Turkish Studies KÜRTAJ, KİŞİ, TAŞIYICI ANNELİK, NESİLLER ARASI ADALET (original) (raw)

TÜRKİYE'DE KIRSAL AİLE VE KENTSEL AİLE

Ailenin evrensel bir tanımını yapabilmemiz oldukça zordur. Genellikle aile kavramını açıklarken ''anne, baba ve çocuklardan oluşan toplumsal birim'' olarak ifade edilir. Fakat bu tanım aile kavramının ''çekirdek aile'' kategorisini açıklamaktadır. Toplumun önemli bir parçasını oluşturan aile, bireyin doğumundan itibaren barınma, beslenme, eğitim gibi temel ihtiyaçlarının karşılandığı sosyal bir ortamdır. Toplumun sahip olduğu değer yargıları,

KENTSEL MEKÂNDA AİDİYET UNSURU OLARAK KOLEKTİF KİMLİK: HALTANLAR AŞİRET DERNEĞİ ÖRNEĞİ

KENTSEL MEKÂNDA AİDİYET UNSURU OLARAK KOLEKTİF KİMLİK: HALTANLAR AŞİRET DERNEĞİ ÖRNEĞİ, 2024

Her insan farklı kimlikleri üzerinde taşır. Bu kimliklerin bir bölümü kolektif yapıdadır. Bu kolektif kimlikler bireye hem dayanışma içinde olduğunu hissini verir hem de bir topluluğa ait olduğu yönünde bir güven duygusu aşılar. Geleneksel toplumlarda bu kolektif kimliklerden birisi de aşiret kimliğidir. Son derece sıkı bağlarla örülü, kan bağına dayalı, aidiyet gerektiren aşiretin birey üzerinde etkili olduğu aşikârdır. Şanlıurfa’da yaptığımız araştırmanın amacı, bir kolektif kimlik örneği olarak aşiret derneklerinin bireyin kimliği üzerindeki etkisini belirlemektir. Bu amaçla Melucci’nin kolektif kimlik tanımından yararlanılmıştır. Melucci’ye göre kolektif kimliğin ilişkisel, çatışma ve süreklilik adıyla, birbiriyle ilişkili, üç farklı boyutu bulunmaktadır. Bu teorik çerçeve üzerinden kentsel mekânda bir aşiret derneğinin, mensupları üzerindeki etkisi belirlenmeye çalışılmıştır. Çalışmada Şanlıurfa’da bulunan Haltanlar Aşiret Derneği örnek olarak seçilmiştir. Derinlemesine görüşme tekniği kullanılarak yapılan saha çalışması sonunda aşiret derneğinin, aşiret mensupları arasındaki iletişimin devamlılığı bakımından önemli bir rol üstlendiği tespit edilmiştir. Derneğin bir diğer işlevi, sağladığı güven ağı sayesinde, aşiret mensuplarının sosyal ve ekonomik çıkarlarını kollamada oynadığı roldür. Siyasal patronaj ilişkilerin varlığı, aşiret derneklerini birer çıkar kollama platformuna dönüştürmektedir. Kimi aşiret mensupları aidiyet duygusu içinde derneği, kimliğinin bir parçası olarak görürken; kimi aşiret mensupları ise, çıkarlarının devamı için dernek üyeliğini bir zaruret olarak kabul etmektedir. Each individual has different identities, some of which are collective in structure. These collective identities provide the individual with both the sense that s/he is covered with solidarity and instills the feeling of security brought by belonging to a community. One of such collective identities in traditional communities is the identity of tribe. It is obvious that tribe, which is woven with extremely tight bonds, based on blood relations and requires attachment, is effective on the individual. The purpose of our research we have conducted in Şanlıurfa is to determine the effects of tribal associations on the identities of individuals. For this purpose, Melucci’s description of collective identity was made use of. According to Melucci, collective identity has three different dimensions named relational, conflict and continuity, all of which are related to one another. It was attempted to determine the effects of tribal associations on its members within an urban environment. The Haltans Tribal Association in Şanlıurfa was selected as the sample. It was found out that the tribal association assumed a significant role as regards the continuity of communication between the members of the association as a result of the field study conducted using the depth interview technique. Another function of the association is its role in the protection of interests of the members of the tribe thanks to the safety net it provides. Presence of political patronage relationships transforms tribal associations into platforms of protection of interests. While some individuals considered the association as a part of their identities with feelings of belonging, some other members of the tribe considered association membership as a must for the continuity of their interests.

