FAKİR BAYKURT ROMANLARINA YANSIYAN BURDUR'UN SÖZ VARLIĞI (original) (raw)
Related papers
FAKİR BAYKURT'UN ROMANLARINDA EĞİTİM İZLEĞİ
efd.mehmetakif.edu.tr
Bu çalı manın amacı, toplumcu gerçekçilik çizgisi içinde de erlendirilen, yazar-e itimci Fakir Baykurt'un romanlarının temel izleklerinden biri olan "e itim" izle inin betimlenmesidir. Bu amaç do rultusunda yazarın tüm romanlarında kullandı ı sözvarlı ı ögelerine yaslanılarak e itim izle iyle ilgili bir sözlüksel alan çalı ması yapılmı tır. Olu turulan bu sözlüksel alana ba lı kalınarak yazarın ele alınan tüm yapıtları, sanat anlayı ı ve felsefesi de göz önünde bulundurularak e itim izle i betimlenmeye çalı ılmı tır. Baykurt e itimin toplumu de i tirme ve geli tirme gücüne inanır. Yazara göre e itimin amacı halkı uyarmak ve bilinçlendirmek olmalıdır.Yazar romanlarında e itimin bu i levi üzerinde durmu ve e itim izle ini bu do rultuda i leyip geli tirmi tir.
1950'LER MODERNLEŞMESİNİN FAKİR BAYKURT'UN AMERİKAN SARGISI ROMANI BAĞLAMINDA BİR DEĞERLENDİRMESİ
Abant Sosyal Bilimler Dergisi, 2021
Türkiye'de modernleşme süreci, özellikle 1950'li yıllardan itibaren ABD ile geliştirilen ekonomik ve siyasi ilişkiler neticesinde farklı bir görünüm almıştır. Türkiye'ye yardımda bulunan ve kimi kırsal bölgelerde çeşitli projeler geliştiren ABD, Türkiye'de yaşanan toplumsal ve kültürel değişimde önemli bir belirleyici olmuştur. ABD'nin empoze ettiği şekliyle modernleşme, köyden başlayarak Türkiye'nin toplumsal hayatında bazı dönüşümlere neden olmuştur. Kendisi de bir köy çocuğu olan Fakir Baykurt, eserlerinin önemli bir kısmında bu dönüşüme odaklanmıştır. Çalışmada, Türkiye'ye Amerikan yardımlarının verildiği ve birtakım projelerin uygulamaya koyulduğu 1950'li yıllar modernleşmesi ile Baykurt'un Amerikan Sargısı romanında saptanan paralellikler ortaya koyulmaktadır. Roman, Baykurt'un devletin izlediği Amerikancı politikaları eleştirdiği, Amerikan yardımları ve projeleri nedeniyle köyde yaşanan değişimi kimi zaman alaya alarak anlattığı önde gelen eserlerinden biridir. Çalışmada Baykurt'un eseri üzerinden ABD güdümlü modernleşme ve bunun köydeki ve köylüdeki dönüşüme etkileri irdelenmektedir.
MUZAFFER BUYRUKÇU’NUN ‘DIŞARDAKİ RÜZGÂR’ ROMANI ÜZERİNE BİR TAHLİL DENEMESİ
Turkish Studies- Language and Literature, 2023
Muzaffer Buyrukçu, who touches upon social problems in his literary life, transforms his creativity into productivity with his works shaped in the projection of a realistic approach. With his works reflecting different aspects of everyday reality, the author builds a structure in the context of the relationship between the individual and society, while examining the face of social dilemmas reflected on the individual. Drawing attention to the importance of details, the author makes inferences by detailing the psychological, economic, political, social and cultural struggles of the narrative characters under the siege of the external reality. Muzaffer Buyrukçu, with his observational realist orientation, in his novel 'Dışardaki Rüzgâr' (The Wind Outside), deals with the socioeconomic and socio-cultural dilemmas of the individual on the plane of bureaucratic life. In this context, when the novel is associated with the concept of 'outsideness', it signifies the existence of the self together with the other/others. When I/the protagonist intervenes in the social (outsiderness), while questioning what is going on, he is caught in the grip of the bureaucratic life shaped by the behavior patterns of the others who become tyrants. Erdal, the idealized protagonist of the narrative, is blown away by the wind driven by outsiders and thus becomes the subject of traumatic experiences. The author, who created 'The Wind Outside' based on the reality of everyday life, prefers to mirror social problems from the perspective of the individual. In this respect, through the protagonist's experiences, the themes of social injustice and corruption are brought to the fore in a multifaceted way. In addition, it tries to clarify the individual's perception of the world and their outlook in the face of social changes together with the elements of structure. The plot is multidimensional and deepened by the reflections of the past in the present, while time and space are shaped and functionalized according to the perception of the world of individuals.
