MİMARİ TASARIM SÜRECİNDE DİSİPLİNLERARASI İLİŞKİLER VE EŞZAMANLI - DİJİTAL ORTAM TASARIM OLANAKLARI (original) (raw)
Related papers
MİMARİ TASARIM EĞİTİMİNDE DİSİPLİNLER ARASI İŞBİRLİĞİNİN ÖNEMİ: TARİHSEL ARKA PLANIN YENİDEN İNŞASI
Anahtar kelimeler: mimarlık eğitimi, tasarım stüdyosu, modern tasarım pedagojisi, disiplinler arası işbirliği. 1. GİRİŞ Bugün mimarın değişen mesleki ve toplumsal rolü çerçevesinde yeni bir mimar profilinin tanımlanmakta olduğunu görüyoruz. 21. yüzyılda mimarların, gittikçe karmaşıklaşan yapılı çevre sorunları karşısında, proje tasarlama ve uygulama aşamalarında şehir ve bölge plancıları, kentsel tasarımcılar, peyzaj mimarları, inşaat mühendisleri, ekonomistler ve sosyologlar gibi farklı disiplinlerinden uzmanlarla bir araya gelerek işbirliği yapabilen, bütünsel bir tasarım anlayışına ve takım çalışması becerilerine sahip, yaratıcı tasarımcılar ve uygulayıcılar olmaları beklenmektedir. Tanımlanan bu yeni mimar profili mimarlık eğitimi alanında müfredata ve pedagojik yaklaşımlara dair sorgulamaları beraberinde getirmektedir. Disiplinler arası işbirliğine dayalı öğretme ve öğrenme yöntemleri son yıllarda ulusal ve uluslararası tartışma ortamlarının gündemindedir. Özellikle mimarlık eğitiminin belkemiğini oluşturan mimari tasarım eğitiminde stüdyo ortamının öğrencilere disiplinler arası tasarım anlayışı ve takım çalışması becerilerinin kazandırılmasında oynayacağı anahtar rolün altı çizilmektedir.
Deprem Sempozyumu , 2005
Öz: Topraklarının % 92'si deprem bölgesinde bulunan ülkemizde, 90'lı yıllarda meydana gelen depremler sonucu, binalarda oluşan hasarlara ve göçmelere; hatalı yer seçiminin, mimarlık-mühendislik hizmetlerinden yararlanmamış olmanın, kullanım hatasının, tasarım ve uygulama hatalarının neden olduğu gözlemlenmiştir. Ülkemizin önemli sorunları arasında; deprem konusunda mimarların yeterli bir eğitim almamış olmaları ve bu konu ile ilgili meslekler arası iletişim eksikliği gelmektedir. Yapılan araştırmalar Mimarlık Bölümlerinde deprem içerikli derslerin yetersiz olduğunu ortaya koymuştur. Bu durum mimarların deprem konusunda eksik yetişmesi sonucunu doğurmuştur. Daha önceki depremlerdeki kayıplar ise, bunun bir göstergesi olarak karşımıza çıkmaktadır. Bina üretimi sürecinde ise; mimar, inşaat mühendisi, makine mühendisi ve elektrik mühendisi gibi farklı meslek gruplarından tasarımcı ve uygulamacılar yer almaktadır. Bu tasarımcı grupları arasındaki iletişimsizlik, " deprem dayanımı " ile ilgili performansın da istenilen düzeyde sağlanmasını engellemektedir. Depreme dayanıklı yapı, düzenli, sorun yaratmayacak bir taşıyıcı sistem oluşturulmasına olanak sağlayacak biçimde, uzmanların işbirliği ve gelişmesi ile tasarlanabilir. İnşaat, çeşitli uzmanların az ya da çok katkısı, işbirliği ile gerçekleşecek bir bütün olarak ele alınınca işlevsel, güzel ve güvenli olabilir. Yukarıdaki sorunlardan hareketle yapılan çalışmada; bir yandan, üniversitelerimizdeki mimarlık bölümlerinin lisans ve lisansüstü programlarında yer alan " Depreme Dayanıklı Yapı Tasarımı " konusundaki dersler