BİLGE KARASU'NUN UZUN SÜRMÜŞ BİR GÜNÜN AKŞAMI ADLI ESERİNİN VAROLUŞÇULUK TEMELİNDE İNCELENMESİ (original) (raw)
Bilge Karasu eserlerindeki karakterler kendi evrenlerinde yasayan, iyinin ve kötünün ötesinde olan bireylerdir. Varoluşları bir düşünceyi veya belli bir değeri imlemek amacı taşımamaktadır. Karakterler daha çok bir yaşantıyı ölümle anlamlandırarak kurma çabasındadırlar. Füsun Akatlı, Karasu'yu Türk edebiyatının, yazısında en çok 'felsefe' taşıyan ama felsefeyi edebiyatına taşıtmayan ustası olarak tanımlar. (Akatlı, 1998, s. 79). Karasu'ya göre yaşama hep yazın açısından bakmak felsefeyi hiç hesaba katmamak demek değildir (Karasu, 1999). Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı'nda da karakterler felsefi düşünme ve sorgulama üzerine değişik tespitlerde bulunmaktadırlar. Soru sormak Ada'nın ve Tepe'nin karakterlere öğrettiği en belirleyici özelliktir. Bu yüzden içinde üç farklı öykü barındıran eseri sadece edebi değil felsefi bir metin olarak da değerlendirmek gerekmektedir. Öykülerde anlatılanlar genel olarak keşişlerin baskı ortamından kaçışı sonrasında yaşadıkları gibi görünse din ve bireyleşme sürecinde arketiplerin yansımalarını ve kişilerin kendi benliklerine ulaşma çabalarını öne çıkartmaktadır. Karasu eserinde keşişleri ölüm, kaçış, baskı, korku gibi temalarla ilişkilendirerek bireylerin yaşantılarını ve kendilerini değerlendirme sürecini iç çatışmalarla aktarmıştır. Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı'ndaki din adamlarının varoluş sorunuyla ilişkili yaşamı ve ölümü sorgulama süreçleri, bunun üzerine kendilerini çoğunluktan soyutlama/soyutlayamama halleri bu çalışmanın çıkış noktasını oluşturmaktadır.