılkelek gibi imparatorluğun 1914 sınırlarının dışında kalan bölgeleri de kontrol altına alarak Azerbaycan, ve hatta Dağıstan’a girdi. Bu çalışmada Kafkas murahhaslarının İstanbul’a düzenlediği seyahat ve bu seyahatin cepheye etkileri, Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Türk ve yabancı basın, o dönemde yaşayan insanların hatıratları ve ikinci el kaynaklar ele alınarak incelenecektir. Anahtar Kelimeler: I. Dünya Savaşı, Kafkas cephesi, Kafkas murahhasları, Naki Keykurun Şeyhzamanlı, Ömer Faik Numanzâde Istanbul Travel of the Caucasian Deputies and the Caucasusian Front (1918) Abstract In early November 1914 the war between the Ottoman Empire and Russia began in the Caucasus Front and in the following years the Russian army occupied almost the entire Eastern Anatolia. This state of affairs ended with the Russian Revolution taking place in March 1917, which resulted in an undeclared truce on the Caucasian front. After the Bolsheviks came to power In November 1917, the armistices of Brest-Litovsk and of Erzincan were signed, as a result of which Russian troops began to withdraw from the Caucasian front. The departing Russian Army left their weapons, ammunition and other military supplies with the Armenian and Georgian forces, enabling them to set up their own national armies to seize the control of the areas vacated by the Russian Army not only in Eastern Anatolia but also in the Caucasus as a whole. For the Muslim population of the region, which were under Georgian and Armenian pressure, the only military and political power to turn to for support in the region was the Ottoman Empire. Therefore, South Caucasian deputies, which included Naki Keykurun Şeyhzamanli of Azerbaijan and Omer Faik Numanzâde of Meskhetia (Ahiska) region, visited Istanbul between February and March in 1918 to seek military and political aid from the Porte. As a result of this initiative, the Turkish forward operation in the Caucasian battlefields, which began on 12 February 1918, was reconfigured to include all areas inhabited by Muslims. Furthermore, the foundations of the specific Ottoman army corps called the ‘Islamic Army of the Caucasus’, were laid during this visit. Due to these developments, the Ottoman Army not only re-captured the territories under Russian occupation but also took control of such districts as Elviye-i Selâse (The Three Sanjaks: Batum, Kars ve Ardahan) and Akhaltsikhe as well as Azerbaijan and Daghestan. In this article, the Transcaucasian deputies’ visit to the Porte and its effects on the Caucasian battlefields will be examined with the help of the archival materials obtained from the Ottoman Archives of the Turkish Prime Ministry, Ottoman and foreign media, the memoirs of key personalities of the era, and other secondary sources. Keywords: World War I, the Caucasian Front, the Transcaucasian deputies, Naki Keykurun Şeyhzamanli and Omer Faik Numanzâde

Kafkasya’da Türk Varlığının Başlangıcı Üzerine

VAKANÜVİS - ULUSLARARASI TARİH ARAŞTIRMALARI DERGİSİ, 2017

Kafkasya, dünyanın üç kıtadan oluştuğu düşünülen zamanlarda Asya ve Avrupa'nın geçiş yeri konumundaydı. Karadeniz'in kuzeyindeki düzlükler iki kıtayı birleştiren ara bölge gibiydi. Günümüzde dünyanın çok daha geniş bir yer olduğu öğrenilmesine rağmen bölgenin iki kıta arasındaki geçiş yeri olma konumu hâlâ devam etmektedir. Bu özelliği yüzünden tarihin ilk zamanlarından itibaren Kafkasya'da pek çok farklı topluluk görmek mümkündür. Hint-Avrupaî, İranî ve Turanî kökenli halklar bu bölgede çok eski dönemlerden itibaren bir arada bulunabilmiştir. Kafkasya'nın çok uluslu yapısı günümüzde de varlığını korumaktadır. Kafkasya XIX. yüzyılın ortalarından itibaren büyük güçlerin hâkimiyet mücadelesine sahne olmuştur. Bu rekabetin bir sonucu olarak bölgenin tarihi ve kültürünü sahiplenme eğilimi ortaya çıkmıştır. Avrupa'da yapılan çeviri faaliyetlerinde yöre kaynakları yabancı dillere aktarılırken tenkide tâbi tutulmadığından Orta Çağ tarihçilerinin dinî ve millî hislerin etkisiyle kaleme aldığı eserlerdeki iddialar günümüze taşınmıştır. Siyasi rekabetin tesiriyle günümüzde yazılan pek çok eserde Gürcü, Ermeni veya Türklerin bölgenin kadim halkı olduğu, uygarlık temelini attığı ileri sürülmüştür. Haliyle birbirinden çok farklı görüşler kaleme alınmıştır. Bu ideolojik ve kültürel zeminde Kafkasya'daki Türk varlığının ne zaman başladığı meselesiyle ilgili olarak da pek çok görüş ileri sürülmüştür. Türkistan ve Türklükle bağlantıları konusunda son yıllarda ele geçen bilgi ve belgeleri görmezden gelen belirli çevreler bu varsayıma soğuk baksa da Kimmer ve İskitler, Kafkasya'da Türklüğün öncüleri olarak kabul edilmelidir. Onlardan önce bölgede Türk bulunduğuna dair iddiaların temeli bugün için zayıftır. Kıpçaklar bu topluluklardan sonra Kafkasya'ya gelen ikinci bir grup olarak kayıtlara geçmiştir. Hunlardan itibaren ise Kafkasya'daki Türk varlığını kesintisiz olarak takip etmek mümkündür.