Turkish Studies YOZGAT KIRSALINDA YAŞAYAN ÜÇ KUŞAK KADININ AİLE İÇİ CİNSİYET ROLLERİNDEKİ DEĞİŞİM

ÖZET Bu çalışma, amaç bakımından betimleyici bir saha araştırmasıdır. Modernlikle birlikte yaygınlığı hızlı bir biçimde artmış olan iletişim ve etkileşim sistemlerinden kaynaklı gelişmelerle yaşanılan değişimin hızla diğer kurum veyaşama alanlarına da yansımasının fazla zaman almadığı gerçeğinden hareketle, büyük ölçekli değişim süreçleriyle kadının toplumsal konumunun, rollerinin değişip değişmediğini betimlemeyi hedeflemektedir. Araştırmada Yozgat'ın merkez ve ilçelerine bağlı Hüyükkışla, Paşaköy, Güdülelmahacılı, Topçu, Divanlı, Erkekli, Gökçekışla, Lök, Osmanpaşa, Gelingüllü ve Büyükincirli köylerinde yaşayan, aynı haneden büyükanne, anne ve annenin 17 yaşından büyük kız çocuğu olmak üzere 30 kadınla yarı yapılandırılmış görüşmeler gerçekleştirilmiştir. İki aşamalı olarak tasarlanan saha araştırmasının ilk aşamasında köylerin sosyo-kültürel yapılarına ait veriler " Köy Bilgi Formu " , ikinci aşamasında aktörlere ait veriler ise " Kadın Soru Formu " aracılığıyla elde edilmiştir. Görüşmelerden edinilen sosyo-demografik verilerin analizinde SPSS programı; üç kuşaktan kadınların düşüncelerinin betimlenerek bulguların tanımlanmasına yönelik analizlerde ise MAXQDA 11.0 paket programı kullanılmıştır. Toplumsal cinsiyet açısından cinsiyet rolleri ile ilgili olarak, aile içi iş bölümü, aile içi karar süreçlerine katılım, çalışma hayatı, doğurganlık ve gündelik hayat konuları incelenmiştir. Köylerin sosyolojik yapılarının da etkisiyle kadınların cinsiyet rolleriyle ilgili kalıp yargılarda kuşaklararası farklılık görülmemiş, cinsiyet rol standartlarında değişim gözlemlenmiştir. Kalıp yargıların değişmemiş olmasının, köklü bir değişimden bahsetmeyi olanaksız kıldığı bulgusuna ulaşılmıştır.

KURTULUŞ SAVAŞI ANLATILARINDA ANLATICI KİMLİKLER, FEDAKÂR ÇOCUK KAHRAMANLAR VE ÇOCUKSU ÖZNELLİKLER

Edebiyat ve Millî Mücadele: Öyle Bir Harp Ki, 2023

...çalışmamda bir yandan çocuk ve çocukluk kavramları özelinde Cumhuriyet sonrası seçtiğim metinlerde çocukluğun kurulumunu ve çocuk özne özelinde Kurtuluş Savaşı’nın alımlanma pratiklerinin izini anlatısal düzlemde sürmeye çalışırken diğer yandan çocuk kahramanlarının “çocuksu” öznelliklerini de değerlendirmeye çalışacağım. Sonrasında anlatıcı kimliklerin çocuk özne tahayyüllerinde maskelemeye çalıştıkları, fedakârlık kültürünün örselediği çocuksuluğun ödev söylemi ve kahramanların eylemlerindeki temsilinin izini süreceğim.

