KIAROSTAMİ'DE GÖSTERİLMEYENİN GÖRÜNTÜSÜ, ŞİİR VE ŞİRİN IMAGE OF THE ELEMENT NOT SHOWN IN KIAROSTAMI, POETRY AND SHIRIN (original) (raw)
Related papers
Aslında şiir, ait olduğu dönemde şekillenen sosyal, siyasal ve dinsel olguları yansıtan çok önemli bir vesikadır. Günümüzde gazeteleri yoluyla kendi görüşlerinin propagandasını, karşı görüşlerin de antipropagandasını yapan gazetecilerin üstlen-dikleri rolün bir benzerini klasik dönemde şiir yoluyla şairler üstlenmişlerdir. Bundan dolayıdır ki belli bir dönemde bir ekole ait kavramları yansıtan şiirler her zaman bi-rinci elden kaynak olarak kabul edilmiştir. Şîa’nın, teorik süreç olarak Asr-ı Saadetle başlayan, isyan süreçleri olarak Emevi ve Abbasi dönemlerinde şekillenen ve Fa-tımîler döneminde farklı boyutlar kazanan mezhebî kavramları, bu dönemlere ait şi-irlere yansımıştır. Bu şiirlerin büyük çoğunluğu Şiî şairlere, bir kısmı da muhalif şair-lere aittir. Biz bu makalemizde bu şiirleri ve içerdikleri mezhepsel kavramları ince-lemeye çalışacağız. Poetry is a significant genre which reflects the making of the social, political and religious phenomena of its own time. The role played by poetry in the classical period is akin to the role the contemporary journalists play in the propagation of their own opinion and the dismissal of counter-opinions through the pages of their newspapers. Hence the reason why the conceptual apparatus of poems produced by certain schools are regarded as primary resources for historical inquiry. The sectarian Shia terminology which developed theoretically during the Islamic Golden Age, shaped in the course of rebellions during the Ummayad and Abbasid periods, and diversified during the Fatimid era are all reflected in the Shia poetry produced in each period. Most poems of this era belong to the Shia poets while some were written by dissident poets. This article shall investigate the poems in question and the sectarian terminology used therein.
ŞÂİRİN ŞİİRİ/Nİ MÜDÂFAASI * DEFENCE OF THE POET'S POETRY / HIS POEM
ÖZET Edebiyat ortamında edebî ürünlerin ve şahsiyetlerin değerlendirilmesi, olumlu ya da olumsuz yönlerinin ortaya konması tenkid ameliyesi olarak görülmüştür. Bu ameliye, modern zamanlarda çok yaygınlaşmış olmakla birlikte klasik Osmanlı edebiyatında da dikkate alınacak ölçüde var olmuştur. Şuarâ tezkireleri tenkidin en belirgin şekilde ortaya konduğu eserlerdir. Tezkire yazarı, biyografisini verdiği şahsiyetin eserleriyle ilgili orijinal ve döneminin sanat-edebiyat algısını yansıtan değerlendirmeler yapar. Tezkireler dışında da şahsî olarak edebî tenkidin yapıldığını söylemek mümkündür. Tanzimat döneminden itibaren şahsî tenkitlerin, birinci şahıs edebiyatı olan mektup marifetiyle yapıldığı bilinen bir gerçektir. Mesela Nâmık Kemal'in, Ziya Paşa'nın Harâbât adlı antolojisi için yazdığı Tahrib-i Harâbât ve Takib adlı tenkid eserleri mektup şeklindedir. Klasik Osmanlı edebiyatında da benzeri durumları görmek mümkündür. Bu yazıda, ilki şâirlere hakâret eden bir idâreciye cevâp olmak üzere, diğeri bir şâir tarafından, sanatına yöneltilen asılsız tenkidlerden şikâyet bâbında bir dostuyla paylaşmak üzere yazılmış iki mektup konu edinilmiştir. İki ayrı kişiye ait bu mektuplarda yazarlar adeta nefsî müdafaa yapmışlardır. Mektuplarda, dönemin hem dînî hem de örfî şiir algısını görmek mümkündür. Yazar, şâirlere yönelik bir hakârete cevap verirken, şiirin, dindeki yerini dînî argümanlarla açıklar. İkinci mektupta da dönemin edebiyat piyasasıyla ilgili olarak şâirlerin rakiplerini yıpratmak için bazı entrikalar çevirdikleri görülmektedir. ABSTRACT In literature, reviewing literary works and its characters, presenting positive and negative aspects of them have seen as an act of criticism. Even though this act has spread and become popular in modern times, there was a remarkable amount of criticism in Ottoman literature either. 