İSLAM VE BİLİM TARTIŞMALARINA BİR KATKI (original) (raw)

İSLAM DÜŞÜNCESİNDE BİLGİ-İMAN İLİŞKİSİ

Mahiyetleri farklı olsa da, iman ve bilginin ortak alan ve özellikleri vardır. Bu nedenle birbirlerinden etkilenmekte, çoğu kere ayrılmaz bir birlikteliğe sahip olmaktadırlar. Bu bakımdan birer insan eylemi olan iman ve bilgi, birbirini besleyen iki kaynak konumundadır. Zira çoğu kere insan inanmak için bilgiye, bilgiye ulaşmak için de imana ihtiyaç duyar. Çünkü hakkında hiçbir bilgiye sahip olmadığımız bir şeye inanmamız söz konusu olmadığı gibi, henüz bir ön kabul aşamasına gelmemiş bir problemi araştırıp bilgilenme ihtiyacı içinde olmak da söz konusu değildir. Öte yandan iman gerçeği olmaktan çıkmış ve bilgisel gerçekler haline gelmiş bilgilerimizi genel imana dayalı bilgi üstü prensiplere bağlamamızda yine inanç prensiplerinin önemli bir rol oynadığını görmekteyiz.

İSLAM ve "BİLİMSEL" İKTİSAT

İSLAM ve "BİLİMSEL" İKTİSAT, 2022

SANAL KİTAP İslâmî “bilimsel” iktisadi kuramların ve kuralların nitelikleri öylesine “adil, ahlaki, verimli ve kapsayıcı” olmalı ki, içinden 'İslâmî' sözcüğü çıkarıldığında bile her toplum tarafından kabul edilebilir ve uygulanabilir nitelikte olmalıdır. Çünkü İslâm evrensel bir dindir. Batı’nın “bilimsel” iktisadi kuramlarına alternatif olabilecek, İslâmî değerler üzerine inşa edilmiş ama aynı zamanda Müslüman olmayan toplumlara da hitap edebilen “bilimsel” iktisadi kuramlar bulunmaması önemli bir eksiktir. İslâmî iktisat kapsamında üzerinde en çok yazılan-tartışılan konu olan faiz hakkında “bilimsel” bir kuram yoktur. Küresel ticaret, bir zamanlar Hz. Peygamber’in geçimini sağlamak için yaptığı işti. Ancak küresel ticaretin yararları ve olası olumsuz etkileri hakkında “bilimsel” denebilecek bir “İslâmî ticaret kuramı” yoktur. İslâmî iktisat, Batı’nın iktisadî anlayışına alternatif olacaksa İslâmî iktisatçılar mutlaka “yeni” ve “bilimsel” iktisadi kuramlar oluşturmalıdır.

İLAHİ DİNLERDE YARATILIŞ-EVRİM TARTIŞMALARI

Öz: Yahudilik, Hristiyanlõk ve İslam gibi İlahi dinler, ruhani yaratõlõşa vurgu yapan ve maddi ‰lemin yaratõlõşõnõ ihmal eden Hint geleneklerinin aksine, ruhun ya-nõnda maddi evrenin yaratõlõşõna da šzel vurgu yapan dinlerdir. Yahudi kutsal kitap kŸlliyatõ içinde Yaratõlõş Kitabõ, genel anlamda evrenin ya-ratõlõşõ šzel anlamda ise ilk insan Hz. AdemÕin yaratõlõşõ konusunda teolojik bilgiler vermektedir. Yeni Ahit KŸlliyatõ içinde ise Yuhanna kitabõ yaratõlõş konusunda šnemli ipuçlarõna sahiptir. Ancak sšz konusu referanslarõn genel olarak modern dšnemdeki evrimci sekŸler gšrŸşlerin gelişmesine ve revaç bulmasõna meydan verdiğini sšylemek de mŸmkŸndŸr. İslam geleneği içindeki gŸncel evrim tartõşmalarõ modern Kelam ilminin temel meseleleri arasõnda yer alõr. Yaratõlõşõ merhale merhale anlatan KurÕan-õ Kerim, din ile bilimin, akõl ile vahyin uzlaşõsõnõ šne çõkarmakta bir anlamda orta yol izlemektedir. Bu bağlamda KurÕan, yaratma eylemindeki teferruat ve karmaşõklõğa vurgu yaparken aynõ zamanda modern biyolojik evrimcilerin gšrŸşlerini değerlendirecek ipuçlarõnõ da sun-maktadõr. Bu çalõşmamõzda Yahudilik, Hristiyanlõk ve İslam dininde evrim ve yaratõlõş hakkõndaki gŸncel tartõşmalara değinilecek ve tarihsel fenomenolojik yšntemle muka-yese yapõlacak aynõ zamanda modern teorisyenlerin bu konudaki gšrŸşleri değerlendi-rilecektir. Abstract: Divine religions such as Judaism, Christianity and Islam are traditions that emphasize spiritual creationa as well as on the creation of the material universe, as opposed to Indian traditions that neglect the creation of the material world.

