ÇAĞLA KUBİLAY - İSLAMCI SÖYLEMDE KAMUSAL ALAN TASAVVURU: DEVLETLE TANIMLANAN KAMUSAL ALANIN MİLLETE TAHVİLİ VE KAMUSAL ALANIN REDDİ (original) (raw)
Related papers
OĞUZ TÜRKÇESİ ARAŞTIRMALARI, 2019
Edebiyatımıza birçok dalda katkı sağlamış olan Sabahattin Kudret Aksal, erken Cumhuriyet sonrası edebiyatımızın kıymetli yazarlarındandır. Gerek şiir gerek tiyatro gerek hikâyelerinde birçok defa taltif edilen yazar, Sait Faik Ödülü'nü 1955 yılında Gazoz Ağacı ile alır. 1956 yılında yazdığı Yaralı Hayvan adlı hikâyesi ile de 1957 yılında Türk Dil Kurumu Sanat Ödülü kendisine takdim edilir. Ayrıca, Ev ve Ölü adını verdiği hikâyesini 1985 yılında kaleme alır. Ev ve Ölü ile Vav'lar isimli hikâyeleriyle ENKA Ödülleri'ne katılan yazarın Vav'lar hikâyesi burada ödül alır. Böylece Ev ve Ölü de onun meşhur hikâyeleri arasında yer edinir.
ELMALILI HAMDİ YAZIR'IN HAK DİNİ KUR'AN DİLİ TEFSİRİNDEN TÂLÛT VE CÂLÛT KISSASININ DEĞERLENDİRİLMESİ
Son devrin büyük din âlimlerinden olan Elmalılı Hamdi Yazır, tefsirini Cumhuriyet’in ilk yıllarında kaleme almıştır. Yazdığı tefsir kitabının adını “Hak Dini Kur’an Dili” koyarak da, o dönem aydınlarının duygu ve zihinlerinde yaşanan önemli bir travmaya işaret ederek; hem diğer dinlere karşı İslam’ın üstünlüğünü savunmuş hem de o dönem yaygın olan Türkçe ibadet, Türkçe Kur’an çevirileri modasına kaşı ince bir muhalif duruşu sergilemiştir. Biz bu makalemizde, Elmalılı Hamdi Yazır’ın Tâlût ve Câlût kıssasını nasıl ele aldığını işleyeceğiz.
TÜRKİYE'de KEMALİZM KARŞISINDA SİYASAL İSLAMCI HEGEMONYANIN İNŞASI
Bu makale, Türkiye’de “Kemalist” devlet geleneğinin en önemli “öteki”lerinden birisi olan siyasal İslamcı bir gelenekten gelen kadroların kurduğu Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) ve “Kemalist” devlet düzeni/yapısı arasında devam eden mücadeleyi tarihsel bir bakış açısıyla ele almaktadır. Türkiye’de ünlü İtalyan filozof AntonioGramsci’nin kullandığı anlamda, yani hem tahakkümü hem de rızayı içeren bir “Kemalist” hegemonya ve onun oluşturduğu paradigmadan bahsedilebileceği ileri sürülmektedir. Bununla birlikte, “Kemalist” hegemonyanın, Türkiye Cumhuriyeti’nin 29 Ekim 1923’te kuruluşundan Bu yana ilk defa karşıt bir hegemonya ile karşı karşıya kaldığı ifade edilmektedir. AKP’nin 3 Kasım 2002 genel seçimlerinden zaferle çıkması ile başlayan süreçte, siyasal İslamcı kadroların Türkiye’de hükümet kurduğu yıllarda, “Kemalist” hegemonya karşısındasiyasal İslamcı bir hegemonya inşa etme mücadelesinin bir gerilime yol açtığı belirtilmektedir. Uluslararası ve ulusal konjonktürdeki değişmelere bağlı olarak siyasal İslamcı kadroların Türk siyasal yaşamındaki etkisinin giderek zayıflayacağı, “sessiz devrim”in kalıcı olamayacağı ve “Kemalist” hegemonyanın varolmaya devam edeceği sonucuna ulaşılmaktadır. Anahtar Kelimeler: Kemalizm, Hegemonya, Öteki, Siyasal İslam, Sessiz Devrim
