AYDINLANMANIN HALKÇI KÖKENİ (original) (raw)

AYÇİÇEĞİNDE KURAKLIĞA DAYANIKLILIK ISLAHI

Ziraat, Orman ve Su Ürünleri Alanında Yeni Trendler, 2022

Ayçiçeği, dünyanın en önemli yağ bitkilerinden biri olmakla birlikte, Balkan ve Karadeniz Bölgesi'nde en çok yetiştirilen, en çok tüketilen ve üretilen yağlı tohumdur. Bölgede aynı zamanda dünya ayçiçeği üretiminin de %60'dan fazlasını üretilmektedir. Orijini Amerika da olsa, ayçiçeği Rus araştırmacılar tarafından yağ bitkisi olarak geliştirilmiş ve ilk olarak bu bölgedeki yetiştiriciler tarafından üretilmiştir. Ayçiçeği, kumlu, çorak tuzlu ve kayalık topraklara kadar yetişen yabani akrabalarından gelen genetik çeşitliliği daha fazla koruduğu için, çok kuru ve normal mevsimsel yağışla birçok değişik bölgelerde yetişebilir (Skoric, 2012; Kaya ve ark., 2012; 2020). Ayçiçeği, ülkemizde ve dünyada yazlık ve genelde sulanmadan yetiştirildiğinden kuraklık, aşırı sıcaklık vb çevresel faktörlerden en fazla etkilenen bitkilerden biridir. Ülkemizde ilkbaharda ekilen ayçiçeğinin ilk gelişme döneminde ihtiyacı olan su miktarı, kış yağışlarıyla toprakta biriken sudan karşılanmaktadır. Tane verimi için kuraklık açısından en kritik periyot, Haziran-Temmuz ayları olup, bu dönem tabla oluşumundan başlayıp, tane dolumunu da içerisine almaktadır (Kaya ve ark., 2005, 2012; 2020; Skoric, 2012; Sahin ve ark., 2020). Yapılan araştırmalarda ayçiçeğinde bu kritik dönemde kuraklığın 5 haftadan fazla sürmesi durumunda, kuraklığın önemli verim kayıplarına yol açtığı, tozlanmayı durdurduğu ve yağ verimini de etkilediği bildirilmiştir (Hussain ve ark., 2000; Fernandez ve ark, 2009; Skoric 2012).

ÇANAKKALE YÖRESİ HALK KÜLTÜRÜ

Halk kültürünün belirli bölgeler bazında derlenmesi ça lışmalarının tarihi Cumhuriyet'in ilk yıllarına kadar uzanmaktad ır. Halkevlerinin derleme ça lışmalarıyla başlayan bu süreç, peyderpey akademik düzlemde yapılan monografık ça lışmalarla günümüze kadar ge lmiştir. Yöresel öl çe kte yapılan bu araştırmalar, söz konusu yöreye ait halk kültürü birikiminin kayıt altına alınması ve toplu bir katalog oluşturulması noktasında önem arz etmektedir. Halk kültüründe olası değişim ve dönüşümün takip edilebilmesi, başka yörelerde yapılan araştırmalarla karşılaştırılabilmesi, bu ça lışmaların yayınlanması ve akademi dünyasının incelemelerine sunulmasıyla mümkün olabilecektir.

AYDINLANMA, CUMHURİYET VE HALKEVLERİ

"akla, bilime ve devrimi toplum ve devlet yonetiminde dinsel ilerlemeye inanmak; despotluga, bilgisizlige kurallan, bu kurallardan kaynaklanan yasalan, ve bajjnazl1fia kar§l t;ikmak; eski diizenin gelenekleri, duzenlemeleri, bunlann olu§turdugu kohnemi§liklerinin yerine degi§en t;agm duzeni iten, ortadan kaldiran; onun yerine Bati'da daya.tbfji yeni fikir ve kurumlan get;irmek" geli§en pozitif du§U.nceyi , bilime insan aklma dayah olarakbelirlenebilir(l).