DİN-BİLİM İLİŞKİSİ TARTIŞMALARI ve İMAM- HATİPLER, 100 YILINDA İMAM HATİP LİSELERİ

Giriş Din-bilim ilişkisi tartışmaları, kökü çok eskilere dayanan bir olgu olsa da, sanayi devrimiyle birlikte oluşan yeni bilim anlayışına bağlı olarak daha da yoğunluk kazanmış olan bir konudur. Önceleri Batı'da başlayan daha sonra Osmanlı'ya da intikal eden bu tartışma, Tanzimat'la birlikte etkisini daha da artırmış ve Cumhuriyet döneminde de bu etkisini devam ettirmiş-tir. Ne var ki Batı'da kilise müntesipleriyle bilim adamları arasında cereyan eden bu çatışma, İslâm âlemine İslâm'ın bilimle çatıştığı veya İslâm'ın terak-kiye mani olduğu söylemleri ile yansıtılmaya çalışılmıştır. Bu nedenledir ki son iki asırda İslâm müntesiplerinin içinde bulundu ğu fikrî, askerî ve eko-nomik durum nedeniyle sürekli tenkide uğranan, sorgulanan ve yargılanan bir din haline dönüştürülmüştür. Ön yargı ile İslâm'a yaklaşanların ortaya koydukları bu oryantalist bakış açısına göre, Batı farklıdır, zira değişmekte-dir. Doğu da farklıdır, zira değişmemektedir. Değişmezliğin gerçek sebebi ise, bizzat İslâm'ın kendi sidir. Medeniyet değişim demektir. Oysa İslâm de-ğişime karşıdır. Karşı olduğu içinde uygar bir din değildir. Hatta İslam'ın uygar olma gibi bir kaygısı da olmamıştır. Bu düşünce, Türkiye'yi Batılılaştırmamıştır ama etkinliği hatırı sayılır düzeyde olan bir aydın çoğunluğu maalesef oryantalistleştirmiştir. Türk ay-dınının oryantalistleşmesi ise kendine özgü yeni bir kimlik ve aidiyet arama

