Schizophrenia and Mitochondrial Dysfunction (original) (raw)

2014, Psikiyatride Guncel Yaklasimlar - Current Approaches in Psychiatry

Etyolojisi net olarak bilinmeyen şizofreninin oluşumunda genetik faktörler önemli rol oynamaktadır. Ancak, bu bozukluğun spesifik kalıtımsal mekanizması henüz açıklanamamıştır. Şizofreni kalıtımının poligenik veya multifaktöryel olabileceği düşünülmektedir. Son dönemde yapılan çalışmalarda, şizofreni olgularında mitokondrial fonksiyon ve serebral enerji metabolizmasında anormallikler tespit edilmiştir. Mitokondri fonksiyonlarındaki bozulma ile nöronal plastisite ve beyin devreleri etkilenerek, şizofreninin klinik tablosunda da belirgin olarak rastlanabilen davranış anormallikleri ve bilişsel defisitler gelişebilir. Şizofreni olgularının hem beyin hem de periferal dokularının incelendiği araştırmalarda, şizofreni olgularında sağlıklı olgulara göre bazı değişiklikler saptanmıştır. Ayrıca şizofreni tedavisinde kullanılan antipsikotiklerin solunum zinciri inhibisyonu yaparak mitokondrinin oksidatif fosforilasyon kapasitesinde progresif olarak azalmaya neden olabileceği görülmüştür. Bu çalışmalarda, özellikle periferal dokulardan elde edilen bulguların, şizofreni tanısında biyolojik bir belirteç olarak kullanılabileceği önerilmiştir. Plateletlerin kendi DNA'sı olmadığı için, platelet mitokondrisinde gerçekleşen değişiklikler nöronlar için periferal bir model olarak kabul edilmektedir. Bu değişiklikler çeşitli nöropsikiyatrik rahatsızlıklarda beyindeki bulguları yansıtmaktadır. Günümüzde şizofreni tanısının klinik ölçütlere dayalı olması, şizofreni için periferal biyolojik bir belirteç gerekliliğini ortaya koymaktadır. Bu nedenle mitokondrial elektron transport zincirindeki değişikliklerin şizofreni ile ilişkisini araştıran daha sistematik çalışmaların yapılması gereklidir.

Sign up to get access to over 50M papers

Sign up for access to the world's latest research

Vitamin D and Schizophrenia

Türk Osteoporoz Dergisi, 2013

Vitamin D is a steroid hormone which has a fundamental role in calcium metabolism. Apart from its close relationship with calcium, after functions of vitamin D about cell growth and differentiation were found, its role in neurologic and psychiatric pathologies has begun to be discussed. Studies suggest that vitamin D has an important role in neuronal growth and differentiation; secondary to this  ndings, vitamin D de ciency at early stages of life, is found to cause an increase in the incidence of several neuropsychiatric diseases (schizophrenia, autism, multiple sclerosis, Alzheimer's disease, Parkinson's disease, etc.). Especially, the relationship between vitamin D and schizophrenia pathogenesis is found to be worth researching; many scienti c studies are made by creating experimental animal models. This review is written with the aim of providing a collective view about schizophrenia and vitamin D relationships.

Schizophrenia and Suicide; A Review

Balıkesir medical journal, 2019

Şizofreni hastalarında intihar erken ölüm nedenleri arasındadır. Yapılan çalışmalar hastaların yaklaşık %5'inin intihar nedeni ile öldüğünü bildirmektedir. Bu hasta grubunda yüksek intihar oranlarının azaltılması ancak öngörücü risk etmenlerinin anlaşılması ile mümkündür. Eşlik eden depresyon, pozitif belirtiler ve önceki intihar girişimi şizofreni hastalarında intihar riskini en çok arttıran etmenlerdir. Hastalığın başlangıç dönemi, hastanede yatış ve sonrasındaki ilk haftalar intihar için en riskli dönemlerdir. Düzenli antipsikotik tedavi ve yeterli psikososyal desteğin ise intihar riskini azaltabileceği düşünülmektedir.

Schizophrenia and mega cisterna magna: case report

Anatolian Journal of Psychiatry, 2013

Mega sisterna magna, posterior fossanın gelişimsel bir malformasyonudur ve morfolojik olarak vermis ve serebellar hemisferler etkilenmemiştir. Bu anomalinin psikiyatrik bozukluklarla ilişkisi vurgulanmış olmakla birlikte, doğası tam olarak anlaşılamamıştır. Mega sisterna magna saptanan bir şizofreni olgusu sunuyoruz. Otuz beş yaşında, kadın, evli, ev kadını, ilkokul mezunu hasta yakınları tarafından dağınık ve uygunsuz konuşma, tuhaf davranma belirtileri ile kliniğimize getirildi. İşitsel ve görsel varsanılar, alınma ve kötülük görme sanrıları vardı. Nörolojik muayenesi ve EEG incelemesi normaldi, fakat kraniyal manyetik rezonans görüntülemesinde mega sisterna magna saptandı. Mega sisterna magnanın psikozla ilişkisi ve klinik önemi tam olarak tanımlanmamıştır. Andreasen'in 'bilişsel dismetri' varsayımında serebellumun şizofrenideki rolü vurgulanmıştır. Bu varsayım, şizofreni hastalarında görülen sensorimotor ve zihinsel süreçlerin genel bir eşgüdüm bozukluğunda serebellumun rolü olduğunu öne sürmektedir. Şizofreni hastalarında da hareket ve sözel akıcılıkla ilgili sorunlar olduğu bilinmektedir. Bu olgu bağlamında serebellar anomaliler ile şizofreni ilişkisi gözden geçirilmiştir.