ve içerikleri incelenmiş, ders müfredatlarında yapılması gereken değişiklikler öneri olarak sunulmuş, diğer yandan, bu konuya bağlı olarak tasarımda disiplinler arası çalışmanın önemi üzerinde durulmuştur. Anahtar Kelimeler: Depreme Dayanıklı Yapı Tasarımı, Disiplinler Arası İletişim, Mimarlık Eğitimi Giriş Topraklarının % 92'si deprem bölgesinde bulunan ülkemizde, 90'lı yıllarda meydana gelen depremler sonucu, binalarda oluşan hasarlara ve göçmelere; hatalı yer seçiminin, mimarlık-mühendislik hizmetlerinden yararlanmamış olmanın, kullanım hatasının, tasarım ve uygulama hatalarının neden olduğu gözlemlenmiştir. Tasarım kaynaklı hatalara; bilgi ve tecrübe eksikliği, kısıtlı tasarım süresi, düşük tasarım maliyeti isteği, tasarımcı grupları arasındaki iletişimsizlik ve tasarımın yetersiz anlatımı neden olmaktadır (Altun, 2002). Deprem bölgelerindeki yerleşimlerde yaşayan halk ise, depreme duyarsız kalarak; daha önceki depremlerde yıkılmış binaların yerine, aynı yapım teknikleriyle benzer binalar yaptırmışlardır. Ayrıca, konu ile ilgili meslek sahibi mimarlar ve mühendisler de depreme dayanıklı bina tasarımı, uygulanması ve mevcut binaların iyileştirilmesi için duyarlı yaklaşımlar geliştirmemişlerdir. Açıktır ki, gerek toplumun gerekse ilgili meslek adamlarının öncelikle depreme karşı bilinçli olmaları ve ona göre yetiştirilmeleri gerekmektedir (Özkan, 2003). Deprem sorununa mimarlık açısından bakıldığında, depreme bağlı kayıplardan ve yaşam ortamının sürdürülebilirliğinden, mimarların da sorumlu olduğu anlaşılmaktadır. Güvenilir ve sağlıklı kalabilecek binalar tasarlamak, yapmak mimarlar ve mimarlık etiği açısından önemli bulunmaktadır. Yapılan araştırmalar, Mimarlık Bölümlerinde deprem içerikli derslerin yetersiz olduğunu ortaya koymuştur (Aydın ve Korkmaz, 2004). Bu durum, doğal olarak mimarların, deprem konusunda eksik yetişmesi sonucunu doğurmaktadır. Daha önceki depremlerdeki kayıplar ise, bunun bir göstergesi olarak karşımıza çıkmıştır. Mimarlık Eğitiminde Tasarım Süreci ve Deprem Mimarlık, bina ve yapılı çevrenin tasarım, üretim ve kullanımıyla ilgili bir meslektir. Öz ile biçimin, bilim-teknik ve sanat kavramlarının, düşünce ile uygulamanın bir araya getirilme çabası olarak da tanımlanabilmektedir. Bir başka Kocaeli Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Mimarlık Bölümü, Kocaeli
DİSİPLİNLER ÖTESİ YAKLAŞIMLAR IŞIĞINDA MİMARLIK/TASARIM EĞİTİMİ
6. ULUSLARARASI MULTİDİSİPLİNER ÇALIŞMALARI KONGRESİ, 2019
Çalışma, dijital çağın yeniliklerini ve disiplinler ötesi yaklaşımların mimarlık eğitimine yansımalarını göz önünde bulundurarak bu konular doğrultusunda önerilen projeler ve içeriklerini ele almaktadır. Çalışmanın amacı; disiplinler arası ilişkiler, her geçen gün gelişen teknoloji ve bu teknolojinin getirilerinden faydalanmak, aynı zamanda sadece teknolojik anlamda çağa ayak uydurmakla kalmayıp, toplumsal konularda da mevcut olguları ya da konuları barındırabilecek, öğrencilerde hassasiyet ve farkındalığı sağlamaya katkıda bulunacak ders önerilerinde bulunarak mimarlık/tasarım eğitiminde