DİJİTAL ÇAĞDA İSLAM, SİYASET VE MÜSLÜMAN KİMLİĞİ HAKKINDA DÜŞÜNMEK

Giriş Dijitallik, dijital teknolojiler aracılığıyla yaşamamızın bir sonucu olarak ortaya çıkan dün-yaya uygun bir var olma tarzıdır. Silikon Vadisi dijital teknolojilerin büyük atası olduğuna göre dijitallik Batılı, Avrupa merkezli bir Weltanschauung'dan fışkırmıştır. Silikon Vadisinin tekno-ütopyacı idealizmi kapsamı bakımından evrenselcidir. Bu, sekü-ler liberal idealleri vasıflandıran, dünyanın geri kalanı için var olma ve düşünme kalıpları-nı ölçen standartlar oluşturduğu iddia edilen evrenselciliğe uygundur. Son on yıllar içinde Talal Asad,-birkaçını saymak gerekirse-" sekülerizm " , " din " , " faillik " , " insanlık " gibi Batılı ideallerin, kavramların üretimini sağlayacak varsayımların örtüsünü kaldırmaya giriş-miştir. O hâlde, bana göre dijitallik köken bakımından aynı epistemolojik kaynaklardan çıkmıştır ve bu itibarla onun bilinçli ve bilinçsiz saikleri de oldukça benzerdir; dünyanın geri kalanında insan olmak anlamına gelecek şeye dair Avrupa merkezci, hükümran bir söylemi yaymaktır. Bundan şu sonuç çıkar; Müslümanların ve İslam'ın Batı için arketipik Öteki olduğu bu dijital gök kubbe örtülü olarak İslam'ı ve Müslümanları dışlar. Dijitallik ayan beyan Batı' dır. Dolayısıyla o, Batı'nın dünyanın geri kalanına yönelik ye-ni-sömürgeci tahakkümünün devamıdır. Tam da bu nedenle dijitallik Batı'nın-bilinçli ve bilinçsiz olan-Oryantalist dolaplarından ayrılamaz. Wael Hallaq'ın Restarting Orientalism: A Critique of Modern Knowledge 1 adlı çalışması bu noktaya dayanır ve kitapta yazar " modernitede, güç gibi, Oryantalizm de her yerdedir " diye iddia eder. " Denilebilir ki 'Oryantalizm' bizzat kendinden başlayarak neredeyse tüm akademik alanlara-felsefe ve mühendislik gibi disiplinlerin bu bağlamda farkı yoktur-bu alanların geleneksel anlamıyla anlaşıldığı hâliyle bilgi yapılarına yayılmıştır. " 2 Dijitallik Oryantalizmin ya da Avrupa merkezci (hâlâ süren) küresel hâkimiyet bilgi/güç projesinin devamıdır. Avrupa merkezcilikte içkin olan ırk düşüncesi, dijitalliğin her yerde hazır ve nazırlığı ve islamofobinin bir ırkçılık kalıbı oluşu göz önüne alındığında dünya çapında giderek daha fazla İslam ve Müslüman karşıtı söylemin gelecekte ortaya çıkması kaçınılmazdır. Tüm bunlar şu anlama gelir; Müslümanlar ve İslam geniş sosyal medya manzarası, Müs-lümanların kendilerini ve dinlerini kavrayış şeklinin esasları ve değişkenleri üzerinden düşünüldüğünde Müslümanlar dijitalliğin mantığı tarafından önemli ölçüde yeniden şekillendiriliyorlar. Örneğin İslam' daki dinsel otorite fikri kökten dönüşüyor. Sosyolog Saskia Sassen'ın ortaya koyduğu gibi, benim de aşağıda ayrıntılarıyla tartışacağım üzere, dijital âlem bilgiyi dağıtıp, yeni imkânlar açarak asli " paketlemeyi " kaybedeceğimiz yolda yeniden yapılandırıyor.

DEİZM VE TABİİ DİN ARAYIŞI BAĞLAMINDA BİR ANALİZ

Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, 2018

Nübüvvet meselesi, kelâm ilminin ana konularından biridir. Hicrî II. asrın ikinci yarısından sonra nübüvveti inkar eden grupların ortaya çıkışıyla bir sorun haline gelmiştir. Hindistan'da vahiy kültürüne dayanmayan Berâhime, kozmolojik evreni yaratan bir Tanrı inancına sahip olmakla birlikte, nübüvvetin anlamsız olduğunu iddia etmişlerdir. Bu bağlamda genelde vahyi, özelde Hz. Muhammed'in (s.a.v.) nübüvvetini kabul etmemişlerdir. Bilgi kaynağı olarak aklın yeterli olduğunu savunmuşlardır. Aynı düşünce 17. yüzyılda İngiltere başta olmak üzere Avrupa genelinde yaygınlaşmaya başlamıştır. Kiliselerin insan doğasıyla barışık olmayan bir din konsepti ile toplum üzerinde baskı kurmaya çalışmaları, çoğunluğu bilim adamlarından oluşan bir kesimi, yeni bir din arayışına sürüklemiştir. Bu anlamda Deizm, Hristiyanlık dinine karşı bir protesto hareketidir. Bu kimseler salt aklın önderliğinde bir yaşamı benimsemişlerdir. Çağımızda deizm inancının yeniden tırmanışa geçtiği ifade edilmektedir. Deizmin ortaya çıkışını hazırlayan sebepler ile günümüz deist yönelişlerinin birbirinden farklı olduğu düşüncesi bu çalışmanın ana hedefini belirlemektedir. Bu bağlamda alınacak önlemlerin de farklı değerlendirilmesi gerektiği üzerinde durulmuştur. Abstract The problem of prophecy is one of the main subjects of the word of worship. After the second half of the Hijri II. century, the influence of the members of the Barahim is seen in the debates on Prophethood. The Brahmanans, who have a belief that is not based on revelation, claim that the prophecy is meaningless, even though they have the faith of a God who creates the cosmological universe. In this context in general they did not accept revelation, in particular the prophecy of Prophet Muhammad. In the 17th century, in Europe, especially in England, Christian clerics had to press on society with an understanding of religion that was not at peace with the nature of man, and a large part of the population most of them are scientists went into search for a new religion. In this sense, they rejected the religion based on the revelation, and adopted a belief in the purely minded leadership. Recently, Deism has passed the climb again. It is the main objective of this study that the reasons leading to the emergence of Deism are different from those of the present Deist orientations. It is emphasized that the measures to be taken in this context should be evaluated with different perspectives.

