İbnü'l-Fârız Dîvânı'nın Edisyon Kritiği: Tasavvufî Bir Eseri Okumak (original) (raw)

İbnü’l-Arabî’nin Tasavvuf Istılahlarına Etkisi ve Seyyid Mustafa Rasim Efen-di’nin Istılâhât-I İnsân-ı Kâmil’i Örneği

The influence of Ibn ‘Arabî on the sufism terminology and as an example Seyyid Mustafa Rasim Efendi’s Istılâhât-ı insân-ı kâmil Like every academial discipline sufism also has its own terminology used in sufi books from very early times. Hence, it is very important to explain the sufi terminology for a correct understanding. The ideas and works of the celebrated Andalusian sufi-thinker Muhyiddīn Ibn al-„Arabī (d.1165/1240) have left profound imprints on Islamic intellectuality and sufism terminology. His doctrine commonly called “unity of being” (wahdat al wujûd). According to Ibn al-„Arabī, God is absolutely transcendent and universe is an appearanca of His divine names. His language is a symbolic one especially on this subject. There are echoes of the terminology of Ibn „Arabī throughout the Seyyid Mustafa Râsim Efendi‟s “Istılâhât-ı İnsân-ı Kâmil (The terminology of Perfect Man).

Ehl-i Tasavvufun İbnü'l-Arabî'ye Yönelik Tenkitleri: Alâüddevle Simnânî Örneği

Cumhuriyet İlahiyat Dergisi - Cumhuriyet Theology Journal, 2019

Alâüddevle Simnânî (ö. 736/1336), İbnü’l-Arabî’den (ö. 638/1240) bir asır sonra, Simnân’da yaşamış bir Kübrevî şeyhidir. Arapça ve Farsça olmak üzere tasavvufun çeşitli alanlarına dair dok- san civarında eser kaleme almış, pek çok mürîd yetiştirmiştir. Onun tasavvuf geleneğine katkıları özellikle vahdet, letâif, ricâlu’l-gayb, vâkıa ve tecellî gibi konularda ön plana çıkmaktadır. Vahdet konusunda kendinden sonra gelen sûfîleri etkilemiş olan Simnânî’nin vahdet anlayışı, İmâm-ı Rabbânî Ahmed Sirhindî (ö. 1034/1624) ve Sirhindî’nin şeyhi Bâkî Billâh’ın (ö. 1012/1603) vahdet anlayışlarıyla örtüşmektedir. Vahdet-i vücûd anlayışına karşı vahdet-i şuhûd anlayışını geliştiren Rabbânî, Mektûbât’ında, kendi varlık anlayışının Simnânî’nin varlık anlayışıyla aynı olduğunu be- lirtmektedir. Öte yandan Simnânî, İbnü’l-Arabî’nin vahdet anlayışını eleştiren ilk sûfî olarak bilin- mektedir. Öyle ki, onun ismi anıldığında ilk akla gelen İbnü’l-Arabî’ye yönelik eleştirileri olmuştur. Bununla birlikte onun İbnü’l-Arabî’ye yönelik eleştirileri, eserlerinin tamamı görülerek etraflıca araştırılmamıştır. Simnânî’nin eserlerine bakıldığında onun İbnü’l-Arabî’ye yönelik eleştirilerinin iki temel noktada temerküz ettiği görülür. Bunlardan ilki Allah hakkında vücûd-i mutlak kavramını kullanmasına yöneliktir. Simnânî, eserlerinde Hak için vücûd-i mutlak kavramını kullanmayı doğru bulmadığını ifâde etmektedir. Onun ikinci temel eleştirisi, el-Fütûhâtu’l-Mekkiyye’de yer alan “Sübhâne men ezhare’l-eşyâe ve hüve aynuhâ” cümlesinedir. Bu çalışmada Simnânî’nin bu eleşti- rilerinin sebepleri üzerinde durulacak, her iki sûfînin vücûd-i mutlak kavramına ve ayn kelimesine yüklediği anlamlar incelenecektir. ‘Alā’ al-Dawla al-Simnānī (d. 736/1336) was a Kubrawī sheikh lived in Simnān one hundred years after Ibn al-Arabī (d. 638/1240). He authored around ninety works in Arabic and Persian on various fields within Sūfism, raised many disciples. His contribution to the sūfī tradition mainly come to forefront regarding problems like unity, latāif (subtle organs), rijāl al-ghaib (men of the unseen), wāqia (dream-like mystical experiences) and tajallī (manifestation). Simnānī’s un- derstanding of the unity influenced subsequent sūfī’s and specifically Ahmad Sirhindī (d. 1034/1624) and his sheikh Bāqībillah’s (d. 1012/1603) views of the unity overlap with Simnānī’s one. In Maktūbāt, Sirhindī who developed the idea of unity of the seen against the unity of the existence expresses that his understanding of being is the same with Simnānī’s one. Simnānī is also known as the first critic of Ibn al-Arabī’s conception of the unity among sūfī’s. Such that, whenever his name is mentioned the first thing comes to one’s mind has been his criticism against Ibn al- Arabī. However, his criticism against Ibn al-Arabī was not studied as a whole looking at his ouvre. Studying Simnānī’s works, it is seen that his criticism is concentrated on two main problems. First is Ibn al-Arabī’s employing the concept wujūd al-mutlaq (absolute being) for God. He maintains that it is not convenient to use this concept for al-Haq. His second criticism is against a sentence mentioned in al-Futūhāt: “سبحان من أظهر الأشياء وهو عينها”. In this article, causes for Simnānī’s cri- tiques will be discussed and both sūfī’s conceptions of wujūd al-mutlaq and ‘ayn (quintessence) will be studied.