günceli yakalamaktır. Çalışmanın yöntemini literatür incelemesi oluşturmaktadır. Çalışma ile önerilen ders içerikleri kapsamında; hem çağın ve teknolojinin avantajlarını projelerinde kullanabilecek hem de günümüzde disiplinler ötesi çalışma alanlarına giren kadın çalışmaları, engelsiz tasarım ve çocuk güvenliği gibi güncel-toplumsal konulara karşı duyarlı olacak yeterlik seviyesinde tasarımcılar yetiştirmeye katkı sağlaması öngörülen proje konuları ortaya konulmuştur. Anahtar sözcükler: Dijital Çağ, Toplumsal Farkındalık, Multidisipliner, Disiplinler Ötesi, Eğitim
TASARIM EĞİTİMİNDE DİSİPLİNLERARASI YAKLAŞIMLAR ve TASARIMCI DÜŞÜNÜŞ MODELİ
Özet Yeni bilgi ve çözümlere ulaşma çabası içinde olan disiplinler, sınırlarını kaldırarak birbirleriyle işbirliği içinde çalışmanın yollarını aramaktadır. Bu durumda, eğitim kurumlarının disiplinlerarası yaklaşıma geçmek adına bir arayış içine girmelerine neden olmaktadır. Tasarım pratiği de günümüzde değişime uğramış ve ürün tasarlamanın yanı sıra tasarımcılar artık deneyimleri, toplumları ve sistemleri tasarlamaya başlamıştır. Ayrıca, tasarımcılardan disiplinlerarası çalışma ortamında farklı disiplinler arasında arabulucu ve kolaylaştırıcı olarak, tasarım problemlerini çözmeleri beklenmiş ve bu durumda onların birçok alanda uzman olmasını gerektirmiştir. Sonuç olarak, bu ihtiyaçları karşılamak için, dünya genelinde tasarım disiplini diğer disiplinlerle beraber ortaklaşa programlar oluşturmuştur. Bu noktada düşünülmesi gereken disiplinlerarası eğitim veren programlardan birisi de işletme ve tasarım okullarındaki eğitim anlayışının birleşiminden oluşan ve 'tasarımcı düşünüş' (İng. design thinking) kavramını odak noktasına alan programlardır. Fakat 'tasarımcı düşünüş' yaklaşımı ile ilgili literatür tarandığında hem akademik hem de işletme perspektifine ait farklı bakış açıları olması sebebiyle bir kavram karmaşası olduğu tespit edilmiş, ayrıca verilen disiplinlerarası programlar incelendiğinde tasarım eğitiminin nasıl verildiği ile ilgili kuşkular oluşmuştur. Bu makalede, 'tasarımcı düşünüş' kavramı ve onu odak noktasına alan disiplinlerarası eğitim modeli incelenerek, tasarım eğitimi programları için söz konusu olabilecek işletme ve tasarım programlarının birleşiminden oluşacak yeni eğitim modeli konusunda öneriler geliştirmek amaçlanmaktadır. Araştırma, konuya dair kitaplar ve makaleler ile internet ortamında var olan kaynaklardan elde edilen bilgilerin kuramsal-analizi sonucu hazırlanmıştır. Sonuç olarak, akademik olarak ifade edilen 'tasarımcı olarak düşünme' söyleminde ifade edilen tasarımcının yaratıcılığı, becerileri ve bilgisi bu disiplinlerarası eğitim için dikkate alınması, özellikle tasarım ve işletme disiplinlerinin yanı sıra liberal sanat eğitimini de içerecek şekilde özel bir disiplinlerarası müfredata sahip olarak bu eğitimin lisans düzeyinde verilmesi veya lisansüstü düzeyde verilecek ise eğitimin merkezinde stüdyo ile temel tasarım eğitiminin bulunması ve tasarım eğitimi almayanlar için hazırlık eğitiminin zorunlu olması gerektiği düşünülmektedir.