ELEŞTİREL DÜŞÜNME VE İSLAMİ YÖNTEM

Bir kritik düşünce öğrencisi etrafındaki şeylere merak duymalıdır, çünkü biz onları görsek bile kabul etmemeliyiz. İnsanların neden bu şekilde düşündüğünü ya da niçin bir şeylerin böyle olduğunun sebeplerini bulmaya ihtiyacımız var. Biz sebebe ihtiyaç duyarız, dikkatli ve eleştirel bir biçimde düşünürüz. En sonunda, çoğu insanın sahip olduğu inançları ve eylemlerindeki kararlarından daha iyi temellere sahip oluruz. Onların inançları ya da eylemleri mantıklı mıdır, değil midir? Bir bakıma, biz şüpheciliğe gereksinim duyarız. İleri sürülen iddiaların arkasında kanıt ya da temel aramaya ihtiyaç duyarız. Anında kendi kararlarımızı alamayabiliriz. İfadeleri doğru olarak kabul etmeyi ya da harekete geçmeyi erteleyebiliriz. Tenkitçi bir öğrenci olarak yalnız bir şüpheci olmana ya da bütün bilgiyi elde edene kadar çok uzun süre karar vermek için beklemene gerek yok, çünkü gerçek hayatta ihtiyacımız olan bütün bilgiyi asla elde edemeyeceğiz.

BATI VE İSLAM DÜŞÜNCESİ BAĞLAMINDA PANTEİZM ANLAYIŞI

Al -Farabi Journal 7. Uluslararası Sosyal Bilimler Kongresi, 2020

Panteizm, 17. yüzyıl filozofu olan Baruch Spinoza'nın çalışmalarına dayalı bir teoloji ve felsefe olarak modern çağda popüler oldu. Monizm, Spinoza'nın felsefesinin temel bir parçasıdır. Spinoza, terim ölümünden sonrasına kadar icat edilmemesine rağmen panteizmin en ünlü savunucusu olarak kabul edilir. Panteizm ya da tüm tanrıcılık, her şeyi kapsayan içkin bir Tanrı'nın, Evren'in ya da doğanın Tanrı ile aynı olduğu görüşüdür.Panteistler kişileştirilmiş ya da antropomorfik bir Tanrıya inanmazlar. Panteizm, genellikle monizm ile ilişkili bir kavramdır. Panteizmde her şey Tanrı'nın bir parçası olarak kabul edilir, Tanrı her şeydir ve her şey Tanrı'dır. Tanrı doğada, nesnelerde, insan dünyasında var olan varlıktır. Panteizm, Yunanca pan ("tüm" anlamında) ve theos ("Tanrı" anlamında)köklerinden türetilmiştir. Arapça karşılığı ‘Vücudiyye ‘ olan Panteizm, kısaca her şeyi tanrı tanımak, varlığı sadece tanrıya vermek olarak da tanımlanabilir. Felsefî bir görüş olarak Panteizm, Eski Yunan felsefesinde Plotinos (205-270), Rönesans'tan sonra Giordano Bruno (1548-1600) ve Spinoza (1632- 1677) tarafından ağırlıklı olarak temsil edilmiştir. Spinoza ağırlıklı Panteizm algılayışına göre Tanrı her şeydir ve her şey Tanrı'dır. Tanrı-Evren-insan ayrımı yoktur, böyle bir ayrım aklın illüzyonu, yanılsamasıdır. Bilimsel olarak Tanrı, Evren ve insan birdir, aynıdır. Panteizm, sonluyla sonsuz arasında yakın ve özsel bir temas kurmak ve insanı tanrıya yakınlaştırmak amacıyla, var olan her şeyin bir birlik meydana getirdiğini ve her şeyi kapsayan bu birliğin tanrısal bir yapıda olduğunu iddia eder. Başka bir deyişle, panteizm, tanrıyla evrenin bir ve aynı olduğunu öne sürer, sonlu ve sınırlı dünyanın ezeli-ebedi, sınırsız ve mutlak varlıkların bir parçası, görünüşü ya da tezahürü olduğunu savunur.

İSLAMDA BİLİM ve TEKNOLOJİ

Otomatik kapılar, kuyulardan motorsuz su çeken aygıtlar, demir, kalay ve kurşun gibi metallerin hassas belirlenmiş yoğunlukları, zamanın göreceliği, pnömatik aletler, otomatik kontrol sistemleri… Bunların hiçbiri, içinde bulunduğumuz yüzyılın keşifleri değildir; bunlar, 6-7 yüzyıl öncesine ait buluşlardır.