Türk Sinemasında "Hegemonik Erkeklikten" Erkeklik Krizine": "Yazı-Tura" ve Erkeklik Bunalımının Sınırları (original) (raw)

ÖZET Günümüzde, toplumsal alanda ataerkil bir iktidar odağı olarak kurgulanan geleneksel erkeklik tanımlarının kriz içerisinde olduğu sıkça dile getirilmektedir. Diğer sanat türlerinde olduğu gibi sinemanın da bir biçimde toplumsal bilinci yansıttığı düşünülürse sözü edilen erkeklik krizinin sinemasal eserlere de yansımış olması olasıdır. Bu yüzden, bu çalışma, 1990 sonrası Türk Sine-masında ne tür erkeklik tanımlarının üretildiğini ve perdeye yansıyan erkeklik temsillerinin bir tür eril krize işaret edip etmediğini sorgulamaktadır. Bu bağlamda " erkeklik krizi " ni çarpıcı bir bi-çimde yansıttığı düşünülen Yazı Tura adlı film çalışmanın örneklemi olarak seçilmiş ve bu film üzerinden sosyolojik bir çözümleme yapılmıştır. ABSTRACT Nowadays, it has been quite frequently connoted that the definitions of traditional masculinity, constructed as the patriarchal focus of power in the social field, are in crisis. As in the other branches of arts, if it is thought that cinema reflects the social conscious in a way it can also be possible that the mentioned masculinity crisis may be existed in the works of the cinema. Therefore ,, this study has questioned what kind of masculinity definitions were produced in the Turkish Cinema after 1990s, whether these definitions, reflected to the cinema, mark any kind of masculine crisis or not. In this context, the film called Yazı Tura which is thought to reflect the " masculinity crisis " in a very striking form was chosen as sample of this study and a sociological analysis was made based on the film.

Türk Sinemasında Feodal Aile Yapısı İçerisinde Erkek Kimliğinin İnşası

GAZİANTEP UNIVERSITY JOURNAL OF SOCIAL SCIENCES, 2020

Toplumda kadınlık ve erkekliğe ilişkin inanç, beklenti ve rolleri tanımlayan sosyal bir yapılanma olan toplumsal cinsiyet, farklı kültürlere göre değişiklik göstermektedir. Ancak toplumsal cinsiyet kodlarının oluşmasında ve nesilden nesile aktarımında aile en önemli belirleyiciler arasında yer almaktadır. Toplumda var olan bu kodların aktarımı ve meşrulaştırılmasında rol oynayan araçlardan bir tanesi de toplumdan beslenen ve toplumu etkileme gücüne sahip olan sinemadır. Genelde sinema tarihi özelde de Türk sinema tarihinde filmlerin başkahramanının sıklıkla erkek karakterler olduğu bilinmektedir. Günümüzde ise, tıpkı geçmiş örneklerine benzer olarak yeni Türk sinemasının hem popüler hem de sanatsal kanadının yine erkek karakterleri ön plana çıkardığı görülmektedir. Toplumsal cinsiyete ilişkin tanımlamalar ve toplumsal cinsiyet hiyerarşisi söz konusu olduğunda kadın-erkek arasındaki hiyerarşik ilişkinin yanı sıra erkekler arasında da bir hiyerarşiden bahsetmek mümkündür. Bu gerçekten hareketle feodal aile yapısı içerisinde erkek kimliğinin sinemadaki temsilini ele alan bu çalışma kapsamında birçok festivalden ödülle dönen Sarı Sıcak (Fikret Reyhan/2017) adlı film sosyolojik film analizi ile ele alınmakta ve sinemada feodal aile yapısı içerisinde erkek kimliğinin ne şekilde karakterize edildiğinin ortaya konulması amaçlanmaktadır. Yapılan inceleme sonucunda Türk Sinemasının sanatsal kanadında yer alan Sarı Sıcak adlı filmde erkekliklerin hegemonik erkeklik hiyerarşisine ve geleneksel yapıya uygun olarak karakterize edildikleri görülmektedir.