MİMARLIK VE GRAFİK TASARIM DİSİPLİNLERİNİN ORTAK İFADE ARAÇLARI
MİMARLIK VE GRAFİK TASARIM DİSİPLİNLERİNİN ORTAK İFADE ARAÇLARI, 2020
Mimarlık ve grafik tasarım disiplinlerinin üretim yöntemleri çoğu zaman birbiri ile geçişkenlik göstermektedir. Mimarlıkta bir bina inşa edilinceye kadar ortaya çıkan yaratıcı süreçte elde edilen sonuçlar kimi zaman grafiksel bir ifade biçimine dönüşebilmektedir. Grafik tasarım aynı zamanda, mimarlıkta kullanılan bir iletişim dilidir. Özellikle temsil yöntemleri, kullandıkları düşünme ve uygulama araçları grafik tasarım ve mimarlık alanlarının Sanayi Devrimi'nden sonra sahip olmaya başladıkları ve günümüzde de devam eden ifade ortamlarıdır. Bu çalışmada, özellikle fikirlerin görselleştirilmesi doğrultusunda benzer sorumluluklara sahip mimar ve grafik tasarımcıların kullandıkları ortak ifade araçlarının araştırılması ve bu ortak görsel ifade araçlarının örneklerle desteklenerek disiplinler arası tasarım ekseninde bir kaynak oluşturması amaçlanmıştır.
MÜZİĞİ ANLAMA SÜRECİNDE MÜZİKOLOJİ ve DİSİPLİNLERARASI KİMLİĞİ
Arkeolojik bulgular ve müzik tarihi çalışmalarına bakıldığında müzikolojinin inceleme konusu olan müziğin neredeyse insanın varoluşuyla ilişkilendirilebileceği söylenebilir. İnsanın yaşamının her anında bir şekilde varolan müziğin, bireyin kendini ifade etmesinde, iletişim kurmada, eğitimde, tedavide, toplumsal örgütlenmede, politikada etki gücü çok yüksektir. Bu gücü nerden kaynaklanmaktadır. Malzemesi ses olduğu herkes tarafından kabul edilen müzik ne zaman müzik olmaktadır. Her işittiğimiz ses müzik midir? İnsan yaşamında hangi koşullarda, ne biçimde var olmaktadır? Müziği oluşturan, fiziksel kaynağı ses olan melodi, ritim, armoni vb. uyarılara bireyin verdiği tepkiler nasıl oluşmaktadır? Bireyin müzik dinlerken ya da müzik yaparken gösterdiği bedensel ya da duygusal tepkilerin temelleri nedir? Estetik ve semantik boyutu var mıdır? vb. sorular Müzikolojinin yanıtlamayı hedeflediği sorulardır. Bu çalışmada, Müzikolojinin müziği anlama sürecinde ilişkide olduğu diğer disiplinlerin neler olduğu, hangi bağlamlarda işbirliği yaptığı ele alınacaktır.
