TÜRKİYE’DE KENTSEL ARKEOLOJİK DEGERLERİN KENT YASAMINA KATILIM SORUNSALI; ANTAKYA TARİHİ KENT MERKEZİ ÖRNEGİ - MERSİN'DEN MİMARLIK PLANLAMA TASARIM YAZILARI Tamer Gök'e Armağan (original) (raw)

PLANLAMA SÜRECİNE KENTSEL ARKEOLOJİK DEĞERLERİN DÂHİL EDİLMESİ SORUNSALI: TARSUS TARİHİ KENT MERKEZİ

Türkiye'de tarihi kent merkezlerinin büyük bölümünde kentsel yaşam arkeolojik katmanlar üzerinde devam etmektedir. Ancak, şehir planlama ve arkeoloji meslek alanları arasındaki mekânsal bilgi ve dolayısıyla iletişim eksikliği nedeniyle, arkeolojik değerler sağlıklı bir şekilde planlama sürecine dâhil edilememektedir. Bu nedenle, arkeolojik değerler kentsel yaşama katılamamakta ve kentli üzerinde yaşadığı arkeolojik katmanlardan bihaber kalmaktadır. Bu yazıda, Türkiye'de çok katmanlı tarihi kent merkezlerindeki kentsel arkeolojik değerlerin, özellikle toprak altı arkeolojik katmanların planlama sürecine girdi sağlayabilmesine ve kent yaşamına dahil edilebilmesine yönelik kentsel koruma planlaması sürecinde kullanılabilecek bir analiz yöntemi süreci tarif edilmektedir (1). Yöntem, çok katmanlı tarihi kent merkezlerinin kentsel arkeolojik yapısının dikey ve yatay ilişkileriyle anlaşılması için kullanılmaktadır. Yazıda kullanılan çok katmanlı kent kavramı, Anadolu kentlerinin birçoğunda olduğu gibi çok erken çağlardan itibaren yerleşilmiş ve günümüzde de yerleşik hayatın devam ettiği kentleri tanımlamaktadır (Bilgin, 2002, 3). Temel olarak, araştırma yöntemi korunması olası arkeolojik katmanların belirlenmesine ve devam eden modern yaşamı da gözeterek farklılaşan planlama stratejilerinin geliştirilebilmesine olanak sağlayan karakter bölgelerinin oluşturulmasına dayanmaktadır (Garmy, 1999; Belge, 2012). Bu bağlamda, çok katmanlı bir yapıya sahip olmasına ve farklı arkeolojik çalışmaların yürütülmesine rağmen, özellikle toprak altı kentsel arkeolojik potansiyeli belirlenememiş önemli bir merkez olan Tarsus tarihi kent merkezi örnek alan olarak ele alınmaktadır. Tarsus özeline odaklanan yazı benzer nitelikteki çok katmanlı tarihi kent merkezlerine ilişkin bir planlama analiz süreci taslağı oluşturmaya çalışmaktadır. Ayrıca, Tarsus tarihi kent merkezi özelinde tanımlanan kentsel arkeolojik karakter bölgeleri ve bu bölgelere ilişkin tanımlanan stratejiler özgün nitelik taşımaktadır.

