HAÇLI SEFERLERİ ZAMANINDA AVRUPA'DA ANTİSEMİTİZM (1096-1190) Antisemitism in Europe During the Crusades (1096-1190 (original) (raw)

Haclı Seferleri Zamanında Avr Antisemitizm 1096 1190

Antisemitism in Europe During the Crusades (1096-1190) Emrullah KALELİ* ÖZET Haçlı seferleri konusu, öncelikli olarak, Hıristiyanlar ve Müslümanlar arasında, hesabı belki de hâlâ kapanmamış, bir meseleyle alakalıdır. Bununla birlikte haçlı yemini etmiş batılı Hıristiyanlar, yalnızca Müslümanları hedef almamışlardır. Haçlı seferi güzergâhları üzerinde veya civarında bulunan farklı mezheplerdeki diğer Hıristiyanlar ve keza Yahudiler de haçlı seferlerinin önemli ölçüde mağdurları olmuşlardır. Bu çalışmada, haçlı seferleri bağlamında, Musevilere yapılan saldırılar anlatılmakta ve öteden beri Avrupa'da var olan antisemitizm ele alınmaktadır.

900. Yıldönümünde Birinci Haçlı Seferleri -III: Haçlı Seferleri Sırasında Yahudi Katliamları (Mayıs – Haziran 1096)

Tarih ve Toplum, 1997

Papa II. Urban'ın, bundan yaklaşık 900 yıl önce, 27 Ekim 1095 tarihinde, Fransa'nın Clermont şehrinde toplanan Konsil'de yaptığı çağrıya uyarak Kudüs'e doğru yola çıkmak üzere Avrupa'da coşkulu bir şekilde toplanmaya başlayan Haçlıların, daha sonraki yıllarda Orta Doğu'da gerçekleştirdikleri acımasız katliamlar yüzyıllardır unutulmamıştır. Güya 'Kutsal Topraklar'ı Müslümanların işgalinden kurtarmak amacıyla ve Bizans İmparatorluğu'nun (büyüyen Türk tehdidinden dolayı) papalığa başvurması üzerine ilan edilen ve Ortaçağ'ın yoksul (azgelişmiş!) Avrupa'sında yüzbinlerce yoksulun ve maceracının katıldığı "Birinci Haçlı Seferi" yıllarca sürmüş; etkileri ise yüzyıllarca kendisini göstermiştir. Bu seferler, gerek o dönemki Avrupa'nın gerekse Orta Doğu'nun dini, iktisadi, kültürel ve siyasi yapısını kökten etkilemiştir. Biz bu yazımızda bu konunun en az işlenmiş olan ilginç bir boyutuna dikkat çekmek istiyoruz: Haçlıların daha yola çıkmadan Avrupa'da gerçekleştirdikleri Yahudi katliamları ...

ENDÜLÜS MÜSLÜMANLARININ AVRUPA TARIM LİTERATÜRÜNE KATKILARINA BİR ÖRNEK: İBNÜ'L-AVVAM'IN KİTABÜ'L-FİLÂHA ADLI ESERİ VE TARİHİ DEĞERİ