Muslihuddin Mustafa b. Şabân es-Surûrî ve Şerhu'l-Kâfiye Adlı Eserinin Edisyon Kritiği.

Muslihuddin Mustafa b. Şabân es-Surûrî ve Şerhu'l-Kâfiye Adlı Eserinin Edisyon Kritiği., 2019

Bu çalışmada, 16. yüzyılda yaşamış olan ve bir dönem şehzade hocalığı da yapmış olan Osmanlı devletinin önemli âlimlerinden Muslihuddin Mustafa b. Şabân es-Surûrî’nin Ebû ʻAmr Cemâluddîn Osmân b. Ömer b. Ebî Bekr b. Yûnus (İbn-i Ḥâcib)’in nahiv ilmiyle alakalı olarak kaleme almış olduğu el-Kâfiye fin-Nahv adlı eseri üzerine yazdığı şerh eseri olan Şerḥu’l-Kâfiye adlı eseri tahkik edilmiştir. Çalışma, temelde inceleme ve metin tahkiki olmak üzere iki ana bölümden oluşmaktadır. İnceleme bölümü kendi içerisinde giriş bölümü hariç üç bölüme ayrılmıştır. Giriş bölümünde, nahiv ilmi ve Arap dil ekolleriyle ilgili olarak genel bilgiler verilmiştir. Birinci bölümde, eserimizin asıl metninin müellifi olan Ebû ʻAmr Cemâluddîn Osmân b. Ömer b. Ebî Bekr b. Yûnus (İbn-i Ḥâcib)’in hayatı, yaşadığı dönemin siyasi, sosyal ve kültürel durumu hakkında bilgiler verildikten sonra müellifin eserleri hakkında bilgiler aktarılmıştır. Çalışmanın ikinci bölümünde de şârih Muslihuddin Mustafa b. Şabân es-Surûrî’nin hayatı, yaşadığı dönemin siyasi, sosyal ve kültürel özelliklerinin ardından eserleri ve ilmî kişiliği hakkında detaylı bilgiler verilmiştir. İnceleme kısmının üçüncü bölümünde ise üzerinde çalışma yaptığımız Şerḥu’l-Kâfiye adlı eser hakkında bilgiler verilmiştir. Bu bölümlerin ardından söz konusu şerh eserin metin tahkiki detaylı olarak ele alınmış ve çalışma sonlandırılmıştır. Çalışmaya konu olan tahkik eserin muhtevası, kelime, isim, fiil ve harfler olmak üzere dört ana bölüme ayrılmış olup bu bölümler de kendi içerisinde alt başlıklara ayrılarak sunulmuştur. Eserde kelime ve kelâm konusu işlendikten sonra isim ana başlığı altında iʻrâb, el-Memnuʻ mine’s-Sarf, el-Merfuʻât, el-Manṣubât ve el-Mecrurat konuları ele alınmıştır. İkinci ana başlık olan fiil başlığı altında da mazi fiil, muzari fiil vb. konular işlenmiştir. Son olarak harfler ana başlığı altında ise harf-i cerler, atıf harfleri, tenbih harfleri, nida harfleri vb. konular ele alınmıştır.