ARKEOLOJİK ve KIRSAL MİMARİ MİRAS BİRLİKTELİĞİNİN KORUNABİLİRLİĞİ: OĞUZ/DARA ANTİK KENTİ ÖRNEĞİ

Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi, 2017

Anadolu yerleşmelerin pek çoğunun ortak özelliği, sürekli iskân görmesi sonucu oluşan fiziksel ve kültürel katmanlaşmadır. Tarihi katmanlaşma niteliği kentsel yerleşmelerin olduğu kadar, kırsal yerleşmelerin de özgün karakteri olarak karşımıza çıkabilmektedir. Bu bağlamda, arkeolojik kalıntılarıyla geleneksel kırsal mimarisi iç içe geçmiş bir biçimlenmeyle günümüze ulaşan örneklerden biri de Oğuz/Dara kırsal yerleşimidir. Dara, erken Bizans döneminde bir sınır garnizon kenti olarak kurulmuştur. Çoğunluğu kuruluş döneminden kalan savunma ve su yapıları ile nekropol alanlarıyla dikkat çeken kentin, diğer arkeolojik alanlardan farkı üzerinde bulunan geleneksel kırsal dokuda yaşantının günümüzde de devam etmesidir. Arkeolojik kaynakları nedeniyle 1. derece arkeolojik sit statüsü verilen Dara'da, arkeolojik alanın tahribatının önüne geçmek ve kullanım koşullarının sınırlılığı nedeniyle yerel halkın mağduriyetini önlemek için yerleşimin taşınması gündeme gelmektedir. Öte yandan, Dara'nın kültür katlarının en üst tabakasını oluşturan geleneksel kırsal dokuya ve/veya arkeolojik kalıntılarla birlikteliğinden oluşan katmanlaşmaya miras değeri atfedilmeyerek, bunları korumaya yönelik herhangi bir çaba gösterilmemektedir. Bu çalışmanın amacı, arkeolojik alanlarla geleneksel kırsal dokuları bir arada barındıran ve bu özellikleriyle bir bütün oluşturan Oğuz/Dara Antik kenti'nin kültürel miras değerlerini ve bu yerleşimin korunabilirliğini tartışmaktır.

GEÇ ANTİK ÇAĞ KANON TABLOLU SÜRYANİ RESİMLİ EL YAZMALARINDA TEOLOJİK ARKA PLAN

Kadim Akademi SBD, 2021

Makalenin konusu, Rabbula, Syr.33 ve Diyr.339 olarak bilinen Süryanice yazılmış kanon tablolu ve resimli 6. yüzyıl tarihli el yazmalarıdır. Bu üç nüsha, günümüze gelen en erken tarihli kanon tablolu resimli İncil el yazmalarıdır. İlki 4. yüzyılda, Kaeisareialı Eusebios (MS 260-339) tarafından Yunanca tasarlanmış kanon tabloları düzeni, daha sonra çeşitli dillere tercüme edilmiştir. Söz konusu el yazma türünden, günümüze gelebilen en erken tarihli resimli nüshalar Süryanicedir. Bir tür oldukları görülen bu el yazmaları Erken Dönem Hıristiyanlığının önemli kültür mirasıdır. Ayrıca ele alınan Kanonik İnciller, Süryani Kilisesi'nin sanatsal hünerini temsil etmesi ve resme yaklaşımını göstermesi bakımından incelenmeye değerdir. Çalışmada, öncelikle Geç Antik Çağ’da Süryani Hıristiyan cemaatinin merkezi Roma Kilisesi’nden ayrılmasına ve Doğu ile Batı Süryani Kilisesi olarak bölünmesine sebep olan teolojik tartışmalara değinilecektir. Bu bağlamda Süryani Kilisesi’nin yaklaşımı ve söz konusu üç el yazmasının üretiminde hâkim olan teolojik anlayışın saptanması amaçlanmaktadır.

MİMAR SİNAN GÜZEL SANATLAR ÜNİVERSİTESİ MİMARLIK FAKÜLTESİ-ŞEHİR VE BÖLGE PLANLAMA BÖLÜMÜ LİSANS BİTİRME ÖDEVİ: KIRKLARELİ KENT MERKEZİNİN TARİHSEL GELİŞİMİ

MSGSÜ, 2020

“Kırklareli Kent Merkezinin Tarihsel Gelişimi” adlı lisans bitirme ödevinde, farklı egemenliklere ev sahipliği yapmış, önemli tarihsel ve kültürel birikimine sahip olan, önemli tarihi ve ticaret yollarından geçen ve savaş, mübadele, göç gibi çeşitli tarihsel kırılmalar yaşayan Kırklareli kent merkezinin, tarihsel süreç içerisinde nasıl bir makroform gelişimi geçirdiği incelenmiştir. Trakya Bölgesi’nde yer alan Kırklareli kenti, Edirne ve Tekirdağ illerine göre daha az bilinen bir kent olmuştur. Son yıllarda ise kent belleği ve koruma alanında yapılan çalışmalar ile birlikte tarihsel birikimine sahip çıkılan çeşitli sosyal, kültürel projelere ve etkinliklere ev sahipliği yapmıştır. Temel olarak kentin nüfusu, ekonomik yapısı, cadde ile sokak sistemi ve anıt yapılarıyla birlikte kentin nasıl bir değişim geçirdiğini incelemek amaçlanmıştır. Bu değişim incelenirken de imar planları ve mahalleler özelinde kent merkezin gelişimi ele alınmıştır. Mahalle kavramı üzerinden seçilen Demirtaş Mahallesi, Yayla Mahallesi, Karakaş Mahallesi ve Karacaibrahim Mahallesi ile birlikte bu değişimin ve gelişimin nasıl gerçekleştiği incelenmiştir. Kronolojik sıra ile incelenen imar planlarında kent makroformunu etkileyen eksenler ile sınırlar belirlenmiştir. Mahalle ölçeğinde de mahallelerde yer alan 19. yüzyıl ve 20. yüzyılda yapılmış çeşitli üsluplu anıt yapılar incelenmiştir. Bu anıt yapılar ile eksenler birlikte ele alınarak 19. yüzyılda Hızırbey Cami ve Külliyesi çevresinden gelişen mahalle sınırları ile günümüz mahalle sınırları karşılaştırılmış ve çözümlenmeye çalışılmıştır.