İSMAİL BOZKURT’UN KAZA ROMANINDA KIBRIS TÜRK HALK KÜLTÜRÜ
İsmail Bozkurt, born in 1940, is one of the few living novelists of Cyprus Turkish literature. His first novel Yusufçuklar oldu mu? was published in 1987. Following that, all of his novels including Kaza (2016) have been about the history, folk culture, daily life and the current issues of the Turkish community in Cyprus. This makes Bozkurt's novels a treasure for folkloric literature studies. These novels are abundant in folkloric belief systems and practices, gastronomic traditions, special occasions, mythological figures and legends as well as the local dialect of the Turkish language. Kaza, the novel we are interested in for this article shares with the reader mythological figures and legends, gastronomic traditions and the Cyprus dialect of Turkish. The article describes the elements of the Cyprus Turkish culture in the novel and explains why the author chose to mention them in the novel, moving later on to examine the functions these elements carry out in the novel.
BUKET UZUNER'İN İKİ YEŞİL SUSAMURU ROMANINDA NEVROZ VE SEBEPLERİ
DTCF Dergisi, 2024
Bu çalışmada ise, Buket Uzuner’in İki Yeşil Susamuru adlı romanındaki insan ilişkilerine Horney'ın geliştirdiği kuram çerçevesinde yaklaşılmıştır. Buna göre romanın hem başkişisi Nilsu Baran’da hem de yardımcı kişi olan Teoman'ın çocukluk dönemlerinde temel düşmanlık geliştiği görülmüştür. Roman her ne kadar aşk ve intihar merkezli olsa da, özellikle Nilsu ve Teoman'ın eylemlerinin merkezinde çocukluk dönemlerinde geliştirdikleri düşmanlık ve kaygıların yattığı söylenebilir. Bu dönemlerinde Nilsu, yalnızlıkla boğuşurken Teoman anne baskısı altında ezilmiştir. Çalışma ise bu sorunların merkezine inmek ve daha önce aynı esere yönelik yapılan diğer araştırmalara bir katkı sunmak, farklı bir açıdan bakmak amacıyla yapılmıştır.
ESKİ UYGURCA ALTUN YARUK SUDUR’DAN “AÇ BARS” HİKÂYESİ
Çin’in kuzeyinde yaşayan ve tarihî kaynaklarda Dokuz Oğuzlar olarak da bilinen Uygurlar, Karluklar ve Basmillerle birleşip II. Kutluk devletini yıktıktan sonra Türk tarihinde “Uygurlar” dönemini başlatmışlardır. Uygurların, yerleşik hayata geçen ilk Türk kavmi olması siyasi, içtimai ve kültürel değerlerini Göktürklerden farklı hâle getirmiştir. Uygurların, IV. asırda yüksek bir kültüre ulaşmış olduklarını, diğer Türklerden önce büyük kültürlerle temas kurduklarını ve bilgi, kültür, ticaret gibi birçok yeni şeyler öğrendiklerini Çin kaynakları bildirmektedir (Ögel 1971:86).
