İSLAMCILIĞIN ÜÇ YÜZÜ (original) (raw)

İSLAMCI SİYASETİN İÇİNE DÜŞTÜĞÜ BASİRET FUKARALIĞI

16 Nicedir bir Batılılaşma sevdasıyla hemhâl oldu-ğumuz kamu âlem malum. Batılılaşma ile bayrağın son zamanlarda daha çok Doğulu olarak tavsif edi-len Türk'ün elinden düşmesiyle peşine düştüğümüz uygar 1 Batı'ya uyum sağlamayı kastediyorum. Doğu-lular olarak Batı'ya ne kadar uyum sağlayıp sağlaya-madığımız tartışmalı bir mevzudur. Biz meselenin bu tarafına yönelmeyeceğiz. Daha çok Türk siyasetini epeydir yöneten İslamcı yaklaşımın Türklük hususun-daki ikircikli tutumunun doğurduğu sorunları aşma yolunda ilerlemeye çalışacağız. Son iki asırdan beridir Batı, Batılı olmayı fazla-ca yüceltti. Lakin yirmibirinci yüzyılın ilk çeyreği-ni selamladığımız şu günlerde ise, iflasın eşiğinde debelenen bir Batı var. Elbet girdaba doğru hızla çekilen, sadece Batı dünyası değil. Batı, attığı yan-lış adımlarla Doğu'yu da peşinden sürüklüyor. Ne demek istiyoruz? Büyük filozof E. M. Cioran, "Burukluk" başlığı altında Türkçeye çevrilen kitabında Batı'yı şöyle ta-nımlıyor: "Batı mı, yarını olmayan bir mümkün." Batı, niçin yarını olmayan bir mümkün? Sualin cevabını yine Cioran'ın okumalarında bulabiliriz. Batı, "Bilgi, şerefsizlik ve uyuşuklukla dolup taşmıştır." Dahası "Çiçekler ve feragat üzerine eğilen Doğu'nun karşısı-na makinaları, çabayı ve melankoliyi çıkarmıştır.' 2 "Çiçekler ve feragat üzerine eğilen Doğu" artık yok. Daha da vahimi, her ne kadar istenilen düzey-de olmasa da gereğince "bilgi" ve Batı'yı bastırır dü-zeyde "şerefsizlik ve uyuşukluk" Doğu'ya da hâkim. Bu durumda Batılılaşma yolunda yeterince ilerledi-ğimizi ifade etmemiz gerekir! Gülsek de acınacak hâllerimize, maalesef, Doğu, ölüm yolculuğundadır. Kaybolan Doğu'dur. Doğrudur. Ancak kaybettiği nedir? Bir önceki yazımızda (Haziran 2016) "İslamcı" olarak maruf olan günümüz Türkiye siyasetinin Türk-lükle olan sorununa dokunmuştuk. Ehline İslam ile Türklük arasında bir karşıtlığın olmadığını, olmama-sı gerektiğini kararınca anlatmaya çalıştık. Tekrarda bir beis görmüyoruz ve üzülerek yine ifade ediyoruz ki, İslamcı siyaset, Doğu'ya sahip çıkar görünerek Doğu'nun kalbi olan Türklüğe karşı açtığı savaşla Türklüğü Türk'e boğdurmanın peşine düşmüş gö-rünmektedir. Aymazlık, çıkarcılık, dilim varmasa da ihanet hat safhadadır. Yaşanan apaçık bir basiret fuka-ralığıdır. İslamcılar, Türklükle İslam'ın bir olduğunu; birini kaybedince ötekinin de kaybedileceğini idrak edememektedir. Sonuç şudur: Türk'e ve Türklüğe karşı açılan savaş, Batılılaşma serüveninde sona ge-lindiğine işaret etmektedir. Çünkü Batı, Türk olduğun müddetçe kapıları sıkıca kapatacaktır. Kapılar açıl-dığında ise, Türklük ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti etkisizleştirilmiş demektir. Türkiye nicedir bir dizi ciddi sorunla karşı karşı-yadır. İçten ve dıştan kuşatılmış durumdadır. Hareket kabiliyetini ve bölgesel etkisini gittikçe kaybetmekte-dir. Öteden beri varolan bazı dâhili ve harici sıkın-tılarımız kangrenleşme yolundadır. Lakin başta Türk siyaseti ve siyasetin güdümünde hareket eden birçok özel veya tüzel kurum ve kuruluş, acil çözüm bekle-yen sorunlara yönelmek yerine izahı zor bir gafletle Türkiye'ye ne getireceği kendinden menkul faaliyet-lere kalkışmaktadır. 3 Basiret fukaralığı, aklıselimi kısa menzili çıkara dayalı çalışan Batı aklına (rasyonel yeti/logos) bağ-DÜŞÜNCELER

