Abdülhamid el-Kâtib b. Yahyâ ve Edebü'l-Kâtib Adlı Eseri (original) (raw)
Ortaçağ Arap Edebiyatı nesrinin ortaya çıkışı ve gelişmesinin tarihi seyrine baktığımızda onun bir türünü oluşturan teressülün ilk örneklerinin Cahiliye dönemine dayanmakta olduğunu görürüz. Bu dönemden bize ulaşan herhangi bir belge mevcud olmamakla beraber, tarihçiler bu türün örneklerinin daha çok sosyal amaçlı köle ve mülkiyet senetleri, ticari hesaplaşmalar, mezar kitabeleri olduğunu söylerler2. Ardından Sadru'l-İslam dönemi gelir. Bu dönemde kitabet geleneği daha da yaygınlaşmış, özellikle vahyin nazili ile ezberlenen ayetlerin kayda geçirilme işlemi, ardından Hz. Peygamber (s.a.v)'in hadislerinin ileriki nesillere aktarılması için belli kaideler çerçevesinde özenle derlenmesi edebiyatın yazım türleri içindeki en eskisi kabul edilen bu türün gelişmesine sebep olmuştur. Sadru'l-İslam dönemi risaleleri Emeviler dönemindeki teressülün şekillenmesinde büyük rol oynamıştır. Teressülün kelimenin tam anlamıyla bir nesir türü olarak şekillenmesi fetihler sonucu 8. yüzyılın başlarında büyük ve geniş arazileri içeren Arap Müslüman hilafetinin ortaya çıkışı ile mümkün olmuştur. Bu dönemdeki devlet sistemi eyaletlerin yönetilmesi, vergi toplanması, ordunun kurulması ve ekonomik hayatın düzenli hale getirilmesi için çeşitli kurum ve kuruluşların ortaya çıkmasını ve bu müesseselerle merkez arasında düzenli irtibat sağlanmasını gerektirmekteydi. Söz konusu bu gereksinimleri gerçekleştirmek için uygun kuruluşlar doğmaktaydı. Öyle ki Emevi halifelerinden Muaviye b. Ebi Sufyân el-Haraç, el-Hâtim ve er-Resâil divanları tesis etmiştir. Şevki Dayf Arapların fethedilmiş halkların sosyal ve siyasi sistemlerinden yararlandıklarını anlatırken, dolaylı da olsa bile kurum olarak Dîvan fikrinin bahsi geçen o halklardan iktibas ettiğini yazar ve örnek olarak Hz. Ömer'in Dîvânu'l-Atâ ve Dîvânu'l-Ceyş gibi kurumları tesis ettiğini zikreder 3. Ancak, Arap tarih ve edebiyatının Emeviler döneminde söz konusu edebî tür, kelimenin tam anlamıyla bir nesir türü olarak şekillenmiş kendine özgü edebî kurallara, bedî sanatlarına sahip olmaya başlamıştır. Geniş arazilere yayılmış devlet sistemi eyaletlerde Hilafetin merkezi arasındaki siyasî, mâli ve iktisâdi ilişkilerin düzenli bir duruma getirilmesi için çeşitli kurum ve kuruluşların ortaya çıkmasını ve bunlar arasında irtibat ve iletişim olmasını gerektirmekte idi. Bizzat bu dönemden itibaren risale yeni yapılanmakta olan devlet kurumları Divanlar sisteminde merkezle eyaletler arasında esas iletişim aracı olmak konumuna gelmektedir. Bu divanlarda çalışan memurlar genelde Fars, Kıpti ve Yunan menşeli mevâliler olup bu alanda belli deneyime, bilgi ve yeteneğe sahip olan katipler idiler. Mısır'da Kıpti dilinde, Suriye'de ise Yunan dilinde gerçekleşmekteydi. Söz konusu dönemde yazılmış olan risaleler bu katiplerin kalemlerinin ürünleri idi. Fakat bu durum uzun sürmemiş el-Haccâc Irak'a vali tayin edildikten sonra buradaki divanlarda yazışmalar Arapça görülmeğe başlar 4. Risâle daha geniş anlamıyla bir nesir yazım tarzı sanatı olan teressül, hilafet yaşamında sosyal ve ekonomik öneme sahip olmanın yanı sıra, içerdiği geniş konu yelpazesi ile Arap edebî nesrinin ilk örneklerini de oluşturmakta, onun gelişmesi ve şekillenmesinde büyük rol oynamaktaydı. Öyle ki, ortaya çıkışının ilk dönemlerinde kişisel, idari konuları içeren risale daha sonraları, edebî söz sanatı, ilim ve felsefe alanlarına da sirayet etmiş, dahil olmuştur 5 .