İSLAMCI SİYASETİN İÇİNE DÜŞTÜĞÜ BASİRET FUKARALIĞI
16 Nicedir bir Batılılaşma sevdasıyla hemhâl oldu-ğumuz kamu âlem malum. Batılılaşma ile bayrağın son zamanlarda daha çok Doğulu olarak tavsif edi-len Türk'ün elinden düşmesiyle peşine düştüğümüz uygar 1 Batı'ya uyum sağlamayı kastediyorum. Doğu-lular olarak Batı'ya ne kadar uyum sağlayıp sağlaya-madığımız tartışmalı bir mevzudur. Biz meselenin bu tarafına yönelmeyeceğiz. Daha çok Türk siyasetini epeydir yöneten İslamcı yaklaşımın Türklük hususun-daki ikircikli tutumunun doğurduğu sorunları aşma yolunda ilerlemeye çalışacağız. Son iki asırdan beridir Batı, Batılı olmayı fazla-ca yüceltti. Lakin yirmibirinci yüzyılın ilk çeyreği-ni selamladığımız şu günlerde ise, iflasın eşiğinde debelenen bir Batı var. Elbet girdaba doğru hızla çekilen, sadece Batı dünyası değil. Batı, attığı yan-lış adımlarla Doğu'yu da peşinden sürüklüyor. Ne demek istiyoruz? Büyük filozof E. M. Cioran, "Burukluk" başlığı altında Türkçeye çevrilen kitabında Batı'yı şöyle ta-nımlıyor: "Batı mı, yarını olmayan bir mümkün." Batı, niçin yarını olmayan bir mümkün? Sualin cevabını yine Cioran'ın okumalarında bulabiliriz. Batı, "Bilgi, şerefsizlik ve uyuşuklukla dolup taşmıştır." Dahası "Çiçekler ve feragat üzerine eğilen Doğu'nun karşısı-na makinaları, çabayı ve melankoliyi çıkarmıştır.' 2 "Çiçekler ve feragat üzerine eğilen Doğu" artık yok. Daha da vahimi, her ne kadar istenilen düzey-de olmasa da gereğince "bilgi" ve Batı'yı bastırır dü-zeyde "şerefsizlik ve uyuşukluk" Doğu'ya da hâkim. Bu durumda Batılılaşma yolunda yeterince ilerledi-ğimizi ifade etmemiz gerekir! Gülsek de acınacak hâllerimize, maalesef, Doğu, ölüm yolculuğundadır. Kaybolan Doğu'dur. Doğrudur. Ancak kaybettiği nedir? Bir önceki yazımızda (Haziran 2016) "İslamcı" olarak maruf olan günümüz Türkiye siyasetinin Türk-lükle olan sorununa dokunmuştuk. Ehline İslam ile Türklük arasında bir karşıtlığın olmadığını, olmama-sı gerektiğini kararınca anlatmaya çalıştık. Tekrarda bir beis görmüyoruz ve üzülerek yine ifade ediyoruz ki, İslamcı siyaset, Doğu'ya sahip çıkar görünerek Doğu'nun kalbi olan Türklüğe karşı açtığı savaşla Türklüğü Türk'e boğdurmanın peşine düşmüş gö-rünmektedir. Aymazlık, çıkarcılık, dilim varmasa da ihanet hat safhadadır. Yaşanan apaçık bir basiret fuka-ralığıdır. İslamcılar, Türklükle İslam'ın bir olduğunu; birini kaybedince ötekinin de kaybedileceğini idrak edememektedir. Sonuç şudur: Türk'e ve Türklüğe karşı açılan savaş, Batılılaşma serüveninde sona ge-lindiğine işaret etmektedir. Çünkü Batı, Türk olduğun müddetçe kapıları sıkıca kapatacaktır. Kapılar açıl-dığında ise, Türklük ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti etkisizleştirilmiş demektir. Türkiye nicedir bir dizi ciddi sorunla karşı karşı-yadır. İçten ve dıştan kuşatılmış durumdadır. Hareket kabiliyetini ve bölgesel etkisini gittikçe kaybetmekte-dir. Öteden beri varolan bazı dâhili ve harici sıkın-tılarımız kangrenleşme yolundadır. Lakin başta Türk siyaseti ve siyasetin güdümünde hareket eden birçok özel veya tüzel kurum ve kuruluş, acil çözüm bekle-yen sorunlara yönelmek yerine izahı zor bir gafletle Türkiye'ye ne getireceği kendinden menkul faaliyet-lere kalkışmaktadır. 3 Basiret fukaralığı, aklıselimi kısa menzili çıkara dayalı çalışan Batı aklına (rasyonel yeti/logos) bağ-DÜŞÜNCELER