'Şuarâ tezkirleri' which are collection of biographies of poets, are the works in which criticism revealed the most. Tezkire writer exposes original criticism about the works of the person whom he is * Bu makale Crosscheck sistemi tarafından taranmış ve bu sistem sonuçlarına göre orijinal bir makale olduğu tespit edilmiştir. Yrd. Doç. Dr. Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, El-mek:
Attilâ İlhan, 1940 Kuşağı içinde kendine özgü yeri olan bir şairdir. Sinemayı genç yaşlarından itibaren çok seven Attilâ İlhan'ın poetikası büyük ölçüde sinema yapısı üzerine temellenir. Genç yaşta Paris ve İstanbul'da sürekli olarak sinema salonlarında bulunmuş, film eleştirileri yazmıştır. Şiir yazarken de imgelerini genellikle sinematografik çağrışımlardan seçmiştir. Sinematografide genel olarak görüntü, hareket, ses-görüntü eşzamanlılığı önemlidir ve Attilâ İlhan'ın şiir anlayışı büyük ölçüde sinema tekniğine ve görsel imgelere dayanır. Attilâ İlhan'ın imgeleri sinema perdesine yansıyan görüntüler gibidir. O, Şiirsel Gerçekçi Fransız Sinemasından yararlanmış ve şiirlerini bu anlayışla yapılandırmıştır. Attilâ İlhan, imge oluştururken öykülemeci ve/veya betimlemeci teknik, fotoğraflama tekniği, çağrışım kurgusu, çarpıcı kurgu gibi tekniklerden yararlanır. Şiirlerinde adeta bir sinema dekoru yaratır, sinema diline yakın duran tekniğiyle benzersiz bir poetikaya ulaşır.
ÖZ: Şiirin bugüne kadar tek tanımı yapılamamasına rağmen birçok tarifi yapılmıştır. Kimi şairler şiir söyler fakat nasıl söylediğini izah edemez. Kimisi şiir söyler ve söylediği üzerinde konuşur. Sezai Karakoç bu şairlerden biridir. Genel olarak sanatına özel olarak şiirine değinirken einfühlung ve soyutlama kavramlarından yararlanır. Özne ve nesne arasındaki ilişkinin bir algı içinde şair beninde nasıl bir duyarlık oluşturduğu ve sonuç olarak eserin estetik bir form kazanması şairler için kaçınılmaz bir zihinsel süreçtir. Türk edebiyatında kelimenin tam anlamıyla şair olanların zihinsel süreçleri estetik kavramlarla incelenebilir. Çalışmamız bunun bir örneği olarak Sezai Karakoç'u ve şiirini konu edinmektedir. ABSTRACT: many descriptions of poetry have been done although although one definition of it couldn't be done up to now. Some poets versify but they can't explain how they do that. Some poets versify and talk about what they say in their poems. Sezai Karakoç is one of those poets. He uses " einfühlung " and " abstraction " concepts while mentioning generally about his art and particularly about his poems. The relationship betvveen object and subject in a perception creates a sensibility in poet's self and as a result the literary work gains an aesthetical form. This is the inevitable intellectual process for poets. The intellectual processes of real poets in Turkish Literature can be examined with aesthetical concepts. Our study mentions about Sezai Karakoç and his poems as an example of this.