Hegemonik Erkekliğin Peşinden

Erkeklik, erkek olmak, insan hayatının en fazla yer kaplayan hallerinden biri, üstelik cinsiyet gözetmeksizin herkesin hayatının. Kadın çalışmaları ve hare ketleri, uzun yıllardır verilen mücadeleler sonrasında, bu dünyanın erkek ege­men bir dünya olduğunu ve erkeklerin yaşamına göre organize edildiğini görü­nür kıldılar. Erkeklerin ve kadınların cinsiyet kimliklerini fiziksel olarak değil toplumsal olarak edindiklerine ilişkin yaklaşımlar daha etkin olmaya başladı. Toplumsal cinsiyet, sosyal bilimlerde, cinslerin bir biyolojik ve fiziksel özellik olarak tarif edildiği cinsiyet yaklaşımına alternatif bir kavram olarak uzun süre­dir etkin bir yer edindi. Yurtdışındaki ve Türkiye'deki üniversitelerde açılmaya başlanan toplumsal cinsiyet ve kadın çalışmaları programlan bu durumun en bariz göstergesidir. Ne var ki, özellikle Türkiye'deki mevcut çalışmalar genellik­le toplumsal cinsiyetin bir yönünü oluşturan kadına odaklanmış; erkekler ve daha genel olarak erkeklik üzerinde, sınırlı sayıda çalışma (Kandiyoti, 1988 ve 1994; Sirman, 1990; Onaran vd., 1998; Sinclair-Webb 2000) dışında pek fazla durulmamıştır. Oysa erkekliğin bir toplumsal cinsiyet olarak kurgulanışını resmetmek, kadın sorununa eğilmenin vazgeçilmez bir tarafı olmalı. Zira, toplum­daki egemen kodların birçoğu bu kurgudan beslenmekte ve erkek egemen dün­yayı anlamak, bu dünyadaki eşitsizlikleri konu etmek için önemli bir alanı oluşturmakta. Şüphesiz bu alan, yani erkeklik oldukça geniş ve sınırları muğ­lak bir alan.

Pilotluk Mesleğinde Hegemonik Erkekliğin İnşasi Ve Krizi Üzerine İnceleme: Top Gun Ve Flight Filmleri

2016

Bu calismanin amaci, kadin ve erkegin biyolojik cinsiyetlerine uygun kimlik insa etme surecinin oncesinde, oznelerde, toplumsal cinsiyetin nasil olustugunu incelemektir. Bunun yani sira bu calisma, toplumsallasma surecinde idealize edilmis erkeklik algisinin devlet, kilise, kitle iletisim araclari, meslek guruplari gibi alanlarda nasil yeniden insa edildigini ve hegemonik erkekligin bu insasi ile toplumun erkeklikten beklentilerini karsilamak icin erkegin hayati boyunca mucadele verdigi bir krize suruklendigini ortaya koymaktadir. Bu baglamda calismanin sonunda, pilotluk mesleginin erkeklestirilmis oldugu, toplumsal cinsiyet rolu ile pilotlugun gerektirdigi mesleki rolun kesistigi, hatta herhangi bir rol catismasi yasanmadigi ve pilot kahraman erkeklerin bir erkeklik krizine suruklendigi iki Hollywood filmi odakli cozumleme yapilarak ortaya koymak amaclanmaktadir. Calismada ayrica, pilotluk mesleginin hegemonik erkekligi ureten bir meslek oldugu, bu meslek ile ilgili sureli bir yayi...

Erkeklik Çalışmaları Çerçevesinde Türk Sinemasında Jön Kimliğinin Dönüşümü Üzerine Karşılaştırmalı Bir Analiz

