Hasan aydin islam bilim (original) (raw)

Hasan hüseyin

Giriş: İlk Çevre Etkisi İnsanların doğup büyüdükleri yerler ömürleri boyunca yanlarında yürüyüverir. Yalnız zevkler, beklentiler, hayaller, zaaflar ve korkular değil yaşam karşısındaki duruşun da temelinde doğup büyüdüğümüz yerlerin etkisi vardır. Bu çevre, insanoğlu için tıpkı anadili ya da annenin kendisi gibi kucaklayıcı ve koruyucudur. İnsan bilincinin oluşmaya başlamasından kendini ifade etmesine dek geçen bu sürede gördükleri, yaşadıkları, kendisine davranış şekilleri, beslenmesi vs. ilerleyen yaşlarında gerektiğinde müracaat edeceği bilincin temelini oluşturur. İnsanın tüm yaşamını kuran, adeta onu şekillendiren bu ilk çevre sanat üretimini de etkiler. İnsanın ilk çevresindeki kişilerin, durumların ömür boyu etkili olmasının nedeni kişiliğin oluşum evresindeki güçsüz yapıdan kaynaklanmaktadır. Çünkü doğada her zaman güçsüz olan benzeme ve etkilenme eğilimi gösterir. Boş bir arazidekine göre ağaçlar arasındaki bir ağaç, daha hızlı büyür. Doğada, büyüme ışığa doğru ve güçlüye yetişme çabası içinde olur. Güçlü ise sağlam durarak hâkimiyetinin tadını çıkarır. Doğanın en güçlü karakteri insanoğlu da en zayıf zamanlarında güçlü olanlara daha çok yakınlık duyar, benzer ve ömrünün sonuna dek bu benzerliğin etkisini sürdürür. Bu durum olağandır. Önemli olan insanın zayıf zamanlarında karşısına çıkanların onun boşluklarına cevap vermesi, onu doyurması ve güçlü birey olmasına katkı sağlamasıdır. Öte yandan insan ne kadar güçlü karakter olsa da içinde her zaman boşluklar da barındırır ki bunlar ilerleyen yaşlarındaki tökezlemelerinde daha çok ortaya çıkar. Sanatçıların üretim kaynaklarından biri de ilk çevrelerinde oluşturdukları bilinç birikimidir. Toplumun daha duyarlı bireyleri olan sanatçıların kişilik oluşumlarının ilk evresinde karşılaştıkları durum, olay, kişi, nesne ve coğrafya onların kişiliğini belirlediği gibi sanatına da önemli bir kaynak olur. Hemen her sanatçı için buradan yapılacak bakışlar, onların sanatını açıklamada önemli veriler ortaya koyar. Ancak bu yazıda bazı sanatçılardan örnekler vererek Hasan Hüseyin Korkmazgil özelinde biraz daha derinlemesine düşünülecektir.

mustafa aydin

Uluslararası ilişkiler teorisi uluslararası olayların neden meydana geldikleri gibi olduklarını açıklamaya çalışır. Teorisyenlerin büyük çoğunluğu egemen devletler arasındaki ilişkiler hakkında spekülasyonlarda bulunurlar. Bunların amacı devletler arasındaki karşılıklı politik etkileşim kalıplarını bulmak ve anlamaktır.! Bazıları"ise daha da ileri giderek bu etkileşim kalıplarından geçmişteki olayları açıklayabilecek ve gelecekteki olayları öngörmelerine olanak sağlayabilecek genel prensipiere ulaşmaya çalışırlar.2 Fakat bu çaba, daha en başından, açıklanması umulan olaylar bütününün tanımlanmasını yapmak ve sınırlarını çizmekle başlayan bir dizi kavramsal ve metodolojik problemi de beraberinde getirir.