MİMARİ TASARIM SÜRECİNDE TOPLUMSALLIK BAĞLAMINDA ALTERNATİF AÇILIMLAR
master's thesis, 2017
The main intention of this study is to question the societal relationships of architecture through design, find possible alternative production methods that go beyond repetition of convenient approaches. The search centers around the term "societal"; which emphasizes the connection between architecture and its inevitable relations with notions of power, production, society, institutions, daily life and its inadequacy in creating a comprehensive link within these fields. Conventionality in this sense is defined in a sequence that begins with architects, people who are depicted as individuals who hold godlike powers and get to develop a response to a safe and secure design problem on a singular building scale and create a product that is isolated from its societal context, which is driven by physical and geometrical solutions. Conventionality in architectural design understanding is limited in its approach and actors, and is interwoven within this process. Contrarily, it is argued that "societal" is an ontological problem of architecture and praxis of architecture inevitably interferes with societal relationships, therefore practicing architecture equals producing a vision for society and its future. This study focuses and develops around on how the notion of architecture defines "societal" as a problem and what kind of proposals does it suggest within its own dynamics. The study aims to question the possibility of an alternative societal architecture through questioning its traces on architectural design thinking. However, it is suggested that limiting this approach to only cover the domain of architecture would produce deficient results. Therefore the first chapter begins by reviewing other disciplines besides architecture and their approaches towards societal space. The goal is to evaluate architecture and its relationship with societal through an epistemological point of view, and point out the contradictions between architecturally dominant and societal spaces. It is suggested that analyzing these contradictions can produce new points within architectural design and its relationship with societal way of thinking. Consequently, Lefebvre's "Production of Space" reading serves as a critical reference point to this study due to its evaluation of space in terms of architecture and society while it also harbors valuable criticisms towards architecture in this sense. The second chapter continues with reviews of attempts within dynamics of architecture and society as well as alternative approaches. The purpose in this chapter is to question the role of architecture and its capacity on a societal level. In this context, architecture is evaluated in a historical sense; how it got affected by societal conditions and how it reacted to them is investigated while the discussion is based on several architectural notions and relevant fragments. This is done to understand how architecture operates on theoretical and practice levels to respond to societal changes. From industrial revolution to modernism as well as post-modernism, architecture is analyzed to understand its relationship with societal and how it adapted itself throughout time. Inferences, which are hoped to produce a perspective on today's architecture - societal relationship, were made using the data obtained. The final chapter attempts to provide alternatives to how architectural design process can be related with societal context, and aims to make this tangible through