Antipsychotic Induced Hyperprolactinemia in Schizophrenia Patients

Psikiyatride Guncel Yaklasimlar - Current Approaches in Psychiatry, 2015

Özet Sıklıkla hamilelikte meme bezinin büyümesi, laktasyon için süt sentezi ve hazırlanması gibi görevleri ile bilinen prolaktinin günümüzde, bu etkilerinin dışında da pek çok işleve sahip olduğu bilinmektedir. Psikiyatride sıklıkla kullanılan antipsikotikler ve antidepresanlar da hiperprolaktinemi yapabilmektedir. Özellikle tipik antipsikotiklerin ön hipofizdeki D2 reseptörlerini bloke ederek birincil olarak prolaktin seviyelerini yükselttikleri görüşü mevcuttur. Atipik antipsikotiklerin hiperprolaktinemi üzerine etkileri farklılık gösterir. Hiperprolaktinemi; oligomenore, polimenore ve amenore gibi menstrual düzensizliklere ek olarak galaktore, jinekomasti, cinsel işlev bozuklukları, infertilite, kadınlarda akne ve hirşutizm, kilo alımı, obezite ve duygudurum değişikliklerine yol açmaktadır. Uzun süreçte hiperprolaktinemi kemik yoğunluğunda azalma ve osteoporoza yol açabilir. Bu makalede antipsikotiklerin hiperprolaktinemi yan etkileri ve bu yan etkilere yönelik tedavi yaklaşımları gözden geçirilecektir.

Antipsychotic Treatment in Comorbidity of Schizophrenia and Wolf Parkinson White Syndrome: A case report

2014

Şizofreni hastalari genel topluma gore daha yuksek oranlarda metabolik sistem sorunlarina sahiptirler. Bu hastalarin olum nedenleri arasinda kardiyak hastaliklar onemli bir yer tutmaktadir. Wolf Parkinson White sendromu dogumsal bir kalp hastaligidir ve ozellikle ventikuler aritmilere yol acmasi sebebiyle yasami tehdit edebilmektedir. Insanlardan zarar gorecegi korkusu ile basvuran 33 yasinda erkek hastada isitsel halusinasyonlar ve persekutif hezeyanlari siddetli olup hastane yatakli unitesinde tedaviye alindi. Fiziksel muayenesinde, EKG anormalligi saptanan hastada, kardiyoloji birimi ile degerlendirilerek Wolff Parkinson White sendromu tanisi saptandi. Bu olguda; Şizofreni ve Wolff Parkinson White sendromu birlikteliginde haloperidol ve aripiprazol tedavisi ile dort aylik klinik izleminde kardiyak yan etki gozlenmedigi sunulmaktadir. Şizofreni hastalarinin rutin kardiak muayenesi ve Şizofreni-Wolff Parkinson White sendromu birlikteliginde antipsikotik secimi onemlilik arz etmekte...

Hypoxia-Reoxygenation Induced Cardiac Mitochondrial Dysfunction

Journal of Ankara University Faculty of Medicine, 2018

Hücrelerin azalan oksijen konsantrasyonuna verdikleri yanıt hipoksinin şiddeti ve süresine göre değişiklik göstermektedir. Bu konuda oldukça fazla çalışma yapılmış olmasına karşın, hipoksi ile indüklenen fonksiyonel yanıtların altında yatan mekanizmalar büyük ölçüde aydınlatılamamıştır. Bu çalışmada, kardiyak kökenli HL-1 hücrelerinin, uzun süreli (48 saat) kesintisiz hipoksiye verdikleri yanıtta mitokondrinin hücresel enerji ve reaktif oksijen türevleri (ROS) dengesindeki rolü araştırılmıştır. Gereç ve Yöntem: Bu çalışmada memeli atriyum kökenli hücre serisi HL-1 hücrelerinde uzun süreli hipokside (48 saat, %1 O 2) ve normoksik (48 saat, %21 O 2) şartlarda kültür edilmiştir. Normoksik kontrol ve hipoksik hücrelerden mitokondri membran potansiyeli ve ROS miktarı floresan boyalar ile konfokal mikroskopta ölçülmüş, GAPDH protein seviyeleri western blot yöntemi ile belirlenmiştir. Bulgular: Sonuçlarımıza göre, kardiyak HL-1 hücrelerinde 48 saat hipoksi bazal mitokondri membran potansiyeli ve oksijenli solunum kapasitesini değiştirmedi. Bununla birlikte hipoksik hücrelerin reoksijenasyon sırasında ortamdan tekrar oksijen uzaklaştırılmasına olan mitokondriyal depolarizasyon yanıtları normoksik kontrol hücrelere göre yavaştı. Hipoksik hücrelerde bazal ROS miktarında artış gözlenirken, hidrojen peroksite olan yanıtlar normoksik kontrol grubuna göre azaldı. GAPDH protein seviyesinde gruplar arası bir fark saptanmadı. Sonuç: Bu sonuçlar, uzun süreli hipoksi ile indüklenen mitokondriyal oksidatif fosforilasyon kenetindeki kalıcı disfonksiyonun hücresel ROS artışından sorumlu olabileceğini düşündürmektedir.