Turkish Studies TÜRK DESTANLARINDA BABA-OĞUL ÇATIŞMASI

ÖZET Türk dünyası, hem tarihi devir hem de coğrafya olarak çok geniş bir alana yayılmıştır. Bu sebeple çalışmada farklı dönem ve coğrafyalardan örnekler seçilerek konu ele alınmış ve sınırlandırılmıştır. İncelenen destanlar Oğuz Kağan Destanı (İslam öncesi ve sonrası); Manas Destanı; Dede Korkut Destanı; Boktu-Kiriş, Bora-Şeeley; Kangıvay Mergen ve Kartığa Pergen destanlarıdır. Diğer Türk destanları incelendiğinde benzer örneklere rastlanılabilir. Destanlarda varlığını koruyan ve her destanda gizli ya da açık bir şekilde kendisini gösteren çeşitli motifler vardır. Bu motifler varlıklarını koruyabilmek için toplumun zihninde yer etmiş olmalıdır. Çünkü kullanılmayan motifler yok olmaya, unutulmaya mahkûmdur. Mitolojik çağdan tarihi çağa geçiş yapan destanlarımızda anlam kazanan motiflerden birisi de baba-oğul mücadelesi diğer bir deyişle çatışmasıdır. Türk mitolojisi gereğince kötü baba rolüne girmenin Yaratılış Destanı'ndan itibaren (Erlik ve Tengri Kayra Han) baba ve oğul arasında çatışma olarak kendisini göstermesi ayrıca Çin kaynaklarında yer alan Mete ve babası Tuman arasında geçen bir hadise çeşitli şekillerde Türk destanlarında karşımıza çıkar. Bu destanların bazılarında görülen baba-oğul mücadelesi metinlerin kurgu ve temasında önemli bir rol oynamıştır. Oğuz Kağan, Manas, Dede Korkut, Tıva destanlarından Boktu-Kiriş, Bora-Şeeley ve Kangıvay Mergen ya da Şor Kahramanlık Destanlarından Kartığa Pergen destanındaki ortak motifler tarihi birikimin bir ürünüdür. Türk destanlarında baba-oğul çatışmalarının sebebi ister dinî, ister kıskançlık ister töre isterse kahramanlık içgüdüsü olsun genelde bu anlatıların temelinde oğlun babaya itaatsizliği sonucu çatışma başlar. Oğuz Kağan, Dede Korkut, Manas gibi Türk kültürünün temel destanlarında rastlanılan baba-oğul çatışması baba ile oğul arasındaki şahsi anlaşmazlıklar sonucu değil dış etkilerin müdahalesiyle kendisini göstermektedir. Bu dış etkiler din, kıskançlık, töreye karşı gelme, oğlun kahraman olma isteği olarak belirtilebilir. Oğlun kahraman olma isteği bir dış etken gibi görünmese de oğlun mensubu olduğu toplum içinde alp olma isteği, toplumun ondan beklenti ve ihtiyaçları sonucu ortaya çıkar. İleride han olacak oğlun bu beklenti ve ihtiyaçları karşılaması gerekmektedir.