Bu makale, Kocaeli’nin Yahya Kaptan ve Fatih mahallelerinde yaşayan bireylerin siyasal toplumsallaşma araçlarına yönelik duydukları güven düzeyi ile siyasal katılım tür ve düzeylerini ortaya koymayı amaçlamaktadır. Araştırma konusu; siyasal katılım tür ve düzeylerinde belirleyici unsurlardan biri olan “güven” kavramı çerçevesinden sınırlandırılmaktadır. İnsanların içinde bulunduğu topluma ve siyasal toplumsallaşma araçlarına duydukları güven doğrultusunda siyasal katılım düzeylerinin düşük veya yüksek oranda gerçekleştiği; farklı sosyo demografik özelliklerin farklı siyasal ilgi ve katılım düzeyine neden olduğu varsayılmaktadır. Bu varsayımlar doğrultusunda güven düzeyi ile siyasal katılım düzeyi arasındaki ilişki tespit edilmeye çalışılmakta; mahallere göre siyasal ilgi ve katılım düzeyleri arasındaki benzerlik ve farklılıklarla ortaya koyulmaktadır. Araştırma doğrultusunda 356 kişiye yüz yüze anket formu uygulanarak sorular yöneltilmiştir.
CUMHURİYET DÖNEMİNDE İSLAMİ İLİMLER SEMPOZYUMU
TAHA ABDERRAHMANE’S CRITICAL APPROACH TO MODERNITY’S SEPARATION OF MORALITY FROM RELIGION, 2022
Religion has an integral feature that unites various areas of life and seems that religion covers many different areas. However, the soul is a unity and integrity structure that does not accept division. In this respect, religious decrees are in a unity that cannot be divided. In fact, even if the provisions in question do not create a simple unity and unity, they preserve their integrity in an indivisible simple unity and integrity, thanks to the spirit of unity that carries them. However, modernity wanted to render this unity inactive so that it would be independent from each other both in terms of operation and management and in terms of its results, and it started to break this unity.
TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTSİZLİĞİNDE KADİR-İ MUTLAK “DEVLETE İTAAT” SORUNU VE HUKUKUN GERİ ÇEKİLMESİ
CİNSİYET BAĞLAMINDA HUKUKA ELEŞTİRİYEL BAKIŞ SEMPOZYUMU, 2023
Devlet iktidarına bir sınırlama getirilmediğinde ve hikmetinden sual olmayan bir aygıta dönüştürüldüğünde zamanla uyruklarına yönelik hukuku siyasi aklıyla biçimlendirip yaratan ve bizzat üretilmiş bu hukukun sahibi olarak devletin, kendi iktidarını sınırlandırması ve kendini belirli ölçüde dizginlemesi beklenemez. Devleti sadece egemenlerin biçimlendireceğine ve diğerlerinin ise itaat etmek dışında bir görevi olmayacağına inananlar için hukuk her daim bir aparat olarak kalmaya devam edecektir. Bu şekilde düşünenler öteden beri çeşitli fikirlerle bu durumu savunmuşlardır. Örneğin hukukla devleti özdeşleştiren hukuki pozitivizmi savunan ve hak kavramını baştan reddeden doğal hukuk karşıtı Kelsen'e göre "devletin bir hukuki düzen olduğu kabul edildikten sonra, her devlet bir hukuk devletidir ve bu hukuk devleti deyimi artık fazlalıktır." Devleti verili kabul etmekle kalmayıp devleti hukukun ontolojik biçimi, hukukla özdeş hali ilan ederek, Alman kamu hukuku geleneğindeki devleti aşkınlaştırma çizgisine getiren bu Kelsenci yaklaşımın kökenleri, hukuku egemenin buyruğundan başka bir şey olmadığını kabul eden Thomas Hobbes'un fikirleriyle, ünlü Bavyeralı hukukçu Feydel'in "Devletin üstünde bir hukuk olmadığı, Devletle paralel bir hukuk olmadığı, hukukun Devlet tarafından tedvin edildiği" görüşü ile ve "devlet, hukuku yaratan aygıt olarak onun üzerindedir ve istisna durumunda onunla kayıtlı olmaması gerekir" diyen Carl Schmitt'in savunduklarıyla uyum içerisindedir. Devleti yönetenlerin kayıtsız ve şartsız