İSLAMIN YÜKSELİŞİ

Adnan Oktar (Harun Yahya) İslam'ın dünya üzerindeki yükselişini incelemeden önce, buna temel olan bir başka kritik gelişmeyi ele almak gerekir: Bu, ateizmin çökmesi ve inancın yükselmesidir.

İSLÂM İLE MÜSLÜMANLIK ARASINDAKİ UÇURUM

al-ibar publishing, 2018

The concepts of Islam and Müslümanlık represent two separate religions - independent of each other. We have raised this distinction numerous times on occasions that have called for it to be mentioned. At the same time, we provided examples of the contradiction and conflict that existed between these two concepts in an article - specifically and in summary - to facilitate understanding of the topic. However, it may not prevent Islam from being mixed with the Müslümanlık religion. Because the date of the foundation of this religion has passed about a thousand years ago, and its secrets remained hidden from the public in Turkish society throughout this era. It's a huge problem much more than expected. This problem, which grew like an avalanche due to its cultural distortions and accumulated over time, has been the source of many political and social problems for centuries. These two concepts have been confused by generations of people for centuries, and have had extremely devastating effects on the lives of Muslims and Muslumans alike, and the sectarian battles were among the most destructive of them. So comparative and more detailed explanations are needed on this topic, and we touched on part of them in this article.

İSLAM MEDENİYETİ’NİN HADİS VE SÜNNETTEKİ TEMELLERİ

This study examines the role and value of Hadith and Sunnah in the formation of main characteristics of Islamic civilization: the concept of ontology, epistemology and value. To do this, primarily the notion of civilization and Islamic civilization dealt with, then the relationship between sunnah and Muslim’s imagination of Islamic civilization is focused. For this purpose, based on the main foundational paradigms of civilization, the constitutive notions of Islamic civilization “iman”, “ilm” and “amal-i salih” are discussed by considering the related chapters of al-Bukhari’s al-Jamiu’s-Sahih. As a result of this work we have reached that, whenever the Muslim’s perception of hadith and sunnah experiences crises also the Islamic civilisation experiences conjuncture and vise versa. Therefore, it’s vital to attach importance to the implementation of the value’s of hadith and sunnah during the daily life of Muslim’s, to revive the Islamic civilisation.