Turkish Studies GÖÇ VE PARÇALANMIŞ AİLE: GÖÇÜN ARDINDA KALANLARIN " DÖNÜŞ " FİLMİNDEKİ YANSIMALARI

ÖZET Göç geçmişten günümüze insanlığın en önemli toplumsal olgularından birisi olmuştur. Son dönemlerde hem göç alan hem de göç veren ülkelerden birisi olan Türkiye özellikle göç olgusunun iki boyutu olan iç ve dış göç hadisesini yoğun bir şekilde yaşamaktadır. Özellikle Anadolu'dan İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyük kentlere doğru yapılan iç göçle birlikte yıllardır ağırlıklı olarak Avrupa ülkelerine doğru gerçekleşen tek yönlü işçi göçü hadisesi Türkiye'nin göç pratiklerinin en önemli görünümlerinden biridir. Her iki göç pratiğini de farklı dinamiklerle incelemek mümkündür. Ancak her iki göç türünde de en önemli sorunlardan birisi tek başına gerçekleşen-kısa ya da uzun süreli-göçlerde ortaya çıkan aile sorunlarıdır. Bu çalışmada da özellikle dış göçle birlikte ortaya çıkan bir sorun üzerine değinilmektedir. Türkiye'den 1960'lı yıllardan bu yana çoğunlukla Avrupa ülkelerine doğru gerçekleşen dış göçün hem göç eden hem de göçün ardında kalanlar açısından çok farklı sonuçları ortaya çıkmıştır. Bu sonuçlardan birisi de göçün ardında kalanlarla birlikte ortaya çıkan " parçalanmış aile " olgusudur. Göçün en önemli sorunlu alanlarından birisi olan parçalanmış aile olgusunu özellikle bugün ülkemizin yurt dışına yoğun göç veren yerlerinde hissetmek mümkündür. Bu çalışmada " göç ve parçalanmış aile " olgusu yıllar önce yayınlanmış olan ve o günün toplumsal ve ekonomik koşullarını yansıtarak bugüne ışık tutan, " Dönüş " sinema filmi üzerinden bir analiz yapılarak açıklamaya çalışılmıştır.

ULUSLARARASI İLİŞKİLERDE İMAJ KAVRAMI VE BATI NOSTALJİSİNDE BİR AKSAKLIK OLARAK TÜRK İMAJI

Karadeniz Dergi, 2017

Bu makalede, hemen her Türk’ün farklı yoğunluklarda hissetmek, hatta yüzleşmek zorunda kaldığı Batı toplumundaki Türk imajı tartışılmaktadır. Bu doğrultuda hazırlanan çalışma, üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde “imaj” kavramı, kavramsal derinliği içinde ele alınmakta ve siyasal bir olgu olarak “uluslararası ilişkilerde imaj” kavramı incelenmektedir. İkinci bölümde, Yeni Dünya Düzeni’nde öne çıkan imaj-değer algısı ve bu algının hegemonik yönü üstünde durulmaktadır. Üçüncü bölümde ise, Doğu’nun ve Türkiye’nin Batı’daki imajı ile bu imajın arkaplanı çözümlenmektedir.

ERİLLİK VE MİLLİYETÇİ TAHAYYÜL BAĞLAMINDA “KURTLAR VADİSİ”