different conceptual approaches. Readings gathered from other fields and notions that harbor possibility of different solutions are emphasized in hopes to establish an alternative societal architectural approach. An initiative is brought forward using notions like openness, multitude, daily life, criticism; and their equivalents in architectural design process are questioned. This initiative does not aim to create a recipe or a hegemonic discourse for an architectural design process with 'correct' societal relationships; instead it criticizes conventional architectural approach and searches for alternative possibilities in architectural thinking. To expand the research and not to limit it within theoretical boundaries, several tangible architectural products and their design processes were evaluated to enrich the study. In conclusion, the goal of this study is to display the possibility of an alternative societal architecture to conventional thinking, to bring notion of alternative. Çalışmanın içerdiği temel niyet en genel anlamıyla, toplumsallıkla ilişkisi bağlamında mimarlığın; statükonun, hâkim üretim ve iktidar ilişkilerinin yeniden üretilmesinden öte ne tür alternatif olanaklara sahip olduğunun mimari tasarım süreci kanalından sorgulanmasıdır. Bu sorgulama ‘’toplumsallık’’ kavramı odağında temellenir. Bu kavramla kastedilen mimarlığın güç ilişkileri, üretim ilişkileri, toplumsal ilişkiler, kurumlar, gündelik yaşam gibi olgularla kaçınılmaz olarak bağlantı halinde olan yapısına dair vurgudur. Bu düşüncenin arka planında yatan ve sezgisel olarak savunulan düşünce ise konvansiyonel mimarlık anlayışının bu yapısallığa dair kavrayışının yetersiz olduğudur. Bahsi geçen konvansiyonel anlayış; gizli veya üstü örtük şekilde tanrı vergisi melekelere sahip ayrıcalıklı kişiler olarak kabul görmüş mimar tanımından; tanımlı ve güvenli bir problem alanı içerisinde, tekil yapı ölçeğinde, toplumsal bağlamından yalıtılmış biçimde, salt nesne üzerine odaklanan ‘’mimarlık ürünü’’ ne dek uzanan mimarlık edimi ve bununla iç içe geçmiş mimari tasarım anlayışıdır. Bu anlayıştan farklı olarak savunulan düşünce ise toplumsallığın, mimarlığın ontolojik bir problemi olduğu savıdır. Bu sava göre mimarlık edimi kaçınılmaz bir biçimde, bahsedilen toplumsal ilişkiler evrenine müdahil olur. Bu bağlamda mimarlık yapmak demek aynı zamanda, toplumsal yaşama ve geleceğe dair bilgi ve öngörü inşa etmek demektir. Bu inşa sürecinde mimari tasarım düşüncesinin önemli bir rol oynadığı düşünülmektedir. Bu eksende, çalışmanın odaklandığı sorunsal, bir varlık alanı olarak mimarlığın toplumsallık kavrayışını nasıl problemleştirdiği, bu problemin nasıl bir oluş içerisinde olduğu, kendi iç dinamikleriyle bu sorunsala dair ne tür önermeler getirmeye çalıştığı gibi sorgulamalar etrafında gelişmiştir. Bu bağlamla tezle beraber amaçlanan konvansiyonel mimarlık anlayışı dışında olası bir alternatif toplumsal mimarlığın izlerini mimari tasarım düşüncesi ekseninde sorgulamaktır. Ancak, böyle bir sorgulamanın salt mimarlığın özerk olduğu varsayılan bilgi alanından yapılmasının eksik bir kavrayış olacağı düşünülmektedir. Bu yüzden ilk bölümde, özellikle toplumsal mekân kavramı odağında mimarlık disiplini dışından çeşitli yaklaşımlar ele alınıp, bu yaklaşımların mimarlıkla ilişkisi eleştirel olarak incelenmeye çalışılmıştır. Buradaki niyet, mimarlığın toplumsallıkla ilişkisini epistemolojik olarak yeniden değerlendirilmeye çalışılmak, mimarlığa ait hâkim mekân anlayışıyla, toplumsal mekân yaklaşımı arasındaki çelişkilere odaklanmaktır. Bu çelişkilerin çözümlenmesinin