itaati uyruklarından beklerken hukukun tek sahibi gibi davranarak bir yandan evrensel bir insan hakları söylemini retorik olarak kullanarak toplumda derinleşen eşitsizliklerden yayılan huzursuzlukları yatıştırmaya çalışmaları diğer yandan kültürel siyasi kodlarını tüm topluma dayatma niyetiyle her türlü kamusal ayrımcı uygulamaları ve normları normalmiş gibi sürdüren kişileri, grup ve anlayışları doğrudan desteklemeleri sıklıkla görülmektedir. Uyruklarını iktidar karşısında dost ve düşman şeklinde ikiye ayırarak
Her toplumda tarihi Anti-Semitizm üzerinden okuyan düşünürler bulunmaktadır. Türkiye’de de Sağ Muhafazakar-İslamcı düşünürler hem modern yaşam tarzına kolay adapte olmaları, hem de sahip oldukları sermaye birikimi nedeniyle Yahudi topluluğuna negatif bir yaklaşım sergilemektedirler. Yahudi topluluğunun gizli bir örgütlenme kurarak ve önceden belirlediği planlar doğrultusunda hareket ederek uluslararası sistemi yönlendirdiğini iddia eden Sağ Muhafazakâr-İslamcı düşünürler, bu yaklaşımlarıyla aslında bulundukları zaman çizelgesinden geriye doğru bir analiz yapmaktadır. Olayların sonuçlarına vakıf olarak yapılan tarihsel analizler aslında alternatif bir tarih anlayışının adım adım nasıl oluşturulduğunu da gözler önüne sermektedir. Türk Sağ Muhafazakâr-İslamcı düşünürler hem uluslararası sistemi, hem de Türk siyasal yaşamını analiz ederken anti-semitik bir söylem kullanmışlardır.
Çağla KUBİLAY* ÖZET Bu çalışmanın konusu, türban sorunu bağlamında İslamcı söylemin kamusal alan tasavvurunun çözümlenmesidir. Türban yasağını kaldırmak ve böylece türbanın kamusallaşmasını sağlamak üzere, İslamcı söylemde Kemalist kamusal alan tasavvuru tartışmaya açılmaktadır. Bu bağlamda uygulanan strateji ise devlet-millet karşıtlığının harekete geçirilmesi yoluyla, kamusal alanı devletle tanımlayan Kemalist tasavvura karşı, kamusal alanı "milletin alanına" tahvil etmektir. Çalışma, bu karşıtlık düzleminde yürütülen hegemonya mücadelesiyle ortaya çıkan kamusal alan tasavvurunu; türban sorunu bağlamında önemli dönemeçler olarak belirlenen örnek olaylar çerçevesinde çözümlemektedir. Bu örnek olaylar Yeni Şafak, Yeni Asya, Zaman, Milli Gazete ve Anadolu'da Vakit gazetelerinde her biri olayı izleyen on beş gün boyunca yayımlanan köşe yazılarının çözümlenmesi yoluyla ele alınmıştır. ABSTRACT This research evaluates the public sphere concept in the Islamic discourse within the framework of the turban problem. The Kemalist conception of the public sphere is criticised by the Islamic discourse with regard to lifting turban ban and making it public. The accepted strategy of Islamists, in this context, is to mobilize state-nation antagonism in order to attribute positive connation to the public sphere as the sphere of nation which is controversy to the understanding of Kemalism that defines the public sphere with reference to the state. This research analyses the concept of public sphere emerged from this hegemonic struggles embodied in important sample cases in the turban problem. These cases are assessed by examining columnists" in Turkish dailies Yeni Şafak, Yeni Asya, Zaman, Milli Gazete and Anadolu'da Vakit after each case for a period of 15 days.