Milliyetçilik, toplumu oluĢturan heterojen doku içinde yer alan farklılıkları aĢarak onları bütünleĢtirebilme gücü olan ve ortak bir kültürel anlam dünyası yaratabilen bir ideolojidir. Söylem olarak milliyetçiliğin popüler kültürel metinler içinde anlamlandırılma ve yeniden yorumlanma biçimleri milliyetçiliğin millet, toplumsal cinsiyet, vatan gibi kavramlarla kesiĢtiği kavramsal konumlandırmalar hakkında önemli anahtarlar sunar. Ġçinde bulunduğumuz toplumda popüler kültürel olarak öne çıkan bazı anlatılar miiliyetçiliğin pratikte sembolik bir strateji olarak kullanılma biçimlerini göstermektedir. Özellikle Kurtlar Vadisi adlı TV dizisi ile öne çıkan bazı söylemsel strateji ve anlamlandırma pratikleri milliyetçiliğin farklı öznellikleri kurma biçimlerini oluĢturmaktadır. Bu makale, Kurtlar Vadisi dizisini örnek alarak, çeĢitli ses ve fikirlerin bakıĢ açılarının savaĢımda bulunduğu bir mecra olarak popüler kültürel pratikler ve söylemler arasında öne çıkan önemli bir söylemsel iĢaret olan miliyetçiliğin baĢta erillik olmak üzere diğer bazı kavramlar ile buluĢma noktalarını açımlamayı hedeflemektedir. I. MODERNLĠK, KĠMLĠK VE MĠLLĠYETÇĠLĠK Modernliğin kurtuluĢ vaad eden yüzü ile öngörülemez sıkıntıları modernliği eleĢtiren sistematik ideolojilerin ve sosyal hareketlerin doğuĢuna zemin hazırlamıĢtır. Modernliğin ilk dönemlerinde modernliğin bütünlüklü eleĢtirisi sadece milliyetçilik tarafından değil alternatif modernlikler arayan büyük anlatılar tarafından da yapılmıĢtır. Günümüzde milliyetçilik aynı rolü oynayan komünoteryan bir hareketin parçasıdır ve Jakoben modernlik geleneğinin yeniden idame ettirilmesi çabası olarak da görülebilir (Delanty, 2002). Genellikle milliyetçilik ile modernleĢme iliĢkisi üzerine odaklaĢan yaklaĢım modernleĢme sürecinin çatıĢma ve gerilimleri ile milliyetçi duyguların uyanıĢı arasında önemli bir bağ kurmaktadır. Bu yaklaĢım içinde bazıları sosyopolitik boyutları vurgularken bazıları ise sosyo-etnik boyutları ele alır. Tarihsel perspektif içinde değerlendirildiğinde milliyetçilik ile ilgili yaklaĢımlar bu ideolojinin ortaya çıkıĢ nedenleri ve kökenleri ile ilgilenmiĢler; -modernliğe içkin olan-milliyetçiliğin iliĢkili olduğu diğer anlam sistemlerini ele almayı ihmal etmiĢlerdir. KuĢkusuz, bu ihmal, milliyetçilik ile ilgili makro toplumsal yapıları irdelemekten ve mikro eksende milliyetçiliğin ne tür söylemsel stratejiler kullandığını, ne tür öznellikler kurguladığını, hangi anlam sistemleri ile iĢbirliği yaptığını ya da hangi anlam sistemlerini ötekileĢtirdiğini, nasıl bir kimlik siyaseti ile ilgili olduğunu göz ardı etmek ile ilgilidir. Bu noktadan hareketle, sosyal bilimsel merceğin makro eksenden mikro eksene kaydırılması ile hem modernlik ve milliyetçilik ile ilgili kuramsal yaklaĢımların zayıf damarları ortaya çıkar hem de mikro eksende söylemsellik ve öznellik bağlamında milliyetçi ideoloji(ler)in hangi bağlamda ne tür kimlikler ve anlam sistemleri inĢa ettiği belirlenebilir. Ana damar yaklaĢımların göz ardı ettiği "gündelik hayat" alanı içinde milliyetçiliğin gündelik tezahürleri ıskalanmaktadır (Özkırımlı, 1997); oysa milliyetçilik (bayrak, uçak logoları, marĢlar, milli çiçekler, milli mutfaklar ve mimariler, takım sporları, popüler kültürel formlar gibi) fetiĢ nesnelerin görünür, ritüel organizasyonu aracılığı ile biçimlendirilir (McClintock, 1996). Bir diğer deyiĢle, milliyetçilik sadece bir doktrin değil, aynı zamanda bir konuĢma, düĢünme ve eyleme yoludur. Milliyetçiliği sadece bir doktrin olarak sınırlandırmak, onun anlamını daraltmak ve milliyetçiliğin ve milli kimliklerin politik meseleler dıĢında hayatımızı etkileme gücünü yadsımak anlamına gelir. Milliyetçilik söylemi ırk, etnisite, toplumsal cinsiyet gibi değiĢkenlerle ortak özellikler taĢır (Calhoun, 1997). Dolayısıyla, milliyetçiliği bir söylem olarak ele almak insanların dünyada kendi özlemlerini bir millet ve milli kimlik etrafında düĢünüp çerçevelendirmelerine neden olan kültürel yorumlama biçimi ve retoriğin 3 üretilmesi ile ilgili süreçleri çözümlemek anlamına gelecektir. Söylem olarak milliyetçilik, yukarıda değinilen modernliğin sıkıntılarına yanıt bulmaya çalıĢan ideolojik duruĢlar arasında yer alarak kimlik krizleri için panzehir olarak kodlanır. Milliyetçilik sadece siyaset meselesi değil fakat aynı zamanda kültür ve kimlik meselesidir. Bilindiği gibi, postmodern dönemde kimlik krizleri bağlamında "Biz kimiz?" "Kim, ne adına, ne için bizi kontrol etme yetkisine sahiptir?" gibi sorulara paralel olarak en önemli sorulardan bir diğeri de "özne" olarak karĢımıza çıkar. Bir zamanlar irrasyonel alana itilen feminen, dinsel ve kültürel ötekilerin dönüĢü modern siyasetin temel efsanelerini sorgulamıĢ ve Foucault"nun "devletin yönetimselleĢmesi" olarak adlandırdığı krize neden olmuĢtur (Moallem, 2005). O halde mikro eksende söylem olarak milliyetçiliğin çözümlenmesi kimlik krizleri bağlamında önemlidir. Milliyetçi anlam sistemleri çerçevesinde çeĢitli kültürel ötekilerin dönüĢü çeĢitli kimlik teĢhis etme stratejileri ile (Bayart, 1996) gerçekleĢtirilir. Modernliğin öne çıkardığı rasyonel, ilerlemeci ve evrenselci özneye karĢın toplumsal cinsiyet, etnisite, milliyet, din gibi varoluĢ alanları çerçevesinde temellendirilen kimlikler ile söylemler arasında önemli bir bağ vardır. Artık modernliğin çatırdayan iskeleti altında buluĢan kimlikleri bir arada tutan söylemsel ağ bir gerilim alanını oluĢturur. Bu ağ, dinamiktir, devingendir, akıĢkandır. Kollektif kimlik, belirli bir durumu değil bir süreci yansıtır. Bir komünotenin kimliği diğer komünotelerle iliĢki içersinde ve zamanla değiĢir. Nasıl ki bireysel kimliklerin oluĢumu ancak kiĢiler arası iliĢkiler bağlamında mümkünse kollektif kimliklerin oluĢumu da komünoteler arası iliĢkiler bağlamında söz konusu olabilir (Bilgin, 1995). Milli kimlik, buna göre, söylemsel olarak müzakere edilen bir alan içinde diyalojik olarak ortaya çıkan bir kimlik olup yukarıda değinilen kendisi ile ilintili diğer ideolojiler ve anlam sistemleri hakkında iĢaretler taĢıma gücüne sahip bir kimliktir. "Asli kimlikler bir Ģekilde "var olur", ama yapı olarak değil, bilinç olguları ve öznellik rejimleri olarak ortaya çıkarlar" (Bayart, 1999: s.91). Dolayısıyla, milli kimlik de çeĢitli öznellikler arasında gündelik hayat içinde popüler kültürel formlar aracılığı ile sürekli olarak inĢa edilir. Milliyetçi ideolojinin milli kimlik ile beraber diğer kimlikleri kurma stratejileri bağlamsal 4 olarak anlaĢılabilir. Diğer bir deyiĢle her toplum için genel geçer bir milliyetçilik haritası olamaz. Farklı toplumlarda farklı ideolojik anlam sistemleri içinde söylemsel olarak Ģekillendirilen milliyetçilikler vardır: Türk milliyetçiliğinin