mimari tasarımın toplumsal olanla ilişkisinde yeni temas aralıkları sağlayabileceği öngörülmüştür. Bu bağlamda özellikle Lefebvre’in ‘’Mekânın Üretimi’’ okuması; mekânın, mimari ve toplumsal olarak ele alınışına dair bir arakesit sunduğundan ve bu eksende mimarlığa yöneltilmiş eleştirel yaklaşımlar içerdiğinden merkezi bir yer işgal etmektedir. Bu incelemeyi mimarlığın iç dinamikleri ile (mimarlık kuramı ve bilgisi dahilindeki) toplumsal yaklaşımlar takip etmiş ve bu alandaki alternatif yaklaşımlar, çeşitli fragmanlar hâlinde incelenmeye çalışılmıştır. Bu bölümdeki amaç, mimarlığıntoplumsal rolünün ve kapasitesinin sorgulanmasıdır. Bu bağlamda, tarihsel oluş içerisinde mimarlığın içinde bulunduğu toplumsal koşullardan nasıl etkilendiği, ona karşı ne tür tepkiler verdiğine dair bir arayışa girilmiştir. Bu arayış mimari tasarım kuramlarıyla da bağlantılı olarak çeşitli fragmanlar üzerinden tartışılmıştır. Buradaki temel niyet mimarlığın toplumsal bir proje olarak tahayyüllerini, teorik ve pratik arayışlarını anlamaya ve çözümlemeye çalışmaktır. Özellikle Endüstri Devrimi ve Modernizm’den başlayarak, akabinde Postmodern yaklaşımlarla beraber, mimarlığın toplumsallıkla olan ilişkisinin nasıl farklılaştığına bakılmış ve günümüzdeki duruma dair kestirimler yapılmıştır. Bu kestirimlerin bugünün mimarlık-toplum ilişkisine dair bir perspektif oluşturulabileceği düşünülmektedir. Son bölümde ise, mimari tasarım sürecinin, çalışmanın genel niyeti ekseninde toplumsal bağlamla nasıl ilişkilenebileceğine dair alternatif olasılıklar, farklı kavramsal açılımlarla somutlaştırılmaya çalışılmıştır. Bu bağlamda, farklı bilgi alalarından çeşitli okumalar ekseninde alternatif toplumsal bir mimarlığın tahayyülüne yardımcı olabileceği, farklı bakış açılarına olanak sağlayabileceği düşünülen bir takım kavramsal odaklar öne çıkarılmıştır. Açıklık, çokluk, gündelik hayat, eleştiri kavramlarıyla bir açılım geliştirilmeye çalışılmış ve bu kavramların mimari tasarım sürecindeki karşılıkları sorgulanmıştır. Bu kavramsal açılımla amaçlanan, toplumsallıkla ilişkisi ‘doğru’ yapılandırılmış bir mimari tasarıma ve sürecine dair hegemonik bir söylem kurgulamak, bir formül ya da reçete oluşturmak değil; konvansiyonel mimarlık düşüncesine eleştirel bir yaklaşımla, başka türlü bir mimari tasarıma dair alternatif olanakları sorgulamaktır. Ancak bu arayışın salt kuramsal düzlemde kalmaması için kavramsal açılımlarla beraber çeşitli somut mimari tasarım ürünleri ve bu ürünlerin tasarım süreçleri de ele alınmıştır. Çalışma ile ön görülen sonuç, konvansiyonel mimarlık pratikleri dışında olası bir alternatif toplumsal mimarlığın olanaklılığını, başka türlü bir mimarlığı ve bu eksende bir mimari tasarımı tartışmaya açabilmek, bu eksendeki diğer arayışlara eleştirel ve teorik bir kaynak oluşturabilmektir.
ÇOCUKLAR İÇİN TASARLARKEN BİRBİRİNDEN ÖRENMEK: TASARIMDA DİSİPLİNLER ARASI İŞBİRLİĞİ
UTAK 2018 Üçüncü Ulusal Tasarım Araştırmaları Konferansı: Tasarım ve Umut Bildiri Kitabı, 2018
Teknolojinin gelişmesi ve tasarım problemlerinin karmaşıklaşması, tasarım ve ürün geliştirme- yi çeşitli disiplinlerden uzmanların bir araya gelerek çalıştığı süreçler olmaya yöneltmektedir. Eğitim alanında da buna paralel şekilde disiplinler arası çalışma yaygınlaşmaktadır. Özellikle çocuklar için yapılan ürün ve eğitim materyallerini göz önüne aldığımızda, birden fazla disip- linin katkısı oldukça önemlidir. Bu makalenin amacı hem tasarım hem de eğitim alanındaki bu ortak eğilimi dikkate alan, disipliner arası bir ekip tarafından yürütülen bir tasarım projesinin sürecini incelemek, tartışmak ve ekip üyelerinin gözünden bu sürecin bir değerlendirmesini sunmaktır. Bahsi geçen “6-10 Yaş Arası Çocuklar için Atmosfer İçi Uçuşun Anlatılması” baş- lıklı proje, 2016-1 Bahar döneminde üniversiteye bağlı bir ders kapsamında derse bağlı stüdyo ve proje ortağı iş birliğiyle yürütülmüştür. Proje ekibi, okul öncesi öğretmenliği, mimarlık, endüstri ürünleri tasarımı, elektrik ve elektronik mühendisliği ve bilgisayar mühendisliği bö- lümlerinden yedi öğrenciden oluşmaktadır. 