İLM-İ TIBB (Muhammed Bin Hasan) İNCELEME-METİN-DİZİN

2015

Bu çalıĢma Milli Kütüphane Adnan Ötüken Ġl Halk Kütüphanesi Koleksiyonuna 06 Hk 4453 arĢiv numarasıyla kayıtlı Ġlm-i Tıbb adlı yazma eser üzerinedir. 38 varaktan oluĢan eserin müellifi Muhammed bin Hasan"dır. Eserin yazarı ve yazıldığı yıl hakkında literatürde bilgi yer almamaktadır. Eser tıp ilmi üzerine düz yazı Ģeklinde kaleme alınmıĢtır. Didaktik bir özellik taĢıyan eserin içeriği Osmanlı tıbbında önemli bir yeri olan hıfzıssıhhadır. Yazar eserini önce Arapça yazmıĢ daha sonra Türkçeye çevirmiĢ ve sekiz baĢlıkta sağlıklı olma kurallarını anlatmıĢtır. ÇalıĢma; inceleme, çeviri yazılı metin ve dizin olmak üzere üç ana bölümden oluĢmaktadır. Ġnceleme bölümünde eserin dil özellikleri üzerinde durulmuĢ; eser imla, ses ve Ģekil özellikleri açısından değerlendirilmiĢtir. Buradan hareketle eserin yazıldığı dönem ve bu dönemin günümüz Türkiye Türkçesinden benzerlikleri ve farklılıkları saptanmaya çalıĢılmıĢtır. Metin bölümünde, Arap harfli yazılan eser çeviri yazıya aktarılmıĢtır. Dizin bölümünde ise eserin kelimeleri anlamlarıyla birlikte alfabetik sırayla verilmiĢtir.

Ahmet Arslan, İbn Haldun'un İlim ve Fikir Dünyası - Cumhur Ersin ADIGÜZEL

İ slam dünyasının yetiştirmiş olduğu en büyük ilim adamlarından biri olarak kabul edilen İbn Haldun'un Mukaddime adlı eserinde ortaya koyduğu ve kurucusu olduğuna inandığı "umran ilmi" ve bu ilmi açıklarken kullandığı kavramlar, gerek Batı'da gerekse İslam dünyasında pek çok araştırmaya konu olmuştur. Türkçede İbn Haldun üzerine yazılmış kapsamlı nadir çalışmalardan birisi olan Arslan'ın eseri de İbn Haldun'un tarih ve umran ilimleri hakkındaki fikirlerinin değerlendirilmesi ve din-felsefe ilişkisi hakkındaki anlayışının ortaya konulması şeklinde iki amaç taşımaktadır.

Hasan Hi̇lmî Edi̇rnevî Di̇vani Ve Di̇vaninda Ayet İkti̇baslari

Uludağ Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi

XIX. yuzyil sairlerinden Hasan Hilmi Edirnevi’nin Divan’inda naʻt turunde 343 siir vardir. Şair, “Divani’nda” birkac siir haricinde redif olarak “yâ Resula’llâh”, vezin olarak da “mefâʻilun/mefâʻilun/mefâʻilun/mefâʻilun” kalibini kullanmistir. Divani’ndaki siirlerden hareketle onun sekilden ziyade manaya onem verdigi soylenebilir. Ayrica siirlerinde tasavvufla ilgili terimlere sikca yer veren Hasan Hilmi Edirnevi’de tasavvufun -ozellikle Naksibendi tarikatinin- etkisi oldugu gorulmektedir. Klasik Turk edebiyatinin beslendigi temel kaynaklardan biri Kur’ân-i Kerim’dir. Hasan Hilmi Edirnevi, eserini kaleme alirken ayetlerden iktibaslar yapma yoluyla bu kaynaktan cokca istifade etmistir. Ayetler, lafzen, manen ve telmih yoluyla iktibas edilmistir. Şair, ayet iktibaslarini soylemek istedigi konuya uygun olarak secmis, bu yontemle siirlerindeki manayi kuvvetlendirmek istemistir. Bu calisma, iki bolumden olusmaktadir: Birinci bolumde Hasan Hilmi Edirnevi’nin Divan’i tanitilacak, ikinci bolumde ise siirlerdeki ayet iktibaslari ile bunlarin beyitlerde kullanimina ornekler verilecektir. Boylece ayet iktibaslarinin sairin dusunce dunyasinda nasil sekil buldugu ortaya konulmaya calisilacaktir.