Kemalist, Ġslamcı ve aĢırı milliyetçi versiyonlarının politik ve popüler alandaki yansımalarının gösterdiği örnekler gibi. Farklı milliyetçilikleri birbirine bağlayan öge milliyetçilik söylemidir. Bu söylemin temel özellikleri: Milletin çıkarlarının ve değerlerinin tüm diğer çıkarlardan ve değerlerden üstünlüğü, meşruiyetin tek kaynağı olarak millet fikri, ve (biz ve onlar gibi) ikili bölünmelerle işlemesidir (Özkırımlı, 1997). Calhoun"a göre ise milliyetçilik retoriğinin özellikleri Ģunlardır: 1. Nüfusun ve toprak parçasının sınırları, 2. Milletin bir bütün olduğu fikri, 3. Egemenlik, ya da en azından egemenlik özlemi, ve dolayısıyla diğer milletlerle formel eĢitlik, 4. AĢağı doğru meĢruiyet fikri -örneğin, sadece popüler irade tarafından desteklendiği zaman ya da "halkın" ya da "milletin" çıkarlarına hizmet ettiği zaman hükümetin adil olacağı fikri. 5. Kollektif meselelere halkın katılımı -milli üyelik temelinde mobilize edilen nüfus, 6. Her bireyin milletin parçası olarak anlaĢıldığı doğrudan üyelik, 7. Dil, ortak inançlar ve değerler, yaĢam pratiklerini içeren kültür, 8. Zaman içinde, geçmiĢ ve gelecek kuĢaklar dahil, milletin varolduğu fikir, 9. Ortak köken ya da ırksal özellikler, 10. Belirli bir toprak ile kurulan kutsal ya da tarihsel iliĢkiler (Calhoun, s.4-5) Calhoun ve Özkırımlı"nın sunduğu modellerin popüler kültür içinde nasıl dolayımlandığını görmek için milliyetçi ideolojinin pratikteki iĢleyiĢ biçimlerine, kendisini oluĢturan söylemi oluĢturan ögeler arasındaki iliĢkilere, belirli kimliklere ve rollere atfedilen anlamlara, bu anlamlar arasındaki uzlaĢım ve gerilim hatlarına bakmak gerekmektedir. Yukarıda da değinildiği gibi, modernliğin açmazlarının milliyetçi ideolojideki yansımaları toplumsal sonuçlar babası) büründürülmüĢtür. Dizinin kahramanının farklı kimlikleri (Baron"un oğlu Efe Karahanlı, istihbaratçı Ali Candan, mafya babası Polat Alemdar) arasındaki gerilimler dizinin hemen bütün anlatılarına yansımıĢtır. Polat Alemdar"ın kendi kimliğini araması, Türkiye"nin dıĢ düĢmanların hegemonyasından kurtarılması ile paralel giden bir süreç olarak kodlanır. Polat kimliğini vatan uğruna saklamıĢ; fedakarlık yapmıĢ; devlete karĢı sorumluluğunu yerine getirmiĢtir. Dizinin baĢlangıcında Polat"ın mafya dünyasındaki baĢarıları ve kahramanlıkları gösterilir. Delikanlılık kültürünün tüm ritüelleri dizinin ana malzemesini oluĢturur. Racon kesmeden operasyon hazırlamaya, çeteler dünyasının ruh halinden bıçkınlığın en keskin versiyonlarına kadar mafya kültürü tüm sosyal psikolojik ayrıntıları ile öykünün ana malzemesini oluĢturur. Farklı mafya grupları arasındaki çatıĢmalar görsel ve sözel Ģiddeti içen sahneler ile örülürken aslında mafyanın da bir piyon olduğu, asıl yönetenlerin konsey ve konsey-üstü uluslar arası güçler olduğu sık sık vurgulanır. Dizinin politik söyleminin asıl yapıtaĢı komplo teorileridir. Ġzleyiciye devlet içinde birtakım "iyi niyetli" istihbaratçıların milleti ve devleti kurtarma misyonu olduğu hatırlatılır. Karanlık ve gerilimli mekanlarda Polat ile istihbaratçıların diyalogları, Konsey üyelerinin gizli toplantıları, güç sembolü olabilecek her türlü malzemenin görsel ve sözel olarak kullanımı komplo teorilerini pekiĢtirecek Ģekilde yapılmıĢtır. Dizi, temel olarak milleti ve devleti fethetmek, pasifleĢtirmek ve sömürgeleĢtirmek isteyen dıĢ...