ŞAİRİN SAKLI BAHÇESİNİN ŞİİRE YANSIMALARI: POETİK VE ESTETİK AÇIDAN KLASİK TÜRK ŞİİRİNDE HAYAL
Öz Şair; duygu, düşünce ve arzularını hayal gücünün yardımıyla dönüştürerek sanatsal ve estetik bir kalıpta sunan kişidir. Başta teşbih ve mecaz olmak üzere edebî sanatları kullanarak iç ve dış âlemden aldıklarını sanatsal boyutta tekrar inşa eder. Bu süreçte şairin duygu, düşünce ve tasarılarına yön veren hayal gücüdür. Klasik Türk şiirinde hayal, şiirin başlangıcı ve şairin beslendiği önemli bir kaynaktır. Zira şairler hakkında değerlendirmelerde bulunan tezkire yazarları hayali güzel söz ve şiiri netice veren bir değer olarak görürler. Tezkirelerde kullanılan dile bakarak hayal gücünün güzeli tarif eden, güzeli arayan estetik değerlendirmeler için bir ölçüt olduğunu söylemek mümkündür. Klasik Türk şiirini kendi sistemi içerisinde değerlendirmek, şairlerin hayal kavramına bakışları ve hayal gücüne yönelik değerlendirmelerini dikkate almamızı gerektirir. Bu bağlamda, klasik Türk şiirinde hayal kavramının çeşitli teşbih ve mecazlarla kullanıldığı görülür. Hayalin hazine, gül bahçesi, deniz ve sultan gibi kavramlarla ilişkilendirildiği bu teşbihlerde şairin hayale atfettiği değer ya da işlevi bulmak mümkündür. Şairlerin çeşitli benzetme ve mecazlar çerçevesinde şiirdeki yerine işaret ettikleri hayal, klasik Türk şiirinde poetik ve estetik bir değere sahiptir. Abstract Poet is the one who offers his feelings, thoughts and desires in an artistic and aesthetic mold by converting them with the help of imagination. He rebuilds the materials received from internal and external world in artistic dimension by using literary arts especially including similes and metaphors. In this process, the power of imagination shapes the poet's feelings, thoughts and designs. In classical Turkish poetry the imagination is the beginning of the poem and an important source that the poet is fostered. Because the authors of tezkires who had assessments about the poets see the imagination as a value that results the good word and poetry. Looking at the language used in tezkires it can be said that the imagination is a criterion for aesthetic considerations that defines and seeks the beauty. Evaluating the classical Turkish poetry in its system requires us to take into account the assessments and the concept of view of the poets over the imagination. In this context, the concept of imagination is seen in classical Turkish poetry used with a variety of similes and metaphors. In these similes which the imagination is associated with the concepts like treasue, rose garden, sea and sultan it is possible to find the value and the function of imagination that the poet attributed to. The imagination that the poets pointed out its place in poetry under various similes and metaphors has a poetic and aesthetic value in classical Turkish poetry. Giriş İnsana yeni umutlar, yeni heyecanlar veren hayal gücü insan için önemli olduğu gibi sanat açısından da ayrı bir öneme sahiptir. Zira hayal, sanatın ortaya çıkması ve ilerlemesinde itici güçtür. Sanatçı; iç ve dış âlemde duygu, idrak ve hissini derinleştiren; bulduklarını dönüştürerek ses, renk, kelime gibi çeşitli estetik kalıplarda ifade eden kişidir. İç ve dış âlemin yeniden inşa edilip farklı bir gerçeklikle sunulduğu sanat eseri, sıra dışı özellikler gösteren olağanüstü bir hayal gücüne dayanır. Sanatsal gerçekliğin şekillenmesi, sanat eserinin ortaya çıkması büyük ölçüde hayal gücünün imkânlarına bağlıdır. 