İBN HALDUN’UN MUKADDİME’SİNDE DİN ve DİNÎ EĞİTİM

ULUSLARARASI EĞİTİM FELSEFESİ KONGRESİ-KÜRESELLEŞME SÜRECİNDE EĞİTİM SORUNLARININ FELSEFİ BOYUTU , 2010

Bu bildiride, önce İbn Haldun hakkında kısaca bilgi verilecek, sonra onun tarih, asabiyet ve Umrân konusundaki görüşleri ana hatlarıyla ele alınacaktır. Takip eden bölümlerde ise, İbn Haldun’un din algısının niçin şu ana kadar çok fazla öne çıkarılmadığı tartışılacaktır. Devamla, onun din konusunda Mukaddime’de geçen temel fikirleri özellikle, felsefe ve bilimle karşılaştırmalı olarak işlenecektir. Çünkü din algısı bilinmeyen bir düşünürün din ve eğitim görüşlerini temellendirmek çok zor olduğu için önce onun din algısı incelenecektir. Bildirinin sonraki bölümlerinde ise bu fikri temele dayanarak, onun epistemolojisi, ilimlerin özellikleri ve eğitimöğretim etkinlikleri konusundaki görüşleri işlenecektir. Son aşamada da İbn Haldun’un yaşadığı döneme ait örneklerden yararlanarak din eğitimi ve öğretimiyle ilgili hangi yöntem ve teknikleri önerdiği ortaya konacaktır.

İslam Bilim Tarihi

Tarih ve Din Tarih ve din insanî iki olgudur. İbrâhimî dinler ve birtakım nazariyelerde ilk insanla başlatılan din olgusu, insanlığın kaydettiği evrelerle doğru orantılı bir şekilde çeşitlenerek devam etmiştir. Dinin kökeni üzerinde teoriler ileri süren “Din Antropolojisi”nin verileri ile Batı’da dinlerin eski çağlardan itibaren varlığını tespit için son zamanlarda başvurulan “body modification” yöntemi sonucu kemiklerine ulaşılan en eski insanlarda dinî inancın insan bedenine etkisini gösterir. İlkel toplumlardan modern uluslara kadar insanlığın değişmez olgusu din olduğundan “Dinler Tarihi” adı altında bir disiplin dinlerin gelişim safhalarını inceler. Din-tarih ilişkisi bununla sınırlı olmayıp tarihin olay örgüsünde doğrudan veya dolaylı dinin verileri bulunur. Modern tarih anlayışında tarihin asıl konusu insan olsa da dini tarihten ayrı tutmak mümkün değildir. İSLÂM BILIM TARIHI Bilim, medeniyet sahasında gelişme kaydeden toplulukların ortak birikimidir ve kültürler arası geçiş yaparak iltifat gördüğü toplumlarda kalır. Seçici yapısıyla bilim, ilk asırlarda uygarlık düzeyini yakalayan İslâm medeniyetine uğramış, İslâm dünyasında yetişen bilim adamları da bu nehre su taşımış ve hâlâ da taşımaktadırlar. Orta Çağ’da başlayıp çeşitli İslâm devletlerinin katkılarıyla inişli çıkışlı bir grafik takip eden İslâm bilimi aktif bir şekilde varlığını korumaktadır. Evrenin yapısını anlamak, doğa olaylarına vakıf olmak, hastalıkları/ musibetleri kontrol altında tutmak ve ilâhî hikmetleri çözmek niyetleriyle bilim insanları araştırmalarını sürdürmektedir. İslâm dünyasında yapılan bilimsel çalışmaların mahiyet, içerik ve özelliğini tespit için bilimin tarifine, tarihine kısaca göz attıktan sonra İslâm biliminin kaynakları, özellikleri, ilerleme yöntemleri ve tarihinin gelişim seyrine bakılmalıdır. İSLÂM TEKNOLOJI TARIHI Üreten bir varlık olma kabiliyetine sahip insan, bu niteliğini canlı tutmak için bilim ve teknolojiye yönelmiştir. Yunan dilindeki tekhne (sanat, alet üretimi) ile logos (bilgi) kelimelerinden mürekkep teknoloji kelimesi deney, gözlem ve düşünceyle üretilen pratik bilginin insan hayatını kolaylaştıran alet ve fikir üretimine tekabül eder. Bilginin alet, edevat ya da fikre dönüşmesinde belirleyici güç insandır. O halde hayatlarının tamamını veya bir kısmını bilime adayan İslâm âlemindeki bilim insanlarını yetişmesi, çalışma koşulları, bilime olan katkıları ve elde ettikleri birikimin başka milletlere tesiri genel hatlarıyla işlenmelidir.