Çavuşoğlu, R., Gökce, B., Işık, K., Urartu Krallığı?nda Harem, Colloquium Anatolicum IX, 2010: 153-168. (original) (raw)

Urartu Krallığında Din Görevlileri/Religious Officials in Urartian Kingdom, Belleten cilt LXXXI, sayı 290, ss. 23-42, 2017

We see Urartian State as a powerful state in Near East during I. millenium B.C. Hence it is known that the Urartians had significant improvements also in religious field as well as their political and martial in the geography in which the Urartians dominated. By archaeological data, it is understood that there were Meher Kapı rock niche, temples and open-air shrines and religious rituals performed in this areas. From this aspect, we consider that also religious officials had a significant role in these rituals. We encounter names of some religious officials who had a significant role in religious rituals in Urartian written sources. Beside the written sources, depicted arts of that period also provide significant data about the religious officials to us. In this study, some questions such as gender and status differences about religious officials in the Urartians have been clarified. Inaddition, Works made by religious officials during rituals and also division of labor between each other have been analyzed. Thus, world of the religious officials who had a significant role in Urartian religious life has been tried to be unveiled.

İbrahim Halil TUĞLUK (2008). 17 Yüzyıla Ait Harekeli İki Metinde Bazı İmla Özellikleri. Turkish Studies, 3(6), 612-630.

Turkish Studies, 2008

Tarihî dönemler içinde kaleme alınan her eser, bir insanın, devrin, toplumun düsünce yapısı, duygu dünyası, toplumsal isleyisi, özellikle de bunların ifade vasıtası olan dil özellikleri hakkında bize bilgi verir. Bu anlamda harekeli metinler, dilin tarihî seyrini, geçirdiği değisimleri ortaya koymak açısından önemlidir. Bu çalısmada 17. yüzyıla ait harekeli iki metin, Fârisî Divançesi ve Kâdirî Muhyiddîn Nasihatnâmesi’ndeki bazı imlâ özellikleri incelenmistir. Đstanbul Türkçesi ile yazılmıs bir metinle halka nasihat vermek amacıyla kaleme alınmıs halkın konusma diline daha yakın harekeli metin bu iki metin vasıtasıyla 17. yüzyıl imlâsı ile ilgili bazı tespitlerde bulunulmustur. Eserlerde vezin imlâ iliskisi dikkat çekmektedir. Her iki eserde bu özelliğin var olması dönem eserlerinin bu açıdan ele alınması gerektiğini de ortaya koymaktadır.

Osmanlı Devleti'nde Harem

Osmanlıda harem meselesi hakkında ortaya atılan iddialara dayanak teşkil eden hususun ilmi olmaktan çok, yazarların, konuşanların, fikir yürütenlerin siyasi/dünyevi zihin yapılarına göre biçimleniyor olması diğer başka meselelere yaklaşımın alışılageldik bir vechesini oluşturuyor. Esasen Osmanlı hakkında söz söylemeye başlarken -Padişahın yetkilerini sınırlandırma çabası içinde bulunan anayasal girişimlerle demokratikleşme süreçlerinin başladığı günden yaşadığımız zaman dilimine-ağız ve kalemlerden süzülen her tekrarın altında yatan şeyin, gelenekçilikle modernleşme arasındaki gerilimden neşet ettiği vakıadır. Sözünü ettiğimiz gerilimin izalesini giderecek çabanın tarihçilerin elinden çıkıyor olmasının fayda teşkil etmemesi de, gerilimde taraf olanların son derece sert bu mantık sakatlığından çıkmaya niyetleri bulunmadığının işaretlerini vermeye yetiyor. Đlmi olmayan, cehalet ve artniyete yanaşık izah ile aksine yürüyen bakış açısının hiçbir tarihi vakıayı doğru biçimde ortaya koyamayacağı aşikardır. Harem konusu, Osmanlı tarihinin sürekli saptırılıp çarpıtılan konularından biri olmuş, haremi anlatan yerli yazarlar Batılı yazarların dayanaktan yoksun yazılarından yararlanmış, roman, öykü, sinema ve diğer görsel anlatım dilinden sızan taraflı, kasıtlı malumat da konuya vukufiyeti olmayanlar nezdinde öylece kabul görmüştür. Padişahın özel evi olan hareme yabancıların girmesi mümkün değildi. Belgelere dayanması işte bu sebeple zordur. Özellikle Osmanlı Devletinin yükselme devri haremine ilişkin bilgilerin kaynağı Đstanbul'a gelen Batılı seyyahlar, ressamlar ve diplomatlar olup, söz konusu kişiler hareme giremediklerine göre doğrudan bunların fantezileri ile karşı karşıyayız demektir. Kelimenin kullanımından ne anlattığına kısa bir tarih yolculuğuna çıkacağımız bu araştırmada aslı olmayan, belge bulunmayan yorumları saf dışı bırakarak -Osmanlı'yı kutsama hastalığından da uzak durarak-meseleyi izaha çalışacağız.