1 " Hayal " , sözlükte " insanın kafasında tasarlayıp canlandırdığı şey. " (Devellioğlu, 1997: 346), " Bir şeyin gerçeği zannedilen veya gerçeğine benzeyen, benzetilen görüntüsü " (Durusoy, 1998: 1) diye tanımlanır. " Tahayyül " , hayal etme eylemi; " mütehayyile " ise hayal gücü anlamında kullanılan terimlerdir. Klasik Türk şiirinde Arapça bir sözcük olan " hayal " in çoğulu " hayâlât " ve aynı kökten gelen " muhayyel " ve " tahayyül " sözcükleri hayal ile birlikte sıklıkla geçer. Hayal, kimi zaman gerçek dışı, asılsız iş anlamlarını ifade eder. Ahmet Paşa'nın " Hayâl-i bâtıla bakma basîret ehli isen " (Ahmet Paşa Divanı, 1992: 111) dizesi ile Nâilî'nin " Düşdük cünûn-ı aşk ile vehm ü hayâle biz " (Nâilî Divanı, 1990: 138) mısraı hayal kavramının " kuruntu, asılsız iş " anlamlarıyla kullanımına birer örnektir. * Yrd. Doç. Dr., Bartın Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü. 1 Esrar, imkân ve imkânsızlık sınırlarını kaldırmasıyla insanın önünde yeni bir buut oluşturur. Bazı sanatçıların esrara olan düşkünlükleri, esrarın gerçek âlemden kaçışla birlikte insanı hayalin uçsuz bucaksız âlemlerinde gezdirmesine bağlanabilir. Hatta şiir, müzik, dans, tiyatro gibi sanat dallarının ilk icracılarından olduğu kabul edilen şamanlardan bazılarının esrime deneyimi için esrar kullandıkları bilinmektedir.
ÖZ Türk halk edebiyatı içerisinde oldukça önemli yeri olan halk hikâyeleri, kolektif bilinç dışını yansıtan sembolleri zengin şekilde barındıran bir anlatı türüdür. Bu sembolik içerikli anlatı türlerinin en önemli vasfı bir kahraman etrafında şekillenmesidir. Halkın temsilci olarak seçtiği ve çeşitli özellikleri ile halkı temsil eden bu kahraman hikâyenin merkezinde yer almaktadır. Çünkü kahraman aslında halkın ortak hafızasının bir sonucu olarak hikâyelerde karşımıza çıkmaktadır. Kolektif bilinç dışının yansıması olarak kahraman, üzerine düşen görevleri yerine getirmek amacıyla, sembolik bir yolculuğa çıkar. Kahramanın yolculuğu esnasında karşımıza çıkan bu sembollerin çözümlenmesi, millî kültürümüze ışık tutacak niteliktedir. Halk hikâyeleri arasında, kültürel mirasımız açısından oldukça değerli olan hikâyelerden biri de Ferhat ile Şirin hikâyesidir. Ferhat adlı kahramanın Şirin'e olan aşkı etrafında şekillenen hikâye, sembolik yönden oldukça zengin motiflere sahiptir. Bu çalışmada Ferhat ile Şirin hikâyesi, arketipsel sembolizm doğrultusunda ele alınarak, hikâyenin başkahramanı olan Ferhat'ın sembolik yolculuğu, monomitin çekirdeğini teşkil eden ayrılma, erginleşme ve dönüş aşamaları bağlamında incelenecektir. ABSTRACT Folk tales which are quite an important place in Turkish folk literature are non-narrative forms that contain the symbols of collective unconscious richly. This symbolic narrative content type is shaping around a hero. Folk tales most important qualification is this. The hero who elected for representation by people and representing people with various features is located the centre of the story. Because in the folk tale the hero actually appear as a result of the people's collective memory. As a reflection of the collective unconscious, the hero goes on a symbolic journey for the purpose of his mission. Resolving these symbols that encountered during the journey of the hero is shed light on our national culture. Between folk tales, one of the most valuable folk tale for our cultural heritage is " Ferhat with Şirin. " The folk tale which shaped the love of the hero named Ferhat for his love named Şirin has rich symbolic motifs. In this study, folk tale named Ferhat with Şirin will be evaluated in accordance with archetypal symbolism. The symbolic journey of Ferhat who is the protagonist of the tale will be examined with the context of leaving, maturation and return steps.