BARIŞ VE ÖZGÜRLÜK MEDENİYETİNİN ADI: İSLAM

ay vakti dergisi medeniyet özel sayısı, 2007

Her din ve mezhepten toplulukların, inanç, kültür ve gelenekleriyle varolması İslam Medeniyetinin ayırt edici özelliğidir. Bu nedenle, tarihte Yahudiler yanında Doğu Hristiyanları, onları kendi dinleri ile baş başa bırakan Müslümanların yönetimini, Hristiyan dindaşlarına karşı tercih etmişlerdir. Çünkü İslam, kişilerin doğrudan inançlarıyla ilgili konularda inançlarına aykırı düzenlemelere tabi tutulmalarını tasvip etmez. Bu nedenle, İslam Medeniyetinde farklı dinî ve etnik gruplara bir ölçüde özerklik de tanınmıştır. Ayrıca Kur’an’ın tabiatı gözlemle, akıl yürütme ve ilmi teşvikleri sayesinde, Müslümanların çok çeşitli ilim dallarında öncülük etmişlerdir. Anahtar kelimeler: Barış, uzlaşı, özgürlük, çoğulculuk, medeniyet, İslam, Batı ABSTRACT “İslam As a Civilization of Peace And Liberty” Keywords: Social contract, nation, national sovareinty, law, Giriş Farklı dinlere ve geleneklere mensup, değişik kültür ortamlarından gelen insanların aynı toplum içinde yaşamaları gereği karşısında iki seçenek vardır: Ya toplum içindeki farklı topluluklar ve gruplar kendini sürekli çatışmalar içinde bulacak ya da barış içinde bir arada yaşama kültürüne sahip olacaklardır. Başlangıcından itibaren bu seçeneklerden ikincisini sosyal bir ilke olarak benimsemiş olan İslam, Müslümanların bir barış ve özgürlük medeniyeti kurmalarını da sağlamıştır. Bu makalede İslam’ın motive ettiği uzlaşı ve özgürlük medeniyetinin temellerini ve tarihteki açılımlarına ilişkin bazı örnekler sunulacaktır. Bugün inanç sistemlerinin sınıf çıkarlarını doğrulama sağladığı ve bu özelliğiyle de sınıf çatışmasını destekleyip büyüttüğü şeklinde bir kanıyla karşılaşılmaktadır. Ancak burada şu noktalar göz ardı edilmemelidir. İlk olarak, inanç ve kanının sınıf çatışmalarını doğrulaması sadece dinî inanç sistemelerine özgü değildir. Bir mezhebin yol açabileceği ayrılık ve çatışmaları bir ideolojide de bir geleneğe ait paradigmada da bulabiliriz. İkinci olarak, dinin çatışmalara yol açması, teolojiden kaynaklabileceği gibi –ki bu durumda yukarıdaki tez doğrulanmış olur-, teolojiye aykırı da olabilir. Buradan hareketle şu üçüncü noktaya gelebiliriz: Çatışmalara yol açma her din için geçerli değildir. Çatışma inanç sisteminde biz’e biçilen rol ve ‘öteki’ne yüklenen anlamla ilgilidir. İslam kendini muhatabıyla tanımlayan ya da ötekinin salt varlığından endişe eden, vehmî düşmanla kendi varlığına meşruiyet kazandıran bir inanç değildir. O, kendinde bizatihi bir hakikate sahiptir. Onun hayata geçirmek istediği değerler ve gerçekleştirmeyi amaçladıkları, ‘öteki’ne bağlı değildir. O, ‘öteki’nin zıddı ve ‘öteki’ne karşı değildir; ‘öteki’ olmadan da vardır ve öteki ile de var olabilir. O, ötekine göre değişmez, sabiteleri ve değişimleri özünden gelir. 2. Kesret İçinde Vahdet vs. Hristiyanlaştırma Politikası 4 3. Hukukî Özerklik (Adlî Muhtariyet) 10 4. Uzlaşı Kültürü, Evrensellik vs. Evrensel Hegemonya 11 5. Akıl ve İlim Medeniyeti 15 Sonuç 19

DİŞİL DİNDARLIK: İSLAMCI KADIN HAREKETİNİN DÖNÜŞÜMÜ

Zehra Yılmaz, son zamanlarda yapılan İslamcı hareketin dönüşümüne dair çalışmalara bir yenisini daha ekleyerek, bu dönüşüm sürecinde İslamcı kadınları merkezi bir yere oturtuyor. Yılmaz, 1990"lı yıllarda küreselleşme süreci ile birlikte değişen İslamcı hareketin, neoliberalleşmeye bir tepki değil, ona bir eklemlenme olduğunu ve bu süreçte İslamcı kadın hareketinin de buna dâhil olarak onu yeniden ürettiğini öne sürüyor. Aynı şekilde İslamcılığı, siyasal iktidarla çatışan bir kavram olarak değil, bizzat bu siyasal iktidar tarafından biçimlendirilmiş tarihsel bir kaynak olarak ele aldığını belirtiyor. Yılmaz, dindarlığın yeniden inşasında İslamcı kadın hareketine kilit bir rol yükleyerek, İslamcı hareketin neoliberal küreselleşmeye bir yönüyle direnirken, bir yönüyle de eklemlenme sürecinde yaşadığı gerilimde, en görünür aktörün kadınlar olduğu düşüncesinden hareketle çalışmasını temellendiriyor. Kitapta Yılmaz"ın bu tezi derinlemesine görüşmeler ile desteklenmeye çalışılıyor.