Murat Çekilmez ve diğerleri, 2020 YILI ALİNDA ANTİK KENTİ VE ÇEVRESİ ARKEOLOJİK YÜZEY ARAŞTIRMALARI, 2019-2020 Yılı Yüzey Araştırmaları, ANKARA 2022, 317-331.

Murat Çekilmez, Emrah Özdemir, Yağız Taşdelen, Umut Kapuci, Rifat İlhan, Dr. Merve Arinç, Ömer Güngörmüş, Pınar Taşpınar Yamantürk, Aytul Orgen, Gül Tuğçe Toprak, Emre Erdan

YENİ KENT YOKSULLUĞU, ATIK TOPLAYICILARI VE TEMSİL SORUNSALI: KATIK DERGİSİ ÜZERİNE BİR İNCELEME

ÖZ Yeni yoksulluk olarak kavramsallaştırılan süreçle birlikte Türkiye'de kent yoksulluğu süreklilik taşımaya başlamış ve yeni yoksullar yoksulluğun yarattığı yoksunlukla birlikte toplumsal süreçten dışlanmıştır. Çalışmada, Türkiye'de kent yoksulluğu bağlamında atık toplayıcıların yaşadıkları sorunlar, kendi deneyimleme biçimlerinden hareketle ele alınmış ve geri dönüşüm işçileri tarafından çıkarılan Katık dergisi, yoksulluk ve temsil ilişkisi çerçevesinde değerlendirilmiştir. Çalışmada yoksulluk, somut kri-terleri referans alan ve asgari temel ihtiyaçlara ulaşılabilirlikle ölçülen salt ekonomik bir yaklaşımla değil; toplumsal, kültürel, mekânsal, siyasal dışlanmışlıkları da kapsayan daha geniş bir bağlamda ele alınmıştır. Ana akım medyada yoksulluk, genellikle suçluluk ve suçla özdeşleştirilerek, toplum-sal ve politik bağlamından kopartılarak, bireysel bir soruna indirgenerek ve/veya sadece niceliksel ölçütler kullanılarak sunulur ve temsil edilir. Geri dönüşüm işçileri tarafından çıkarılan Katık dergisi aracılığıyla yoksul madunlar, seslerine kamusallık kazandırır ve kendi kendilerini temsil edebilme imkânına kavuşur. Ancak madunun kendini temsil etmesi durumu sorunsuz bir süreç değildir. Çalış-mada temsilin imkânı ve imkânsızlığı arasındaki gerilimli ilişkiye işaret edilmiştir. ABSTRACT The representation of poverty to be established with the external gaze is one of the main problems of the studies on poverty and representation. Along with the time course of the conceptualization of new-poverty, urban poverty has become permanent in Turkey. In this process, due to their deprivation which is caused by poverty and seems to be perceived as deficiency, new poor are excluded from society. The aim of the present study is to examine the problems of the scavengers established upon the way they experience these problems and to analyze the magazine named Katık which is prepared by scavengers in terms of the relation of poverty and representation. In this study poverty is searched by the means of social, cultural, enviromental and political exclusion. It is not seen just as an economical approach that's based on concrete criteria and evaluated by attaining the essential needs. Mainstream media relates poverty to crime, disregarding the context sees the problem as an individualistic matter and/or presents it only quantitatively. In the magazine, Scavengers' problems , association struggles, life stories, letters and poems written by them are published. Through the magazine, scavengers who are deprived of the representation right challenge their invisibility. The importance of the magazine is that it allows poor subalterns talking of themselves and it is an area that they are represented by themselves. In this way they reach out to public and find the opportunity to represent themselves. But the representation is not unproblematic. In the study the conflicts ot the relationship between possibility and impossibility of representation are indicated.