14 haftalık süreçte bir tasarım çözümü geliştirmenin yanı sıra, daha önce disiplinler arası çalışma deneyimi olmayan öğrencilerin, tasarladıkları ürün üzerinden, disiplinler arası çalışma becerilerini geliştirmeleri hedeflenmiştir. Bu disiplinler ara- sı çalışma, ürüne içerdiği üç farklı bileşenin (hikâye, fiziksel oyuncak ve bilgisayar oyunu) bir- likte hareket etmesiyle yansımıştır. Her bileşen birbiriyle ilişkilidir ve ürünün çalışması bu bi- leşenlerin birlikte çalışabilmesine bağlıdır. Hikâye bileşeninde, kullanıcı çocuğun duygusal bağ kuracağı karakterlerin maceraları anlatılmaktadır. Belli noktalarda kullanıcı hikâyeyle ilişkili olarak, bilgisayar oyunu ile bağlantılı fiziksel oyuncağa yönlendirilmektir. Böylece, kullanıcı fiziksel uçağın kanatlarını kontrol ederek uçağın hareketlerini oyun içindeki yazılım ile göz- lemlemekte ve hikâye içinde belirtilen temel uçuş hareketlerini deneyimleyerek öğrenmektedir. Bu makalede, bahsedilen proje sürecinde tasarım araştırması, fikir geliştirme ve tasarım detay- landırma aşamalarından geçtikçe, ekibin nasıl ortak bir terminoloji geliştirdiği, çok disiplinli çalışmadan disiplinler arası çalışmaya nasıl evrildiği ve öğrencilerin hem kendi disiplinlerinden hem de kişisel ilgi alanlarından getirdikleri birikimi nasıl bir araya getirerek tasarım çözümüne yansıttıkları, mevcut eğitimde disiplinler arası iş birliği literatürü ışığında tartışılacaktır.
OSMANLI DÖNEMİ İLKOKULLARINDA (SIBYAN MEKTEPLERİNDE) DİSİPLİN ANLAYIŞI VE UYGULAMALARI
Egitim sürecinin bir parçası olan okullarda disiplini gerekli kılan çesitli nedenler bulunmaktadır: Disiplinin okullar açısından gerekli olmasının baslıca nedenini, okulların kurulus amaçları ve onlardan beklentiler olusturmaktadır. Bilindigi gibi formal ve bürokratik bir örgüt olan okulun isleyisi, yönetimi ve denetimi yasalarla düzenlenmistir. Okul, tanımlanmıs amaçları ve islevleri yönüyle de, büyük bir toplumsal sorumluluk yüklenmistir. Öte yandan toplum da, okuldan her açıdan dengeli bireyler yetistirmeyi beklemektedir. Okuldaki etkinligin egitsel amaçlara uygun, plânlı, kurallı ve düzenli olması toplumsal bir beklentidir.
PLANLAMADA DİSİPLİNLER ARASI İLİŞKİLER VE KENTSEL ARKEOLOJİNİN YERİ
mmfdergi.gazi.edu.tr
Bilimde ve teknolojide yaşanan hızlı gelişmeler farklı disiplinlerin ve uzmanlık alanlarının doğmasına neden olmuştur ancak, aralarındaki koordinasyonun kaybolduğu gözlenmektedir. Disiplinler arası ilişkilerin önem kazandığı bir meslek dalı da planlamadır. Kentlerde korunması gerekli kültür varlıklarının bulunduğu alanlar anıt eserlerden, sivil mimarlık örneği yapılardan ve arkeolojik alanlardan oluşmaktadır. Kente kimliğini kazandıran, toplumsal belleğin elde edilmesinde önemli bir yeri olan kentsel arkeolojik alanlar "arkeopark"lar olarak değerlendirilmeli, bu faaliyetler planlamadan tasarıma, arkeolojiden mühendisliğe kadar ilgili disiplinlerin koordinasyonu ile sağlanmalıdır. Makale, kentsel arkeolojinin Türkiye için önemine değinmekte ve örnek olarak Ankara -Ulus'ta böylesi bir alanın varlığını ve değerlendirilememe sorununu ele almaktadır.