ÖZET İslam dünyasının tarım el kitapları (Kitâbü'l-Filâha) ile tanışması tercüme faaliyetleri sırasında gerçekleşmiştir. Demokritos'un Kitâbü'l-Filâha'sı, Apsyrtus'un Kitâbü'l-Filâha'sı, Golinos'un Kitab fi'n-Nebat ve makale fi istihraci miyah el-haşayiş adlı kitapları, Anatolius ve Tyanalı Apollinus'un Kitâbü'l-Filâha'ları bilinmeyen mütercimler tarafından Arapçaya çevrilmiştir. Arap dünyasında Kustas er-Rûmî diye bilinen Cassianus Bassus'un eseri de bu dönemde Yunancadan çevrilen tarım kitaplarındandır. Aristo'nun Kitab fi'n-Nebat'ı Huneyn tarafından tercüme edilmiş Sabit tarafından da ıslah edilmiştir. Bu faaliyetlerin dönüm noktasını İbn Vahşiyye'nin Kitabü'l-Filahati'n-Nabatiyye'yi tamamlaması oluşturmuştur. Bu çok büyük eser, bazısı miladi ilk asırlara kadar geriye giden ve yazarları bilinmeyen Süryanice tarım eserlerinin bir çevirisi görünümündedir. Ancak İbn Vahşiyye, bu esere kendi zamanındaki Dicle-Fırat vadileri tarım uygulamalarını yansıtan birçok yeni materyal eklemiştir. Erken dönem çalışmaları Arap dünyasını antik düşünürlerin tarım bilgileriyle tanıştırmış ve bazıları buna İslami dönemde toplanan yeni bilgileri eklemiştir. Daha orijinal ve ve antik geleneklere daha az dayanan eserler İslam dünyasının birçok bölgesinde ortaya çıkmıştır. Bunların en eskileri XI. Yüzyılın sonlarında beş önemli bilim adamı tarafından Müslüman İspanya'da yazılmıştır. İbn Vafid, İbn Bessal, İbn Haccac el-İşbilî, Ebü'l-Hayr el-İşbilî ve Tığneri. Birbiriyle temasta olan bu müelliflerin eserleri, içinde değişen derecede eski metinlere ve gözlemsel seyahat, bitki inceleme, deney ve halk bilimi çalışması sonucunda toplanan yeni materyale vurgu yapılan bilimsel tarımla ilgili bir ekol oluşturdu. Bu yazarların birçoğu, topraklarını bazen botanik bahçelerine ve deneysel çiftliklere çevirdikleri hükümdarların himayesi altındaydı. İspanyol-Arap ziraat yazılarının kapsamlı ilmi eseri XII. Yüzyılın ikinci yarısında yaşayan İbnü'l-Avvam'ın Kitâbü'l-Filâha'sıdır. Otuz beş bölümlük eserin birçok elyazması günümüze ulaşmış ve son iki yüzyıl boyunca hem Arapçası hem de çeşitli dillere çevirileri pek çok kez yayımlanmıştır. 998 (1590) da Muhammed b. Mustafa b. Lütfullah tarafından Türkçeye çevrilen eser, İbn Vahşiyye'yi ağırlıklı olarak kullandığı gibi, sık sık müellifin İspanyol-Arap seleflerinden söz etmektedir. Bu kitap, daha eski eserlere sıkça atıfta bulunmasına rağmen Cenevre Üniversitesi'nden Lucie Bolens tarafından çok orijinal bir eser olarak gösterilmiştir. Eserin ilk otuz bölümü bitkilerin, beş bölümü ise evcil hayvanların yetiştirilmesine ayrılmıştır. Ziraatla ilgili kısımda elli beşi meyve ağacı olmak üzere 585 bitki tanıtılmakta ve aşı yapma tekniği, toprağın yapısal özellikleri, gübreleme usulleri, ağaç ve üzüm kütüklerine arız olan çeşitli hastalıkların belirti ve görünüşleriyle tedavi yolları gibi konular açıklanmaktadır. Kitabın kaynakları arasında Ebu Ömer İbn Haccac el-İşbilî, Ebü'l-Hayr el-İşbilî, İbn Bessal, Arib b. Sa'd, Ebu Hanife ed-Dineverî, Câhiz gibi âlimlerin eserleri bulunmaktadır. ABSTRACT Islamic world acquainted with the agricultural manuals (Kitâbü'l-Filâha) during the translation activity. Kitâbü'l-Filâha of Demokritos, Kitâbü'l-Filâha of Apsyrtus, Kitab fi'n-Nebat and makale fi istihraci miyah el-haşayiş of Golinos, Kitâbü'l-Filâha of Anatolius and Apollinus were translated into Arabic by unknown translators. Known in the Arab world as Kustas er-Rûmî of Cassianus Bassus is one of the translated agriculture books in this period from Greek. Aristo's Kitab fi'n-Nebat has been translated by Huneyn and improved by Sabit. The turning point of these activities is completion of the İbn Vahşiyye's Kitabü'l-Filahati'n-Nabatiyye. This huge work look likes unknown agricultural Syriac works of translation as far back as the first century. But, İbn Vahşiyye has added many new materials  Bartın Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü, Ortaçağ Tarihi Anabilim Dalı