Sinema Alanında Güncel Tartışmalar, 2023

Sinema bireylerin, kültürlerin ve toplumların olasılıklarını, değişimlerini ve dönüşümlerini görsel bir bağlamla gözlemlemenin en önemli mecralarından biri olarak nitelendirilebilir. Bu durum seyirci için sinema evreninin salt bir izleme deneyiminden ibaret olmamasını sağlamaktadır. Söz konusu toplumsal cinsiyet rolleri olduğunda da sinema erkek ve kadın karakterlere yüklediği anlamlarla kültürel değişimleri merkezine taşımış, izleyicilere bu dönüşümü kendi imkanları aracılığıyla sunmuştur. Bu bağlamda ilk icadından bu yana star kavramı üzerinden gelişen sinematik düzlem içinde jön kimliği önemli bir yer tutmaktadır. Erkek kimliğinin belki de alfa hali olarak görülen jönlük, kahraman bir erkeklik bağlamı ile beyaz perdenin içerisinde yer almış, özellikle Türkiye gibi geleneksel toplumlarda ise yerel kodların etkisiyle çok daha katmanlı ve ataerkil bir yapılanma ile sinemanın içerisinde konumlanmıştır. Ancak 90’lı yılların sonundan itibaren kabuk değiştiren Türk Sinemasında bu durum geleneksel jön kimliğini de dönüştürnüş, yeni bir erkeklik örüntüsü ile yeni bir jön anlayışı ortaya çıkmıştır. Bu çalışma ilgili argüman doğrultusunda geçmişten günümüze jön kimliğinin değişimini Yeşilçam Sinemasını ve Yeni Türk Sinemasını Erkeklik Çalışmaları çerçevesinde kendine esas alarak karşılaştırmalı şekilde ele almayı amaçlamaktadır. Bu doğrultuda Yeşilçam’ın örneklemi olarak ilgili yapının önde gelen iki jönü Cüneyt Arkın ve Kadir İnanır belirlenmiş olup Yeni Türk Sineması adına ise Kıvanç Tatlıtuğ ve Nejat İşler tercih edilmiştir. İlgili çalışma belirli kategoriler oluşturularak betimsel analiz yöntemiyle ele alınmış ve sonuç olarak değişen toplumsal yapının Türk Sinemasındaki jön kimliğine dair köklü bir dönüşüm yarattığı varsayımına ulaşılmıştır.

Sovyet Dönemi Kırgız Romanında Hegemonik Erkeklik Söylemi

Söylem Filoloji, 2022

1917’ye kadar yazılı edebiyata ulaşamamış olması sebebiyle Kırgız edebiyatında roman türü dünya edebiyatına kıyasla daha ileri bir tarihte ortaya çıkmıştır. 1936 yılında yayımlanan ilk roman Uzak Col’dan başlayarak, bağımsızlık tarihine kadarki süreçte yaklaşık 100’e yakın romanın yazıldığı görülmektedir. Söz konusu eserlerin büyük çoğunluğu Marksist-Leninist ideoloji merkezli şekillenmekle birlikte bu romanlarda Sovyet ideolojisinden uzak birtakım fikir ve düşünceler de yer yer işlenmiştir. Ancak hangi fikir ve düşünce temelli olursa olsun Sovyet dönemi Kırgız romanının ideolojik bir anlayışa bağlı olarak doğduğu ve geliştiği bir gerçektir. Çoğu yazar, edebiyatın bir propaganda aracı olarak merkezin sesi olma zorunluluğunu göz önünde bulundurmuş, bazıları ise bu güdüme rağmen satır aralarında kendi ideolojik dünyalarını da yansıtmıştır. Nitekim ideoloji, hegemonik söylemi açığa çıkarır. Dolayısıyla merkezin veya yazarın hegemonik söylemi yoluyla roman türü ideolojinin/bilginin nesnesi konumuna dönüşmüştür. Özellikle Sovyet ideolojisinin öteki üzerinde hâkimiyet kurmaya eğilim göstermesi veya yazarın metnin içerisinde hâkim ideolojik bir söylem üretmesi, kadınlık/erkeklik hâlleri ve ideal/öteki kahramanlar üzerinden kurgulanır. Amaçlanan ideal kadınlık/erkeklik, milletlerin/millî kimliğin inşası ile ilintilidir. Bu sebeple, Sovyet dönemi Kırgız romanında toplumun ve kültürün sembolik olarak ilerlemesini, düzenini temsil eden erkekliğin hegemonik söylemin içerisinde nasıl tasavvur edildiğini ortaya koymak önemli görülmektedir. Bu çalışmada, dönemin eril tahakkümü, idealize edilmiş erkeklik söylemi, bedensel kurgular, eril idealler ve bu ideallerin karşıtı ötekiler ele alınacaktır.

Loading...

Loading Preview

Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.