Schizo-obsessive disorder in Marfan syndrome

Anatolian Journal of Psychiatry, 2013

Marfan sendromu birçok organ belirtileriyle kendini gösteren bağ doku hastalığıdır. Daha önce Marfan sendromuna eşlik eden ruhsal hastalıklar bildirilmiştir. Bu olguda Marfan sendromuna eşlik eden bir şizo-obsesif bozukluk olgusu sunulacak ve literatür gözden geçirilecektir. Otuz dokuz yaşında, uzun boylu ve uzun ekstremiteli, skolyozu olan kadın hasta psikiyatri polikliniğine sık el yıkama, aileye karşı öfke ve şüphe, evden kaçma şikayetleri ile yakınları eşliğinde başvurmuştur. Aile bireylerine karşı kötülük görme ve alınma sanrıları bulunan hasta hiçbir toplumsal etkinlikte bulunmuyordu. Aileden alınan anamnez ve fiziksel muayne sonucu marfan sendromu tanısı kardiyoloji, genetik, göz konsültasyonları ile doğrulandı. Eşlik eden çeşitli ruhsal hastalıklar literatürde bildirilse bile Marfan sendromu ile birlikte şizo-obsesif bozukluk eş tanısına şu ana kadar rastlanmamıştır. Olgu yüklü aile öyküsü ile daha önce bildirilmemiş bir klinik görünüm bakımından dikkat çekicidir.

The Effect of Theory of Mind Capacities of Mothers of Patients with Schizophrenia on the Severity of The Diseases

Turkish Journal of Psychiatry

Şizofreni hastaları ve birinci dereceden yakınları ile yürütülen çalışmalar, zihin kuramı patolojilerinin psikoz riski ile ilişkili olabileceğini göstermektedir. Aile tutumunun hastalık üzerine etkilerini araştıran çalışmalar da düşünüldüğünde, şizofreni hastalarının annelerinin zihin kuramı kapasitelerinin şizofreni hastalığın prognozunda etkili olabileceği düşünülmektedir. Bu çalışmanın amacı hasta annelerinin zihin kuramı kapasitelerinin hastalığın şiddeti üzerine etkisini incelemektir. Yöntem: Çalışma 34 şizofreni hastası, sağlıklı anneleri ve 31 kişilik kontrol grubu ile yapılmıştır. Çalışmaya katılanlara sosyodemografik veri formu doldurulmuştur. Hastalara ek olarak PANSS, annelere ise Gözlerden Zihin Okuma Testi doldurulmuştur. Hastaların annelerinin Gözlerden Zihin Okuma Testi verileri birebir (Hasta-Annesi) hasta verileriyle eşleştirilerek analize tabi tutulmuştur. Bulgular: Grupların yaş ve öğrenim düzeyleri arasında istatistiksel açıdan anlamlı fark saptanmamıştır. Şizofreni hastalarının anneleri Gözler Testi'nde, kontrol grubuna kıyasla istatistiksel olarak anlamlı düzeyde daha kötü performans sergilemişlerdir. Zihin kuramı kapasitesi ile kullanılan ilaç dozu ve PANNS genel durum ve PANNS toplam puan arasında ters korelasyon saptanmıştır. Tartışma: Gözler Testi performansında gruplar arasında anlamlı farklılık saptanmış olması zihin kuramı işlevlerindeki bozulmanın şizofreni hastalığı için bir endofenotip olarak ele alınabileceğini göstermektedir. Şizofreni hastalarının annelerinin zihin kuramı kapasitelerinin düşüklüğünün, annelerin hastaların duygularını anlamlandıramamasına, hastaların ihtiyaçlarını karşılayamamasına ve dolayısıyla hastalık belirtilerinin şiddetlenmesine ve ilaç kullanımında artışa neden olduğu söylenebilir.

Loading...

Loading Preview

Sorry, preview is currently unavailable. You can download the paper by clicking the button above.