ŞAİR VE MÜNŞİDEN HAREKETLE FARKLI İKİ POETİK TAVIR: OSMANLI DÖNEMİ ESERLERİNDE ŞİİR VE İNŞA
Osmanlı dönemi edebiyatının manzum ve mensur eserleri; dönemin şair ve yazarlarını, devrin edebî, tarihî, sosyal ve siyasal görünümünü tespite medar olacak pek çok malzemeden terekküp etmektedir. Edebiyat tarihi incelemeleri için kaynak malzemeleri muhtevi bu eserler arasında özellikle bazı örnekler devrin sanat telakkisine işaret eden bir yaklaşım ortaya koymaktadır. Bu yaklaşım içerisinde Osmanlı sahasında nesir ve nazım denilince dönemin şair, yazar ve aydınlarının zihinlerinde nelerin canlandığı, edebiyatta esas olanın nazım mı yoksa nesir mi olduğu, hangisinin diğerinden daha öncelikli olduğu birtakım tespit ve değerlendirmeler ile dile getirilmektedir. Çeşitli başlıklar altında ele aldığımız inşa sahasındaki yazı dizimizin bir numunesini tekvin eden mevcut çalışma, konu üzerinde yapılan değerlendirmelerden hareketle devrin sanatkârının nesre ve nazma bakışını, şair, yazar ve aydınlarının zihninde bu konunun nasıl yer edindiğini ortaya koyan bir yaklaşım temelinde teşekkül etmektedir.
HAYÂLÎ DİVANI’NDA ŞAİRİN MECNÛN’LA REKABETİ BAĞLAMINDA ŞAİRİN VE MECNÛN’UN KONUMU/ THE POSITION OF THE POET AND MECNUN IN THE CONTEXT OF THE POET’S RIVALRY AGAINST MECNÛN IN HAYÂLÎ’S DIVAN, 2019
Hayâlî Bey is one of the prominent representatives of the 16th century classical Turkish poetry. Having served at various administrative positions, Hayâlî Bey was famous for his poetry even before his death. His fame lasted in the following periods as well. He had a good command of the divan poetry. He attached importance to dream and meaning in poetry. The style of the poet, who also used local characteristics in his poetry, has been appreciated by many. In his Divan, Hayâlî Bey benefited from the means of divan poetry and its poetic themes to a great extent. One of the themes that he mostly dealt with in his works is love. In this context, he often refers to the heroes of love in his poems. One of the concepts and names that he frequently refers to in his poems is Mecnûn. This concept is sometimes used literarily (crazy), yet often referred to as the name of the famous hero of love in Hayâlî’s Divan. In fact, Mecnûn is one of the most famous love heroes of the Oriental Literature. Mecnûn has been recognized as an ideal lover and a character to be reached by many as a source of inspiration for many poets and lovers. This attitude is also reflected in the Hayâlî’s Divan. In addition, one of the remarkable points in Hayâlî’s Divan is the passion of the poet to compete with Mecnûn. Hayâlî Bey resembles himself to Mecnûn from time to time and challenges him in many fields, particularly in the field of love and claims that he is superior to Mecnûn. In this study, by benefiting from Hayâlî’s Divan, the rivalry passion the poet bears towards Mecnûn, the position of poet and Mecnûn in the context of rivalry, the aspects of vision as a rival, the desire to pass him, their causes and results are tried to be explained.