Ashâbü'l-Hadîs ve Selefîler Nazarında Tasavvufun Meşruiyeti ve Bâtınî Bilginin İmkânı

Eskiyeni, 2022

In modern studies, the opposition to Sufism is often emphasized among the characteristic features of Salafis. However, in most studies, the boundaries of this contrast are not clearly drawn. At the point of understanding the Qur’ān, this contrast is embodied in the subject of zāhir (obvious)-bātin (hidden), while the discussions of zāhir-bātin are mainly carried out around the story of Khidr-Moses. In this study, the Sufi analysis of Salafis will be discussed first. Then, in the centre of the story of Khidr-Moses, the views on the distinction between zāhir and bātin will be given. Salafism is a modern phenomenon. In the background of this phenomenon, there are Ashāb al-hadīth and Hanbali heritage. The views expressed by Salafis today are attributed to Ahmad b. Hanbal, the leading name of Ashāb al-hadīth, and his followers. In this respect, the opinions of some people who represent the Ashāb al-hadīth mentality in different periods, especially Ahmad b. Hanbal will be included in the study. Salafists give the impression that they express the ultimate truth in almost every subject they deal with. However, the scholars that the Salafis refer to as their ideas have put forward quite different views on many issues they deal with. These differences of opinion show that no one has the ultimate truth after the prophet's time. Demonstrating these differences of opinion with evidence on almost every issue can be considered a step towards getting rid of the monotony based on ideas and thoughts. Therefore, this study it is aimed to present the views of Ashāb al-hadīth and its intellectual heirs on the distinction between Sufism and zāhir-bātin in a panoramic way. At the same time, it has been tried to prove that the personalities that Salafists attribute themselves are not against mysticism and esoteric knowledge in the absolute sense. The primary method we follow in our research is the depiction method. Primary sources were first scanned for an accurate description, and the data obtained were transferred to the article by considering their internal consistency. Again, the chronology was followed to see the change in thought. Among the scholars who are the subject of our research, the first criticisms of mystics were expressed by Ibn Batta. Along with Ibn Aqīl and Ibn al-Jawzī, the focus of criticisms directed at Sufi circles is the bid'ahs (innovations) seen in Sufis. The main complaints directed at Sufism and often reaching the dimensions of takfir (ex-communication) coincide with the post-Ibn Taymiyya period. Ibn Taymiyya denounces Sufis, especially Ibn al-Arabi, who brought a philosophical aspect to Sufism. After Muhammad ʿAbd al-Wahhāb, material and moral violence were applied to the Sufis by using the excuse of the honour they showed to the sheikhs or the tombs. On the other hand, none of the authors whose views we discussed was ultimately against Sufism. Both Ashāb al-hadīth and Salafis appreciate the early Sufis and welcome a spiritual experience to be lived in the centre of asceticism. In this respect, it can be said that the purpose of Sufi criticism is to draw the Sufis to the borders drawn with the literal indication of the Qur’ān and Sunnah. From the earliest times, mystics saw kashf (intuition/insight) and ilhām (inspiration) as exceptional doors to the knowledge of truth and identified themselves with Khidr. Although Hanbali and Salafis disagreed about the identity of Khidr, they accepted that the information given to him was privileged. However, they argued that the knowledge given to Moses is superior to that given to Khidr. Therefore, they accept cash and ilhām as a source of knowledge, but they insistently emphasize that exploratory knowledge should be by the shari'a's outward appearance (zahir).