Yahudi-Hıristiyan İlişkileri Tarihi ve Anti-Semitizm-Oryantalizm İlişkisi

Bu makâlede, Yahudiler ve Latin Katolik Hıristiyanları arasındaki ilişkileri şekillendiren Anti-Semitizmin Oryantalizm ile doğrudan ‘sebepsonuç’ ilişkisi olduğuna dikkat çekilmektedir. Anti-Semitizmin Batı’da artışı ve devamında da Latin Katolik Hıristiyanlığının anti-İslamizminin etkisi kayda değer bir husustur. Makâle, Edward Said’in ‘Orientalism’ adlı eserindeki ‘antisemitizm’ ile ilgili değerlendirmelerinden hareketle, Yahudi-Hıristiyan ilişkileri tarihine bakmakta ve Yahudi-Hıristiyan kaynaklarına göre antisemitizmin kökenlerini incelerken , anti-Semitizmin Batı Hıristiyan tarihinde bilinen sebepler yanında anti-İslamizmden de kaynaklandığı, dolayısıyla Oryantalizmi şekillendirmiş olduğuna işaret etmektedir. Bunun temelinde Latin Katolik dünyasında yaygın bir şekilde ortaçağların başlangıcından 19. y.y.’a kadar müslümanlarla yahudilerin ‘İsa’nın krallığına karşı işbirliği yapan müttefikler olarak’ görülmüş olması yatmaktadır. Makâleye göre, Oryantalizm, Avrupa-merkezci (Eurocentric) tarih yazımına, anti-Semitizme ve bir o kadar da ‘anti-İslamizm’e dayanır. Yine bu bağlamda, makâlede, Oryantalistlerin, İslâmî kaynaklara, Oryantalist literatürde kendisini gösteren Hıristiyan Kitab-ı Mukaddes Yorum (Biblical Hermeneutics) geleneği ve Tarih Felsefesi alanındaki ‘tarihselcilik’ (historicism) yaklaşımını uygulamış oldukları hatırlatılmaktadır. Bunun arkasında gerek popüler kültür, gerekse akademik ya da sanat çalışmaları düzeyinde uzun bir tarihe yayılan anti-İslamizmin izlerini bulmak mümkündür.

GÜVENLİKLEŞTİRME KURAMI VE İNSAN GÜVENLİĞİ ÇERÇEVESİNDE 11 EYLÜL 2001 SONRASI AVRUPA'DA İSLAMİ KİMLİK ALGISI

Yüksek Lisans Tezi, 2011

When we look at the history of International Relations, it can be identified as a social area which arised within the complexity of the concepts of war and peace. Even from the first appearance of nation states, international relations has always been a discipline which is searching a security method. As an administrative form of the modern world, the capacity of the nation-state is restricted by the deep impacts of globalisation at different levels. Another dimension of this capacity limit is the degeneration of traditional state which is formed as a security provider. Today, although states are in charge of providing security in their inside/outside virtuality, they can produce insecurities which can be observed frequently. In this context, it is an observed phenomenon that there are European Union countries which have contradictions with the term human security, which United Nations have important contributions to its conceptualization. The 'Muslim Terrorist' image, which is created especially after the September 11, 2001 terrorist attacks explains why Islamic actors are detained in many 'liberal democratic' European Union countries, exposed to discrimination, subject to fascist attacks, put into an 'unwanted' position systematically by visa applications, ghettoised, tortured and deprived of political visibility in the public sphere just because of the religious basin that they belong to. Beside explaining the developments within the security theory, the main objective of this study is to determine the problems caused by 'the other' arised by securitization processes in terms of human security as a discourse producing 'anathema culture' and bring a normative criticism to the constructivist theory. Islamophobia, which is especially seen in the European Union countries today, will be analysed through security discourses.

Haçlı Seferleri Döneminde Doğu Akdeniz Şehirleri (1096-1131) - Eastern Mediterranean Cities in the Period of Crusades (1096-1131)