DIN AYDINLANMA VE ELESTIRISI

Bilindiği gibi insanla birlikte ortaya çıkmış ve özellikleri itibariyle insanlığı şu veya bu şekilde yönlendirmiş olan din, düşünen bir varlık olması nedeniyle insanı, güç ve kapasitesine göre din problemi üzerine düşünmeye ve çeşitli yaklaşımlar ortaya koymaya yönelten bir olgudur. Felsefe tarihinin önemli dönüm noktalarından birini oluşturan Aydınlanma düşüncesi de en genel anlamıyla tüm dini öğretilere karşı ortaya çıkan fikirlerle şekillenen bir dönem olarak kabul edilmektedir. Bu nedenle çalışmamızın amacı, Aydınlanma döneminde dine karşı ortaya konan yaklaşımların bir değerlendirmesini yaparak, Aydınlanmayı oluşturduğu kabul edilen görüşlerin bir eleştirisini yapmaktır. ABSTRACT Religion, Enlightenment and its Critics As it is well known, religion emerging with humanity and leading the humanity in a way or another is a phenomenon which makes people think on religion problem according to their thinking power and capacity and put forward new approaches since people are reasonable creatures. Enlightment idea forming one of the important turning points of philosophy history, in the most general aspect, is accepted as a period taking shape with ideas that appears against all religious doctrine. For this reason, the aim of our research is to criticize views that are accepted to create the enlightment by reviewing the approaches that are put forwards against the religion in the enligtment age.

OLAĞANÜSTÜ HAL KANUNU

Bu Kanun ile ilgili olarak Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlüğe giren yönetmelik için, "Yönetmelikler Külliyatı" nın kanunlara göre düzenlenen nümerik fihristine bakınız. Bu Kanunun yürürlükte olmayan hükümleri için bakınız, "Yürürlükteki bazı kanunların mülga hükümleri külliyatı"nın kanunlara göre düzenlenen nümerik fihristine Madde 1 – Bu Kanunun amacı, a) Tabii afet, tehlikeli salgın hastalıklar veya ağır ekonomik bunalım, b) Anayasa ile kurulan hür demokrasi düzenini veya temel hak ve hürriyetleri ortadan kaldırmaya yönelik yaygın şiddet hareketlerine ait ciddi belirtilerin ortaya çıkması veya şiddet olayları sebebiyle kamu düzeninin ciddi şekilde bozulması, Durumlarında olağanüstü hal ilan edilmesi ve usulleriyle olağanüstü hallerde uygulanacak hükümleri belirlemektir. Kapsam: Madde 2 – Bu Kanun; olağanüstü hal ilanına tabii afet, tehlikeli salgın hastalıklar veya ağır ekonomik bunalım hallerinde ilan edilen olağanüstü hallerde vatandaşlar için getirilecek para, mal ve çalışma yükümlülükleri ile olağanüstü hallerin her türü için ayrı ayrı geçerli olmak üzere, temel hak ve hürriyetlerin nasıl sınırlanacağı veya nasıl durdurulacağına, halin gerektirdiği tedbirlerin nasıl ve ne suretle alınacağına, kamu hizmeti görevlilerine ne gibi yetkiler verileceğine, görevlilerin durumlarında ne gibi değişiklikler yapılacağına ve olağanüstü yönetim usullerine ilişkin hükümleri kapsar. Olağanüstü halin ilanı: Madde 3 – Cumhurbaşkanının başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu: a) Tabii afet, tehlikeli salgın hastalıklar veya ağır ekonomik bunalım hallerinden birinin veya birden fazlasının görülmesi durumunda, b) Anayasa ile kurulan hür demokrasi düzenini veya temel hak ve hürriyetleri ortadan kaldırmaya yönelik yaygın şiddet hareketlerine ait ciddi belirtilerin ortaya çıkması veya şiddet olayları sebebiyle kamu düzeninin ciddi şekilde bozulması hallerinde, Milli Güvenlik Kurulunun görüşünü de aldıktan sonra;