19. Yüzyilda Balkanlarda Alkanlarda Kafkas Muhâcîrleri̇ni̇n İskâni

2012

Rusya, Kafkasya’yi isgal ettiginde burada yasayan halklar Ruslarin yuruttugu siyasetten dolayi vatanlarini terk etmek zorunda kalmislardir. Vatanlarini terketmeye zorlanan Kafkas halklari Osmanli Devleti’ne zorunlu ve kitlesel goc- lerle iltica ederek siginmistir. Osmanli Devleti, kendisine siginan Kafkas halklarindan; Nogay Turklerini ve Cerkes kabilelerini hem Anadolu’da hem de Rumeli’de yerlestirmistir. Bu calismamizda Rumeli’ye yerlestirilen Kafkas Muhâcirlerini -ozellikle Cerkesleri- ve onlara Osmanli Devleti tarafindan yapilan muameleleri ele alacagiz.

XVIII-XIX YÜZYILLARDA RUSYA İMPARATORLUĞU – KAFKASYA YAZIŞMALARINDA DİPLOMASİ DİLİ OLARAK TÜRKÇE

özet Asya ile Avrupa arasında köprü rolünü oynayan Kafkasya, kadim zamanlardan bu yana çeşitli halkların birbiriyle ilişki kurduğu bir yer olmuştur. Bu ilişkilerin kurulmasında ise türkçenin muazzam rolu vardı. Kafkasya bölgesinde yaşayan halklar arasında sayı itibariyle en fazla olanı Türk halklarıdır. Türkçe ortaçağlardan başlayarak, Kafkasya halkları arasında iletişim aracına dönüşmüştür. Türkçenin Kuzey Kafkasya’da da yayılmasında Azerbaycan’ın özel rolü bulunmaktadır. Türkçenin geniş bir alana yayılması, özellikle Azerbaycan’ın komşuluğunda yaşayan ve bu ülkeyle geniş ekonomik ve siyasi ilişkileri bulunan Dağıstan halkları, Çerkezler, Çeçenler ve Osetinler arasında gözlemlenmektedir. Türkçenin Kafkasya’da geniş bir alana yayıldığı gerçeğini, XIX. yüzyılın Rus yazarları N. K. Zeydlits, P. K. Uslar, K. F. Qann, A. M. Dirr vb. de kaydetmektedirler. 1807-1808 yıllarında Kafkasya’ya seyahatte bulunan dilci-oryantalist Y. Klaprot şunları kaydetmekteydi: “Tüm Batı Asya’da olduğu gibi, Türk (Tatar) dili Kafkasya’nın tamamında geniş bir alana yayılmıştır. Bu dili Çerkezler ve Osetinlerle birlikte Çeçenler ve Lezgiler de anlamaktadırlar.” Bu gerçeği, XVIII. yüzyılın başlarından Kafkasya politikasını etkinleştiren Rusya İmparatorluğu da dikkate almaktaydı.Rusya İmparatorluğunun Kafkasya’yı işgali zamanı imparator hükümetinin Kuzey ve Güney Kafkasya hükümdarları ile olan yazışmalarının Türkçe yapılması bir rastlantı değildir. İşte Türkçenin Kafkasya’da geniş yayıldığını bilen Rusya İmpatatoru I. Petro, seferi arifesinde bazı yerli idarecilere gönderdiği mektupları ve yerli halka yaptığı “Manifesto” olarak isimlendirilen müracaatı Türkçe yazdırmıştı. XVIII. yüzyılın sonlarında Kafkasya politikasını yeniden etkinleştiren II Yekaterina da Kafkasya halklarına Manifestoyu türkçe yazdırtmıştı. Aynı durumu XIX yüzyıl Rusya-Kafkasya yazışmalarında gözlemliyoruz. Bunu günümüze kadar Azerbaycan, Gürcistan ve Rusya arşivlerinde saklanılan çok sayıda dokümanlar ıspatlamaktadır. Anahtar kelimeler: Kafkasya, Türkçe, Rusya imparatorluğu, Manifesto TURKİC LANGUAGE AS THE LANGUAGE OF DİPLOMATİC CORRESPONDENCE BETWEEN RUSSİAN EMPİRE AND THE CAUCASUS İN THE XVIII-XIX CENTURİES Abstract Caucasus, which has been playing the role of a bridge between Europe and Asia since ancient times, has been a place of residence and communication for different peoples for a long time. Turkic language has played an important role in the development of these relationshıps. The Turkic population (Azerbaijanians, Karachays, Balkars, Noqays and ets.) consist the greatest number of Caucasian habitants. In the medieval ages, the turkic language transformed the