TASAVVUF EDEBİYATI (Sufi Literature)

“Sufî Literature”, Annemarie Schimmel tarafından New York’ta 28 Nisan 1975’te verilen konferansa aittir. Konferans metni Soas Kütüphanesinde L. N. 297. 4/ 337. 823 numarada kayıtlıdır. Metnin orijinali tarafımıza Prof. Dr. Bilal Kemikli tarafından ulaştırılmıştır. Metnin, Annemarie Schimmel’in yapmış olduğu çalışmaların özü mahiyetinde olması hasebiyle önemli olduğu kanaatindeyiz. Bu çalışmayı yaparken yazarın üslup ve vurgulamalarını korumaya özen gösterdik. Schimmel’in cümlelerindeki uzun açıklamalardan bazılarını dipnotta vermeyi uygun gördük. Metnin okuyucu tarafından daha rahat anlaşılmasını sağlamak için çevirmenlerce eklenen bilgiler dipnotlarda parantez içinde “Ç.N” ile gösterilmiştir.

A.E. Affifi (Çevr. Dr. Mehmet DAĞ) - Muhyiddini İbnu’l Arabi'nin Tasavvuf Felsefesi

ANKARA ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİ YAYINLARI / 127

Genellikle ibnu'l-Arabi (veya özellikle Do ğu'da ibu Arabi) ve eşşeyhu'l-Ekber 5 olarak bilinen Ş eyh Muhyiddin Muhammed ibn Ali, Mursiya 'da (İ spanya'nın güney-do ğusu), Do ğu Endülüs valisi6 Sultan Muhammed b. S ac ıl b. Mardani ş 'in hüküm sürdüğü sırada, ve kuzey Afrika'nın Muvahhid reisi Abdulmü'min'in ölümünden 2 yıl sonra do ğdu. Kendisine nispet edilen el-Wıtimi et-Dri lakabını gözönüne alarak onun, büyük insansever (philanthrope) Hâti m'in bağlı olduğu eski Tayy kabilesine mensup oldu ğu neticesine varabiliriz. ibnu'l-Ar abi ünlü ve dindar bir aileden gelmi ştir. Babası ve amcalar ından ikisi belirli bir ş öhrete sahip sa-İ bnu'l-Arabi 568/ 1172'de 8 ya şında iken do ğum yerini terkederek İşbiliye'ye gitti. Kur'an okumak ve İslam Hukukunun ilk esaslar ını ö ğrenmekten ibaret olan ilk İslam e ğitimini Ş eyh Eb ii B ekr b. Halef'den ald ı. Çok geçmeden, o s ırada, Endülüs safilerinin önemli bir merkezi olan Sevil'e geçti ve orada 30 y ıl kaldı. Bu 30 yıl zarfında islam Hukuku, Hadis ve Kelâm okudu. Yine Sevil'de safilik yolunda ona ilk mür şidlik yapan kişilerden pek çoğuyla kar şılaştı 7. Bir taraftan Sevil'i sürekli ikamet yeri yaparken, bir taraftan da Endülüs ve Ma ğrip'de geniş çapta gezilerde bulundu. Kurtuba'y ı ziyaret etti ve daha çok genç bir ya şta iken bu şehrin kadısı olan İ b n Rü ş d'le ilk kez tanıştı:7a Aynı zamanda 590 / 1194'de Tunus'u ve Fas' ı dolaştı. 598/ 1201'de 28 ya şında iken, kısmen Batı'da dindar kişilerin ço ğunun adet edindikleri hac görevini yerine getirmek, fakat bence esas ında Endülüs ve bütün Batı bölgesi büyük siyasi kar ışıklıkların merkezi oldu ğu için, Do ğu'ya do ğru yola çıktı. Bunun yanında ibnu'l-Ar abi gibi siifiler, Bat ılı Kelamc ılar, Endülüs ve Kuzey Afrika hükümdarlar ı tarafından kötü kar şdamyorlardı .