MİNYATÜRLÜ FARSÇA BİR ŞİİR MECMUASI ILLISTURATED A PERSIAN POETRY MECMUA
ÖZ Mecmualar, Türk edebiyatında olduğu gibi Fars edebiyatında da dil, şiir, ilim, sanat ve kültür malzemesi yönünden zengin kaynaklardır. Son zamanlarda özellikle Türk edebiyatı ve kültürü dairesindeki çeşitli türlerde mecmualar üzerine yapılan çalışmalar giderek artmaktadır. Mecmualara dâir katalog taramalarımız sırasında The Walter Art Museum'da 671 arşiv numarasında tespit ettiğimiz Fars edebiyatına âit bir mecmua içerik noktasında dikkatimizi çekmiştir. 20. asırda tertip edildiğini söyleyebileceğimiz bu mecmua 10 ilâ 20. yüzyıllar arasında yaşamış ve Farsça yazmış Rûdekî, Firdevsî, Nizâmî-yi Gencevî Sa'dî-yi Şirâzî, Hâfız-ı Şirâzî, Emir Hüsrev Dihlevî ve Abdülhüseyn Celâliyân Celâlî gibi şairlerin eserlerinden seçkilerin yer aldığı bir mecmuadır. Mecmuada birkaç rubâi hariç hiçbir şiir tam değildir ve hiçbir şiirin kime âit olduğu belirtilmemiştir. Ancak şiirleri okuduktan sonra kendi taramalarımız neticesinde elde ettiğimiz bilgilerle bazı şairler tespit edilebilmiştir. Mecmuada genellikle mesnevî, gazel, rubâi nazım şekillerinden seçkiler yapılmıştır. Bu mecmua aslında bir şiir mecmuası olmakla birlikte minyatür ve hüsn-i hat mecmuası olarak da değerlendirilebilir. Çünkü 33 varaklık eserde ince uğraşla işlenmiş 31 minyatür ve 8 hattatın enfes nesta'lik hatla yazdıkları şiirler de yer almaktadır. Mecmuayı tertip eden kişinin şiir, minyatür ve hattı uyumla bir arada toplaması bu mecmuayı şiir, minyatür ve hüsn-i hattın bir araya geldiği bir sanat mecmuası yapmaktadır. Bu yazıda söz konusu mecmuanın tavsifi ile muhtevasına dair birtakım inceleme ve tespitlerin ardından mecmuadaki minyatürlü şiirlerden, hattatı belli olan şiirlerden ve minyatürsüz şiirlerden bazılarının transkripsiyonu ve Türkçe tercüme denemesi yapılmıştır. ABSTRACT Mecmuas are rich sources of language, poetry, science, art and culture material in Turkish literature and Persian literature. Recently, especially the studies on various types of mecmuas in the department of Turkish literature and culture are increasing. During our catalog searches for the mecmuas, we found a piece of Persian literature that we found in The Walter Art Museum 671 archive number. This mecmua which can be said to have been organized in the 20th century is a magazine which includes the writings of the poets like Rûdekî Firdevsî, Sa ıdî-yi Şirâzî, Hâfız-ı Şirâzî, Emir Hüsrev Dehlevî, Abdülhüseyn Celallian Celali who lived in the 10th to 20th centuries. In this mecmua, no poetry except for a few rubes, and no poetry is mentioned. However, after reading the poems, some poets could be identified with the information we obtained as a result of our own screening. There are generally mesnevi, gazel, and rubai verses. Although this mecmua is actually a poem, it can be considered as miniature and calligraphy. Because thirty three leaf-shaped this mecmua contains thirty one miniatur and eight calligraphers have written poems with exquisite nesta'lik. The person who organized the mecmua, has stacked the poetry, the miniature and calligraphy in harmony. In this article, we will present some of our investigations and determinations regarding the content of the mecmua. Then, some of the poems will be translated.