Master Thesis, 2020

ABSTRACT EASTERN MEDITERRANEAN CITIES IN THE PERIOD OF CRUSADES (1096-1131) Elif ÜNAL This study focuses on the political, social, and economic activities carried out by the Crusaders in Eastern Mediterranean cities between 1096 and 1131, and addresses the role of Italian maritime states such as Venice, Genoa, and Pisa in these activities. During and after the First Crusade, Crusader States were established in Edessa, Antioch, Jerusalem and Tripoli. The Crusaders tried to seize Eastern Mediterranean cities that had important ports in order to gain political and commercial influence, expand their dominance on the East, and control the region. Italian maritime states helped them in this regard and in a short time, important port cities of the Eastern Mediterranean such as Haifa, Arsuf, Caesarea, Acre, Tripoli, Beirut, Sidon, and Tyre came under the domination of the Crusaders. The capture of the Eastern Mediterranean cities has brought great benefits to the Crusaders, both politically and economically. It became quite easy for the Crusaders, who established a connection with Europe through the sea through these cities, to get help from the West. This aid provided a great power to the Crusaders in the capture and defense of Eastern Mediterranean cities. This power gained by the Crusaders caused the authority of the Fatimids in the region to be shaken and their mobility to be restricted, resulting in putting the Byzantine Empire in a difficult situation and moving away from the Eastern Mediterranean. At the same time, the commercial possibilities of the Eastern Mediterranean valuable port cities enabled the Crusaders to develop economically as well. Italian maritime states that supported the Crusaders with sea power for the seizure of the cities of the Eastern Mediterranean also settled in the region with the privileges they obtained, and they had rights in the Eastern Mediterranean trade. The commercial activities carried out by the Italian maritime states in the region enabled Eastern Mediterranean cities to become centers of East-West trade in a short period of time and added great value to the ports of these cities. Commercial activities that were realized through the Eastern Mediterranean ports also played an important role in reshaping Europe's socioeconomic structure by providing the transfer of Eastern culture to the West. Keywords: Crusades, Eastern Mediterranean, Middle East, Acre, Tripoli, Tyre, Venice, Genoa HAÇLI SEFERLERİ DÖNEMİNDE DOĞU AKDENİZ ŞEHİRLERİ (1096-1131) Elif ÜNAL Bu çalışma, 1096-1131 yılları arasında Doğu Akdeniz şehirlerinde Haçlıların gerçekleştirdiği siyasî, sosyal ve ekonomik faaliyetler üzerinde durmakta, Venedik, Cenova, Pisa gibi İtalyan denizci devletlerin bu faaliyetlerdeki rolüne değinmektedir. Birinci Haçlı Seferi sırasında ve sonunda Urfa, Antakya, Kudüs ve Trablusşam’da Haçlı devletleri kuruldu. Haçlılar, siyasî ve ticarî bakımdan nüfuz elde edebilmek, Doğu’daki hâkimiyetlerini genişletip, bölgeyi kontrol altına alabilmek için önemli limanlara sahip Doğu Akdeniz şehirlerini ele geçirmeye çalıştı. Bu hususta İtalyan denizci devletlerinin kendilerine yardımı oldu ve kısa sürede Hayfa, Arsûf, Kaysâriye, Akkâ, Trablusşam, Beyrut, Sayda, Sûr gibi Doğu Akdeniz’in birbirinden önemli liman şehirleri Haçlıların hâkimiyetine girdi. Doğu Akdeniz şehirlerinin zaptı Haçlılara siyasî ve ekonomik açıdan büyük faydalar sağladı. Bu şehirler vasıtasıyla Avrupa ile deniz yoluyla bağlantı kuran Haçlıların Batı’dan yardım almaları oldukça kolaylaştı. Gelen bu yardımlar Doğu Akdeniz şehirlerinin ele geçirilmesinde ve savunulmasında Haçlılara büyük bir güç kazandırdı. Haçlıların kazandıkları bu güç Fâtımîlerin bölgedeki otoritesinin sarsılmasına ve hareket kabiliyetlerinin kısıtlanmasına sebep olurken Bizans İmparatorluğunu ise zor durumda bırakarak Doğu Akdeniz’den uzaklaşmasını sağladı. Bununla birlikte Doğu Akdeniz şehirlerinin birbirinden değerli liman şehirlerinin ticarî olanakları Haçlıların iktisadî bakımdan da kalkınmalarına imkân tanıdı. Doğu Akdeniz şehirlerinin zaptı için Haçlılara deniz gücüyle destek veren İtalyan denizci devletleri de elde ettikleri geniş kapsamlı imtiyazlarla bölgeye yerleşerek Doğu Akdeniz ticaretinde söz sahibi oldu. İtalyan denizci devletlerinin bölgede gerçekleştirdikleri ticarî faaliyetler Doğu Akdeniz şehirlerinin kısa süre içerisinde Doğu-Batı ticaretinin merkezleri hâline gelmesini sağlayarak bu şehirlerin limanlarına büyük bir değer kazandırdı. Doğu Akdeniz limanları üzerinden gerçekleşen ticarî faaliyetler aynı zamanda Doğu kültürünün Batı’ya aktarımında ve Avrupa’nın sosyal ve ekonomik yapısının yeniden şekillenmesi hususunda da önemli rol oynadı Anahtar Kelimeler: Haçlılar, Doğu Akdeniz, Ortadoğu, Akkâ, Trablus, Sûr, Venedik, Cenova