KENTSEL YOKSULLUKTAN MEKANSAL AYRIŞMAYA, KENTSEL DÖNÜŞÜMDEN SOYLULAŞMAYA: ANKARA GÜLTEPE MAHALLESİ ÖRNEĞİ

ICOMUS, 2018

Hızlı kentleşen ülkelerin karşılaştıkları sorunlardan biri kontrolsüz yapılaşmalardır. Kentsel eşitsizliğin ve yoksulluğun tetiklediği süreçler, kent mekanlarında ayrışmalara neden olmuştur. Benzer sosyolojik ve ekonomik özellikler gösteren kent yoksulları zorunlu olarak bir arada yer seçmişlerdir. Gecekondu alanları olarak adlandırılan bölgeler önceleri sorun alanı olarak ele alınırken, daha sonra dönüşüm alanı olarak ele alınmaya başlanmıştır. İlk dönüştürme çabaları ıslah imar planları ile olurken daha sonra bu alanların yeni yatırım alanları oldukları farkedilmiştir. Bu evrede kent mekanı yeni bir sermaye olarak görülmeye başlanmıştır. Kentsel sermayenin yeni yatırım alanı da "kentsel dönüşüm projeleri" adı altında tanımlanmıştır. Kent mekanının yeni bir sermaye alanı ile dönüşen sadece kent parçaları değil, komşuluk, dayanışma, sosyal ilişkiler ve alışkanlıklardır. Kentsel sermaye için yatırım aracı olan dönüşüm alanlarındaki mahalleli artık sadece "hak sahibi" olarak adlandırılan bir kesimi işaret etmektedir. Bu kesim içinde kiracılar şeffaf silüetlerden ibarettir. Çalışmada örnek seçilen alan Ankara'nın en eski gecekondu alanlarından biri olan Çinçin(Gültepe) Mahallesidir. Çinçin Mahallesi, kentsel eşitsizlik, yoksulluk aşamalarından geçip "hak sahibi" olma seviyesine yükselmiş ancak kentsel dönüşüm uygulamaları sonucu bu sefer de soylulaştırma kavramı ile tarif edilir hale gelmiştir. Bu çalışmada önce kavramsal olarak kentsel yoksulluk, ayrışma ve soylulaştırma evreleri anlatılmakta, daha sonra örnek olarak ele alınan Çinçin Mahallesinde, tanımlanan evreler birlikte açıklanmaktadır. Anahtar Kelimeler: Kentsel yoksulluk, kentsel ayrışma, soylulaştırma, sosyal dışlanma, kentsel dönüşüm, Gültepe Mahallesi 1. GİRİŞ Yoksulluk, insanlık tarihinin her döneminde tüm toplumları ilgilendiren bir sorun olmuştur. Fakat özellikle 1980'lerde benimsenen neo-liberal politikalar ve küreselleşme toplumun geniş kesimlerini etkileyen ve yaşam koşullarını zorlaştıran etkiler yaratmıştır. Bunun yanı sıra sanayileşmenin artmasıyla ucuz iş gücü ihtiyacının artmasının bir sonucu olarak kırsal çözülmenin başlaması, kentlere yoğun göçlerin yaşanması ve kentlerde hızlı nüfus artışının yaşanması ile birlikte kentlerde işsizlik, gelir dağılımındaki dengesizliğin artması, mekansal kutuplaşmanın belirginleşmesi gibi yoksulluğu derinleştiren süreçlerin etkisi altına girmiştir. Kente göç yoluyla gelen ve kente tutunabilmek adına kendilerinden önce kente gelip kira gibi ekonomik bir yükün altına girmemek için genellikle hazine arazisi üzerinde kendi konutlarını inşa etmiş akraba veya yakınlarına yerleşen göçmenler artan kentsel yoksulluğun bir parçası haline gelmiştir. Bu kişiler kentin bir parçası haline gelmeye çalışırken kentli tarafından dışlanarak kendi içine kapalı hem sosyal olarak hem de mekansal olarak dışlanmış kent parçalarını oluşturmuşlardır. Merkezi ve yerel yönetimlerin ilk başlarda göz yumduğu hatta 1 Demet EROL, Dr.