communication language between different people of Caucasus. The fact that the Turkic language was widespread in Caucasus, has been noted by Russian authors of the XIX century as K.Zeidlits, P.K. Uslar, K.F.Ghan, A. M. Dirr and others. Russian linguist orientalist Y.Klaprot, who visited Caucasus in 1807-1808, wrote the following: "The Turkic language, as in the whole of Western Asia, is widely understood as by the Circassians and the Ossetians and Chechens and Lezghins." This circumstance drew attention of the Russian Empire,which was intensified by its Caucasian policy in the beginning of the XVIII century. So, on the eve of the campaign in Caucasus, russian emperor Peter the First, who had information about wide dessimination of the Turkic language among the caucasian population, wrote and sent them letters and proclamation titled "Manifesto" in Turkic. The other russian empress Yekaterina the Second, also prepared the “Manifesto” for the caucasian people in Turkic at the end of the XVIII century. We also can observe a similar situation in the XIX century. This fact is proved by materials of archives of Azerbaijan, Georgia and Russia. Key words: Caucasus, Turkic language, Russian Empire, Manifesto TЮРКСКИЙ ЯЗЫК КАК ЯЗЫК ДИПЛОМАТИИ В ПЕРЕПИСКЕ МЕЖДУ РОССИЙСКОЙ ИМПЕРИЕЙ И КАВКАЗОМ В XVIII-XIX ВЕКАХ Резюме Кавказ, играющий роль моста между Азией и Европой, испокон веков являлся местом, где различные народы вступали в контакты друг с другом. В налаживании же этих контактов огромная роль принадлежала тюркскому языку. Самым многочисленным народом, проживающим в кавказском регионе, являются тюркские народы. Начиная со средних веков, тюркский язык превращается в средство общения между народами Кавказа. Особая роль в распространении тюркского языка на Северном Кавказе принадлежит Азербайджану. Факт широкого распространения тюркского языка особенно явно наблюдался среди народов Дагестана, черкесов, чеченцев и осетинов, проживавших по соседству с Азербайджаном и имевших с ним широкие экономические и политические связи. О широком распространении тюркского языка на Кавказе писали и такие известные русские авторы XIX века как Н.К.Зейдлиц, П.К.Услар, К.Ф.Ган, А.М.Дирр и другие. Линвист-ориенталист Ю.Клапрот, побывавший в 1807-1808-м годах на Кавказе, отмечал следующее: “Татарский (тюркский) язык широко распространился по всему Кавказу, как и по всей Западной Азии. Наряду с черкесами и осетинами, этот язык понимают чеченцы и лезгины.” Это обстоятельство учитывала и Российская империя, aктивизировавшая свою кавказскую политику в XVIII веке. Неслучайно, что во время завоевания Кавказа Российская империя вела переписку с правителями и Северного, и Южного Кавказа на русском языке. Так, Петр I, знавший о широком распространении на Кавказе тюркского языка, посредством переводчиков вел переписку с местными правителями на русском языке. Обращение к местному населению, составленное накануне его похода и известное под названием «Манифест», также было составлено на русском языке. Екатерина II, возобновившая кавказскую политику в конце XVIII века, также приказала составить Манифест к местному населению на тюркском языке. Аналогичное положение мы наблюдаем в русско-кавказской переписке XIX века. Вышесказанное подтверждается и многочисленными документами, хранящимися в архивах Азербайджана, Грузии и России. Ключевые слова: Кавказ, Тюркский язык, Российская империя, Манифест