KALKINMA VE EŞİTLİK

Kalkınmakta olan ülkelerin ekonomik realitesi gelişmiş ülkelerinkine nazaran çok farklıdır. Vaktiyle Washington Uylaşımı prensiplerinden ödün vermeyen Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu bile artık kalkınmakta olan ülkelerin, gelişmiş ülkelerin geçtiği yolda onların ayak izlerini takip ederek gelişemeyeceğini kabul etmiş, yeterli olmamakla beraber, ülke şartlarını daha fazla gözetmeye çalışan politikalar önerir olmuştur. Kalkınmakta olan bir ülkede iktisadi eşitlik, ancak o ülkenin kalkınması ile sağlanabilir. Kalkınma iktisadı ise ülke ekonomisinin kendine has yapısal özgülüklerini de göz önüne alabilen bir bilimsel yaklaşımı gerektirir. Bu çalışmada kalkınmakta olan ülklerin genel yapısı ele alınmakta, iktisadi eşitlik şartlarının sağlanabilmesi için gerekli ekonomik politikalar üzerinde durulmaktadır. YAPISAL SORUNLAR Kalkınmakta olan ülke özellikleri bir başka çalışmada ele alınmıştı (Samanlı, 2023). Bunları, düşük gelir ve verimlilik, yetersiz toplam talep, gelir eşitsizliği, kifayetsiz kurumlaşma ve dış şartlara bağımlılık olarak özetleyebiliriz. Ancak, hem yeterli gelire hem de uygun gelir dağılımı şartlarına ulaşmak için bu çarpık tablonun aşılmış olması gerekir. Dolayısı ile, kalkınmakta olan ülkelerde ekonomik eşitliğin sağlanabilmesi o ülkelerin kalkınma süreçlerini tamamlayabilmiş olmalarına bağlıdır. Amerikalı Nobel ödüllü iktisatçı A. Lewis'e göre kalkınmakta olan ülke ekonomilerinin ikili yapısı vardır. İhracata yönelik, nispeten yüksek verimliliği ve gelir seviyesi olan sınırlı bir modern sektörün yanında, ülke ekonomisine tam entegre olamamış, eğitim düzeyi çok sınırlı, düşük verimlilik ve gelir seviyesinde çok daha büyük bir geçimlik (subsistence) sektör bulunur. Örnek olarak kentlerdeki seyyar satıcı ve küçük/geçici esnaf erbabını, taşrada ise geçimlik çiftçilik ve hayvancılığı ve mevsimlik tarım işçilerini örnek gösterebiliriz. Bu sektör genelde kayıt dışıdır dolayısı ile, mevcut sosyal güvenlik ağının da dışında kalır. Ayrıca, bu geçimlik sektör önemli ölçüde ülke pazarlarının dışındadır. Bu durum modern sektör için potansiyel iç pazarın çok önemli bir bölümünü kaybetmek demektir, ve bu açığı dışsatım ile kapatmak mecburiyeti hasıl olur.

İBN HALDUN, MEDENİLEŞME VE TAKLİT ÜZERİNE

ÖZET Medeniyetlerin ortaya çıkması için gerekli bazı şartlar bulunmaktadır. Toplumlar, bilimsel gelişme, şehirleşme, sanat ve estetik konusunda yeni ürünler ortaya koyabilme ve bütün bunları yapacak insan ve toplum yapısının oluşması gibi aşamaları geçtikten sonra medeniyet anlamında önemli yol katetmiş olurlar. Bütün bu şartların oluşması da yüzyıllara yayılan bir zaman gerektirmektedir. Farklı insan toplulukları arasındaki mücadele tarih boyunca devam etmiştir. Askerî, siyasi, bilimsel-teknolojik üstünlük ve insanların moral gücü gibi faktörler bu mücadelede üstün gelmek için önemli rol oynamaktadır. Bütün bunlara destek olacak coğrafî ve sosyal diğer etkenlerin bir araya gelmesiyle gerçek anlamda başarı ortaya çıkmaktadır. İbn Haldun, mağlup milletlerin bütün bu faktörleri göz ardı ederek galipleri giyim-kuşam ve günlük hayatta kullanılan eşyalar yönünden taklit ederek galiplerle aynı seviyeye gelme gibi anlayışa kapıldıklarını ifade etmiştir. Ona göre, böyle yaparak galipler gibi güçlü ve zafer kazanacak seviyeye gelinemeyecektir. Yani bu iş galipleri taklit ile mümkün değildir. Diğer yandan toplumların kendilerinden üstün gördükleri milletleri taklitleri aynı zamanda kendi benliklerinden uzaklaşma ve toplumsal kimliğin yok oluşu anlamına da gelmektedir. Günümüzde Batı toplumu karşısında başta bilim ve teknoloji olmak üzere birçok alanda geri kalan ve Batılıların üstünlükleri karşısında çıkış yolları arayan birçok toplum, İbn Haldun'un işaret ettiği taklit ile kendilerine çıkış yolu bulmaya çalışmaktadırlar. Bunun sonucu olarak bütün dünya gönüllü-gönülsüz Batı kültür ve medeniyetinin istilasına maruz kalmıştır. Bu haliyle Batı medeniyeti dünyadaki diğer medeniyetleri adeta esir almış, hemen her yerde hayatın her alanına hükmeder hale gelmiştir. Yani Batı medeniyetinin ortaya koyduğu değerler tartışmasız olarak dayatılmış ve diğer yandan insanlar da bunu gönüllü olarak almaya koşar hale gelmişlerdir. Özellikle son yüzyıllarda günden güne baskısını artıran Batı medeniyeti değerlerinin taklidi ve bunun tek çıkar yol olarak görülmesi dünyanın  Bu çalışma, İstanbul Medeniyet Üniversitesi, 'Uluslararası Medeniyet Kongresi (Medeniyetlerin Dünü, Bugünü, Yarını)'nde sunulan " İbn Haldun ve Medenileşmeyi Taklit Sanma Olgusu " başlıklı tebliğin gözden geçirilerek yeniden düzenlenmiş şeklidir.