Safevi Devleti'nde Harem

Birçok İslam devletinde olduğu üzere kadınların aile ve çocuklarıyla yaşamlarını sürdürdüğü harem olgusu Safevi sarayında da mevcuttu. Kimsenin giremediği ve güvenilir adamların koruduğu bu yer tarih boyunca özellikle yabancıların ilgisini çekmiş ve Safevi Devleti'ne ziyarette bulunan bazı kişiler haremin gizemini öğrenmek için çaba sarf etmişlerdir. Safevi haremi genellikle civar ülkelerden ganimet olarak alınan, hediye getirilen ya da satın alınan cariyelerden oluşmakla birlikte haremde şahın ve emirlerin kızları da bulunmaktaydı. Haremdeki kızların hepsi iyi bir eğitime tabi tutulur ve sonuçta şahın veya ileri gelen emirlerin eşleri olurlardı. Harem fact, which the women led their lives with their children and families, as in some of the Islamic states, existed also in Safavid Palace. This palace in which nobody was allowed to get and which reliable men guarded excited foreigners' interest in particular and some few made an effort to learn mystery of the palace. Safavid harem was not only full of concubines but also Shah's and Emir's daughters exist. All those girls was educated well and finally they became the wife of shah's or Emir's.

2018 - “Urartu Coğrafyasında İskit İz ve Etkileri”, Prof. Dr. Vahdet Keleşyılmaz Armağanı, Ankara, 409-430.

URARTU COĞRAFYASINDA İSKİT İZ VE ETKİLERİ, 2018

İskitler, doğuda Çin Seddi’nden başlayarak batıda Tuna nehrine kadar, yaklaşık 7000 kilometreden fazla bir sahaya yayılmışlardır. Bunun sonucunda çeşitli kavimler tarafından tanınmışlar ve bunların yazılı belgelerinde adlarından bahsedilerek haklarında bilgiler verilmiştir1. İskitler (Sakalar), Atlı Kavimler Medeniyetinin önemli bir halkasını oluşturmaktadır. Onlar Bozkır kavimleri arasında gerek siyasi tarihleri, gerekse kültürleri bakımından önemli bir yere sahiptirler. Onlar, bozkırlarda Çin seddinden Tuna nehrine kadar çok geniş sahaya yayılmış olup bırakmış oldukları kültürel miras bakımından “Kurgan Kültürleri”nin temsilcileri arasında mühim bir yer tutmaktadırlar2. Urartu yerleşim bölgesinin sınırlarını, batıda Karasu-Fırat nehirleri, kuzeyde Kuzey Ermenistan Dağları, doğuda İran Azerbaycan’ındaki Savalan Dağları, güneyde ise Zağros Dağları ile birleşen Doğu Toroslar çevrelemekteydi3. VII-VI. yüzyıllara ait Asur-Babil kaynakları ve Yunan kaynakları İskitlerin Kafkas ötesi seferleriyle ilgili bilgileri ihtiva etmektedir. Bu kaynaklar, tarihi gerçeklik açısından önemli bir yer işgal etmektedir. İskitler, bir yüzyıldan daha fazla bir süre düzenledikleri akınlarla Asur, Urartu ve Medya sınırlarından içeri dalmak suretiyle bu yöne doğru atılmışlardır. İskitlerin bu akınlarını arkeolojik kalıntılardan da öğrenmekteyiz. Urartu coğrafyasında yürütülen kazı çalışmalarından anladığımız kadarıyla, başlıca Urartu kalelerinin (Ek 1: Harita) yıkılması, ayrıntılar belirgin olmamakla birlikte, İskitlerin işi olmalıdır. Belirli türde meteryal kanıtlarının bu atlı savaşçılarla sık sık eşitlenmesi kolay bir şekilde yapılmaktadır. Örneğin, M.Ö. VIII. Yüzyıl sonlarında tunçtan kovanlı yeni bir ok ucu ortaya çıkmıştır. Standart Urartu tipi demir ok uçlarından daha küçük ve daha hafif olan4İskit tipi ok uçları, kovanlı, genellikle tek nadiren çift mahmuzlu, bazen iki bazen de üç kanatlıdır5. Bu oklarda bir tane kanca bulunur. Bu tip ok uçlarının yüzlercesi Asya ve Avrupa’da antik İskitya’da bulunmuştur. Bu tarz ok uçları ayrıca Akdeniz Grek dünyasında da bulunmuştur. İskit tipi ok ucu, çoğunlukla tunçtan bazen de demirden yapılmış olan ve Demir Çağı’nda Anadolu ile Ön Asya’nın diğer bölgelerinde Avrasyalı atlı savaşçıların varlıklarına işaret eden ok uçlarını tanımlayan bir terimdir.